İsmail ZORBA

İsmail ZORBA

[email protected]

TÜRKÇE SEVDALISI BİR YAZAR: AHMET SEZGİN VE DİL DAVAMIZ

19 Aralık 2020 - 15:12 - Güncelleme: 19 Aralık 2020 - 16:44

Eğitimci-Şair-Yazar Ahmet Sezgin Hocam, son çalışmalarıyla bizler için hedefi çok uzak noktalara taşıdı. Senelerin birikimi bir hazineye dönüştü ve bir edebiyat öğretmeni olarak en büyük hizmetlerinden birini gerçekleştirdi. Ana dilimizin eğitiminde son derece kıymetli başucu kaynak eserler hazırladı.

İsmail ZORBA
([email protected])

 

TÜRKÇE SEVDALISI BİR YAZAR: AHMET SEZGİN VE DİL DAVAMIZ

Her mesleğin geleceğe köprü kuran emekçileri vardır. Bunlar arı gibi, karınca gibi çalışırlar. İdealleri vardır, bugünü yaşamazlar, hep daha ileriye bakarlar. Onlar için “ben” adına yapılacak hiçbir şeyin anlamı yoktur, onlar “biz” için, insanlık için vardırlar. Ahmet Sezgin Hocam da bu anlamda benim rehberlerimden biri. Seneler geçtikçe artık benim yapacak bir şeyim kalmadı, dediğim an tanıdım Ahmet Sezgin hocamı. Gül yürekli sevdalarıma kanat açtım sayesinde.

Onu takip ettikçe içine düştüğüm gaflet uykusundan uyandım, kendime geldim. Tamam, dediğim anlarda o hep başka hizmetlere vesile oldu. Samsun/Terme’de bir güzel insan!.. Yediverenler gibi durmadan hizmetlerinde taze sürgünler veriyor. Hayatını yazsa öyle bir roman olur ki bütün öğretmenlerin başucu kitabı olacağına inanıyorum. Ahmet Sezgin Hocam, bir gönül adamı. Güller şairinin yüzü her daim mütebessim, dilinden Türkçenin en güzel söyleyişleri dökülüyor. Onunla konuşmasam dahi mesajları, mektuplarında ve köşe yazılarında sizi huzura götürecek, size gönül ikliminde kıymetler kazandıracak sözler saklı.

Bir edebiyat öğretmeni olarak bu müstesna insanı anlatırken dahi imtina ediyorum. Onun sözlerine lâyık olmak tatlı bir heyecan yaşatıyor bana. Ahmet Sezgin Hocam, son çalışmalarıyla bizler için hedefi çok uzak noktalara taşıdı. Senelerin birikimi bir hazineye dönüştü ve bir edebiyat öğretmeni olarak en büyük hizmetlerinden birini gerçekleştirdi. Ana dilimizin eğitiminde son derece kıymetli başucu kaynak eserler hazırladı. Divan şairlerinin şiir yazmalarını ifade ederken bir kuyumcu titizliği ile şiir yazarlar, deriz. Ahmet Sezgin Hocam da dilimizin en güzel örneklerini bir araya getirdiği derlemelerinde bu titizliği hassasiyetle göstermiş.

İlk eser “Kırk Yazardan Kırk Hikâye” seçkisi. 8-10 yaş aralığı ilkokul öğrencilerimiz için hazırlanan bu eser, çocuklarımızın dilimizle ördükleri safiyetle dolu dünyalarına sağlıklı bir ilmek atabilecekleri örneklerle dolu. Kişiliklerinin bariz bir şekilde şekillendiği bu dönemde çocuklarımıza sevgi ile dokunmuş, kendi kültürel kimliğinin zengin bağlarıyla örülecek ve onlara hakikati hem mânâ âleminde hem de maddi âlemde tamamlanabilecekleri güzelliklerle bir araya getirecek tertemiz örneklerin bulunduğu bir seçki hazırlanmış. Özellikle bu eser, kıymeti ölçüsünde büyük önem taşıyor.

