Erkan AKBALIK

Erkan AKBALIK

[email protected]

MANİSA’NIN MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANLARINDAN MÜFTÜ AHMET ÂLİM EFENDİ

02 Ağustos 2017 - 12:45

MANİSA’NIN MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANLARINDAN MÜFTÜ AHMET ÂLİM EFENDİ

            Kurtuluş Savaşının Milli Mücadele Kahramanları konusu açıldığında çoğumuzun dilinden bir çırpıda hemen aşağıdaki yiğitler dökülür,

İzmir – Hasan Tahsin

Gaziantep – Şahin Bey

Kahramanmaraş – Sütçü İmam

Erzurum – Nene Hatun

Aydın – Yörük Ali Efe.

            Sayma işlemi biraz erken biter ve sonrasında, “Tabii ki Türk Milletinin kahramanları bu kadar değildir” tespitine yer verilir, fakat devamını getirirken biraz zorlanmalar “hımm”lamalar başlar. Bu zorlanmalar sohbet eden kişilerin ilgi alanına göre belki biraz erken belki biraz daha geç başlar ama maalesef sesin kesilmesi neticede uzun sürmez.

            Kahramanlarımızın az tanınması konusundaki tartışma açıldığında, savunma mekanizmaları devreye girer ve sebep genel olarak iki maddeye kadar iner. Birincisi, “bizim milletimizde kahramanlar o kadar çoktur ki hangi birini sayalım”. İkincisi de “bizim kahramanlarımız ön planda olmayı sevmez mütevazıdırlar”. Kimse de yoğurdum ekşi demez, “biz çok şey borçlu olduğumuz bu insanlarımızı yeterince tanımıyoruz, tanımak için gayret sarf etmiyoruz” gibi itiraflar nedense pek duyulmaz. 

            Konuyu daha bölgesel hale getirip çevremizdeki değerli hemşehrilerimize Manisa’nın Milli Mücadele kahramanlarını sorarsanız, özellikle belli bir yaş grubunun altına, sanırım kolay kolay cevap alamazsınız. Bu ifadeyi birilerini suçlamak niyetiyle kullanmıyorum. Eğer bu bir suç ise bunda herkesin payı var. Amacım bu eksikliği gidermek adına bir katkıda bulunmak ve bu yazı ile Manisa’mızın Milli Mücadele Kahramanlarının önde gelenlerinden birini kısaca tanıtmak ve adının kulaklarda yer etmesi adına bir su kaçırmaktır. Bu kahramanımız MÜFTÜ AHMET ÂLİM EFENDİ’dir. Bu kahramanın hayatını sizlere özet olarak arz etmeye çalışacağım.

            Âlim Efendi, babası M. Arif Efendi ve adını aldığı dedesi Ahmet Âlim Efendi gibi Manisa Muradiye Camiinde bulunan medresede müderrislik yapmıştır. Bu vasıflarından olsa gerek aile Manisa’da Hocazadeler olarak bilinirler. Ahmet Âlim Efendi 1874 yılında doğmuş ve 1930 yılında vefat etmiştir. İki evlilik yapmıştır. İlk eşi Fatma Hanım’dan dört çocuğu olmuş, ikinci eşi Ayşe hanımdan çocuğu olmamıştır [1]. Âlim Efendi, zamanının Manisa Müftüsünden dersler almakla kalmamış, İstanbul’a giderek burada da özel olarak eğitimine devam etmiştir, 1902 yılındaki özgeçmişinde Arapçayı konuşup yazabildiği ve Farsçaya aşina olduğu kaydedilmiştir. Kendisini yetiştirme konusunda gösterdiği bu gayret yetkililer tarafından da görülmüş ve izlenmiştir.  17 Şubat 1910’da Manisa Müftü Yardımcılığı ve 1915 yılında ise Manisa Müftülüğü getirilmiştir [2].

            O yıllar çetin yıllardır. Osmanlı Devletinin son zamanlarda çektiği sıkıntılar yetmediği gibi bir de I. Dünya Savaşına şaibeli bir şekilde Almanya’nın yanında dâhil olmak zorunda kalmıştır. Kaybedilen savaşın bir neticesi olarak ortaya çıkan Mondros Ateşkes anlaşması ile Türk Milleti savaşların artık bittiğine mi sevinecek yoksa acımasız antlaşma maddeleri ile topraklarının işgale uğrayacağı ihtimaline mi üzülecekti. Ki bu ihtimalin, aslında savaşın galip taraflarının yıllar belki de yüzyıllardır hedeflediği bir sonuç olduğu aşikârdı.

