Hüseyin ALPASLAN

Hüseyin ALPASLAN

[email protected]

MENEMEN'DE NE OLDU?

25 Aralık 2020 - 13:49


                                                  MENEMEN’DE NE OLDU?
                                                                                                                                 
                                                                         Giriş
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra çökmüş bir imparatorluğun enkazı üzerinde tamamıyla harap düşmüş toplumun, yüzyıllardır aklına nüfuz etmiş olan kulluk ve hilafet kavramlarıyla çatışarak, Türk Milletini düşman işgalinden kurtardıktan sonra fikren ve zihnen uyanış ve aydınlanma mücadelesinin içerisine taşımak ve zafere ulaştırmak sadece Mustafa Kemal’in insan üstü çabaları ile engin bilgisi ,öngörüsü ve zekasının ürünüdür[1].Ulusal Kurtuluş Savaşı kazanılıp Cumhuriyet ilan edildikten sonra, Mustafa Kemal Paşa’nın fikri liderliğinde başlatılan toplumsal dönüşüm hareketi, Türk toplumunu geride bırakan uygulamaları sona erdirmiş ve muasır medeniyet seviyesine ulaşmayı hedefleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin önünü açmıştır.
Cumhuriyet’in kurulmasından yaklaşık bir yıl sonra çok partili hayata geçiş için çalışmalar hızlanmış olup, Mustafa Kemal Paşa’nın isteği doğrultusunda eski silah ve dava arkadaşları olan Kâzım Karabekir, Rauf (Orbay) Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Refet (Bele) Paşa ve Adnan (Adıvar) Bey'in öncülüğünde, 17 Kasım 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Çok partili demokratik hayata geçiş için başlatılan girişimler Şeyh Sait İsyanı sonucunda TCF’nin 3 Haziran 1925’de kapatılması ile olumsuz sonuçlanmıştır.
ABD’de, 1929’da New York Borsası’nın kapanmasıyla başlayan ve tüm dünyada etkisini hissettiren ekonomik bunalımından, Türkiye’de fazlasıyla etkilenmiştir. Bu arada ekonomik ve toplumsal sorunların sonucunda baş gösteren huzursuzluğun çözümünün yeniden çok partili siyasal hayata geçmekle bulunabileceği düşünülmüş ve Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın en güvendiği arkadaşlarından Paris Büyükelçisi Fethi (Okyar) Bey tarafından 23 Ağustos 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası, programında Cumhuriyet’e, Atatürk ilkelerine ve devrimlere bağlı olacağını kesinlikle belirtmesine rağmen, gerici unsurların parti bünyesinde yer almalarına engel olamamıştır. Partiden aldıkları güven ve meşruiyetle harekete geçen eski tarikatların üyeleri, şeriat isteklerini su yüzüne çıkartmışlardır. Bu durum bazı bölgeler ve merkezlerde gerici akımların güçlenmelerine, partiyi bir paravan gibi kullanarak rahat faaliyet sürdürmelerine yol açmıştır[2].
Menemen Olayı’nın Sebepleri
Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın toplantılarında devrimler kötülenmeye ve dinci gruplar tarafından mevcut düzen aleyhine propagandalar yapılmaya başlanmıştır. Tarikatların ve birtakım gerici zümrelerin faaliyetlerini arttırmaları SCF’ye karşı şüpheleri arttırmıştır. SCF’nin kuruluşundan 4 ay sonra Menemen’de arkadaşlarıyla yeşil bayrak açan ve mehdiliğini ilan eden Derviş Mehmed, bu isyana o tarihlerde karar vermiştir[3]. Özellikle Ege bölgesi ve bazı merkezlerde meydana gelen devrim karşıtı eylemler ile valiliklere ve CHP binalarına yapılan saldırılar çoğalınca, Atatürk tarafından SCF’nin kapatılması istenmiştir. Atatürk’le karşı karşıya gelmek istemeyen Fethi Okyar tarafından, kuruluşundan 98 gün sonra 17 Kasım 1930’da parti kapatılmıştır.
