İsmail CİNGÖZ

İsmail CİNGÖZ

[email protected]

İRAN'IN YUMUŞAK KARNI: TERÖR ÖRGÜTLERİ

31 Aralık 2020 - 12:01

İRAN’IN YUMUŞAK KARNI: TERÖR ÖRGÜTLERİ

27 Eylül-9 Kasım 2020 tarihlerinde Azerbaycan-Ermenistan arasında yaşanan çatışmaların ardından imzalanan Ateşkes Anlaşması ile Dağlık Karabağ Bölgesi’nin statüsü belirlenmeden ve Rusya’nın “Barış Gücü” sıfatıyla yerleşmesiyle zımnen Ermenistan’a bırakılmış gibi görülmesine rağmen Azerbaycan’ın önemli bir başarı kazandığı kabul edilmektedir. Zira 1988-1994 yıllarında Ermenistan tarafından topraklarının %20’si işgal edilen Azerbaycan’ın, işgal altındaki topraklarının büyük bir bölümünü tekrar kazanması Türk Dünyası tarafından memnuniyetle karşılanırken bölgenin önemli aktörlerinden olan İran’ın hoşnut olmadığı muhakkaktır. Çünkü Azerbaycan’ın başarısını kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarına aykırı olarak yorumlayan İran, yıllardır olduğu gibi son çatışmaların ilk günlerinde de Ermenistan yanlısı bir tutum sergilemiştir.

İran’ın Ermenistan’a destek vermesine Azerbaycan ve Türkiye tepki göstermiştir. Ancak İran yönetimine en büyük tepkiyi İran’ın Güney Azerbaycan Eyaletinde yaşayan Türkler göstermiştir. İran, 962-1187 yıllarında bölgede hüküm süren Gazneliler Devleti döneminden itibaren Türk hakimiyetine girmiş ve hanedanlar farklı olsa bile 1925 yılına kadar Türk idaresinde kalmıştır. Dolayısı ile 83.000.000 nüfusunun neredeyse %40’ı oranında Türk nüfusa sahip olan İran, Türklerin yoğun gösterileri karşısında Ermenistan’a olan desteğini geri çekmek zorunda kalmıştır.

18 Ocak 2014 tarihinde Türkiye’yi ziyaret eden İran’ın eski Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi’nin Türk basınına açıklamalarda bulunurken “İran nüfusunun %40’ı Türk’tür ve bu rakam iki ülkenin ilişkilerini pekiştirmekte iyi bir potansiyele sahip etkendir” sözleri[1] çok önemlidir. Çünkü İran yönetimi tarafından etnik kimlik dağılımı hakkında resmi hiçbir açıklama yapılmamasına özen gösterilirken, İran Dışişleri Bakanı ender görülecek şekilde ülkesinin Türk nüfusu hakkında bilgi verdiği görülmüştür.

İranlı Bakan’ın bu açıklaması esas alınarak İran’da demografik yapı incelendiğinde Türklerin haricinde; %51’ini Farslar, %8’ini Kürtler, %7’sini Lurlar, %2,5’ini Beluçlar, %2,4’ünü Araplar ve %1,4’ü civarında kalan kesimlerin ise diğer halklar olarak tasnif edildiği[2] görülmektedir. Bu tasnife göre Türk nüfusun %27,7’ye karşılık geldiği görülüyor olsa da İran eski Dışişleri Bakanı Salihi’nin beyanının daha gerçekçi olduğu değerlendirilmektedir.

Ayrıca; 100.000-150.000 civarında Ermeni[3], 15.000 civarında da İran Yahudisi’nin[4] varlığı kaynaklarda geçmektedir. Geçmişi M.Ö. 6’ncı yüzyıla kadar uzanan Yahudilerin 1979 Devrimi öncesinde 100.000 civarında olmasına rağmen Devrim sonrası büyük bir kısmı İsrail, Avrupa ve ABD’ye göç etse de[5] İsrail’den sonra Ortadoğu’da en fazla Yahudi’nin yaşadığı ülkenin İran olduğu bilinmektedir.
İran demografik yapısı heterojen olmakla birlikte dini açıdan durum ezici bir oranda homojenlik göstermektedir. Çünkü nüfusun %99’u Müslüman ve Müslümanların %90’a yakını Şii mezhebine bağlıdır. Türklerin de neredeyse tamamı Şii’dir ve bu arada İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ile İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri de Türk’tür[6].