            Ege Bölgesini ve Manisa’yı Yunan milleti unutamamıştır. Bu toprakları kendileri için adeta bir “Arz-ı Mevud” gibi görmüşlerdir. Kaybettikleri bu topraklara olan hasretlerini içlerinde “Megalo İdea” olarak yaşatıp, besleyip, büyütmüşlerdir. Mondros Ateşkes Antlaşması ile önlerine çıkan bu fırsat, Yunan milletine gün gibi doğmuştur. Artık “Megalo İdea”larını gerçekleştirmek için hazırlıklar yapıp, gün saymaktadırlar.

            Antlaşmanın gereği olarak Manisa’ya önce Fransızlar gelmişlerdir. Fetihten bu yana Manisa’ya geçici de olsa ayak basan ilk yabancı askerler Fransızlardı ve bu da Manisalıları huzursuz etmişti [3]. İşgale karşı Manisa halkını asıl harekete geçirmeye başlayan kıvılcımlar Ocak 1919 tarihinden itibaren İzmir basınında yer alan haberlerdir. Bu haberlere göre, öncelikle Aya Fotini Kilisesinde yanında bir yunan subay olduğu halde vaaz veren bir papaz, İzmir’in işgal edilerek Müslüman Türk halkına yapacakları zulümleri geniş tasvirlerle ve heyecanla anlatmıştır. Bu anlatımlar İzmir’in birçok kilisesinde de devam etmiştir. Konu ile ilgili haberlerin basında yer alması sonucu Türk halkı endişeye kapılmış, hükümet kanadından tepki gösterilmesini beklemiş fakat gereken tepki bir türlü gösterilmemiştir. Yetkili makamların tepkisizliği, halkın endişeli bekleyişi, bazı vatanperver münevverleri harekete geçirmiştir. Manisa’dan, içlerinde Müftü Âlim Efendi’nin de bulunduğu Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’nin ileri gelenleri, Sadarete ve Ayan Meclisi Riyasetine “acele”  kaydıyla, durumu anlatan ve adeta bir “nota” ya da “ihtarname” diyebileceğimiz bir telgraf çekmişlerdir. Bu telgrafta, gerekenlerin yapılmasını, yapılmadığı takdirde gerekeni kendilerinin yapacaklarını ifade eden oldukça sert ifadeler kullanılarak, yetkililer uyarılmıştır.  Telgrafı imzalayanlar, başta Müftü Âlim Efendi olmak üzere, Belediye Reisi Bahri, Müdafaa-i Milliye Reisi Kamil, Donanma Reisi İbrahim ve Ticaret Odası Reisi Süleyman’dır [4].

            Bu telgrafta imzası bulunan vatanperverler bununla yetinmemişler ve aynı gün ulaşabilecekleri en son nokta olan Padişaha da bir telgraf çekmişlerdir. Padişaha çekilen telgrafta kullanılan dilin, o makama çekilen telgraf dilleri ile benzerlik göstermediği, tabiri caiz ise çok sert ve uyarı mahiyetli bir dil kullanıldığı görülmektedir [5]. Bu uyarı ve kendine getirici mahiyetli telgrafları çekerken izledikleri yol, onların ne kadar iyi bir devlet terbiyesi aldıklarının da göstergesidir. Çünkü bu telgraflardan birini de bağlı bulundukları Manisa Mutasarrıfı’na göndermişlerdir. Mutasarrıflıktan Telgrafa beklenen cevap gelmeyince Manisa’nın bağlı bulunduğu Aydın Vilayetine de durumu anlatan bir telgraf çekilmiş böylece devlet işleyişindeki hiyerarşik yapı da göz ardı edilmemiştir. Bu arada, Hükümet ve Ayan Riyasetine çekilen telgraflara karşılık olarak beklenen cevaplar da gelmemiştir. Bunun üzerine aynı makamlara daha ağır ifadelerden oluşan yeni telgraflar göndermişlerdir. Bu telgraf ve mesajlar devam etmiş ve çekilen telgraf sayısı 25’e ulaşmıştır [6].   

            Müdafaa-i Hukuk-i Osmaniye Cemiyeti tarafından, Ocak 1919 tarihinden itibaren yaşanmaya başlanılan bu kötü süreci ve gidişatın vahametini dünyaya duyurabilmek amacıyla Mart 1919 tarihinde İzmir’de bir kongre yapılır. Kongreye bölgedeki bütün müftüler, belediye başkanları, her sancaktan 4 kişi ve kazadan 2 kişi olacak şekilde planlanan delegelerin katılımı istenmiştir.     Müftü Âlim Efendi’de kongreye katılanlar arasındadır. Bu kongrenin bitimi ile birlikte temsilcilere “Türk Milletinin tehlikelere karşı kendini koruma kararında olduğu” İtilaf Devletlerine ve Temsilcilerine bildirilmiştir [7].

            Âlim Efendi, olacakları önceden görüp, Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra “Cemiyet-i İslamiyye” adıyla bir cemiyet kurmuş [8] ve olabilecek bir işgal karşısında yapılacakları o gün gelmeden karşılamaya ve planlamaya çalışmıştır.

            Gelişen olaylardan şımaran ve yüz bulan yerli Rum ve Ermeniler, Müslüman Türk halkına karşı sözlü tacizler ile saldırı dozlarını gitgide arttırmaya başlamışlardı. Durumu anlatmak için oluşturulan 25 kişilik heyet İzmir ve İstanbul’a gönderilmiş fakat yetkililerden sadece bol nasihat, sükûnet telkinleri almışlar, neticede elleri boş dönmüşlerdir.

            15 Mayıs 1919 günü ayak sesleri çok uzaklardan duyulan işgal gelip kapıyı çalmış ve İzmir işgal edilmiştir. Başını Âlim Efendi’nin çektiği bir heyet İtalya temsilciliğine 14 Mayıs’ta bir telgraf çekerek Manisa çevresindeki bazı köylerde yapılan yağmaları bildirerek dikkatleri Manisa’ya çekmeye çalışmışlardır. Çünkü bazı yetkililer her defasında Manisa’nın işgal planında olmadığını söyleseler de, mevcut durum Manisa’nın da işgale hazır hale getirilmeye çalışıldığını gösteriyordu. Âlim Efendi bununla da yetinmeyerek durumun izahını yapmak ve yardım istemek amacıyla 20 Mayıs’ta İstanbul’a doğru yola çıkar.

            Bu arada Manisa’da halk, şehirlerinin de işgal edileceği konusunda kaygı içinde ilgili makamlara başvurmaya devam etmiştir. Şehrin işgal edilmesi durumunda, direniş için hazırlık yapılmasını beklemişlerdir. Fakat Yunan işbirlikçisi Mutasarrıf Hüsnü (nam-ı diğer Hüsnüyadis) tarafından halka ısrarla işgal olmayacağı telkininde bulunmuştur. Bu telkinleri ile de direniş beklentisinde olanları bir bakıma pasifize etmiştir. Mutasarrıf Hüsnü kendisine biçilen rolü iyi oynamış ve Yunan birliklerinin işgaline uygun ortamı hazırlamıştır.

            25 Mayıs 1919 Tarihine gelindiğinde ise Âlim Efendi ve onun gibi vatanperver Manisalıların bütün çabalarına rağmen, bu kadim şehir de işgale uğramaktan kurtulamamıştır.  Âlim Efendi, dehşet verici bu olay karşısında soğukkanlılığını korumuş, yapılması gerekenleri uygulamaya koymuştur. Öncelikle Manisa halkı ile iletişimi sağlayabilmek ve onların karşılaştıkları sorunları daha hızlı bir şekilde öğrenebilmek amacıyla Manisa’nın mevcut 50 mahallesini iyi bir taksimat ile 5 ayrı bölgeye ayırmıştır. 5 Bölgenin imamları vasıtasıyla da mahallelerde cereyan eden olaylar hakkında bilgi toplamaya çalışmıştır.

