Kadir KESKİN

Kadir KESKİN

[email protected]

İNSANIN YARATILIŞI

24 Temmuz 2011 - 17:05

İnsanlık tarihi, binlerce yıldan beri  bugüne dek, tek bir insanın bile hayatta kalabildiğine şahitlik etmemiştir. Doğan her insanın sonu mutlaka ölümdür.Memeliler arasında annesine  en çok muhtaç olan insan yavrusu iken,  sonradan paraya, mala mülke, makam ve rütbeye, sağlığa kavuşunca kendini en güçlü gören de insandır. Benim param, benim malım, benim makamım diye adeta kendini bir putçuk sanır. Ama sahip olduğu tüm bu imkanlar zamanla  ters orantılı olarak gelip geçicidir. Bu gelip geçici güçlerle  kendi kendine yetebileceğini sanır. Tüm şirk çeşitleri özünde insanın kendi kendisine yettiği düşüncesinden neşet eder. Aslında bu düşünce şeytani bir düşüncedir. Fakat bütün bu şeytani düşünceye rağmen  Cenab-ı Allah, her  varlığın  fıtratına insan da dahil olmak üzere oluşu, doğumu, işlediği gibi; yok oluşu, ölümü de işlemiştir. Ancak Rabb’imiz  diğer varlıklardan  farklı olarak insana akıl ve iradesini  kullanmasını sağlayarak  onu en şerefli varlık olarak yaratmıştır. Bu münasebetle insanın kendisine  “ Ben kimim? Beni kim yarattı? Niçin yarattı? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Sonunda ne olacağım? Gibi soruları sormaması düşünen bir varlık olarak sonunu düşünmemesi  elbette mümkün değildir. Çünkü Allah bu sorgulamaları sorma yetisini sadece insana vermiş ve insanın da genlerine, hamuruna, yapısına, ruhuna kazımıştır. Dolayısıyla da insanın nasıl yaratıldığı ve sonunda ne olacağı soruları yüzyıllardır insanlığı meşgul etmiş ve etmektedir de. Bu konuda fosillere dayanılarak hayli araştırmalar yapılmış, değişik tahminler ileri sürülmüş ise de bu çalışmalar bilimsel veriler haline getirilemediği için kanıtlanmamış hipotezlerden, görüşlerden, tahminlerden öteye geçememiştir. İşte bu soruların cevabını  insana Allah, büyük bir nimet olarak gönderdiği doğru haber kaynağı olan kutsal kitaplarında vermiştir. Bu kitaplardan da günümüze kadar hiçbir tahrifata uğramadan bugünkü insanlığa ulaşan ve kıyamete kadar da var olacak olan Kur’an-ı Kerim’dir..

Kur’an-ı Kerîm’e göre ilk insan olan Hz. Âdem, çamurdan yaratılmıştır. Secde Suresinin 7. Ayetinde: “Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı yaratmaya da çamurdan başlamıştır.” buyrulmaktadır.

Bu ve benzeri Ayetlerin haberleri bilimin yaptığı açıklamalar doğrultusundadır. Gerçekten insanın organik yapısında, toprakta bulunan elementlerin (tuz, kalsiyum, oksijen, hidrojen, karbon, kireç… vs)  tümünün insan vücudunda bulunması düşündürücüdür. Bugün toprakta ne tür element varsa aynısı insan vücudunda bulunmaktadır. Onun için mayası toprak olan insan yine toprakla doyuyor, sonunda yine toprağa giriyor.

Yine Kur’an-ı Kerîm’in diğer yerlerinde ilk insanın yaratılışıyla ilgili Ayetlerden anlaşılanları şöyle özetleyebiliriz:

·        Her şeyi, bu arada insanı da yaratan Allah’tır.

·        Hz. Âdem topraktan yaratılmıştır.

·        Bu toprak, su karışımı ile balçık haline gelmiş ve sonra kurumuştur.

·        Daha sonra Allah, bu madde parçasına akıl, irade ve ruh vermiştir. Gören, düşünen, yürüyen mükemmel bir varlık olmuştur.

                  

Mü’minun suresinde, ilk insanın mayasının ne olduğunu belirttikten sonra, ana rahmindeki insanın da oluşma ve gelişme safhalarını şöyle açıklamaktadır. “And olsun ki biz insanı (Âdem’i) çamurdan (elde edilen) bir süzmeden yarattık. Sonra onu (Âdem’in neslini) bir nutfe (sperma) olarak sağlam bir karar yerine (ana rahmine) koyduk. Sonra bu nutfeyi bir kan pıhtısına (embriyona) çevirdik. Derken, o kan pıhtısını bir çiğnem et yaptık. O bir çiğnemlik eti de kemiklere çevirdik. Kemiklere de et giydirdik. Sonra onu bambaşka (harika) bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah şanı (bak) ne yücedir.”

         Kur’an-ı Kerîm’in bu ifadesine göre Hz. Âdem’den sonraki oluşumumuzu şöyle özetleyebiliriz:

1. aşama: İnsanın sperma olarak ana rahmine yerleşmesi,

2. aşama: Ana rahminde, bu spermanın embriyona dönüşmesi, daha sonra da et ve kemiğe bürünmesi,

3. aşama: En sonunda ruh verilerek mükemmel bir canlı haline gelmesi,

Yaratılış hakkında Kur’an-ı Kerîm’in bu genel açıklamalarını gördükten sonra, şunu bilmemiz gerekir.

Evrenin yaratılışı ile ilgili Ayetlerle bilimsel buluşlar ve açıklamalar arasında bir çatışma söz konusu olamaz. Şayet bir uyuşmazlık ve çelişki varsa bu durum, Ayeti yanlış yorumlamamızdan ya da bilimin ileri sürdüğü açıklama ve buluşların son açıklama ve buluş olmamasındandır. Mesela, 50 yıl önce bizim öğrenciliğimizde, liselerde fizik dersinde “atom parçalanamaz” diye okuttular. 50 yıl öncesi okutulan ders kitaplarında da maddenin en küçük parçasının atom olduğu ve atomun parçalanamadığı yazılıydı. İlim dünyası, bir deryadır; denizler bir o kadar mürekkep olsa yeryüzünde bütün dikili ağaçlar kalem olsa Allah’ın bilim hazinesini yazıya dökmek mümkün değildir. Çünkü bilim sürekli gelişme ve bu hazineyi keşfetme çabası içindedir. Kâinatı yaratıp düzenli çalışması için kanunlarını koyan Allah’tır. Bilim ise bu kanunları araştıran, inceleyen, nesneyi bize aksettiren bir araçtır. Bu bakımdan bilim ile din arasında bir çelişki olamaz.  “Kâinatın yaratılışı karşısında insanın yaratılışı çok basit bir şeydir.” buyuruyor Cenab-ı Hak.  Kâinatın yaratılışı karşısında yaratılışı basit olan insan, bunun yanında yaratılmışların içinde en şereflisi ve en mükemmeli olarak nitelendirilmektedir. Daha ilk yaratılışında diğer varlıklardan üstün kılınmış, meleklerin bile kendisine hürmet etmesi istenmiştir. Evrendeki her şey onun emrine verilmiştir. Ayrıca yeryüzünde hâkimiyetini koruyabilmesi için hiçbir yaratığa vermediği akıl, irade ve güç vermiştir. Bunun içindir ki Hz. Ali de “Ey insan, kendinin basit bir şey olduğunu sanma! Sende bütün âlemler gizlidir.” der.