Aynadaki Yansımalar
Ayna sadece fiziksel görünümümüzü değil iç dünyamızın derinliklerini yansıtır. İnsan, aynanın karşısında iç dünyasına ait birçok soruya yanıt arar. Böylece aynayla yüzleşmemiz sonucu içsel sorgulamalarımız başlar. İnsanın çocukken, gençken ve orta yaşlardayken ruh hali başkadır. Karşıma tekrar aynayı alıyorum. Gönlümden neler geçiyor? Gönlümde cefasız sefa olmayacağı, çalışmayanın ekmek yiyemeyeceği düşünceleri yankılanıyor. Sonra, herkesin kendi emeğinin karşılığını alacağına inanıyorum. İnsanların anılarla olgunlaşmaya geçmesi zaman gerektirir. Sabır, hoşgörü, suskunluk, haykırış olgunlaşmanın her deminin farklı bir yansımasıdır. Bu olgunlaşma diliminde adeta pişiyoruz, hamlıktan olgunluğa geçiyoruz. İnsan, bilgi ve tecrübeyle duygu ve düşüncelerini yeniden şekillendirir.
Aynadaki yansımalarda mutluluk kavramı dikkatimi çekiyor. Öyle mutlu insanlar vardır ki, hırs ve düşkünlüklerinden dolayı, mutlu olmadıklarını zannederler.
Mutluluk kavramına A’mâk-ı Hayal (Hayalin derinlikleri) kitabından bakalım.
Beşeriyet derin bir ah çekerek: “Doğru, doğru… Merhamet ediniz ve bana söyleyiniz, mademki hayattan hem şikayet edip iğreniyorum, hem de onsuz yapamıyorum o halde mutluluk nedir? Mutluluk nedir bana söyleyiniz, dedi.
Mecliste bulunanlardan bazıları Beşeriyet’in sorusuna şu cevapları verdiler:
Hz. İbrahim: “Mutluluk çalışmak, kazanmak ve kazandığını insanlarla paylaşmaktır.”
Hz. Musa: “Mutluluk nefsini, Firavun gibi insanın başına belâ olan ihtiras ve tutkulardan kurtarmaktır.”
Konfüçyüs: “Mutluluk, bir kap pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktır.”
Platon:“Mutluluk daima ulvilikleri, yücelikleri, maneviyatı derin şekilde düşünmektedir.”
Aristo: “Mantık! İşte mutluluk bundadır.”
Zerdüşt: “Mutluluk karanlıkta kalmamaktadır.”
Brahma: “Mutluluk mu? Herkes ne sanıyorsa aksidir.”
Hz. Âdem: “Mutluluk, şeytana uymamak ve Havva’ya aldanmamaktadır.”
Hz. İsa: “Mutluluk geçmişi unutmak, şimdiyi hoş görmek, geleceği düşünmemekle mümkündür.”
Hz. Lokman: “İnsanlar bu kelimeyi bütün hasret ve özlemlerini, çok isteyip elde edemediklerini bir kelime ile ifade etmek için icat etmişlerdir.”
Hz. Hızır: “Arzu ve isteklerin giremediği gönüllerde bazen ortaya çıkan bir hayalettir.”
Buda: (bu sözler üzerine ayağa kalkarak) “Ey Beşeriyet! Mutluluk, yok olmanın güzel isimlerinden biridir. Mutluluk Nirvana’dadır. Ey Beşeriyet! Mutluluk Nirvana’dır. Nirvana!
Beşeriyet bitkin bir şekilde yere yığıldı ve: “Oooff! Hangisi, hangisi? Diye mırıldandı.”
O an Meclis Başkanı ayağı kalktı ve: “Ey Beşeriyet! Mutluluk, hayatı olduğu gibi kabul etmek, yük ve zahmetine razı olmak ve ıslahına gayret etmektir.” Dedi.
Peki, sizce mutluluk nedir?
Mutluluk içimizde saklıdır. Kimi zaman okuduğumuz satırlarda kendimizi bulmaktır. Tüm bunlara rağmen mutluluğa bulamadıysak ne olacak? Kelâmın manasını ararken, mutluluğun bütünlüğünü hayallerimde aynalara yansıtıyorum. Yola düşmek ve yollarda gerçek mutluluğu aramakla başka bir sevda hikâyesine dönüşecek bir yaşam olacak. Hayalimin derinliklerinde aynalı olan uzun ince yolda yürüyorum.
Gönül aynasında olgunluk mutluluk derken zaman mefhumuna takılıyorum. Zaman göreceli mi, sabit mi, yoksa duruma göre değişen bir kavram mı? Hastanın, sabahı etmesi ne kadar uzundur kim bilir? Gece ona yıllar gibi gelir. Sabah olmaz bir türlü zaman durmuş gibidir.
Rüyadaki on, on beş saniye, rüyayı gören kişiye çok uzun zaman gibi gelir. Uykudan kan ter içinde uyanıp rüyanın etkisinden kurtulamamak, zamana hapsolmak değil midir? Bazen de rüyadaki yolculuklarla çok uzun dünya turu yapılması bir kıtadan diğer kıtaya bir iki saniyede ulaşmasına ne demeli? Zaman böyle durumlarda nesnel ve sabit olmaktan çıkar.
Hele bir de ortalama insan ömrünü yetmiş seksen yıl varsaydığımızda, aslında yaşanılan zamanın iki güç gün gibi gelmesi farklı bir zamanı yaşadığımızı anlatıyor sanki. Kimi sınavlarda öyle stres oluyoruz ki sanki ömrümüz o anda yaşandı diyoruz. Zaman duruveriyor, kalp atışlarımızın küt küt atışlarını hissediyoruz. Trafik kazası geçiren birisinin hayatta kalma anında yaşadığı zamanı hatırlayıp donup kalması gözümde canlanıyor.
Sonuç olarak zaman üstüne hüküm veren sözler geçmiş, gelecek ve geniş zamanı etkiliyor. Söz zamana hükmediyor, geleceğe taşınıyor. Edebiyat, düşünce ve eylemi kelamla birleştirdiğinde güç kazanıyor. Tıpkı sözün hükmü tüm dünyadaki insanların gönlüne eriştiğinde evrensel aynalarda birbirlerini önce okuyup sonra görüp hissetmeleri gibi. Söz, zamanı aşan ve insanlığa dokunan evrensel güçtür. Hayallerin derinliklerinde kayıtsız kalmayan yolcunun yolda giderken yaşadıkları aynadaki sözlerle anlam kazanır.
Kayıtsız kalmayıp sözün hükmünü kalpten söyleyen tüm zamana ve insanlığa hitap gönüllere hitap eden Yunus Emre’nin sözü ile noktalayalım.
“Dil söyler, kulak dinler,
Kalp söyler, kâinat dinler.”
(Alıntı: Yazar Filibeli Ahmet’in Amâk-ı Hayal Kitabı’nın 137 ve 138 sayfalarından alıntı yapılmıştır.)
Mustafa KARA
FACEBOOK YORUMLAR