OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA ERMENİ İSYANLARI (1890-1915)-III
Zeytun:1878-1895 arasındaki görünümü. Bugün adı Süleymanlı’dır ve Kahramanmaraş ilinin Onikişubat ilçesine bağlı bir mahalledir.
Sevgili okurlar, aynı başlık altında önceki haftalarda iki bölüm halinde anlattığım Ermeni isyanları ile ilgili yazıma: Ermeniler tarafından 4 ay içerisinde 20.000 Türk’ün katledildiği ve Müslümanlara kırım yapıldığı Zeytun İsyanı ile devam edeceğim.
ZEYTUN İSYANI
Osmanlı Devleti’nin yönetimi altında bulunan, etrafı sarp dağlarla çevrili Zeytun kasabası ([37] İşhan adı verilen bir başkan tarafında derebeylikle yönetilen ve devlete her daim sorun çıkartan bir yerleşim yeri olmuştur. Feodal sistem benzeri idari yapı kasabayı dört mahalleye ayırmış ve her mahallede bir yönetici bulundurmuştur. Başına buyruk davranan İşhanlar, Osmanlı idaresini yok sayacak şekilde davranarak devlet içinde devlet olma yolunu tutmuşlardır. Osmanlı Devleti’nin otoritesini hiçe sayan bu duruma sessiz kalmayan Padişah ve devlet yetkilileri tarafından 1695 yılında İşhanların yönetimine son verilince, Zeytun’da devlet otoritesine karşı ayaklanmalar meydana gelmiştir. Osmanlı idaresini ve vergi ödemeyi kabul etmeyen Zeytun Ermenileri, 18 ve 19’uncu yüzyılda toplam 7 defa isyana kalkışmışlardır. Önceleri Osmanlı Devleti’nin yönetimine karşı feodal otoritenin kışkırtması ile çıkan isyanlar, 1850 yılından sonra kılık değiştirmiş ve Ermenilerin bağımsızlığı hedefini güden ayaklanmalara dönüşmüştür. Galata Ermeni Okulu’ndan Zeytun’a gönderilen Harutyan Çakıryan ile Fransa’nın Zeytun’a yardımda bulunacağını vaat eden Katolik misyonerler, Zeytun halkından bağımsızlık taleplerini içeren dilekçeler almışlardır.
11 Mayıs 1895 tarihinde İngiliz, Fransız ve Rus büyükelçileri, Osmanlı Hükûmeti’ne münferit şekilde verdikleri muhtıra ile Ermeniler hakkında talep ettikleri ıslahatların yapılmasını istemişlerdir. Yabancı elçiler verdikleri memorandumda; Zeytun kasabasının da içinde bulunduğu bazı yerlerde mülki taksimatların yeniden düzenlenmesini, nahiyelere ilişkin ıslahat programlarının uygulanmasını ve bu yerlerin ayrı bir statü ile yönetilmesine dair hükümlerin kanunlaşarak yürürlüğe konulmasına dair isteklerini uyarı yoluyla bildirmişlerdir[38]. Hınçak komitesi tarafından; Zeytun halkını cesaretlendirmek ve onları kışkırtarak ayaklanma çıkartmalarını sağlamak amacıyla; kasabada gizli olarak dağıtılan bildirilerle bir İngiliz gemisinin İskenderiye limanında hazır beklediği ve yabancı güçlerin Zeytun halkının haklı isyanları sırasında onlara yardım edeceği propagandası yapılmıştır. Zeytun’da olaylar; İki askerin bir zanlıyı hükûmet konağına getirirken, Ermeni çetesinin askerlere yaptığı saldırı üzerine başlamıştır. Bu saldırıda erlerden birisi vahşice paramparça edilmiş, suçlu ise kaçırılmıştır. Bu olaydan cesaretlenen Ermeni çeteler, idarecileri tehdit ederek hapishanelerde yatan hükümlüleri çıkaracaklarını söylemişlerdir. Ermeni çetelerin pervasız ve tehditkâr tutumu, Nahiyede az bir kuvvete sahip olan güvenlik güçlerini endişelendirmiştir. Zeytun’da asayişin bozulduğunu, güvenliğin kalmadığını, halkın can, mal ve ırzının tehdit altında olduğunu öğrenen Padişah ve Dahiliye Nezareti tarafından durumun vahameti 2 Eylül 1895 tarihinde Harbiye Nezareti’ne bildirilmiştir[39].
Ermeni komitelerin talimatlarıyla hareket eden Ermeniler, silahlanarak teşkilatlanmalarını sürdürmeye devam etmişlerdir. 16 Eylül 1895’te Karanlık Dere adı verilen mevkide yapılan toplantıya; 100 Ermeni komite üyesi ile Ermenilerin ruhani liderleri katılmıştır. Toplantıda ayaklanmanın nasıl başlatılacağı ve kimlerin hangi görevleri, nasıl yerine getireceklerine dair hazırlanan planının detayları anlatılmıştır. Plan gereği; isyan bütün köyleri kapsayacak şekilde başlatılacak, telgraf telleri kesilerek haberleşme engellenecek, 4000 çete mensubu silahlı olmak üzere 6000 eşkıya Zeytun Hükûmet binasını basacak, zabitler ve erler esir alınarak, silah ve mühimmata el konulacaktır[40].
Ağustos ayından bu tarafa Zeytun’da meydana gelen olayların büyük bir isyanın habercisi olduğunu değerlendiren hükûmet yetkililerinin uyarısı üzerine; askeri birlikler 2 Ekim’de, Zeytun’a 7 saat mesafede olan Ceyhan Nehri civarında konuşlanmışlardır. Osmanlı askerinin amacı muhtemel bir isyanı önlemektir. Ancak İngilizler, bu askeri hareketliliği Ermenilerin öldürüleceği şeklinde değerlendirerek Hariciye Nezareti’ne Ermenilerin korunması yönünde talepte bulunmuşlardır. Zeytun’da olaylara karışan ve suç işleyen Ermeniler, hükûmet tarafından yapılan teslim olun çağrısına ve hoşgörülü uygulamalara karşı duyarsız kalarak, tehditlerine ve isyankâr davranışlarına devam etmişlerdir.
Karanlık Dere’de yapılan toplantıda aldıkları kararları ve planlarını uygulamaya sokan Ermeni komiteleri tarafından başlatılan isyanda; ilk olarak 14 Ekim’de Zeytun Kaymakamı’nın evine taciz ateşi açılmıştır. Hınçak Komitesi tarafından 19 Ekim’de, isyanın tüm kasabada ve çevre köylerde başlatılması için bütün Ermenilere duyuru yapılmış ve görevlendirdikleri asilere, yapacakları işler hakkında talimatlar verilmiştir. Zeytun’da bulunan askeri garnizonun ele geçirilmesi talimatını alan Ermeni çeteler, Zeytun kışlasını 30 Ekim’de, kaleyi ise 1 Kasım’da işgal etmişlerdir. Askeri kışlada bulunan 300 asker şehit edilmiş, teslim olanların birçoğunun ayak derileri yüzülmüştür. Çatışarak geri çekilmek zorunda kalan askerler tarafından kurtarılamayan iki top, Ermeni isyancıların eline geçmiştir. 8000 civarında olan silahlı Ermeni isyancılar, bölgede hakimiyeti ele geçirmiştir. Ermeniler, 31 Ekim 1895'te Maraş ve Zeytun arasında kalan askerleri kuşatmışlar ve 420 askeri esir almışlardır[41].
Ermeniler ve Osmanlı askerleri arasındaki çatışmaların, Ermenilerin üstünlüğü ile bitmesini isteyen İngilizler tarafından, İskenderiye limanına savaş gemileri gönderilerek göz dağı verilmiş ve Osmanlı Devleti’nin içişlerine müdahale edilmiştir. Osmanlı Hükûmeti’nin Ermenilere karşı hoşgörülü davranışları ve barışçı yaklaşımları, asileri durduramamış, Zeytun’daki olaylıları yatıştıramamıştır. Osmanlı Devleti’nin yumuşak üslubunu ve tutumunu acizlik görerek cesaretlenen Ermeniler, katliamlarını arttırarak devam ettirmişlerdir. Ermeni çeteler, Müslüman köylerinde evleri kundaklayarak, insanları ve hayvanları diri diri yakmışlardır. İngilizler, Padişah’ın Ermeni isyancıları Kürtlere karşı korumaya söz verdiğini beyan ederek, Ermenilerin yaptığı katliamlara karşı misilleme yapılmasını önlemek için, II. Abdülhamid’e ve Osmanlı Hükûmeti’ne baskı yapmışlardır. Bu sırada olaylar Maraş’a ve Andırın’a kadar sıçramış, çıkan çatışmalarda Müslümanlar ve Ermeniler birbirlerini öldürmüşlerdir.
Osmanlı Devleti yetkilileri tarafından olayların yatışması ve bölgede asayişin sağlanması amacıyla yapılan girişimler neticesinde; İlk önce mutedil davranılarak, 11 Kasım 1895 tarihinde Zeytun’da bulunan Ermeni çetelere teslim olmaları çağrısı yapılmıştır. Yapılan çağrıya olumsuz karşılık veren Ermeni çeteler, askerlerin Nahiyeye ulaşımını engellemek için Maraş ve Zeytun arasındaki köprüyü yıkmışlar ve telgraf tellerini kesmişlerdir. Bunlarla yetinmeyen asiler aynı gün içinde Kürtül köyünü basarak Müslümanların evlerini yakmışlardır. Olayların büyümesi üzerine askerlerin operasyonuyla Ermeni asilerin öldürüleceğinden endişelenen ve aracı rolüne soyunan İngilizler, Zeytun’a bir tahkikat heyeti göndermişlerdir. Heyet; bölgede durum tespit çalışmaları yapmış ve Ermenilerle görüşerek, onların taleplerini Padişaha iletmiştir. Diplomasi için izlenen ılımlı politikaları istismar eden ve İngilizlerden cesaret bulan Zeytun Ermenileri, kasım ayında da Müslüman kırımına devam etmişlerdir. Son tahlilde Osmanlı Devleti tarafından, bölgedeki vahametin farkına varılarak, Zeytun’daki olayların barışçıl politikalarla çözülemeyeceği anlaşılmıştır. Müslüman kırımının önlenmesi ve asayişin temini maksadıyla; bölgeye derhal takviye askeri birlikler gönderilmiş yerli halk ile birlikte savunma tedbirleri alınmıştır. Hiç durmak niyetinde olmayan Ermeni isyancılar, aralık ayında da tedhiş ve yıldırma hareketlerine devam ederek Maraş yakınlarında bulunan Müslüman köylere baskınlar düzenlemişlerdir.
Ermenilerin katliamları ve zulümleri, bölgeye gönderilen İngiliz heyeti tarafından tespit edilip rapor haline getirilmiş olsa da büyük devletler bunu kabul etmemişler ve Ermenilerden yana tavır almaya devam etmişlerdir. Maraş ve Kayseri’de bulunan Müslümanlar, Ermenilerin katliamlarına karşı kendi güvenliklerini sağlamak amacıyla birlikte hareket etme kararı alarak, şehirlerinde bulunan askeri birlikleri Ermeni vahşetini engelleyemedikleri için protesto etmişlerdir. Osmanlı Devleti, büyük devletlerin etkisiyle Ermeni isyanlarının üzerine yeterli kararlılıkla gidememiştir. Biraz önce anlattığımız gibi hükûmetin talimatı ile hareket eden askeri birlikler, devam eden Müslüman kırımının önüne geçebilmek için sadece savunma tedbirleri almakla yetinmişlerdir. Güçlü askeri birliklerle etkili operasyonlar yapılmaktan çekinilerek, Ermeni isyanlarını ılımlı politikalarla, yabancı ülkeleri gücendirmeden, nasihat ve ikna yoluyla önlemeye çalışmışlardır. Osmanlı Devleti’nin dış güçlerin etkisiyle izlediği hoş görülü tutum ve Avrupa’nın kendilerini şımartması, Ermenilere cesaret vermiştir. Ortamın kendilerine sağladığı durumdan faydalanan Ermeniler, Zeytun’da bir ay boyunca çok sayıda Müslümanı katletmişlerdir[42].
Osmanlı Hükûmeti’nin ikna çabaları ve iyi niyetli girişimleri sonuç vermeyince, 21 Aralık 1895’te Harbiye Nezareti’ne isyanın bastırılması için talimat verilmiştir. Askeri birliklerin Zeytun’u kuşatması üzerine, Ermeniler esir tuttukları Türk askerlerini katletmişlerdir. 23 Aralık’ta askerler tarafında Zeytun bombalanmış, kale yıkılarak işlevsiz hale getirilmiştir. Ermeniler, kuşatma esnasında, kasabada görev yapan memurları ve kendilerinden görmedikleri diğer masum insanları öldürülmüşlerdir. Askerler ve Ermeni çeteler arasında çıkan çatışmada sırasında kışlanın yanması üzerine, Ermenilerin bir kısmı daha önce açtıkları tünellerden kaçmaya çalışmışlardır. Ermeniler kaçarken bir taraftan da yakaladıkları savunmasız Müslümanları katletmeye devam etmişlerdir. Zeytun’a girmeye çalışan askerlere, Ermenilere ait evlerden, kiliseden ve Manastırdan ateş açılmıştır. Kışladan çıkarak kaçmaya çalışan silahlı Ermeni çete mensupları kasabanın 600 metre ilerisinde askerler tarafından kuşatılmışlardır. Askerin teslim ol çağrısına ateşle karşılık verilmesi üzerine çıkan çatışmada, kaçamayan asiler etkisi hale getirilmişlerdir. Askerî harekâtın sonucunu tahmin eden ve telaşlanan yabancı devletlerin elçileri, Osmanlı Hükûmeti’ne, harekâttan duydukları rahatsızlığı iletmişlerdir. Büyük devletlerin elçileri askeri harekâtın yavaşlatılmasını istemişler ve Osmanlı Devleti’nin içişlerine müdahale etmişlerdir[43]. Büyük devletlerin müdahalesi etkili olmuş ve askeri operasyon yavaşlatılmıştır. Operasyonun yavaşlaması üzerine tekrar harekete geçen Ermeni asiler, Zeytun Hükûmet binasına Ermeni bayrağı çekerek kasabada tekrar mevzilenmişlerdir. Ermeni çetelerin bastırılması işinin uzaması üzerine 7 Şubat 1896 tarihinde Osmanlı Hükûmeti tarafından, Harbiye Nezareti vasıtasıyla bölgede bulunan Ferik Ethem Paşa’ya alınması gereken tedbirleri içeren bir talimat gönderilmiştir. Zeytun’da isyanın bitirilmesi için yapılacak büyük bir askeri harekâttan endişelenen yabancı devletlerin büyükelçilikleri, hükûmetin Harbiye Nezareti’ne, Zeytun’da icra edilmesi için verdiği talimata karşı çıkarak, gerekçelerini aracı memurlara bildirmişlerdir. Yabancı altı devletin büyükelçileri aralarında toplanmışlar ve Ermeni katillere bir kez daha hamilik yaparak, Zeytun’da bir barış yapılmasına dair ilk tekliflerini Osmanlı Hükûmeti’ne göndermişlerdir. Tekliften ziyade yapılmasını istedikleri talepler şöyledir:
* Gerekli incelemeler yapıldıktan sonra Zeytun Ermenilerinden haklarında suç iddiasında bulunulanların yargılanmasını ve Zeytunlular için genel af ilan edilmesini, genel af ilkesinin Zeytun Ermenilerine uygulanmasını, Ermenilerden birinin aleyhine dava varsa aleyhte iddiada bulunanların mahkeme huzurunda davayı takip etme yetkisine sahip olmasını,
* Vergilerin ödenmesine belli bir süre ara verilmesinin ve verginin indirilmesini,
* Zeytun’da bulunan göçmen Ermeniler hakkında Türk temsilciler ile dört konsolos tarafından bir mazbata düzenlenmesini, tarafların mazbata şartlarını denetlemesi koşulu olmasını,
* Antlaşma kabul edildikten sonra Ermenilere üç gün süre verilmesini, teslim olma şartını kabul etmedikleri takdirde askeri harekette bulunulmasına dair taleplerini iletmişlerdir[44].
Osmanlı Hükûmeti ile doğrudan ilişki kuramayan Ermeni isyancılar konsoloslara ilettikleri barış teklifinde çok cesur davranarak şu isteklerde bulunmuşlardır:
* Hristiyan kaymakam tayin edilmeli ve Hristiyanlardan oluşan bir idare şekli kurulmalı.
* Zeytun Ermenilerinin devlete ödediği vergi usulü iptal edilmeli. Görüşleri alınmadan vergi konulmamalı.
* Geçmişte kalan vergiler ödenmemeli ve yanan askeri kışlanın onarımını Osmanlı Hükümeti yapmalı.
* Türkler silahlarını teslim ettikten sonra Ermeniler silahlarını teslim etmeli.
