Mahmut Haldun SÖNMEZER

Mahmut Haldun SÖNMEZER

[email protected]

Okyanus Ötesinden Yalan Rüzgârları Esiyor

08 Mart 2018 - 14:42 - Güncelleme: 08 Mart 2018 - 19:15

~~Okyanus Ötesinden Yalan Rüzgârları Esiyor ~

~Doksanlı yıllarda televizyonlarımızda yayınlanan Yalan Rüzgârı isimli ABD yapımı bir dizi vardı. Yalanlar, sahtelikler ve kirli ilişkiler üzerine kurulu bu dizide Amerikan hayâtının bütün pislik ve defoları resmigeçit yapardı. Mezhebi fazlasıyla geniş insanın bile o diziyi seyrederken midesi bulanırdı. Son günlerde ABD’nin bize karşı yürüttüğü siyâsetin de o diziden hiçbir farkı kalmadı artık. Okyanus ötesinden yalan rüzgârları esiyor ülkemize doğru.

Yalan büyük bir afettir. Makyavelist bir tutumla devlet siyâsetinde, hele bir de dış politikada kullanılmaya başlanırsa zamanla sahibini bir açmaza sürükleyebilme tehlikesini de içinde taşır. Çünkü artık yalanlar, bir devletin vakar ve haysiyyetine zarar vermeye başlar. Ve yalan bir de kronikleşirse söyleyenin tutarlı hareket edebilme imkânını da ortadan kaldırır. O çok velûd bir mahlûktur aynı zamanda. Zîrâ bir yalan, düzinesini peşinden sürükler. Sonuncusunun üzerini örtebilmek için bir yenisini üretmeye mecbûr olursunuz. Sözle fiil birbirini tutmuyorsa işiniz çok zordur. Karşınızdakini dost ve müttefik olarak tanımlarken aklınızdan onu yemeyi geçiriyorsanız bu durum sizi sürekli zikzak yapan bir siyâsete mahkûm eder. Ve hâliyle güvenilmez ve sakıncalı bir pozisyona düşürür. Siyâsetiniz gittikçe tutarsızlaşır. Hele bir de karşınızda dili çok net, sözünün arkasında dimdik duran ve de palavralarınızı yutmayan bir kuvvet varsa işiniz iyice zordur artık. Muhâtabınız, ağzınızdan çıkan bütün yâveleri daha havadayken tutup imhâ eder.

ABD ile son günlerdeki münâsebetimiz tıpkı yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığımız tabloya benziyor. ABD bize durmadan yalan söylüyor. Ama artık biz, geçmişte olduğu gibi, bile bile lâdes demiyoruz ona.

ABD siyâsetinin geçmişteki üstünlüğü büyük ölçüde aleyhimizdeki faâliyyetlerini görmezden gelmemize dayanıyordu. Görmek mecbûriyyetinde kaldığımızda ise resmî açıklamalarla bütün olup bitenleri kınıyorduk sadece. Derdimiz zevâhiri kurtarmaktı zîrâ. Gerçekte tepki vermiyorduk ama veriyormuş gibi yapıyorduk. Mış gibi yapmaktı siyâsetimizin adı. Yani riyâ siyâseti.

ABD bize sadece şimdi mi yalan söylüyor? Hayır, bugüne kadar hep yalan söyledi o bize. Gerçi inanmazdık ama inanıyormuş gibi yapardık. Devir, riyâ devriydi çünkü. Düşmanın yalanlarını yüzüne çarpacak ne mâddî ne de manevî güce sahiptik. En başta da insan malzememiz yetersizdi. Çâresiz, vaziyyeti idâre etmeye çalışırdık. Mahkûmduk adeta öyle bir siyâsete. Çok şükür o yalan ve riyâ devri kapandı da rotamızı telkinlere kapılmadan bir başımıza çizmeye başladık.

Geçmişte kazığı yer, buna rağmen susmayı yeğlerdik hep. Sadece; “Böyle de olmaz ki canım! Biz, dost ve müttefik değil miyiz?” diyerek kendi kendimize hayıflanırdık. Esef bile edemez, işi geçiştirmeye çalışırdık. Mâzîde kaldı çok şükür o günler. Peş peşe yediğimiz silleler, düşmanın insâfıyla adam olunamayacağını öğretti bize nihâyet.

Siyâsîlerimizin ağzından, eskiden olduğu gibi “dost ve müttefik Amerika” sözü çıkıyor mu bugün? Hayır! Biz o yalan ve riyâ devrini çoktan kapattık. NATO’daki en büyük müttefikimizse(!) bize halâ o gözle bakıyor. Geçmişte olduğu gibi ipe dizdiği yalanlarla bizi avutacağını sanıyor. Yalanlarına itibâr etmediğimizde ise doz aşımına gidiyor. Artık o yoldan neticeye ulaşmanın mümkün olamayacağını kabûl edemedi henüz.

Şubat ortasında NATO Savunma Bakanları toplantısında ABD Savunma Bakanı Mattis’in Savunma Bakanımıza yaptığı; “YPG ile PKK’yı savaştırabiliriz.” teklifi yalan siyâsetinin bir süper gücü ne hâle düşürdüğünün ispatı gibiydi. Gerçekte her ikisi de kendisine bağlı unsurları karşı karşıya getirmekten bahsediyordu hazret. Böyle bir teklifin dile getirilmesi bile abesti. Türkiye’nin kararlılığı karşısında siyâset üretemeyen ABD’nin çâresizliğiydi bu bir bakıma.

ABD politikasında yalanların ağırlığı her geçen gün biraz daha artarken biz gün be gün gerçeklerle daha fazla yüzleşiyoruz. Bu radikal değişiklik bizim hayrımıza oldu kesinlikle. Riyâ devrini kapatmazdan önce sağlıklı tek bir adım bile atamazken bugün birçok alanda dev adımlarla koşuyoruz geleceğe doğru. Târihin çağrısına uyup varlığımızda meknûz olan aslî misyonumuza dönünce, bütün kapılar bir bir açılmaya başladı bize. Ardına kadar da açılacak İnşâallah. Bütün engeller zamanla ortadan kalkacak. Allah riyâyı sevmiyor! Bu prensip insanların hayâtında cârî olduğu gibi devlet ve toplumların da hayâtında geçerli hiç şüphesiz.

Seksenli yıllarda toplumun kahir ekseriyetine; “ABD’yle anlaşıp uzlaşmadan sağlıklı bir adım atamayız.” anlayışı hâkimdi. Toplumun çoğunluğu ABD’yi dikkate almaktan, onunla birlikte yürümekten yanaydı. Bu hayli yaygın bir psikolojiydi. O yüzden de Özal gibi muhâfazakâr tandanslı siyâsetçiler bile ABD’ye yakın görünmeyi tercîh ediyorlardı. Bugün ise toplumun çoğunluğu ABD ve şürekâsına o gözle bakmıyor. Toplumun değişen algısına paralel olarak tabîatiyle bizi yönetenlerin bakış açısı da değişti.

Bu millet yaklaşık yüz yıl önce büyük bir ameliyat geçirdi. Ameliyat sona erdi ama toplum yediği narkozun etkisinden uzun süre kurtulamadı. Yakın zamanda ise gözlerini açıp kendisine gelmeye başladı. Cumhûrbaşkanımızın ifâdesiyle; “Uyuyan dev uyandı.” Üzerindeki mahmurluğu atarak yavaş yavaş aslî kimliğine kavuşuyor bugünlerde.

ABD, sonu çıkmaz sokak olan bir kısır döngüye mahkûmdur artık. Bundan sonra tutarlı davranabilmesi çok zor. Bize açıktan savaş ilân edeceği vakte kadar da bu mahkûmiyetten kurtulamaz. Kılıçların çekileceği güne kadar bin bir türlü tezvîrâtla karşımıza çıkıp zırvalamaya devam edecektir.

Geçmişte onlar oyun kurar, bizlerse onların kurduğu oyunda kendimize bir rol kapmaya çalışırdık. Bugün durum değişti, oyun kurucu ve gerektiğinde de oyun bozucu bir unsuruz artık. Gerçekte biz, târihî derinliğimize sırtımızı döndüğümüz için ABD karşısında eziktik. Benliğimizdeki maskeyi çıkartıp kendimizle barışmaya karar verince Sam Amca yelkenleri suya indirmeye mecbûr oldu.

Mahmut Haldun Sönmezer


.