Fuat YILMAZER

Fuat YILMAZER

[email protected]

UNUTMAK KAYBETMEK DEMEKTİR

30 Kasım 2018 - 11:06

UNUTMAK KAYBETMEK DEMEKTİR

            İnsanın büyük bir kısmında unutma özelliği fazladır.

            İnsan kadar kendine yapılanları çevresinde olanları unutan bir başka canlı var mıdır merak ederim.

            Çevresinde olanları, kendine yapılan iyiliği ve kötülüğü de çabuk unuturlar. Veya bazen de unutmayı bahane ederek unutmuş görünürler.

            İnsanda olması gereken önemli hasletleri de unutuverirler.

            Haramdan uzak durulması her dinde emredilmiş iken, onlar becerebildiği kadar bu işlerle meşgul olur büyük yara alırlar.

            Gıybet yapmanın günah olduğu bildirilmişken, sanki tam tersi söylenmiş gibi gıybet yapmaya devam ederler.

            İhtiyacı olanlara yardımcı olunmasının, düşkünlerin korunması ve kollanmasının faziletleri anlatılırken, onlar kafasına göre bir yol bulup tersini davranırlar.

            “İnsan hakkı”, “kul hakkı” konusunda tavizsiz tarif ortada iken, “kul hakkının cezasının bu dünyada verileceği” bildirilmişken dikkate alınmaz, bir başka konuda iyilik yapar kendimi affettiririm gibi aldatıcı yollara saparlar.  

Haksız kazançtan para sahibi olanların bir kısmında hac görevini yapmak gibi beyhude ve utandırıcı bir gayret görülür.

            Yanlış yolda olanlara mümkün olduğunca doğru telkinde bulunun dendiği halde yanlış yapanlara gıpta ile bakar, yanlış yolda devamını sağlamak için yardımcı olunur.

            Ahlak, toplumun ve kişinin iskeleti, kalbi olduğu halde, ahlaklı yaşamayı, ahlaklı davranmayı unutmuşlar, değerlere saygı duyandan fazla itibar görür.

            Dargınlık, kızgınlık, intikam gibi duygular insanda mümkün olduğu kadar olmaması gerektiği gerçeği, tersten uygulanır hem de körüklenir.

Türk insanının ahlaki değerlerini tarumar eden televizyon kanallarının programlarına dikkat edilmez, tehlikeden kurtulmak amaçlı çaba gösterilmez.

Okuma-yazma oranı en düşük seviyelere gelmişken, toplumun okuması, düşünmesi bazında hiçbir gayret ve politika uygulanmaz.

Aile kavramı düşüncesi yerde sürünmektedir. Basit konulardan yuvalar yıkılır duruma gelmiştir.

Çekirdek aile kavramının kahramanı yetişkin iki birey birbirlerinin olmadan önce, bünye kutsiyetini maalesef dışarda bıraktığı için yuvada ahlaki ve aile değerleri zayıflar.

Kavga, fitne, fesat, cinayet, ahlaksızlık kötü kabul edilmiş ama insan bunun tam tersini makul gözükme noktasına taşır.

Dini ve milli kimlik ve öğretilerde büyüğe saygı, küçüğe ilgi ve sevgi, anayı babayı incitmeme emri, maddiyata tapınmama konusunda ki telkinler göz ardı edilir.

Türk insanı, din ve ahlak kurallarına ve töreye ters düşerek kendi değerinin de düşmesine sebep olmuştur.

Kuralları koyan, uyulduğu zaman mükâfatlandırılacağı müjdesini veren Allah’ın büyüklüğü şuuruna dahi tam varılamamıştır.

Yaratan “ruh ve bedeni emanet olarak verdiğini” bildirdiği halde emanete dahi iyi bakılmaz.

Bu sayılanlar bireyin dünyevi ve uhrevi hayatını düzenleyen kuralların bir kısmıdır.

Her şey aşikâr ortada iken insanın bu kadar unutkan olması, sıkıştığı zaman kurtulmak için duaya sarılması da bir başka düşünülmesi gereken konudur.

Bu konuları konuşmak tartışmak için anlamı ortak kabul edilen kavramların olması gerekir.

Ama sözler ve kavramlar anlamını yitirmiştir.

Kavramlarda ölçülerde anlam değişikliğe uğratılmıştır.

            Bunlar düzelmeyecek hasarlar değildir. Milli ve manevi hasletlere sahip birilerinin ülke yönetiminde, eğitiminde ve bürokrasisinde söz ve yetki sahibi olması önemli sorunların çözümünü kolaylaştırır.