            Müftü Âlim Efendi, işgalden sonra da çalışmalarını durdurmamış, işgalcilere ve onlara engel olmayan ve ses çıkarmayan hükümete karşı da net tavrını takınarak faaliyetlerine devam etmiştir. Âlim Efendi’nin gizli teşkilatı “Gizli Cephe” namı ile Kuva-yı Milliye ile irtibat kurmuştur. Bu kapsamdaki faaliyetlerin belki de en önemlilerinden birisini İzmir’de icra etmişlerdir. İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi başta olmak üzere, Manisa Müftüsü Âlim Efendi, Turgutlu Müftüsü Hasan Basri, Kırkağaç Müftüsü Hacı Rıfat, Ödemiş Müftüsü ve diğer bazı müftülerle toplantı yapmışlardır. Bazı teyide muhtaç iddialara göre, bu toplantıda Padişah Vahdettin vatan haini olarak kabul edilmiş ve tahttan indirilmesine fetva verilmiştir.  Bu fetvayı başta Âlim Efendi olmak üzere diğer 7 müftüde (Yukarıdakiler ile beraber, Denizli, Burhaniye, Edremit, Tire Müftüleri), imzalamışlardır. Ne acıdır ki bu fetva Cemaat-ı İslamiye kâtibi Seyit Ali tarafından, Ferit Paşa hükümetine ihbar edilmiştir. İhbar neticesi olarak da hükümet tarafından Âlim Efendi idama mahkûm edilmiştir. Bununla da kalmamış, durumdan haberdar olan işgal kuvvetleri kumandanlığı da Âlim Efendi’yi idama diğer müftüleri de Atina’ya sürgüne göndermeye karar vermişlerdir [9].

            Gerek daha önce işgal edilen yerlerde yaşanan hadiselerin duyulması gerekse yerli Rum ve Ermenilerin takındıkları/gösterdikleri davranışlar Manisa halkında ciddi bir güvenlik endişesi doğurmuştu. Bundan dolayı imkânı olanlar daha güvenli yerlere gitmeyi uygun bulmuşlardı. Fakat Âlim Efendi üzerindeki yükün ve sorumluluğun farkındaydı. Müslüman ahalinin lideri durumunda olduğu bilinci ile Manisa’yı terk etmeyi hiç düşünmemişti.  Bilakis kalarak, ahalinin problemlerine çözüm üretmek için kelle koltukta mücadelesine devam etmekteydi. Yapılan zulüm ve gayri meşrulukları bulduğu her türlü vasıtalar ile ulusal ve uluslar arası her türlü platforma taşımaya çalışıyordu. Yunanlıların yaptığı mezalim sonucu öldürülen vatandaşların cenazelerinin fotoğraflarını İngiliz, Fransız irtibat subaylarına ve hatta Amerikan konsolosluklarına aksettirilmesi gibi bütün faaliyetler Âlim Efendi’nin başında bulunduğu cemiyet tarafından yürütülmekteydi [10].

            İşgal altında ve Yunan mezalimi devam ederken bu cemiyetin işgal karşıtı faaliyetlerini –işgalcilere rağmen- yürütebilmesi hiç de kolay olmuyordu. Âlim Efendi bu faaliyetlerini gizlice toplandıkları Rüştü Efendi’nin evinde gerçekleştiriyordu. Toplantılarda, Yunanlıların yaptıklarının fotoğrafları, belgeleri toplanmakta ve İzmir’de bulunan İtilaf Devletleri konsoloslarına gönderilmekteydi. Hatta bunun yanı sıra aynı materyaller Yunan makamlarına da verilerek, baskı ve zulümleri protesto ediliyordu.[11]

            Âlim Efendi’nin dur durak bilmeden yaptığı bu tür faaliyetlerden Yunanlılar çok rahatsız olmuşlar ve kendisini etkisiz kılmanın yollarını aramaya başlamışlardır. Öncelikle üzerinde baskı oluşturmak için oğlu ve üvey oğlunu tutukladılar. Bundan bir sonuç alamayınca 20 Ağustos 1919 tarihinde Manisa’daki Yunan savcısı, Âlim Efendi için bir celp çıkartır [12]. Savcı ile görüşmesi neticesinde, Yunan Temsilcisinin İzmir’de kendisi ile görüşmek istediğini bunun için ertesi sabah İzmir’e gizlice gitmesini, ailesi dâhil kimsenin bu durumdan haberdar olmaması gerektiğini tembihler. Konunun bu kadar garip bir şekilde ve şüpheli ifade edilmesinden tedirgin olan Âlim Efendi ertesi sabah istasyona erken giderek İzmir yerine İstanbul’a gider.