            Nüfusunun homojen olmaması ve çok çeşitli örgütlerin yıkıcı veya bölücü faaliyetler içerisinde olması İran’ın büyük oranda güvenlik kaygıları yaşamasına sebep olmaktadır. Zira çok farklı yapılanma, motivasyon ve stratejilere sahip birçok silahlı örgüt ve grubun İran coğrafyasında faaliyet gösterdiği görülmektedir. İran’da faaliyet gösteren silahlı grup ve örgütler ana hatlarıyla;

a. İdeolojik
b. Etnik Ayrılıkçılık
c. Etno-Mezhepsel Ayrılıkçılık

olarak üç ana kategoriye ayrılmaktadır[7];

            İdeolojik motivasyonla hareket eden kişilerin; Marksizm, İslami değerler, demokrasi, insan hakları, cinsiyet eşitliği gibi evrensel normlar üzerinden hibrit bir ideoloji üzerine bina edilen fikirlerle “Halkın Mücahitleri Örgütü (HMÖ)” adıyla silahlı olarak organize oldukları görülmektedir.

İslam Devrimi öncesi yönetim gibi mevcut İran yönetimini de “baskıcı, gerici, adaletsiz, ayrımcı” olmakla ve “gerici, çağ dışı, terörizme destek veren, yoksulluğa yol açan” bir sistem şeklinde itham eden HMÖ İran’da; “çağdaş, seküler, halkın refahını önceleyen, dünya ile bütünleşmiş ve Orta Doğu’daki silahlı gruplarla mesafeli bir siyasi sistem oluşturmayı” hedeflediğini açıklamıştır. Örgüt, mevcut sistemin “silahlı şiddet yoluyla değiştirilebileceğine” inanmaktadır.

Bütün Ortadoğu ülkeleri gibi birçok etnik ve kültürel yapıya sahip İran’ın da uzun yılardır bu eksenli silahlı gruplarla mücadele ettiği görülmektedir. 1979 Devrimi öncesinde etkin bir şekilde başlayan etnik merkezli ayrılıkçı örgütlenmeler, devrim sonrasında da faaliyetlerine devam etmişlerdir. Etnik yapısı dikkate alındığında ayrılıkçı gruplar Kürt ve Arap nüfusu endeksli olarak örgütlenmişlerdir.

İran yönetim sistemi ile ihtilaf içerisinde olan Kürtler; İran-Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP), Kürdistan Özgür Yaşam Partisi/Partiya Jiyana Azad a Kurdistane (PJAK), Kürdistan Demokrat Partisi-İran (KDP-İ), İran Kürdistan Emekçileri Topluluğu (KOMELE) ve Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) adlarıyla silahlı olarak örgütlendikleri görülmektedir. Dolayısı ile bu örgütler İran’da “Doğu Kürdistan” (Rojhilat) olarak tanımlayarak belirledikleri bölgelerin tarihsel manada Kürt Halkına ait olduğu iddiasıyla hareket etmektedirler.

İran’da bir diğer etnik milliyetçilik temelli ayrılıkçı hareketin de Arap nüfus tarafından yürütüldüğü görülmektedir. 1980-1988 Irak-İran Savaşı döneminde milliyetçi duygularla örgütlenmeye ve mobilize olmaya başlayan İran’ın Arap nüfusu, İran’ın güney batı bölgesi Ahvaz’ın Kurtuluşu İçin Arap Mücadele Hareketi (AKAMH) ve Ahvaz Ulusal Kurtuluş Hareketi (AUKH) adlı örgütlenen silahlı gruplar vasıtasıyla mücadele yürütmektedirler.

Etno-Mezhepsel Ayrılıkçılık kategorisine uygun olarak İran’da faaliyet gösteren en önemli silahlı örgüt olarak İran özelinde Sünni Beluç Toplumunun faaliyetleri olduğu görülmektedir. Beluç toplumu; Etnik kimlik ve mezhepsel kimlik ayrımının neredeyse imkansıza yakın bir şekilde iç içe geçtiği bir kimlik formuyla hareket eden İran Beluçları, Sistan ve Belucistan bölgesinde “Sünni Beluç kimliğinin İran siyasal yapısının tehdidi altında olduğunu; Beluç kültürünün yok edilmek istendiğini ve ayrıca İran’da Sünnilere yönelik ayrımcılık ve dışlamanın yapıldığını” iddia etmektedirler. Bu nedenle silahlı olarak örgütlenen Sünni Beluç Grupları, İran devletine ve Şii mezhebine karşı tekfirci (kâfir saymak) yaklaşımlarla da tavır alabildikleri ve kendilerini özelde Sünni Beluç toplumunun genelde İran’daki bütün Sünni toplulukların koruyucusu olarak görmektedirler.

İran, Pakistan ve Afganistan arasında dağılmış olan Beluçların, bağımsız bir Belucistan mücadelesi içerisinde oldukları görülmektedir. PKK terör örgütü benzeri bir yapılanma ile Belucistan Kurtuluş Ordusu ve Cundallah isimli örgütler vasıtasıyla mücadele eden Beluciler, İran’ın sıkı kontrol ve denetimleri nedeniyle bağımsızlık mücadelelerini daha çok Pakistan üzerinden yürütmektedirler[8].

İran’da faaliyet gösteren silahlı grup ve örgütlerin faaliyetleri uluslararası manada kabul gören silahlı terör örgütleri tanımlarına uyduğu ve nerdeyse tamamının 1979 Devrimi öncesine dayanan geçmişe sahip oldukları görülmektedir. Dikkat çekici olan ise %40’lar civarında nüfusa sahip oldukları halde Türk’ler tarafından İran’da ayrılıkçı bir terör örgütünün kurulmamış olmasıdır. Türklerin daha çok sosyal, kültürel ve sportif kuruluşlar altında sivil toplumlar olarak örgütlendikleri görülmektedir.

Diğer etnik gruplar gibi ayrılıkçı silahlı faaliyetler yürütmedikleri halde nüfus yoğunluğundan olsa gerek İran rejimi, Türklere karşı hep önyargılı davranışlar sergiledikleri, Azerbaycan-Ermenistan mücadelelerinde Türkiye ve Azerbaycan’ın başaralı olmaması için Ermenistan tarafını destekledikleri görülmektedir.

Azerbaycan’ın Karabağ zaferi ile Türkiye’nin; Nahcivan, Karabağ ve Azerbaycan üzerinden Orta Asya içlerine, oradan Çin’e uzanan sahada etkin güç haline gelmesi İran’ı kaygılandırmaktadır. Çünkü İran, Türkiye’nin Azerbaycan üzerinden Kafkaslar ve diğer Türk Cumhuriyetleriyle kültürel, ekonomik ve siyasi açılardan yakın iş birliğini geliştireceği endişesi yaşamaktadır. Aynı zamanda çok büyük ekonomik kayıplarla da karşı karşıya kalacağını gören İran, Türkiye ve Azerbaycan’ın başarılı olmasından haz etmemektedir.

Sonuç Olarak;

Etnik ve mezhepsel olarak homojen olmayan bütün Ortadoğu ülkeleri gibi İran da birçok ayrılıkçı silahlı terör örgütlerinin barındığı, faaliyet yürüttüğü bir ülkedir. Gerek coğrafi konumu gerekse etnik, dini ve mezhepsel argümanlar nedeniyle İran coğrafyasında yer alan silahlı terör örgütleri bölgesel ve küresel bağlantıları sayesinde bulundukları bölgeden çok daha geniş coğrafi sahalarda da etkili olabilmektedirler. Dolayısı ile uluslararası karar mekanizmaları bu örgütleri sadece İran’ın değil bölge ülkeleri ve hatta küresel boyutta uluslararası bir terör sorunu olarak değerlendirilmelidirler.