Dil, ruhun dünyaya açıldığı bir pencere ise, çocuğumuzun o pencereden gördükleri, hissettikleri neler yaşayacağına, nasıl yaşayacağına rehberlik eder. Hikâyeler bu anlamda masaldan öte şiirden önce hayata dokunabilecekleri ve dil vasıtasıyla hayatın onlara dokunabileceği yazılı türdür. Okuduğu hikâyelerin dili ne kadar temizse o kadar ufku açık olur. Eğitimci-Yazar Ahmet Sezgin’in bu kitapta topladığı bütün hikâyeler bu açıdan çok kıymetli örnekler.

Çocuklarımıza her kitabı okutamayız. İçeriği, dili her yönüyle çocuğa birebir tesir eder. Bu konuda önce ailelerimize, sonra sınıf öğretmenlerimize büyük bir mesuliyet düşmektedir. Çocuk edebiyatında günümüzde ardı ardına basılan eserlerin içerisinde maalesef o kadar kötü ve itham edilecek örnekler var ki, bu konuda çocuklarımıza yedirdiğimiz yemek kadar, giydirdiğimiz kıyafet kadar hatta onlara verdiğimiz eğitimde dikkat ettiğimiz ihtimam kadar okuyacakları eserlerin dilinin ve içeriğinin ne kadar sağlıklı ve hayırlı olduğuna dikkat etmeliyiz. “Hayırlı” sözcüğünü özellikle kullanıyorum. Çünkü geleceğin aydınlatıcılarının ruhlarının hayırla yad edilecek özellikler taşıması son derece önemli.

Ahmet Sezgin Hocam, ilkokul düzeyindeki öğrencilerimiz için hazırladığı kitapla yetinmiyor, çocuklarımıza Türkçe sevdasında kaynaklık edecek ikinci eseri ortaokul öğrencilerimiz için de devam ettiriyor. “Ortaokullar İçin Hikâye Seçkisi” adlı kitabımız da başucu kitabı kıymetinde.

Bu eseri için Ahmet Sezgin Hocam, çocukların boy hizasına inen, dil ve edebiyat yönünden kurgulanmış, anlayabilecekleri sade bir dille yazılmış; ana dillerini iyi kullanarak dinleme, okuma, konuşma ve yazma yeteneklerini geliştiren; duygu ve hayâl dünyalarını, hayata bakış açılarını zenginleştiren; onlara okuma ve Türkçe zevkiyle birlikte doğru düşünme ve davranma alışkanlıkları kazandıran; çocukları eğitirken eğlendiren, gerçekçi, ilgi çekici, akıcı ve güzel kıymetinde hikâyeler olmasına özen gösterdim.” derken kitabın hayat bulmasındaki bütün nedenleri çok güzel dile getirmiş.

Bir çocuğun özellikle ortaokul yıllarında kendine ait hayat alanını belirginleştirdiği ve kendine ait karakter eğilimlerini ortaya koyduğu bu dönemde okudukları izler bırakır. Ben, ortaokul yıllarında okuduğum eserlerin dilinden, dünyasından dünyama aktarılanlarla yönümü bulduğumu söyleyebilirim. Özellikle ortaokul dönemi yaşlarında belirginleşen eğilimler, gelecek senelere taşınırken rehberlik görevi üstlenir. İlkokul sıralarının sırlı âleminden gerçeklere ortaokul yıllarında erişiriz. Yazarın 65 hikâyesini tek tek incelediğimde seçilen örneklerin çocukların dünyalarına katacağı güzellikleri dererken bu kadar ayrıntılı ve hassas düşünülmesi, son eserin mahiyetinin kıymetini artırıyor. Eserlere günümüzde yapıldığı gibi bir dil cinayeti asla uygulanmamış.

Biliyoruz ki sadeleştirme adı altında işlenen “dil cinayetleri”, son derece sakat ve zararlı eserlerin mahvına sebebiyet veren örneklerle karşılaştırıyor bizleri. Basılan bu örnekler için “eser, kitap” adını bile kullanmaktan hicap duyuyorum. Şahitlik ettiğimiz bu çağda gasp, hırsızlık, cinayet kavramlarını sadece fiziki bir müdahale değil, dil başta olmak üzere her alanda yapılan eylemler olarak kullanıyorum.

Bir hizmet eri olan Eğitimci-Şair-Yazar Ahmet Sezgin Hocamızın ilim ve irfan dünyamıza kazandırdığı bu eserler şimdiki zamanın kazanç, hırs, başarı, fotoğraf, haber, unvan sözcükleriyle boyanan sahteliğinden çok uzakta. Bu eseri bir “antoloji, seçki, derleme” terimlerinden çok bir “güldeste” sözcüğü ile adlandırmak istiyorum. Ahmet Sezgin Hocam, bu güldestesine kendi hikâyelerinden birini de eklemiş. “Çocukken meleklerin taşıdığı tertemiz karları özlerdim; büyüdükçe de kar renkli çocukluğumu özlüyorum…”  Sevgili hocamın “Kar Renkli Çocukluğum” adlı hikâyesi bu cümlelerle bitiyor. Çocuklarımıza dilimizin bin bir baharını yaşatmak adına bu hikâyenin son cümlesinden yaptığım alıntıdaki gibi Türkçemizi, kimliğimizi, kültürümüzü, hasletlerimizi ve paylaşabileceğimiz bütün güzellikleri ancak onlara okutacağımız güzel hikâyelerle, masallarla, romanlarla, şiirlerle verebiliriz.

Ve tabii ki bu iki eser, her ne kadar çocuklarımıza yönelik hazırlanmış olursa olsun, aslında her yaşa hitap edecek, Türkçemizin en güzel örneklerini bir arada göreceğimiz güldesteler olarak birer başucu kitabımız olabilir. Bu dünyanın şimdiki zamanında boğulduğumu hissettiğim zamanlarda masallara, çocuk hikâyelerine sığındığımı itiraf etmeliyim. Her okuma sonrası ruhumun tazelendiği, düşüncelerimin aydınlandığını belirtmeliyim. Çünkü kitapları her ne kadar yaşlara göre kategorize etsek de kitabın yaşı yoktur, fikrindeyim. Her iki güldesteyi de okurken hiç karşılaşmadığım hikâyeleri okuma fırsatını da bulduğumu söyleyebilirim.

Ahmet Sezgin Hocamın yeni yayımlanan üçüncü eseri “Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız”, öncelikle dil sevdalıları için çok kıymetli bir eser. Aslında her Türk ailesinin evinde dilimizi kaynak edinen, dilimize karşı daha şuurlu yaklaşmamıza vesile olacak eserler bulunmalı. Türk’ün dağlarından, obalarından, türkülerinden, ağıtlarından, çadırından, sarayından akıp gelen; tarihimizin sayfalarında kimlik bulan kültürümüzün, medeniyetimizin ruhunu aksettiren tek kaynağımız dilimizdir.

“Dilimiz kimliğimizdir.” Dilimiz üzerine yazılan eserlerde bize rehberlik eden vazgeçilmez kaynaklarımızdır. Bilge Kağan’dan Kaşgarlı Mahmut’a, Ali Şir Nevâî’ye, Yunus Emre’ye, Karacaoğlan’a, Fuzûlî’ye, Karamanoğlu Mehmet Bey’e, Mustafa Kemal Atatürk’e, Ömer Seyfettin’e, Yahya Kemal’e, Refik Halit Karay’a, Nihad Sami Banarlı’ya, Mehmet Kaplan’a, Cengiz Aytmotov’a, Hüseyin Nihâl Atsız’a, Sait Faik Abasıyanık’a, Orhan Veli Kanık’a, Yaşar Kemal’e, Haldun Taner’e ve de nice mütefekkir, yazar ve şaire eserleriyle dilimizin güzelliklerini derdikleri ve bugüne taşıdıkları dil hassasiyetine, dil duruşuna ne kadar kıymet versek azdır. Onlar sayesinde Türkçemiz, “ses bayrağımız” dalgalanmaya devam etmektedir.