            Gidişinin ardından evinde aramalar yapıp ablukaya almaları ve ablukayı on günden fazla devam ettirmeleri Yunanlıların niyetinin Âlim Efendi’yi bertaraf etmek olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

            İstanbul’da bir aya yakın kalan Âlim Efendi, Milli Mücadele’de önemli bir yere sahip olan Balıkesir kongrelerinden III. Balıkesir kongresine katılmak üzere 20 Eylül 1919 günü bu şehre gelir. Manisa’dan İstanbul’a gitmek zorunda kalması, kendisinin hem işgal güçleri hem de hükümet tarafından aranması, onun milli mücadeleye olan katkısını hiçbir zaman sekteye uğratmamıştır. Bulunduğu durumda elinden ne geliyorsa fazlasını yapmak için gayret sarf etmiştir. Âlim Efendi, III. Balıkesir Kongresinde yine faaldir, kongre üye azalığı ve Heyet-i Merkeziye azalığı görevleri kendisine tevdi edilir [13].

            Müftü Âlim Efendi Balıkesir’deki kongre çalışmalarını tamamladıktan sonra Akhisar’a geçmiştir. Burada bir medresede kalan Âlim Efendi aynı zamanda Kuva-yı Milliye çalışmalarını da aksatmadan devam ettirmektedir. Manisa’daki faaliyetleri esnasında en büyük destekçilerinden ve yol arkadaşlarından olan Belediye başkanı Bahri (Sarıtepe)’de Mutasarrıf Hüsnü ile anlaşamamış ve işgalden önce istifa ederek Akhisar’a intikal ederek Kuva-yı Milliye’ye katılmıştır [14].

            İstanbul’un işgalinden sonra, Kuva-yı Milliye’ye karşı olan tutum –işgal kuvvetlerinin de baskısıyla- iyice sertleşmeye ve ciddi tedbirler almaya başlamıştır. Haliyle, Âlim Efendi’de bir Kuva-yı Milliye mensubu ve yöneticisi olması hasebiyle hedef tahtasına oturtulmuştur. Bunu da özellikle kendisine en fazla diş bileyen Mutasarrıf Hüsnü yapmaktadır. Hüsnü, Manisa’da bulunduğu sıralarda müftü olması ve halkın teveccühü sebebi ile çok fazla bir şey yapamadığı Âlim Efendi hakkındaki girişimleri sonuç vermiş ve müftülük görevinden alınmasını sağlamıştır. Akhisar’da bir süre daha faaliyetlerine devam eden Âlim Efendi, Akhisar’ında işgali üzerine Balıkesir’e geçer.

            Manisa’dan aniden ayrılmak zorunda kalan Âlim Efendi, çoluk çocuğunu da arkasında bırakmak zorunda kalmıştır. Balıkesir’e geldikten sonra hiç hız kesmeden faaliyetlerine devam etmiştir. Fakat Balıkesir’in de durumu kötüye gitmektedir. 30 Haziran 1920 tarihine gelindiğinde Balıkesir’de Yunan işgaline maruz kalmıştır. Faaliyet alanı daralan Âlim Efendi, Balıkesir’inde  işgal edilmesiyle İstanbul’a gitmek zorunda kalmıştır.

            İstanbul’da bir arkadaşının yanına giden Âlim Efendi bir süre burada tavan arasında yaşamıştır. Bu yaşantı hükümetin değişimine kadar devam etmiştir. Ferit Paşa Hükümetinden sonra yeni hükümeti kuran Tevfik Paşa bir af ilan etmiştir. Aftan yararlanan Âlim Efendi biraz daha serbest dolaşmaya başlar. Hayatını idame ettirmek zorunluluğu neticesinde Fatih semtinde bir helvacı dükkânı açar ve işletir.

            Manisa’nın 8 Eylül 1922 tarihi itibariyle Yunan işgalinden kurtulması ile derhal harekete geçer, İstanbul’da kendince bir dükkân açıp düzen kurmuş olan Âlim Efendi, 15 Ekim 1922 tarihinde 3 yıl aradan sonra, yanmış ve harabe haline gelmiş memleketi Manisa’ya, her türlü meşakkatini bilerek döner.

            Manisa Halkı Müftü Âlim Efendi’nin geleceğini öğrenir öğrenmez, nerede ise şehrin yarıdan fazlası istasyona akın eder ve kendisini karşılayarak omuzlarında taşırlar. Halk Âlim Efendi’yi yeniden müftüleri olarak görmek istedikleri için kendisini Muradiye Camiinin kütüphanesindeki yeni fetvahanesine yerleştirirler [15].  Âlim Efendi’nin Manisa’ya gelişinden hemen sonra da Manisa Müftüsü olarak resmi ataması gerçekleşir. Hayatının geri kalan kısmında çok sevdiği bu görevi büyük bir iştiyakla devam ettirecektir. Müftü Alim Efendi, 13.12.1930 tarihinde 56 yaşında, yüksek tansiyon ve kalbe bağlı rahatsızlık sonucu vefat etmiştir. Kabri, Manisa Çatal Mezarlığının girişinde, Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi’nin kabrinin hemen arkasındadır.

            Müftü Âlim Efendi çok yönlü kişiliğe sahiptir. Kendisinin kimliklerini değerlendirirken hiç şüphesiz ilk sırada din adamı kimliği gelir, ikinci sırada şairliği ve musikişinaslığıdır, üçüncü sırada ise Milli Mücadele Kahramanı kimliği tartışmaya mahal bırakmaz. Bir de pek bilinmeyen bir kimliği de milliyetçiliğidir. Âlim Efendi, Manisa Türk Ocağı üyesidir. Bir müftü, bir devlet adamı ve toplum önderi olarak, Türk Ocağına üye olmuş ve yönetimde görev almıştır [16]. Bu davranışı da bizlere kendisinin ne kadar milliyetçi bir insan olduğunu göstermektedir. Karakterinde en öne çıkan özelliği alçak gönüllülüğüdür. Vatanperverliği, teşkilatçılığı, mücadeleci ruhu ve özellikle sanatçı ruhu sayabileceğimiz belli başlı diğer özellikleridir.

            Milli Mücadeleye katkıları TBMM tarafından da takdir edilerek, Müftü Âlim Efendi’ye beyaz şeritli İstiklal Madalyası verilmiştir.

            Sonuç olarak; Manisa’da yetişmiş, eşine ender rastlanır bir şahsiyet olan Müftü Ahmet Âlim Efendi, bu toprakların vatan olarak kalması için canını dişine takarak mücadelesini ortaya koymuş, kendisine teslim edilmiş olan makamın gereğini sonuna kadar yerine getirmiş bir insandır. Çok yönlü kişiliği ile geçmişte çağdaşlarına bugün ise bizlere örnektir. Yukarıda özetleyerek ve sadece Milli Mücadeledeki yaşamını anlatmaya çalıştığımız Âlim Efendi, bu sıkıntılı, cefası bol sefası az yaşantısına neler neler sığdırmış. Din âlimi olmuş ama o günün şartlarında eğitimini en iyi şekilde alabilmek için her türlü sıkıntıya katlanmış. Manisa’da aldığı eğitim ile yetinmemiş, İstanbul’a eğitim amaçlı gitmiş gelmiş. Bugünkü gibi, uçaklar, güzel yollar, uçak gibi otobüsler yok. İşinin gereği 2 lisanı iyi derecede öğrenmiş. Aldığı eğitimi de aynı şekilde kendinden sonrakilere aktarmak için elinden geleni yapmış. Ülke işgale uğrayınca bir kenara çekilip seyretmemiş, yukarıda özetlenen gayretlere girişmiş. Hepsi bu mu tabii ki hayır, Müftü Âlim Efendi yazdığı güzel şiirlerin yanı sıra çok önemli bir bestekârdır. Eserleri bugün bile icra edilmekte ve erbabı tarafından kıymetlendirilmektedir. Bir müzik adamı olarak Müftü Âlim Efendi, ayrı bir deryadır bu konudaki çalışmaları konunun üstatlarına bırakıyoruz (Bestekâr yönü ile ilgili Sayın Cemil Altınbilek beyefendi en tatmin edici bilgilere sahiptir). Lütfen küçük bir empati yapınız ve kendinizi yukarıda anlatmaya çalıştığımız Milli Mücadele yıllarında düşününüz, öncesinde ve sonrasında yaşanılan zorlukları tahayyül ediniz ve ardından da şiirler yazıp besteler üretecek kadar da ruhunuzu ve dimağınızı sağlıklı tutunuz. Başarılması çok güç işler değil mi?

            Böyle bir Manisa değerinin Manisalılar tarafından, özellikle yeni nesil tarafından yeterince tanınmaması çok üzücüdür. Müftü Âlim Efendi ile ilgili bazı faaliyetlerin icra edildiğini zaman zaman gözlemliyoruz ama çok zayıf kalıyor. Bazı yazarlarımız ve değerli hemşehrilerimiz Âlim Efendi’ye yönelik yazılar yazarak gündeme taşımaya çalışıyorlar fakat toplumda yeterince karşılık görmüyor şu anda okuduğunuz yazı da bunlardan biri olacak büyük bir ihtimalle. Fakat Âlim Efendi bir kenarda kalarak unutulacak bir zat değildir. Bizler en azından bu şahsiyetlere karşı vefa borcumuzu ödemeliyiz. Sağ olsunlar 2010’ların başında bazı vefakâr insanlar bu konu ile ilgili bazı yazılar yazmışlar güzel önerilerde bulunmuşlar. Önerilere duyarsız kalmayan değerli yöneticilerimizde Âlim Efendi’nin adını yaşatmak için bir okula adını vermişler. Güzel bir hareket hiç kimse değilse bile en azından o okulda eğitim alan öğrencilere, okudukları okula adı verilen zatın hayatı öğretmenleri tarafından anlatılır kanaatindeyim. Ama tabii ki daha canlı tutulmalı, çok değerli büyüğümüz Tezcan Karadanışman’ın bir röportajındaki önerisinde olduğu gibi, bugün Âlim Efendi’nin evinin bulunduğu caddeye adının verilmesi ya da şehrimizin değerli yöneticilerinin uygun göreceği diğer faaliyetler ile adının unutturulmaması, bilmeyenlere tanıttırılması gibi çalışmaların gençlerimizdeki milli şuuru ve aidiyet duygusunu arttıracağı kanaatindeyim.

            Bu yazıyı hazırlarken çoğunlukla istifade ettiğim eser, Manisa Belediyesi Kültür hizmetleri kapsamında, Manisa Celal Bayar Üniversitesinden değerli hocamız Yrd. Doç. Dr. Nejdet BİLGİ tarafından hazırlanan “İstiklal Yolunda Bestekâr Bir Müftü Ahmet Âlim Efendi” adlı kitaptır. Bu konuda daha geniş kapsamlı bir eser de sanırım yoktur. Çok güzel bir araştırma ve emek ürünüdür. Bu eserin ilgili kurumlarca çoğaltılarak daha geniş kitlelere ulaştırılması çok faydalı olacaktır. Hatta bu eser üzerinde yapılacak bazı düzenlemeler ile muhtelif versiyonları oluşturularak farklı yaş grubundaki gençlerimiz tarafından okunması da sağlanabilir. Robinson Crusoe ve Don Kişot gibi hayali roman kahramanlarını hemen hemen bütün çocuklarımız ve gençlerimiz bilirler, bilsinler, yerli ve yabancı edebiyatı öğrenmeleri ve okumaları çok güzeldir. Fakat bizim Âlim Efendi gibi gerçek kahramanlarımızın en az adı geçen hayali roman kahramanları kadar bilinmeyi hak ettiklerini düşünüyorum. 

Erkan AKBALIK

 

KAYNAKÇA;

[1] İstiklal Yolunda Bestekâr Bir Müftü Ahmet Âlim Efendi, Nejdet Bilgi, 2008, Manisa Belediyesi, S. 45

[2] A.G.E S.52, 54, 57, 60

[3] A.G.E S.77, 78

[4] A.G.E S.78, 79

[5] A.G.E S.81

[6] A.G.E S.90

[7] A.G.E S.94

[8] Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Din adamları, II, s.293

[9] Keşfi Karadanışman, “Manisa’nın Yunan İşgali Zamanında Yapılan Zulümlere Ait Tanzim edilen Hatıralar, Manisa Dergisi (16 Kasım 1998)

[10] Çağatay Uluçay – İbrahim Gökçen, Manisa Tarihi, s.63

[11] Çağatay Uluçay, Manisa Ünlüleri, s.44

[12] “Manisa Müftüsü Şehrimizde”, Türk Dünyası, 30 Ağustos 1919.

[13] İlhan Tekeli- Selim İlkin, Ege’deki Sivil Direnişten, s.208

[14] Kamil Su, Unutulmayan Hemşehrilerimiz Bahri Sarıtepe Manisa Eski milletvekili ve Belediye başkanı, Manisa Hür Işık, 4596, 11 Temmuz 1978, s.2

[15] Keşfi Karadanışman, “Manisa’nın Yunan İşgali”, Manisa Dergisi, 16, s.9

[16] “Türk Ocağında”, Saruhan Dergisi, 2 Haziran 1923, s.1

 

Son Yazılar