* Barış şartlarının tam olarak uygulanabilmesi için büyük altı devletin hükûmetleri kefil olmalı[45].
Ermenilerin barış teklifini alan altı devletin büyük elçileri kendi hükûmetleri ile yaptıkları görüşmeden sonra kendi oluşturdukları teklifi revize etmişler ve Osmanlı Hükûmeti’ne yeni barış teklifi başlığı altında sunmuşlardır. Yabancı ülkelerin revize edilen yeni barış tekliflerinde şunlar vardır;
* Zeytun'da bulunan Hınçakyanlar dışarı çıkarılırken Bâbı âli genel af ilan etmeli.
* Zeytunluların eski silahlarını taşımalarına izin verilmeli ve yeni silahlar teslim edilmeli.
*Hristiyan kaymakam tayin edilmeli, genel ıslahat gereği Hristiyan idare usulü kurulmalı.
*Zeytunlular, vergiden muaf olmalı, senede belli bir miktar vergi ödemeli, kışlanın inşaatı hususunda Osmanlı Hükûmeti, Zeytunlular ile görüşmeli.
*Zeytun'a sığınan 10.000 Ermeni, konsolosların nezaretinde kendi yerlerine gidebilmeli ve bu izin bir mazbata ile garanti altına alınmalı.
*Av tüfeği müstesna Zeytunluların silahlarını teslim etmesi yanında Zeytun civarında bulunan Türkler de av tüfekleri dışındaki silahlarını teslim etmeli.
* Genel hukuka karşı işlenen suçlar affedildiği gibi eskiden kalan vergi borçları da affedilmeli.
* Zeytunlular tarafından yakılan kışlanın yeniden yapımı hususunda Padişah’tan yardım talep edilmeli.
* Genel ıslahat çerçevesinde Zeytun'a Hristiyan bir kaymakamın tayini onaylanırken, büyük devletlerle Sultan II. Abdülhamid arasında bir anlaşma yapılmalı.
* Zeytun'dan asker çekilmeli veya muhafaza için az bir miktar asker bulundurulmalı.
*Zeytun'a sığınan Ermenilerin gelecekteki güvenliklerinin sağlanması hususunda alınacak tedbirler, konsoloslar ile Osmanlı Hükûmeti arasında müzakere edilerek belli esaslara bağlanmalı[46].
Osmanlı Hükûmeti, yabancı altı devletin büyükelçilerinin yaptığı barış teklifini inceledikten sonra karşı şartlarını iletmiştir. Yapılan görüşmeler sonucunda Osmanlı Hükûmeti tarafından önerilen şartların, Zeytun Ermenileri tarafından kabul edildiği 11 Şubat 1896 tarihinde taraflara bildirilmiştir. 7 Ekim 1895 tarihinde başlayan Zeytun isyanı dört ay gibi uzun bir süreden sonra 11 Şubat 1896 tarihinde varılan anlaşmayla sona ermiştir.
Tüm tarafların üzerinde mutabık olduğu anlaşmanın şartları şunlardır: [47].
1. Hınçak reisleri, Osmanlı Hükûmeti’ne teslim edilmeyecek.
2. İsyancı Ermeniler Osmanlı topraklarını terk edecekler. Osmanlı Hükûmeti, altı hükûmetin İstanbul'daki temsilcilerine ve komitacılara saygı gösterecek, komitacıların güvenle Avrupa'ya gitmeleri sağlanacak ve masrafları kendileri tarafından ödenecek.
3. Elçiler, konsoloslar aracılığıyla elebaşı altı Hınçak üyesi hakkında ikinci maddede belirtilen hükümlerin tam olarak uygulanmasını garanti edecekler.
4. Yalnız Zeytun Ermenileri hakkında değil, oraya sığınmış köylüler, yolcular ve Ermeni çeteleri hakkında da genel af ilan edilecek.
5. Temsilcileri bulunan hükûmetlerin onayıyla Zeytun'a bir kaymakam tayin edilecek.
6. Zeytun'da bulunması gereken güvenlik görevlileri ile asker ve memurlar Zeytun’lu olacak.
7. Zeytunlular mevcut vergi borçlarını ödemeyecekler ve gelecek beş yıl için de vergiden muaf olacaklar. Vergi, herkesin maddi gücüne göre alınacak.
8. Avrupa hükûmetleri tarafından, Zeytun Ermenilerinin canı, malı, şerefi ve din hürriyeti garanti edilecek.
9. Konsoloslar, Zeytun'a sığınmış Ermeni köylülerinin ve Türkiye'nin başka yerlerinden gelerek orada toplanmış bütün çetelerin güvenlik içinde evlerine dönmelerini denetleyecekler.
10. Hükûmet, Zeytun çevresindeki köylerde Türk ve Çerkezlerin elinde bulunan her cinsten silahı alacak ve Zeytunluların kendilerine ait silahları yine kendilerinde kalmak şartı ile Ermeniler kışladan aldıkları martin marka savaş silahlan ile iki topu hükûmete verecekler.
11. Zeytunlular yanmış olan kışlayı imar etmeyecekler, bu iş Osmanlı Hükûmeti tarafından yapılacak.
12. Osmanlı askeri Zeytun'dan çıkacak burada yalnız bir tabur kalacak ve bu taburun Zeytun’un iç işlerine karışmaya ve güvenliğin korunmasına katkısı olmayacak.
13. Görüşmeye katılan altı ülkenin konsolosları anlaşmanın şartları yerine getirilmeden önce Zeytun'dan ayrılmayacaklar.
14.Avrupa hükûmetleri Maraş'ta konsolosluklar kuracaklar ve bunların görevi Zeytun'un yeni idaresini denetlemek olacak.
15.Mersin'de konsolosluklar kurulacak ve bunlar anlaşmanın uygulanmasını denetleyecekler.
16.Bu anlaşma Zeytun'un dışında bulunan Ermeni köyleri içinde uygulanacak.
Osmanlı Devleti’ni maddi ve manevi çok zarara uğratan, ayaklanma sırasında ve sonrasında yapılan anlaşmalar ile uluslararası itibarını zedeleyen, yabancı ülkelerin içişlerine müdahalesine imkân tanıyan Zeytun isyanında; 13.000'i asker, 7000'i sivil olmak üzere toplam 20.000 Türk hayatını kaybetmiştir. Ermeni kayıpları ile ilgili farklı bilgiler mevcut olup, sadece 125 kişinin hayatını kaybettiğine dair bilgilerin yanı sıra 6000 Ermeni’nin öldüğüne dair rakamlarda kaynaklarda bulunmaktadır[48].
Dördüncü bölümle DEVAM EDECEK…
:
Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi- Yazar.
Kaynakça
[37] Zeytun: Bugün adı Süleymanlı’dır ve Kahramanmaraş ilinin Onikişubat ilçesine bağlı bir mahalledir. Ceyhan nehri ile Göksun çayı arasında ve yüksek dağlar arasında dar bir vadi içindeki Zeytun çayı üzerinde kurulmuş eski bir yerleşim merkezidir. Bkz. Nuri AKBAYAR, “Osmanlı Yer Adları Sözlüğü” Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2001, s.149.
[38] Ahmet EYİCİL, “1895 Maraş ve Zeytun İsyanı”, Ankara Üniversitesi, Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Dergisi, sayı:11, 2000, s.159-160.
[39] Ahmet EYİCİL, a.g.m., s.161.
[40] Erdal İLTER, "Ermeni Meselesi’nin Perspektifi ve Zeytun İsyanları 1780-1915”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara 1995, s. 146.
[41] Ahmet EYİCİL, a.g.m., s.174.
[42] Hüseyin NÂZIM Paşa, a.g.e., 1994, s. 100, 107, 109, 147, 148.
[43] Ahmet EYİCİL, a.g.m., s.188.
[44] Ahmet EYİCİL, a.g.m., s.202.
[45] Ahmet EYİCİL, a.g.m., s.202-203.
[46] Hınçak Gazetesi’nin 27 Şubat 1896 (15 Şubat 1331) tarihli nüshasında yayınlanan yazının tercümesi; Hüseyin NÂZIM Paşa, a.g.e., 1994, s.161-162.
[47] Hüseyin NÂZIM Paşa a.g.e., 1994, s. 320; Esat Uras, a.g.e., s. 492-493; Yalçın Özalp, “Millet-i Sadıka Patırtısı ve Maraş”, Fatih Gençlik Vakfı Matbaa İşletmesi, İstanbul, 1978, s. 195.
[48] Kamuran GÜRÜN, a.g.e., 160.
FACEBOOK YORUMLAR