Dilin siyasetinin olmayacağını, yaşadığımız son asırda yaşayarak öğrendik. Dilimizi annemizin sütü, ninnisi, türküsü gibi görmeli, çocuklarımızla aramızdaki bağın dil sayesinde sımsıkı bağlarla dokunacağını unutmamalıyız. Vicdanın, sevginin, merhametin, saygının, adaletin, barışın, edebin, ilmin, irfanın ve de aşkın hakiki manasına dil sayesinde kavuşacağını unutmalıyım.

Şimdiki zamanın yitik ve de şuursuz dil kullanımından hayatımız kadar önem vereceğimiz dil şuuruyla kurtulabiliriz. Doğru ve sağlıklı düşünmenin anahtarı, dilin sağlıklı kullanımından geçtiğini unutmayalım. Bu bağlamda “Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız” adlı eseri bu yönüyle kıymetli bir eser.

Eserin önsözünde Ahmet Sezgin, “Millî kültür şuuru ve Türkçe aşkıyla hazırladığım bu kitap; dil bilinci ve zevkinden mahrum insanların ağızlarında ‘karga sesli’ olan dili; bir zamanlar yabancıları bile kendine hayran bırakan ‘bülbül sesli’, ‘gül kokulu’ İstanbul Türkçesine dönüştürür inşallah. Dil duyarlılığıyla Türkçenin saygınlığının artmasını umuyorum.” diyerek Türkçeye olan sevdasını ve vefa borcunu ödemeyi hedefliyor. “Mankurtlaşmak yani kimliğimizi kaybetmek istemiyorsak ‘dil yâre’siyle ağlayan Türkçenin feryadına yürekten kulak verip ‘dil davası’nı dert edinelim.” diyerek de eserinin yazılma amacını çok net vurguluyor.

Yıllardan beri “her şeyden önce Türkçe” dediğimiz zamanlara şahitlik edemedik. Dil her şeyin önünde, önceliğinde olması gereken bir davamız. Eğitim davamızın birinci basamağı, dil davamızdan geçmeli. Geleceğimizin kurucusu olacak gençleri sağlam bir dil bilinciyle ve zevkiyle yetiştiremezsek yaptığımız bütün atılımlar eksik kalır. “Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız” adlı eser bu yönüyle dilimizi kuşatan, anlatan, rehberlik eden yazılardan oluşmuş güzel bir seçki. Eser sekiz başlık altında “dil davamız, dil meseleleri, tasfiyecilik-fakirleşme, yabancılaşma, yabancı dille eğitim faciası, dil yanlışları, Türkçe eğitimi ve öğretimi, Türkçe sevgisi ve şuuru” üzerine yazılmış seçkin yazılardan oluşuyor. Her bir yazıda Türkçemize ve dil bilincimize can suyu olacak önemli yazarların eserleri mevcut.

Türkçe davası üzerine yazılan, Nihad Sami Banarlı’dan başlayarak Mehmet Kaplan’a, Feyza Hepçilingirler’e, Samiha Ayverdi’ye, Ahmet Kabaklı’ya, Oktay Sinanoğlu’na, Mehmet Doğan’a, Zeynep Korkmaz’a ve sadece ismini zikrettiklerim dışında okuduğum bütün eserlerden aldığım bütün bilgiler yanında bir başucu kitabım var ki Ahmet Sezgin Hocamın kitabı da artık o kitabın yanında yerini alacak; Nejat Muallimoğlu’nun “Türkçe Bilen Aranıyor” isimli kitabı!..

Eğitimci-Şair Ahmet Sezgin Hocamın bu kaynak eserleri yanında gönül telimi titreten, onun gül yüreğinin sesi şiirlerinden bir kitapla sözlerimi taçlandırayım: “Hüzün Yağmurları”

Ahmet Sezgin Hocamın son eseri “Hüzün Yağmurları” isimli kitabın ilk sayfalarını açıyorum ve okumaya başlıyorum. Fazla söz ne hacet!..



 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum