Hüseyin HATIL

Hüseyin HATIL

[email protected]

OĞUL DİLİNDEN ANNELİK

10 Mayıs 2020 - 17:04 - Güncelleme: 09 Mayıs 2021 - 20:32

OĞUL DİLİNDEN ANNELİK
 

Bir kutlu müjdenin ardından, mide bulantıları, fizyolojik başkalaşım, duygusal yıpranmalar, “nasıl doğacak”, “sağlıklı olacak mı”, “kime benzeyecek” gibi sorular… Ve 9 ay süren büyük yorgunluk, ardından dayanması güç deli sancılar…
“Doğum” denilen, kelimelerle ifadesi mümkün olmayan güzellik…
9 ay süren çile, mutluluğa dönüşüyor, muştu tebessüm düşürüyor dudağa,
Çocuğunu kucağına aldığında bitiveriyor annenin bütün sıkıntıları.
“İlk kundağın
Ben oldum, yavrum;
İlk oyuncağın
Ben oldum” (Arif Nihat ASYA)

Beşiğinde, yerinden kımıldadığında uyanıyor anne, öyle hassas…
En derin uykuları bölüveriyor çocuğunun bir öksürüğü…
Enfeksiyonlar, alerjiler, ateşli hastalıklar…
Anne bir doktor, ilk müdahale hep annenin şefkatli elinden…
“Elinin ermediği
Dilinin dönmediği
Çağlarda, yavrum
Kolun kanadın
Ben oldum
Dilin dudağın
Ben oldum.” (A.N.A)

Sonra okul yılları…
İlk öğretmen anne…
“Benim çocuğum yapmaz”la başlayan ve “yaptıysa da kötü niyetli değildir”e uzanan davranış değişimleri…
Her ödevin ilk danışıldığı anne…
Okuldaki her sorunun ilk çözüm mercii anne…

İlk gençlik, kavgalar, aşklar, ayrılıklar, hüzünler.
İlk danışman anne, ilk sığınılan kucak, şefkatle yaraları saracak olan yine anne…

Gençliğin kanı deli yıllarında, ergenlik bunalımları, isyanlar; babadan çekinen evlatların, büyüdüklerini ispat için ilk diklendikleri yetişkin, tabi ki anne….
Çocuğun fırtınalı yıllarında, bütün kırılmışlıklarını bir kenara iterek, hoşgörü ikliminde fırtınaları dindiren yine anne…

Hayatın bütün çilesinde, evladının her anında yanında olan anne…
Bunun ödülü(!) olarak da bütün sıkıntıları ilk hisseden anne…
En derin acılara gark olan anne…
Çekilen bütün acılara göğüs geren en sağlam kalkan, en güvenli liman anne…

İşte annelik böyle bir şey.

Bir ömür, evladının yaşadığı bütün yorgunluğu, acıyı, hüznü kılcal damarlarına kadar hissederek yaşıyor her anne ve bundan dolayı bir kez dahi “ah” etmiyor.

İşte benim annem de, Allah ömrünü uzun ve bereketli eylesin, bütün yokluklara, hüzünlerine, yorgunluklarına rağmen 40 yıldır, şefkat elini üzerimde hissettiğim, sığındığım en güvenli liman…
Annemin nazarında ben hala, kundaktaki kadar masum, kirlenmemiş, iyi niyetli ve herkesin çocuğundan farklı, çok özelim…

Bu benim marifetim değil, bu annemin bakışındaki duruluk, gönlünde taşıdığı yücelik…
Sonsuz sevgisinin ve emsalsiz şefkatinin eseri…
Kargaya yavrusunun kartal görünmesi, gözün, anne olarak bakmasındandır.

“Ve alnım açıksa,başım dikse
Dirliğimiz varsa,mutluysam
Yüzüme gülüyorsa böyle bu şehir.
Bir beyaz zambak gibi pırıl pırılsa yavrum
Ve yavrumsa herşeyi bana sevdiren bir bir
Bu mutluluk bu düzen bu bitmeyen aydınlık
Anasının yüzü suyu hürmetinedir” (Yavuz Bülent BAKİLER)

Annemin ruhumun derinliklerine kadar ulaşan şefkatini, sevgisini, fedakarlığını; şimdi çocuklarımın annesinde, eşimde görmek ayrı bir mutluluk benim için.

Güzel yürekli bir annenin evladı olarak hayata ayrıcalıklı başlayan ben, evlatlarımın da aynı güzellikte bir anne ile hayata başlamış olmasından dolayı Yaradan’a ne kadar şükretsem azdır.

Anneler günü vesilesiyle, evlatlarını cennet vatanımıza kurban eyleyen şehit anneleri başta olmak üzere, yürek yangınlarıyla evlatlarının ruhunu ısıtan, tüm annelerin bu güzel gününü kutluyorum.

Selam, dua, aşk ile…

Hüseyin HATIL