Cumhuriyet ile kurulan düzen, Şer’iyye Vekâleti’nin, halifeliğin, medreselerin, tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, öğretimin birleştirilmesi ve medeni kanununun kabul edilmesi gibi değişiklikler ile birbiri ardınca gerçekleşen devrimler; halkın bilgisizliğinden istifade ederek meslek haline getirdikleri din sömürüsü ile yüzyıllardır elde ettikleri kazanımların ellerinden gittiğini gören çevrelerin tepkisine neden olmuştur. Yeni düzenin çıkarlarını yok ettiğinin farkında olan eski düzenin savunucuları ile ilk fırsatta ona dönülmesini arzulayan çevreler yeniden harekete geçmiştir. Ancak fikirlerini ve isteklerini açıkça beyan ederek ortaya çıkmak istemediklerinden gizliden gizliye faaliyet sürdürmüşlerdir.
1930 yılına geldiğimizde dünyada toplumsal, siyasal ve ekonomik nedenlerle başlayan sorunlar Türkiye’de de kendisini hissettirmiştir. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu; laik düzene ve devrimlere karşı olan bazı kişi ve grupların, bu parti içerisinde yuvalanmalarına ve faaliyet göstermelerine imkân sağlamıştır. SCF’nin toplantılarında bazı üyelerin devrimlere karşı eleştirileri, dinin elden gittiğinden, kadınların yüzlerinin açıldığından, zorla şapka giyildiğinden bahsedilmesi, gerici grupları ve eski düzeni isteyenleri yüreklendirmiştir[4].
Menemen Olayı’nın Meydana Gelişi ve Sonucu
30 Kasım 1925’te kabul edilen kanunla; tekke ve zaviyeler kapatılmış, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik vb. unvanlar kaldırılmıştır. Nakşibendi Tarikatı’nın Şeyhi Esat Efendi bu tarihten sonra İstanbul Erenköy’de bulunan köşkünden kendisine tabi olan imamları ve müritleri ile faaliyetlerini gizlice yürütmeye devam etmiştir[5]. Nakşi Şeyhi’nin adamlarından ve itimat ettiği kişilerden olan Laz İbrahim’i Manisa yöresine baş halife olarak tayini üzerine bu bölgede tarikatın faaliyetleri etkin şekilde artmıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasından sonra, özellikle Ege’de meydana gelen olaylar Hükumeti zayıf duruma düşürmüştür. Cumhuriyet Halk Fırkası binalarının saldırıya uğraması partinin itibarını ve toplum üzerinde etkisini azaltmıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasıyla mevcut durumdan gecikmeden istifade etmek isteyen ve oluşturdukları ortamı fırsat olarak değerlendiren Nakşibendi tarikatı Menemen’de harekete geçmiştir.
İzmir ve Manisa’da bulunan garnizonların güçlü olması nedeniyle ayaklanma çıkartmaya cesaret edemeyen Nakşibendi tarikatı şeyhi ve Manisa halifesi, nüfusu az olan Menemen’de Mehdiliğini ilan eden Giritli Derviş Mehmet ve altı arkadaşına “din elden gidiyor” diyerek isyan çıkarttırmışlardır. İsyancılar 7 Aralık’ta Paşaköy’de silahlanmışlar ve müritlerin birisinin köyü olan Bozalan’a giderek konaklamışlardır. 15 gün kadar Sünbüller Dağı’nda zikirle meşgul olan Derviş Mehmet ve adamları 23 Aralık 1930 tarihinde sabahın erken saatlerinde Menemen’e girmişlerdir. İsyancı grup tekbir getirerek Müftü Camii’ne yönelmiştir. Sabah namazı için camide bulunan cemaate kendini Mehdi olarak tanıtan Derviş Mehmet; 70 bin kişilik halife ordusunun yakında gelerek kendileriyle birleşeceğini söylemiştir[6]. Daha sonra camide bulunan yeşil bayrağı alarak şehrin meydanına giden Derviş Mehmet, bayrağı oraya dikerek arkadaşları ile zikir yapmaya başlamış ve “bu sancağın altında toplanmayanları öldüreceğim” tehdidi ile halkı yanına çekmeye çalışmıştır.
İşyerlerini açan ve sabah namazından çıkan Menemen halkı meydanda birikmeye başlamıştır. Kalabalığı gören Derviş Mehmet “Ey Müslümanlar ne duruyorsunuz, halife ordusu ve Abdülmecit geliyor, gelin toplanalım, şeriat isteyelim” diyerek halka seslenmiştir. Derviş Mehmet’in çağrısına uyan yaklaşık 100 kişi onunla beraber zikre başlamışlardır[7]. Olaya şahit olan bazı vatandaşlar durumu kolluk kuvvetlerine haber vermiştir. Olay yerinde ne olduğunu öğrenmek üzere oraya giden Jandarma Bölüğü’nün yazıcısı Ali Efendi, Giritli Mehmet’e ne yaptığını sormuş, ancak Giritli Mehmet tarafından azarlanarak, “Sen git komutanın gelsin” cevabını almıştır. Daha sonra olay yerine gelen İlçe Jandarma Komutanı Fahri Bey’e tehditler savuran Derviş Mehmet, kendisinin Mehdi olduğunu söylemiştir. Durumun ciddiyetini anlayan Jandarma Komutanı, bölgede bulunan 43. Alay’dan yardım istemek için geri çekilmiştir. Jandarmanın kendisine müdahale etmemesinden cesaret alan ve bu durumdan kendisine pay çıkartan Derviş Mehmet, propagandasını arttırarak halkı iyice yanına çekmeye başlamıştır[8].
Olayı öğrenen ve Jandarmanın yardım isteğini değerlendiren 43. Alay Komutanlığı tarafından; 1’nci Tabur 3’ncü Bölük Komutanı olarak askerlik görevini icra eden Asteğmen Kubilay, bir müfreze ile gerici hadiseyi bastırmakla görevlendirmiştir. Yedek subay Kubilay, önce İzmir’e sonra Kozan’a göç eden Giritli bir ailenin çocuğu olarak 1906 yılında Kozan’da dünyaya gelmiştir. Bir müddet Kozan’da bulunan ailesi daha sonra İzmir’e dönerek orada ikamet etmiştir. Asıl ismi Mustafa Fehmi’dir. Bursa Öğretmen Okulu’ndan mezun olan Mustafa Fehmi, Cumhuriyet’in ve devrimlerin yılmaz destekleyicisi ve savunucusu bir Türk Milliyetçisi olarak Türk tarihinden esinlenmiş ve ismine Kubilay’ı da eklemiştir. Alay’dan görevlendirildiği yere hareket eden Kubilay’ın yanında silahı olmadığı gibi, müfrezede bulunan diğer askerlerinde silahlarında gerçek mermi yerine sadece manevra mermisi bulunmaktadır. Şehir meydanına gelen Asteğmen Kubilay, erleri geride bırakarak yalnız bir şekilde Derviş Mehmet’in yanına gitmiş ve sert bir şekilde silahları bırakarak teslim olmalarını istemiştir. Kubilay’ın kararlı tutumunu gören ve geri çekilmeyeceğini anlayan Derviş Mehmet, silahı ile ateş ederek Kubilay’ı sağ omzundan yaralamıştır[9].
Kubilay’ın yaralandığını gören askerler manevra mermisi ile ateş açmışlar, ancak merminin kendilerine bir şey yapmadığını gören isyancılar “mermi bize işlemiyor” diyerek galeyana gelmişlerdir. İsyancılar, olay yerinden yaralı olarak uzaklaşmaya çalışan Kubilay’ın yere yığılması üzerine yanına gelerek testere ağızlı bağ bıçağı ile başını hunharca kesmişlerdir. Derviş Mehmet, Kubilay’ın kanını içerek kesik başını sancak direğine bağlamış ve kalabalığın tekbir sesleri altında şehirde dolaştırmıştır[10]. Silah seslerini duyarak olay yerine gelen ve isyancılara müdahale etmek isteyen bekçiler Hasan ve Şevki Beyler girdikleri çatışmada isyancılar tarafından öldürülmüşlerdir. Olayların büyümesi üzerine 43. Alay’dan olay yerine daha büyük bir birlik gönderilmiştir. Derviş Mehmet, askeri birliğin teslim ol çağrısına “bize kurşun işlemez” diyerek ateşle karşılık vermiştir. Teslim olun çağrısına asilerin uymaması üzerine çıkan silahlı çatışmada Giritli Derviş Mehmet, Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet ölmüşler, yaralanan Emrullah oğlu Mehmet ile Hasan adında diğer iki kişi ise, kaçarken yakalanmışlardır.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Menemen’de yaşanan bu gerici olayı ve Asteğmen Kubilay ile Hasan ve Şevki isimli bekçilerin şehit edilmelerini Edirne’de öğrenmiş, çok müteessir olmuş ve çok kızmıştır. 27 Aralık’ta, TBMM Başkanı Kazım (Özalp), İçişleri Bakanı Şükrü (Kaya) Beyler ile Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi (Çakmak), İkinci Ordu Komutanı Fahrettin (Altay) Paşalar, İstanbul’a giderek Dolmabahçe Sarayı’nda Gazi Mustafa Kemal’e olay hakkında ayrıntılı bilgi vermişlerdir[11].
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, 28 Aralık 1930’da orduya yayımladığı başsağlığı bildirisinde ayaklanmacılara ve onları alkışlayan kişilere duyduğu kızgınlığı şu sözlerle ifade etmiştir[12].

Menemen’deki gericilik olayında Yedek subay Asteğmen Kubilay Bey’in görev yaparken uğradığı akıbetten ötürü, Cumhuriyet Ordusu’na başsağlığı dilerim. Kubilay şehit olurken gericilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki halktan bazılarının alkış tutarak olayı uygun bulduklarını belli etmeleri, bütün Cumhuriyetçiler ve vatanseverler için utanılacak bir durumdur. Vatanı savunmak için yetiştirilen, her türlü iç politikanın ve anlaşmazlığın dışında ve üstünde saygıdeğer bir durumda bulunan Türk subayının, gericiler karşısındaki yüksek görevinin vatandaşlarca yalnızca saygı ile karşılandığına şüphe yoktur... “Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin mefkûreci öğretmen topluluğunun kıymetli üyesi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet, canlılığını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.”

Sonuç
Birinci ve İkinci çok partili hayata geçiş denemeleri sırasında meydana gelen gerici olaylar ve ayaklanmalar; devrimlerin tam anlamıyla oturmadan ve toplumda mesafe alınmadan çok partili sistemin sağlıklı olamayacağını göstermiştir. 1930’dan sonra Avrupa’da, demokrasi yerini dikta rejimlere bırakmıştır. Bu durum Türkiye’de rejime sahip çıkma ve güvenlik hissiyatını arttırmıştır. Avrupa siyasetinden ve özellikle İtalya ile Rusya’nın Türkiye üzerindeki emellerinden şüphelenen ve izledikleri dış politikalardan dolaylı olarak etkilenen Türkiye, içeride oluşacak tehditleri ve bunları kışkırtan dış güçlerin zararlı eylemlerini göze alamayarak İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar çok partili hayata geçişi bir daha denememiştir. Nihayetinde SCF’nin kapatılmasının hemen ardından Menemen’de laik sisteme ve Cumhuriyet’e karşı yapılan gerici ayaklanma ve hunharca cinayetler çok partili hayata geçişin erken olduğunu kanıtlamıştır[13].
Cumhuriyet tarihimizde toplumu derinden sarsan, seküler düzene, Atatürk ilke ve devrimlerine karşı hareketler arasında en çok zihinlere kazanan olaylardan ve en önemlilerinden bir tanesi Menemen’de yaşanmıştır. Türkiye’nin diğer bölgelere göre nispeten daha modern ve ekonomik olarak gelişmiş olan bir bölgesinde böyle bir hadisenin zuhur etmesi ülkeyi yönetenler adına yıllar sürecek bir sarsıntıya yol açmıştır. Toplumun devrimleri hazmetme veya kopuş ve kırılma aşamalarının neresinde olduğu irdelenecek bir durum olarak İktidarın karşısına çıkmıştır. Bu bağlamda Menemen olayının laikliğe karşı orta çağın skolastik düzenini yeniden tesis etmek isteyen çevrelerin yaptığı en belirleyici ve en etkili isyan hareketi olduğunu bilerek ibret almak önemlidir.
 Sonuç olarak; Menemen’de tam anlamıyla laik hukuk düzeni, Cumhuriyet ve Atatürk yok edilmek istenmiştir. O günlerden bugüne geldiğimizde, tarikatların ve cemaatlerin karanlık girdabından insanlarımızı kurtarmadıkça, aynı bataklıkta yetişenlerin yaptığı, 15 Temmuz darbe girişimindeki gibi Cumhuriyet’e ve Atatürk devrimlerine düşman, hunhar ve zalimce girişimlerden kurtulmamız mümkün olmayacaktır.
Özgür ve kaliteli zaman geçirmeniz dileğiyle sağlıklı günlerde kalın…
_______________:
Hüseyin ALPASLAN; Tarihçi-Yazar/ [email protected]
[1] Kenan ESENGİN; “Millî Mücadelede Ayaklanmalar”, s.25, Kum Saati Yayınları, 2006, İstanbul.

[2] Türk Devrim Tarihi, üçüncü bölüm, “Menemen Olayı”, s.145, Askeri Tarih. Atase Arşivi/Türk devrim tarihi.1971.pdf.

[3] Sinan MEYDAN; “Faşizm Çağında Demokrasi Deneyi Serbest Cumhuriyet Fırkası”, Sözcü Gazetesi, 12 Ağustos 2019.

[4] Tevfik ÇAVDAR; “Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1839-1950)”, s302, İmge Kitabevi, 1999, Ankara.

[5] Çağlar KIRÇAK; “Meşrutiyetten Günümüze Gericilik”, s.291-292, İmge Kitabevi, 1999, Ankara.

[6] Necdet AYSAL; “Yönetsel Alanda Değişimler ve Devrim Hareketlerine Karşı Gerici Tepkiler “Serbest Cumhuriyet Fırkası – Menemen Olayı”, s.602, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi Sayı 44, 2009, Ankara.

[7] Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, “Menemen’de Tahkikat Ehemmiyetle Devam Ediyor”, 27 Kanun-u Evvel (Aralık) 1930.

[8] Mete Tunçay; “Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931)”, s.293-294, Cem Yayınevi, 1992, İstanbul.

[9] Necdet AYSAL; “Yönetsel Alanda Değişimler ve Devrim Hareketlerine Karşı Gerici Tepkiler “Serbest Cumhuriyet Fırkası – Menemen Olayı”, s.603.

[10] Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, “Korkunç Bir Sahne, İrtica Çetesi Kubilay’ın Başını Nasıl Kesti”, 29 Kanun-u Evvel (Aralık) 1930.

[11] Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, “Gazi Hz. Kubilay Bey’in Şehadeti Dolayısıyla Cumhuriyet Ordusunu Taziyet Etti”, 29 Kanun-u Evvel (Aralık) 1930

[12] Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, “Kazım ve Fevzi Paşalar İstanbul’a Gitti. Paşalar Doğruca Dolmabahçe’ye Gittiler”, 28 Kanun-u Evvel (Aralık) 1930.

[13] Sina AKŞİN; “Kısa Türkiye Tarihi”, s.205, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019, İstanbul.

[14] Ahmetavci1.blogspot.com/2010/03/menemen-olayi-ve-kubilay.html.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum