Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

PENCERE

26 Şubat 2013 - 12:35

PENCERE

Karanlık evlerin aydınlık yüzleri mi yoksa aydınlık evlerin ışıyan gözleri mi demeliyim sizlere tam karar veremedim. Yalnız bir gerçeği söylemeden geçemeyeceğim. Sizler mekânların yaşanılası olmasını sağlayan hayat damarlarısınız. Artık nefes alıp vermeler ak saçlı kireçlerin sağladığı güzellik olmaktan çıkalı çok oldu. Alçı denen zalim takma beyaz yüzüyle dolgu malzemesi olmanın yanında birde kendisini düzeltmen sayınca ve dahi naylon boyalarla ortaklık kurunca pabucu dama atılan kirecin nefes alıp vermelerinin yerini doldurmaya başlayalı daha bir güzel oldunuz.

 

Eskilerde, çok küçük, bazen tepede bazen tepeden biraz aşağıda kendilerine yer bulabilenler daha sonraları bel hizasına, yakın zamanlarda belden aşağıda, şimdilerde ise yerlere kadar uzanan hem cinsleriyle arzı endam eyliyorlar kondukları her yerde. Nasılda şekilden şekle giriveriyorlar. Bazen küçülürken bazen büyüyüveriyorlar, bazen daralıp bazen de oldukça genişleyiveriyorlar. Kırık cam parçalarının değerlendirilenleri olduğu gibi yalnız kendisi için cam döktürenleri bile var. Tek gözlü, tek kanatlı olduğu gibi çift gözlü, çift kanatlı olanları da var. Eğri büğrüleri yanında oval, yuvarlak, baklava dilimi, kare, dikdörtgen ve daha nicelerini saymak gerekir.

 

Evveli duvarda bir gedik bırakmak suretiyle elde edilirken zamanla halden anlayan dilden bilenlerin elinde görkemli bir güzelliğe ulaşmayı başardı. Kendiyle birlikte yer aldığı beyitlerinde gösterişine, güzelliğine, yelekenliğine, olabildiğince katkı yaptı. Bazen biraz ileri giderek cephenin tamamını kapladı, hatta daha da ileri gittiği oldu ve yakın arkadaşı setreyi terk ederek kendi başına buyruk oldu. Işığı dışarı bırakmadığı gibi dışarıdan içeriye geçişleri de yasakladı.

 

Başlangıçta günün aydınlığından uzak kalmamak, güneşin sıcaklığını uzun zaman yakalamak kastı vardı. Zaman içerisinde evirildi, çevrildi, şekilden şekle girildi ve duvarların vazgeçilmezi oluverdi. Bazen bakmaya ayrıldı bazen duymaya bazen de görülmeye yaradı, ama en çok da havalandırmaya. Gecenin ağırlığını dört duvarın üzerinden o attı. Oksijenin yetmezliğini o giderdi. Gündüzlerin geceden sıyrıldığını o haber verdi. Yalnızların kalabalıklara karışmasını hatta onlarla oturdukları yerden yarışmasını o sağladı. Gidenlerle kalanların irtibatta kalmasını mümkün kılarken yol bekleyenlerin haber muştularını da o verdi.

 

Gecelerde göğün aydınlığını taşıdı dışarıdan içeriye, Gözü yaşlı bulutların ağlayışını fark ettirdi gören gözlere, uzak diyarlardan selam getiren turnalara el sallattı. Yıkılmaz bir saltanat kurdu kendince ağırlayanların gönlünde. Hakkını yememek lazım hani hak etmedi de değil. Şairin dediği gibi:

‘Bir pencere, bakmaya. Bir pencere, duymaya.

Bir pencere, yeryüzünün yüreğine ulaşan tıpkı bir kuyu gibi

Tekrarlanan mavi şefkatin enginlerine açılan.

Yalnızlığın küçücük ellerini

Cömert yıldızların verdiği gece bahşişi kokularıyla

Dolduran bir pencere,

Belki de konuk etmek için güneşi şamdan çiçeklerinin gurbetine

Bir pencere, yeter bana.’

 

Pencerelerinizden gün eksilmesin duamız, mihnetiniz az olsun, nefesiniz uzun soluklu olsun ise dileğimiz olsun.

                                                                                                      Muammer AZMAK 25/02/2013