Kadim Pers kültürünün de mirasçısı olan İran, tarihsel derinlikleri, zengin yeraltı kaynakları nedeniyle maddi, Şii Mezhebinin kutbu olması nedeniyle dini, coğrafi konumu nedeniyle de bölgesel etkileri yüksek bir ülkedir. Bu yönleriyle İran’ın çok iyi etüt edilmesi, her yönüyle tanınması, hassasiyetleri ve zaaflarının bilinerek ilişkiler kurulması gerekmektedir. Kaldı ki yaklaşık bin yıl Türk hakimiyeti alında kalmasına bağlı olarak etnik ve dini açılardan da ortak köklü tarihi geçmişleri olan ve sınır komşusu Türkiye-İran-Azerbaycan üçlüsünü, bölgesel ve küresel gelişmeler kapsamlı iş birliğine zorlamaktadır. Ancak tarafların karar alıcı mekanizmaları; kültürel, ekonomik ve siyasi ilişkileri bu eksende geliştirmek ve birbirlerine karşı muhtemel kaygıları gidermek durumundadırlar. Dolayısı ile yıllardır ambargolara maruz kalan İran’ın ekonomik cendereden kurtulabilmesi için çıkış kapısının her hal ve şartta Türkiye olduğu bir gerçektir.

Hattı zatında Türkiye’nin İran’la ilgili bir sorunu yoktur. Lakin İran, başta kendi ülkesindeki Türkler olmak üzere bölgesel olarak Türklerin Türkiye’ye meyletmesinden endişelenmekte, Güney Azerbaycan Eyaleti bölgesinin bir gün ayrılarak Azerbaycan ile birleşmesinden korkmaktadır. İran rejiminin bilinç altındaki en büyük korkusu ise; Azerbaycan Türkleri, Şahseven Türkleri, Halaç Türkleri, Horasan Türkleri, Kaşkay Türkleri, Türkmen Sahra, Türkmenler ve Avşarlar olarak bölünerek ülke geneline yayılmış 50.000.000’a yaklaşan İran Türklerinin birleşerek bir gün ülkeyi ele geçirebileceği endişesidir. Çünkü Gaznelilerden itibaren Büyük Selçuklu, İldenizliler, Harezmşahlar, Timur, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safevi, Avşar ve Kaçar devletlerinin (ki tamamı Türk Devletleridir) hakimiyetinde kalan İran topraklarının yeniden Türk devletine dönüşebilme potansiyeli olduğunu İran rejimi de fevkalade bilmektedir.

Son söz olarak; yıllardır Türkiye’de faaliyet gösteren ayrılıkçı PKK terör örgütü ve PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG terör örgütü ile İran’daki Kürt orijinli terör örgütlerinin iltisaklı oldukları bilinmektedir. İran ile iyi ilişkilerin geliştirilmesinin bir ayağının da terörle mücadelede ortak hareket etmek olduğu yeri geldikçe İran’la ilgili söylemlere eklenmelidir.

Son sözün sonu; Yeni Başkanı Biden döneminde ABD’nin Türkiye ve İran politikalarını da milli ve ortak çıkarları gereği iki ülke birlikte takip etmek zorundadırlar.
                        :
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. [email protected]

[1] Araz News; “Tebriz Araştırmaları Enstitüsü İran’da Türk Kelimesinin Hassasiyeti Üzerine Çalışma Yaptı”, 17.08.2017. (Erişim: araznews.org/tr/?p=1962)
[2] Stratejik Ortak; “İran’da Siyasi Durum, Etnik Yapı ve Türklerin Nüfusu”, 18.11.2020.
(Erişim: https://www.stratejikortak.com/2019/11/iran-etnik-yapi-turkler-nufus.html
[3] Yıldız DEVECİ BOZKUŞ; “İran Ermenileri Türkiye-İran İlişkilerinde Ne Kadar Etkili?”, İRAM, İran Araştırmaları Merkezi, 21.01.2019.
[4] İktibas Dergisi; “Dünden Bugüne İran Yahudileri” 18.12.2020, (Erişim: Dünden bugüne İran yahudileri – İktibas Dergisi)
[5] Virna BANASTEY, İran`da Dün ve Bugün Yahudilerin Hayatı”, Şalom.
(Erişim: arsiv.salom.com.tr/news/print/2827-Iranda-dun-ve-bugun-Yahudilerin-hayati.asp)
[6] Stratejik Ortak; “İran’da Siyasi Durum, Etnik Yapı ve Türklerin Nüfusu
[7] Çağatay BALCI; “İran’da Silahlı Gruplar: Karşılaştırmalı Bir Analiz”, İRAM Yayınları, Aralık, 2020.
[8] Süleyman ERDEM; “Orta Asya’nın Kürtleri: Beluciler”, 09.05.2013.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum