Melek DÖRTBUDAK

Melek DÖRTBUDAK

[email protected]

HER KUL İBRAHİM, HER GÖNÜL KÂBE OLSA

18 Nisan 2020 - 10:53 - Güncelleme: 18 Nisan 2020 - 23:54

HER KUL İBRAHİM, HER GÖNÜL KÂBE OLSA

Allah insanoğlunu muhatap alıp da, seni yeryüzüne halife kıldım dediği andan itibaren biz insanoğlu olarak Hz. İbrahim’in saf temiz ruhunu arayıp duruyoruz kendimizde. Ülkemizin ve bütün dünyanın içinde bulunduğu bu zor günlerde, evde kalanlardan biri olarak bol bol tefekkür etme fırsatım oldu. Belki birçoğumuzun bunu yapmaya ihtiyacımız vardı.

Yıllar önce ben çocukken bir komşumuz vardı, en büyük çocuğunu cezalandırmak istemiş gece dışarda bırakmıştı. Annem, evladım istersen bu gece bizde kal, sabah evine gidersin demişti. Fakat çocuk evlerinin kapısına gitti kapıya sırtını verdi oturdu. Teyze benim evim burası başka yere gitmem dedi. Sabaha kadar, kapının eşiğinde yarı uyur, yarı uyanık bekledi. Annem ara ara çıkıp bakmıştı. Sabaha kadar çocuk oradan hiç ayrılmadı ve ancak sabah evine girebildi. Yunus Emre Hazretleri de, Taptuk Sultanın eşiğine yatmamış mıydı?

İçeriye girmek için, önce kapıların eşiğine varmalı, gerekirse eşiğe de yatmalı. İnsan neyi murat ediyorsa onda ısrar etmeli, onun için gayret etmeli. Tabii ki her yerin bir giriş kapısı vardır. Gönlün giriş kapısı da sevgidir, duadır. İnsanın Allah’a karşı en samimi hali, darda kaldığı anlarda yaptığı ıslanmış, gözyaşlarıyla yıkanmış duadır.

Yüce Allah, Hz. İbrahim’e hitap ederek «Zira vaktiyle Biz İbrahim’e (kutsal bir mekân yapmak üzere) Kâbe’nin yerini gösterdiğimizde ona şöyle demiştik: ‘Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve benim evimi, tavaf edenler, namaza durup rükû ve secdeye varanlar için tertemiz tut.’ »[1] diye sesleniyor.

Bir başka ayette ise bizlere hitaben  «Ey insanlar! İbrahim’in makamını namazgâh edinin (dedik)»[2] diyor. İnsanın iki Kâbe’si var bunlardan biri malumunuz Mekke’de beş vakit yöneldiğimiz, diğeri ise herkesin içinde taşıdığı gönlüdür. 

İnsan, kendi evi olan gönül Kâbe’sini asla terk etmemelidir. Orayı kirleten her şeyden vesveseden, riyadan, dedikodudan, yalandan dolandan, Allah’ın bizler haram kıldığı insan onurunu zedeleyen her türlü aşağılayıcı hal ve davranışlardan arındırmalı tertemiz etmeli. Tıpkı Hz. İbrahim’in Kâbe’yi ibadet edenler için temiz tuttuğu gibi. Çünkü gönül Allah’ın Kâbe’sidir. Çünkü orda ona dua edilir, çünkü orda hıçkırılır, çünkü orda nefsimizin İsmail’leri kurban edilir. Çünkü orası Allah’la halvet olduğumuz yerdir. Çünkü orası kimseyle paylaşamayacağımız sırlarımızı, dertlerimizi, pişmanlıklarımızı, günahlarımızı, tövbelerimizi, nazlarımızı, niyazlarımızı yalnız ve yalnız O’nunla paylaştığımız yerdir.  

Allah’ın biz kullarına indirdiği kitabında ayetlerin çoğunun sonu, “O Semî’dir, kullarının söylediklerini işitir”; “O Habîr’dir, bütün olup bitenlerden haberi vardır”; “O Hakim’dir, dünya üzerinde kurduğu düzenin ve koyduğu kuralların bir hikmeti olandır”; “O Rahîm’dir, kullarına karşı daima şefkatli ve merhametlidir.” sözleriyle biter. Allah, kendi isim ve sıfatlarını bizlere Rab isminin gereği öyle güzel öğretmiş ki, akıl gönlün elinden, gönül aklın elinden tutarsa insan kulluk mertebesine erecektir.

 Şu karantina günlerimizde bence gerçek karantinayı gönüllerimizde yapmalıyız. O zaman kendimizi evimizde hissedip mutlu ve huzurlu oluruz. Kendimizle barışmalıyız, bizim Allah’a ihtiyacımız var O’nun bize ve bizim ibadetimize ihtiyacı yok, ibadete ihtiyacı olan da biziz, sevgisine, muhabbetine, korumasına, bizi sarıp sarmalamasına ihtiyacı olan da biziz. Hem demiyor mu ki «Allah kuluna yetmez mi?»[3]

Evet Allah kuluna yeter! Eşikte yatalım, eşiğe yüz sürüp secde edelim, içeri girelim. İbrahim gibi kul, Hz. Muhammed gibi yürüyen Kur’an, ashap gibi bir ümmet, İsmail gibi Allah’a şeksiz şüphesiz nefsimizden kurtulup teslim olan insanlar, kullar olalım, Hz. Adem olabilmek dileğiyle, gönül Kâbe’nizi selamlarım. Muhabbetler.

Gönlümüzü Kâbe kıldık, bu can seni bulsun diye
Nöbet tuttuk gündüz gece ışığın hep yansın diye
Sırlar dedik kulağına derde derman olsun diye
Koşarız yalınayak, dağ, taş Sen, cana kansın diye

 


[1] Kur’ân: Hac Suresi 26. ayet.

[2] Kur’ân: Bakara Suresi 125. ayet.

[3] Kur’ân: Zümer Suresi 36. ayet.