Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

ÇAY

21 Ocak 2013 - 09:28

 

ÇAY

Artık o bizden biri demek ne kadar doğru olur bilmem ama gerçekten acı, tatlı, her anımızda bizimle beraber. Hangi iklimden gelir hangi iklime gider, merak ehli araştırıp ulaşır mazisine lakin biz düşmüşüz sevdasına, hele rengine, taze demlenmişine.

Bir peri masalı gibi göç ettiği diyarlardan ayrılalı kaç asır oldu bilinmez, bize uğradığı ya elli ya altmış yıl oldu lakin beraber doğmuş kardeş hükmünde sarmaşırız her gördüğümüz yerde. Vatanı Hitay ülkesinden çıktı çıkalı bırakmadılar onu gönlünce etsin bir sıla-i rahim. Hem namı yayıldı hem de ünü dört bir yana. Bazıları çıkardı arşa, bazıları batırdı arza.

Ocakların isine katlanan demliklerde ilk evvela mekân tuttu. İyice kaynatılmış, kireci giderilmiş, taze memba sularını gördü mü bir gevşemesi var, bir dağılması var, bir karışması var, kırk yıllık ahbap gibi. Demliğin bağrında yatmış da uyumuş bir güzel edasıyla süzülür de süzülür.

Görünmez olma çabası mı yoksa berraklığını gösterme sevdası mı bir sır gizemiyle süzülür olgunlaştığı koyaklardan. Hele ince belli canım gelinlerin içine ışıldayarak bir güzel kurulur. Sanki buğu deryasının sultanı sanırsınız. Bu saf, katışıksız hal, bu berraklık hangi ilmin eseridir. Yaradan, billur sarayların renkli gelini diye yaratmış. Ayrıca ipek kaftanlara ihtiyaç yok. Samur kürklere hacet yok. Gören göz görsün beni, bu halimle sevsin beni dercesine de iddialı.

Soğuk zamanların sıcaklık bestecisi, sıcak zamanların hararet gidericisi, tiryakilerin vazgeçilmezi, önce dudakta hissettirir yakıcı busesini sonra damakta bırakır izini nice vakitlerdir. Buğulanışı etrafının, berraklığına halel verecek sananlar aldanır. Hasretliğin sökün edip geldiği demlerde buğunun üzüldüğünü, parçalandığını, kaybolduğunu fark etmemek mümkün değil. Buğusu ayrı bir haz, berraklığı ayrı bir haz, dökülüşü yalnızca nazdır. Cam ile halvet olunca zannedersiniz gülücükler de ikram ediyor kendiyle beraber. Sessiz, sakin tabiatı size sanki sükûnetin bestesini yapar.

Yudumlar mı onu içer o mu yudumları, ayırt etmek hayli zor. Dalga dalga kaplarken geçtiği yerleri, ikaz eder, uyarır nazikçe: Haydi uyan diye. Rehavet makamının taksimi yapılıyor hissi gelir çatar. Huzur coğrafyasına doğru bir kapı açılır. Sen gittikçe o gelir peşin sıra. Nice bardaklar devrilir kavuşmanın sevinciyle. Kendisi bahane sohbet şahanedir.

Rüyanın içine saklanmış hayal, hayalin içine gizlenmiş rüya. Suda görünür renk ve ahenk bestesinin aksi. Servi yaprağı misal kara, kuru, Leyla gibi dal inceliğin deminde zarifleşir, nahifleşir, maiye karışır. Öyle bir karışma ki mümkün değildir bir daha ayrışma.

İçli şarkıların buruk tadıyla dökülür dudaktan içeri. Sımsıcak bir karşılama olur, katre katre akan sevgiliye. Suyun aguşunda uykuya dalmış yolcu, edasıyla, nazıyla, sessizce alır yol. İnleyen, acı çeken, ayrılıktan şikâyet etmeyen bir efsanedir o. Yutağın alt hizasından başlayan kor değmesi, hasretin kervanlarına katılmaz, doğru yoldan ayrılmaz ve son durakta da eğlenmez. Uyutulmuş köz gibi uyandırılmayı bekler nafile.

Çayın saati olmaz hazan bulutları sardığında. Uykusuz gözlerin sığınağı olur. Efkârların dağıtıcısı, en kırılgan anlarımızın sırdaşıdır. Sinelerde kor tutuşturur. Yalnızlıkları paylaşır onu yudumlayanlar. Ahvalimizi ondan iyi anlayanı bulmak pek mümkün değildir. Bir imece gibi bahtiyar eder katılımcıları.

Kavuşmaların, kaynaşmaların ilk demidir. Bir bardak ile başlar macera. Çayın kuvvetli nefesiyle erir keder, onun nefesiyle canlanır muhabbet. Katre katre oluşur bir güzellik ve penceresinden gülümser her el uzatana. Söylencelerin kaynağı olur, dolar taşar her yana. Efsane doğar mı sinesinden demliğin demek deliliktir. Damaklar burulur bu söz ile iyice. Gidip bir daha geri dönmez hüzünlü gece. Efsane efsunkâr bakışlarıyla teslim alır herkesi.

Tanıdık olduğumuz demlik ile çaydanlık günlük hayatın yoldaşları, suyla beraber karıştırdın mı otu, gel keyfim gel. Gecelere yarenlik ettiğinden fazla gündüzlere renk katar. Gün onunla başlar, geceler onunla biter. Yıkılmaz bir saltanattır. Her dem ince belli bardaklar durur kıyama, demlikler eğilir rükûa, akar mai varır secdeye. Öper alnından dudaklar doyasıya.

Eski bir efsane, hep aklımda olan, çam gölgesinde, kahve kuytusunda, ocağın duldasında, bazen geçmişte bazen günde, hep dost ile hep dostça, sımsıcak bir düş gibi olsun, içmeleriniz. Kesişmesin içmeyi bilmeyenlerle yolunuz. İçmeleriniz sizlere sağlık afiyet, ikram edenlere de bereket versin. 15/01/2013,  Muammer AZMAK