Hüseyin HATIL

Hüseyin HATIL

[email protected]

TÜRKLÜĞE ADANMIŞ BİR ÖMÜR: Prof. Dr. Mustafa Kafalı

27 Ağustos 2020 - 14:12 - Güncelleme: 27 Ağustos 2020 - 14:16

TÜRKLÜĞE ADANMIŞ BİR ÖMÜR
 
Okumayı seven, tarihe meraklı biri olarak, Milliyetçi camiada ismini sıkça duyduğum Mustafa Kafalı Hoca’yı, sahaflardan topladığım 1970-1980 yıllarına ait tarih-kültür dergilerindeki makaleleri vesilesiyle tanıma fırsatı buldum. Daha sonra, Berikan Yayınlarından çıkan “Makaleler 1” ve “Makaleler 2”yi okuyarak Hocaların Hocası Mustafa Kafalı’nın Türk Tarihi ve Türk Dünyasına dair fikir dünyasını anlamaya gayret ettim. Sosyal medya aracılığı ile Hoca’nın sözlerini, sohbetlerini, gündeme dair değerlendirmelerini takip etmeye çalıştım. Yani sizin anlayacağınız, ben Mustafa Kafalı’yı dünya gözü ile görmüş, sohbetini dinleme şansına sahip olmuş talihlilerden değilim. Ancak bu durum, Ona hayran olmaya, Onun Türklük aşkıyla dolu yüreğini hissetmeye engel değil…
 
Benim, kilometrelerce uzaktan tanımaya gayret ettiğim Mustafa Kafalı Hoca’ya dair söyleyecek tek bir cümlem olsaydı eğer, derdim ki; Mustafa Kafalı Hoca, yaşadığı çağın kat be kat üstünde bir idealizmle, Türk Milliyetçiliğine adanmış bir ömürdür.
 
Başbuğ Alparslan Türkeş 1951 yılında, Atsız’ın çıkardığı Orkun Dergisinde, Kazganoğlu müstear ismiyle yazdığı “Celadet” başlıklı yazısında “Celadet, sıhhatli ruhlardan doğan bir yıldırımdır. Düştüğü yerleri yakar ve hız aldığı ruhların rüyalarını hakikat kılar.
Celadet, iman ve ideal ile beraber yaşar. Yağmurlu kış gecelerinin zifiri karanlığı ile örtülü, felaketli durumlarda dahi çakar ve en büyük tehlikelerin gözlerini kor edecek şekilde ortalığı aydınlatır.
Celadet, haktan kuvvet alır ve hakka dayanır. O, hiçbir zaman, maddi hesaplar ve kuru mantık tekerlemeleri ile atbaşı beraber yürüyemez”
derken sanki Mustafa Kafalı Hoca’yı tarif etmektedir. Çünkü Mustafa Kafalı Hoca, cesareti, azmi ve eğilmez ruhuyla ideallerine kanatlanmış ateşin bir bozkurdu andırmaktadır ve tüm hayatını bu çizgide sürdürmüş bu yücelikte ruhunu teslim etmiştir.
 
Bu çağ, hangi dine mensup olursa olsun, insanları maddeye köle yapan bu çağ, ruh yüceliğine sahip insanlar için ızdırap sebebidir. Bazı insanlar ise, bu menfaat çarkı, bu yaşanılmaz çağ için biçilmiş kaftandır. İdealleri, kişisel menfaat üzeredir ve tüm hayatlarını, para-güç-mevki kazanmak üzere kurmuşlardır. Bazı insanlar da vardır ki, (azınlıktadırlar) bu devrin yabancısı olarak kalmışlar, en yakın çevrelerince bile idealist tavırları nedeniyle yadırganmış, yargılanmış, her daim yalnızlığa mahkûm yaşamışlardır. İşte Mustafa Kafalı da, bu çağın yabancılarındandır. Belki, bin beş yüz yıl önce Kürşad’la Çin sarayını basacak, bin sene önce Seçluklu’nun Görklü bir serdarı olarak Türk’ün Cihan Hâkimiyeti Mefkûresinde uç beyi olacak yâda Osmanlı’nın Deliler Taburunda, Kurt postu geçirdiği heybetli cüssesi ile Roma’ya akın edecekti. Bunlardan hangisi olurdu bilmem ama bildiğim şu ki, bu devir Kafalı Hoca’ya göre değildi.
 
Tanrı dağlarının azametine yakışır genişlikteki omuzlarının üzerinde yükselen heybetli başı “Kafalı” soyadının hakkını verecek kadar bilgi dolu olmasının yanında, gözlerindeki buğulu derinlik, tarihin eski çağlarından günümüze müjdeler taşımanın ışıltısındaydı.
Göz dolduran akademik çalışmalar ve Türk Tarihine karşı duyduğu büyük sevgiye rağmen, rahata yüzü görmemiş olması bir yana, “kardeşim”/ “evladım” dediği yiğitleri, kızıl kurşunlarla şehit vermiş olmanın da etkisinden olsa gerek, yüzünde derin çizgiler taşıyordu ve alnı oldukça genişti, zira bunca keder, bunca çile dar bir alana nasıl sığardı.
 
O bütün bu çilelere rağmen, geleceğe dair büyük umutlar taşıyor ve dost meclislerinde yüzünden tebessümü eksik etmiyordu.
 
Dünyalık hangi unvan, hangi makam, hangi kazanç Kızılelma’nın Kutup Yıldızı konumunda olan Hüseyin Nihal Atsız’ın Yamtar’ı olmaktan daha değerlidir ki? İşte Kafalı Hoca,  gözü karalığı ve heybeti ile Atsız’ın Yamtar’ı olmuş, tarihin altın sayfasından günümüze kadar varlığını koruyan o kutlu kahramanın adını hakkıyla taşımış ve yine Atsız’ın “Almıla” adını verdiği Sevgi Hocaana’yla kaderini birleştirmiş, çile dolu hayat yolculuğunu birlikte sürdürmüşlerdi.

Kafalı Hoca, Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş diğer üç büyük fikir adamımızla birlikte 1970’li yıllarda Başbuğ Türkeş’in meşveret sofrasında buluştuğu özel isimlerden biri olarak “Doçentler Cuntası”nda yer almış, milliyetçi camia için yol başçılığı yapmıştır.
 
Sevgi Hocaana’yla birlikte, kutlu otağlarında, kâh Türkmeneli’nden Türkiye’ye okumaya gelen kandaşlarımıza yuvalarını açmışlar, kâh dünya Türklüğünün önemli isimlerini ağırlamışlar… Fikirlerini, bedenlerini ve ozaklarını her daim Türk Milletinin istikbali uğruna vakfetmişlerdir.
 
85 yıllık ömrünün, her saniyesini mensubu olduğu Türk Milletine hizmete adayan, yetiştirdiği binlerce öğrenciyle Hocaların Hocası olmuş, büyük fikir adamı, Atsız’ın Yamtar’ı Mustafa Kafalı Hoca’yı, vefatının birinci yılında rahmet dualarıyla anıyor, evdeşi Sevgi Kafalı Hanımefendi’ye uzun ömürler diliyorum. Ömürlerini vakfettikleri Türk Milliyetçiliği bayrağını, nefesimiz yettiğince dalgalandırmaya söz veriyorum.
 
Hüseyin HATIL

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum