Hüseyin ALPASLAN

Hüseyin ALPASLAN

[email protected]

İTTİHAT VE TERAKKİ ÜYELERİNİN YARGILANMALARI-II

25 Mart 2022 - 09:33 - Güncelleme: 25 Mart 2022 - 18:56

İTTİHAT VE TERAKKİ ÜYELERİNİN YARGILANMALARI-II

İttihat ve Terakki Mensuplarının Yargılanmalarına Kamuoyunun Bakışı ve Farklı Görüşler

Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedilmesinden sonra imzalanan Mondros Mütarekesi ile beraber yeni bir döneme girilmiş ve İstanbul’da ardı ardına yeni hükûmetler kurulmuştur. Mütareke döneminde oluşturulan Tevfik Paşa ve Damat Ferit Paşa hükûmetleri zamanında, İttihatçıların savaş sırasında işlenen suçların failleri ve sorumluları olarak nitelendiklerini ve cemiyetin birçok üyesinin yakalanarak tutuklandıklarını biliyoruz. 30 Ocak 1919 tarihinde İttihat ve Terakki hükûmetlerinde bakan ve mebus olarak görev yapmış kişilerle, İttihat ve Terakki kâtip ve üyelerinden oluşan 27 kişi tutuklanarak Bekirağa Bölüğü’ne hapsedilmişlerdir[9]. Tevfik Paşa döneminde kurulan Divânı Harb-i Örfînin başkanlığına Mahmut Hayret Paşa, üyeliklere ise Ali Nadi Paşa ve Mustafa Paşa getirilmişlerdir. Harp mahkemesinde tehcir davalarının ilki olan Yozgat tehciri ile ilgili yargılamaya geçilmiştir. Dava sonucunda Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in 8 Nisan’da idam edilmesi Türkler tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştır. (Yozgat Tehcir Davası ile ilgili bkz. Hüseyin Alpaslan, “Divân-I Harb-İ Örfinin İlk Yargılaması: Yozgat Tehciri Davası” Ticari Hayat Gazetesi, 7-21 Ekim 2021.) Yapılan büyük gösteriler başta İngilizler olmak üzere işgal devletlerini ürkütmüştür. Yozgat tehciri davasının sonuçlanmasından sonra başlayan Trabzon tehciri davası ve ittihatçıların yargılandığı ana dava sırasında Osmanlı Hükûmeti ve İngilizler hakkında kamuoyunda olumsuz bir hava oluşmuştur. İttihat ve Terakki’nin fikir insanı Ziya Gökalp ile sadrazamlık yapmış olan Sait Halim Paşa ve bazı eski bakanların tutuklanmaları ve yargılanmaları sonucunda İtilaf Devletleri aleyhinde oluşan menfi imajı ve kamuoyunun infialini değerlendiren İngilizler, Divânı Harb-i Örfîlerden istedikleri sonuçların çıkmayacağına dair endişeye kapılmışlardır[10].
Ermeniler ve Rumlar ise Divân-ı Harplerde görülen davalara olumlu yaklaşmaktaydılar. Onlar, buradan çıkacak kararların kendi geleceklerinin belirlenmesine yönelik güzel sonuçları olacağına dair bir beklenti içerisindeydiler. Aynı dönemde, Ermeniler ve Rumlardan farklı düşünmeyen ve Ermeni tehciri konusunda ön yargılı olan batı kamuoyunda da sevklerin bir kırım olduğuna dair algı mevcuttu. Osmanlı vatandaşı Ermeniler ile Avrupa basını, ittihatçıları ve tehcir suçlamasıyla tutuklanan kamu görevlilerini peşinen suçlu ilan etmişlerdi. Onlara göre sıkıyönetim mahkemelerinde yapılan yargılamalar ile sözde kırımın intikamı alınacaktı. Ancak, Osmanlı Hükûmeti’nin oluşturduğu soruşturma heyetlerinin raporları ile mahkemelerde süren yargılamalar sırasında ortaya konulan argümanlar, Ermeni kırımı iddialarını kökten çürütecek bir yere doğru gidiyordu. İngilizler, Osmanlı topraklarında tasarladıkları emellerinin ve güdümlü bir Ermenistan kurulması bağlamındaki amaçlarının sekteye uğrayacağı korkusuna kapılmışlardı. Türk milliyetçilerinin, savaşta meydana geldiği ileri sürülen suçlamaların Türk Milleti’ne yüklenmesini önlemek, Ermenilerin, Müslümanlara yaptığı mezalimi ve savaş şartlarını anlatarak suçların şahsiliğini ortaya koymak adına yaptıkları çabaları fark eden İngilizler, derhal harekete geçerek Damat Ferit Hükûmeti’ni iktidara getirdiler. 4 Mart 1919 tarihinde iş başına gelen yeni hükûmete bir gün sonra İngilizlerin planı verilmiştir. İngiliz planı bir insan avıdır ve Osmanlı topraklarındaki maksatlarına engel olacak Türklerin izole edilmesine yöneliktir. 10 Mart’ta İttihatçıların ileri gelenlerinden 20 kişi tutuklanmıştır. Bilâl N. Şimşir’in İngiliz arşivlerinden tespitine göre, İngilizler tarafından 23 Ocak-20 Nisan 1919 tarihleri arasında farklı zaman aralıklarında toplam 223 kişilik bir yakalama listesi oluşturulmuş ve bu kişilerin tutuklanmaları Osmanlı Hükûmeti’nden resmi olarak talep edilmiş olup aynı dönemde İngiliz askeri birlikleri tarafından da Kars, Ardahan ve Batum bölgesinde görevli Türk komutanları başta olmak üzere yakalanan kişiler olmuştur.[11]. Ancak, Yozgat tehciri davasından sonra oluşan büyük tepkilerden sonra Padişah ve hükûmet, harp mahkemelerinde yeni idam kararları verilmesine taraf olmayacaktır. Oluşan yeni siyasi ortam ve diğer taraftan geciken yargılamalar İngilizleri ve Ermenileri rahatsız etmiştir. Divânı Harb-i Örfî Başkanı Mustafa Nazım Paşa’ya yabancı bir gazetenin muhabirinin, yargılamaların gecikmesinin rahatsızlık yarattığını, bir an önce sonuçlanmasını temenni ettiklerini söylemesi, batının bağımsız yargıyı etkilemek için nasıl bir tutum sergilediğini göstermektedir [12]. Türk basını ve Osmanlı Efkârıumumiyesi, İttihatçıların ileri gelen mensuplarının yargılanmalarını Türk siyasi tarihinin en önemli hadiselerinden birisi olarak değerlendirmiştir. Divânı Harb-i Örfîde görülen yargılamalara karşı İki farklı yaklaşım olduğu görülmektedir. İttihatçılara muhalif kesim, İttihatçıların tutuklanmalarını ve Divân-ı Harb-i önüne çıkarılmalarını hükûmetin büyük bir icraatı olarak görmekte ve Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu kötü durumun sorumlusu olarak gördükleri bu kişilerin yargılanıp ceza almalarını olumlu bir gelişme olarak değerlendirmekteydiler[13]. Diğer görüş ise; yargılamaların Ermeni tehciriyle sınırlı  ve tek taraflı yapılmasının doğru olmadığını, yapılan tüm yanlışların her yönüyle ortaya konulması gerektiğini, Türk Milletine bir leke sürülmek istenildiğini, gerekirse tarafsız uluslararası bir mahkemede yapılacak yargılama ile Türk Milletinin aklanacağını, savaş sırasında iş başında olan hükûmeti Ermenileri sevk etmeye zorunlu hale getiren şartların konuşulmasını, savaş ortamında Türk Ordusuna yapılan saldırılar ile askerlere ve savunmasız Müslümanlara karşı gerçekleştirilen katliamların sorumlularının, azmettiricilerinin ve  destek olanların da yargılanmaları gerektiğini savunmuşlardır. Süleyman Nazif, 29 Nisan’da Hadisat Gazetesi’nde bu hususa teferruatlı bir şekilde değinerek, sürdürülen yargılamaya esas fiillerin tüm sorumlularının tarafsız bir şekilde mahkemeye çıkarılmasını, Osmanlı Devleti’nin tüm unsurlarının adalet talep edebileceklerini, bu görüşe karşı çıkanların ise yargılanmaya cesaretleri olmadığını yazmıştır[14].
Kamuoyunda, İttihatçılardan bakanlık yapmış kişilerin Divânı Harb-i Örfîde yargılanmalarının Anayasaya aykırı olduğu, aslında Yüce Divân’da yargılanmaları gerektiğine dair tartışmalar da yer almıştır[15]. Yine İttihatçıların tutuklanmaları esnasında net bir suç isnadının olmaması, soruşturmalarda kanunda yazılı karşılığı olmayan nedenlerin suç gibi gösterilmesi de yargılamaların sadece Ermeni meselesi odağında yürütülmek istendiğinin bir göstergesidir. Yargılamaların Divân-ı Harplerde yapılmasının usulsüz olduğunu iddia edenlere göre, 3 Temmuz 1909 tarihinde Örfî İdare kararnamesinde değişiklik yapan yasa ile Mebusan ve Ayan Meclisi üyeleri yasama dokunulmazlıkları nedeniyle Divân-ı Harplerde yargılanamazlardı[16]. Mebusan Meclisi’nin 21 Aralık 1918 tarihinde Padişah tarafından feshedilmesiyle [17] yargılananların vekillikleri düşmüş, ancak eski sadrazam Sait Halim Paşa ve bazı vekillerin Ayan Meclisi üyelikleri devam etmiştir. Anayasaya göre Ayan Meclisi üyelerinin ömür boyu dokunulmazlıkları olması hasebiyle, bakanların ise siyasal yükümlülükleri gereği Divân-ı Âli’de yargılanmaları gerekiyordu[18]. Osmanlı Devleti’nin yürürlükte olan Anayasasına ve ilgili kararnamelere göre İttihat ve Terakki hükûmetlerinde görev alan eski sadrazam ve bakanların Yüce Divân’a sevk edilmeleri hukuken doğru olandı. Ülkenin önde gelen bürokratları ve Padişah Vahideddin, ilk başlarda eski sadrazamın ve bakanların Divân-ı Âli’de yargılanmaları doğrultusunda fikir beyan etmişlerdir. Ancak, İstanbul’un işgal altında olmasının etkisiyle İtilaf Devletleri’nin Padişah ve hükûmet üyeleri üzerinde artan baskısı üzerine; hükûmet tarafından çıkarılan bir kararname ile İttihat Terakki hükûmetlerinde görev alanlar ve cemiyetin merkez ve taşrada vazifelendirdiği mensupları Divânı Harbi Örfîlerde yargılanmışlardır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK

Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar
[email protected]

Kaynakça
[9] Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Rüstem Yayınevi, İstanbul,2001, s. 310.
[10] Bilâl N. Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2020, s.106-107.
[11] Şimşir, a.g.e., s.92-93.
[12] Hadisat, 28 Nisan 1919, nr.118.
[13] Tasvir-i Efkâr, 28 Nisan 1919. Akt. Ata, a.g.e., s.191.
[14] Süleyman Nazif, “Dünkü Muhakeme”, Hadisat, 29 Nisan 1919, nr.119.  Akt. Ata, a.g.e., s.191.
[15] İkdam, 5 Mayıs 1919, nr.7987. Akt. Ata, a.g.e., s.191-192.
[16]. Akın, a.g.m., s.73.
[17] Hüseyin Alpaslan, Millî Mücadele Döneminin Mihenk Taşları, Gece Kitaplığı, Ankara, 2021, s.76.
[18] Akın, a.g.m., s.74.


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum