Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

SOĞUK

30 Kasım 2011 - 22:28

SOĞUK

Yine karanlık gecedeyim, kurşundan da ağır, zifiri karanlık bir gecede. Gecenin soğuk bir gülüşüne kendi elimle yakalandım. Nehirler dolduracak yaşlar dökülüyor, göz pınarlarımdan içime, görünmez kara gecede. Ayrılık rüzgârı esiyor sözlerimde, ayrılık nağmeleri dökülüyor göz bebeklerimden gözlenen görüntüde. Seni düşünüyorum. Adeta cansız bedenler başımdan aşağı dökülürcesine, fikirler zihnimden düşüyor, peşi sıra birbirinin ardından, dudaklarımdan gözyaşı ırmağına karışıyor.  Geliyor ölüm benzeri, engel tanımayan, merhametsiz soğuk...

Zemherinin gülleri açar mı diye sormayın açıyor işte. Hem yazdan hem de bahardan daha alımlı ve daha güzel kokulu. İnanmazsan kokla ama dikkat et, kan rengi ayrılıp üzerinden bulaşmasın eline. Zemheri gülleri kan kırmızısı, kurşun atıyor bütün hasretlere, buz gibi kurşun sıkıyor olmayan kavuşmalara. Yârin kolları gibi açılan ama kapanmayan yollara. Yollar yine kıvrımlı, yine aldatan hilekâr bir edayla uzanmış boylu boyunca. Nice kavuşamayanların üzerinden gelip geçtiği soğuk yollar, kafilelerden kalmış artıklarıyla, terkedilmiş aceze ayrılıklarıyla, kalıntılarını sarıyor ölgün bir çehreyle. Gece başlarken arşınlayanların sayıları hızla eksiliyor. Buralar benden sorulur, ben ne dersem o olur diyor arsızca. Acımasız soğuk…

Göç kervanı üst üste geldi kondu, sevgi katarıyla bir oldu. Sardı her yanı sonbaharın acımasız cinayetleri, lakin ne gam var caddelerde ne de kan var. Sonbahar dallarda bırakmadı sararan yaprakları, serdi yere bir ceset gibi. Cansız yapraklardan akmadı kan, caddelere bulaşmadı can, lakin doldu yüreklere gam… Elem bulutları kapladı her ciheti, aç, susuz ve biçare olanlar irkildiler. Ürkek bakışlarını etrafta hızla gezdirdiler. Lakin sığınacak bir liman bulamadılar, fırtınaya tutulmuş gemi misali oradan oraya sürüklendiler. Bağırdılar, çağırdılar, inim inim inlediler, çıtır çıtır çıtırdadılar, medet umdular fakat kulak veren olmadı. Acımadı hiç insafsız soğuk…

Kaç kez uyanılırdı soğuk sabahlara, kaç kez görülürdü soğuk rüyalar. Soğuk soğuk terletirdi düşler. Rüyalarda bakışmalar yakardı, geriye küller kalırdı. Sonra soğuk bir uyanış külleri dağıtırdı. Geriye senden üşümüş soğuk kalırdı. Anlamlarını yitirmiş kelimelere ben dağlar kadar anlam yüklerdim. Yüklerim, uçurumun kıyılarında benzini soldurup usulca soğukla buluşurdu. Umutlarımdan arta düşen yüreğim, yüreğimden kurtulmuş hayatım, hayatımı tutamayan ellerim, iki yana düşmüş, üşümüş ellerim ve gelen ürkütücü soğuk…

Serinleyen gecelerin ardından sökün edip geldin. İçimdeki sımsıcak gülüşleri kıskandın, gülüşlerin hepsini dudaklarımda dondurdun geldin. Titreten bir korku ile gölgene sığınan yalnızlıkları başıboş bıraktın da geldin. Kavuşamama endişelerimi yok eyleyerek geldin. Şekeri düşmüş gibi sarsak duran ellerimi üşütüp geldin. Bağı bahçeyi tarumar edip geldin. Duldasına kendimizi bıraktığımızda mutlu olduğumuz gölgelikleri yer ile yeksan edip geldin. Üşüyen satırlar misali kondun yazıma. Donduran soğuk…

Ben seni bu kadar erken beklemiyordum, çıkarıyordum tadını hayatın. Sara nöbetlerine tutulmuş dünyanın, derdi seni mi aldı? Sen mi yok edeceksin musallat olmuş mikropları? Ölü hazırlayıcısının gayretkeşliği ile yeryüzüne yeni bir libas biçme telaşın neden? Sende mi sıkıldın asri olmaktan? Çıplak kalmış ağaçlar mı utandırdı? Yoksa gökyüzünün kirinden, yeryüzünde ne olup bittiğini göremez mi oldun? Dünya senin beyaz elbiseni giymezse ayıp mı olur?  Oysa romatizmalı, mafsal ağrılı ayaklılar çoktan tedbirlerini aldılar. Senin gelişine inat, çoktan has yünden yapılmış tumanlarını giydiler. İçlikler, senin için naftalin kokularından vazgeçtiler, arkalık oldular, sırtlık oldular, kolluk oldular, dizlik oldular. Üşütebilirsen üşüt, üşüten soğuk…

Ậlemin nizamı böyle kurulmuş, devran dönmüş, devir değişmiş. Bahar iken yaz, sonbahar iken kış olmuş. Kimi ağlarken kimi gülmüş. Duyarlı olanlar ellerini içten gelen sevgiyle uzatmış, Ata öğüdüne kulak kabartmış, açları doyurmuş, yoksulu giydirmiş, bahtsızı yavuz donatmış, ağlayanı susturmuş, tebessüm edeni güldürmüş. Duyarsız olanlar fersah fersah uzaklara kaçmış.

İstemiyorum gelmeni, gelip de üzmeni evsizleri, barksızları, bahtsızları; açları, açıkta kalmışları, yokları, yoksulları. Gelince insanıma yar ol, faydasızsan terkedilmiş diyar ol, en sonunda su gibi aziz ol ey soğuk… 29/11/2011 Muammer Azmak