8 Eylül 1922 Manisa Kurtuluş Kahramanlarından Bir Gazimiz
AKSARAYLI ABDURRAHMAN OĞLU NAZİF
Erkan AKBALIK
Manisa’nın işgal yıllarını ve kurtuluş sürecini her zaman -fethinden günümüze 700 yıllık zaman diliminde yaşanan- en önemli olayların ilk sırasına yerleştiririm. Kıyaslama yaparken, tarafgir olmamaya, duygusal davranmamaya her zaman özen gösterdim lakin yine de mezkûr konunun önüne geçebilecek bir olay bulamadım. Yedi yüz yıllık tarihinde bu şehirde ne yaşanmış ise sahip olduğumuz bu topraklar üzerinde cereyan etmiştir. Acı, tatlı yaşanan olaylar bir şekilde atlatılır. Eğer toprağımız, vatanımız elden çıkmış ise diğer hiçbir olayın önemi kalmaz. 1919-1922 Arası işte tam da böyle bir dönemdi. İşgal ve esaret altındaki insanımız için özgürlüğün ve bağımsız bir vatanın karşısında hiçbir olayın, kavramın pahası yoktu.
Manisa okullarında 1920’lerden itibaren işgalcilerin dili zorunlu ders haline getirilmişti. Bu dersten geçemeyenler hiçbir dersten geçemiyordu. Bu uygulama kurtuluşa kadar devam etti. Milli Mücadele verilmeseydi, Kurtuluş Savaşı yapılmasaydı, bir süre sonra ana dilini unutmuş, özünden kopmuş, asimile olma yoluna girmiş, millet vasfını kaybetmiş bir topluluk haline gelinmesi kaçınılmazdı. Yakın tarihte birçok örneğini görmek mümkündür.
Milletimiz esareti ve boyunduruk altında yaşamayı kabul etmemiştir. Atatürk’ün başlattığı kurtuluş mücadelesine sahip çıkan, destek veren kadın ve erkeğimiz 9 Eylül günü İzmir’deki zafere kadar elindeki bütün imkânlarla mücadele etmiştir. Verebilecekleri en değerli varlıkları olan canlarını dahi bu uğurda hiç çekinmeden vermiştir.
Manisa 8 Eylül 1922’de kurtarılmıştır. Faturası çok ağır olmuştur. Koca şehir neredeyse yok olacak şekilde yakılmış, nice insanımız katledilmiştir. Türk Ordusu Manisa’ya girmeden önce öncü kuvvet olarak bir süvari birliği şehre doğu tarafından yaklaşır. Bugünkü Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne yaklaşıldığı sırada pusu kuran düşman askerlerinin atışı ile üç askerimiz şehadet makamına yükselirler. Naaşları, en son şehit olan askerimiz Aksaraylı Zülfikar oğlu Mehmet Onbaşının şehit düştüğü yere defnedilir.
İsimleri altın harflerle yazılası Aksaraylı Zülfikar oğlu Mehmet Onbaşı, Beypazarlı Hasan Onbaşı ve Bursa Yenişehirli Er İsmail nice zorlu mesafeleri birlikte aşmışlardı. Yine birlikte bu topraklarda, Manisa’nın öz be öz evladı olarak istirahat etmektedirler. Konunun diğer ayrıntılarına, önceki tarihlerde yine bu köşede kaleme aldığım yazılardan bakılabilir.i ii iii iv v
Daha önceden, bir seri güzel uğraşlardan sonra Aksaraylı Zülfikar oğlu Mehmet Onbaşının ve Beypazarlı Hasan Onbaşının torunlarına ulaşmış ve görüşmüştük. Cumartesi sabahı (22.02.2025) telefonuma bilinmeyen bir numaradan gelen selam mesajı M. Hasan Bakar kardeşim ile tanışmama vesile oldu. Kimdir kendisi? Şehit Mehmet Onbaşının köyü olan Göstük Köyünün 10 km yakınında bulunan Aksaray Güzelyurt’a bağlı Yaprakhisar Köyünden Milli Mücadeleye gönüllü katılan, Manisa’nın kurtuluşu için şehre ilk giren öncü süvari birliğinde bulunan, Mehmet Onbaşı ve diğer iki arkadaşının şehadet mertebesine yükselirken en yakınlarında olan Abdurrahman oğlu Nazif’in torunu Sosyal Bilgiler öğretmeni M. Hasan Bakar’dır.
Ankara’dan bir vesile ile Salihli’ye gelen, Nazif dedelerinin bir emaneti gibi gördükleri arkadaşı Mehmet Onbaşı’yı ziyaret etmek isteyen Hasan Bey kabrin hangi ilçede olduğu bilgisine sahip değildir. Sorar, araştırır kendisini CBÜ’nden kıymetli hocamız Prof. Dr. Nurettin Gülmez’e yönlendirirler. Telefon ile görüşür. Onun işareti ile de bize ulaşır. Buluşmamız böyle oldu. Kendisini tanımaktan çok mutlu olduk. Bizim için bu konu çok önemli çünkü ilk defa Manisa’ya giren öncü süvarilerden şehitler harici birisi hakkında bilgi edinecektik. Misafirimiz ile olayın cereyan ettiği bütün güzergâhı yerinde dolaştık. Şehadet noktalarını ve en son olarak da şehitliği ziyaret ettik. Şehitlik ziyaretimiz sonrasında karşı tarafa Çatal mezarlığına geçtik. Manisa’daki Milli Mücadelenin iki büyük ismi Âlim Efendi ve Parti Pehlivan’ı da ziyaret edip onlar hakkında konuştuk. Hasan kardeşim de kendisine dedesi hakkında intikal eden bilgileri bize şu şekilde anlattı.
“Manisa’ya giren ilk süvari birliğinin yaklaşık 30 kişiden oluşan takımındaki askerlerden biri de dedem Abdurrahman oğlu Nazif’tir. Rahmetli dedem Osmanlı’nın son döneminde Bağdat, Basra, Felluce bölgesinde 7 sene askerlik yapar ve bu süre içinde İngilizlere karşı savaşır. Kendisinden hiçbir haber alınamaz, 7 sene geçer, bu süreçte şehit düştüğü sanılır. Vazifesini tamamlayıp köyüne döndükten sonra çok uzamış sakalı ve zayıflamış fiziki yapısı ile herkesi çok şaşırtır, öz annesi dâhil hiç kimse tanıyamaz. .
Bir süre böyle geçer. Bulunduğu köy işgal gibi bir risk altında değildir. Günlük hayat devam etmektedir. Fakat ülkenin zor durumu Nazif dedeyi çok rahatsız etmektedir. İngilizlerle yapılan savaşta oldukça tecrübe kazanmıştır. Ülkenin işgal edilen yerlerini, oradaki halkı düşündükçe çok üzülmektedir. Milli Mücadelenin başlamasından haberdar olur olmaz gönüllü olarak bu savaşa katılmak üzere köyünden ayrılır. Köyden ayrılmadan önce kendisine at, silah, kılıç gibi teçhizat bizzat köylü tarafından verilir. Büyüklerden intikal etiğine göre dedem gibi çevre beldelerden de birçok kişi gönüllü olarak Milli Mücadeleye katılmak için yola çıkmıştır.
Kurtuluş Savaşında Manisa bizim için çok özel bir yere sahiptir. Büyüklerimiz bize dedemizi anlatırlarken onun iri yarı bir insan olmadığını hatta ufak tefek bir adam olduğunu söylerlerdi. Fakat fiziki özelliklerinin tersine Allah vergisi inanılmaz, muazzam gür bir sesi olduğu ifade edilirdi. Köyümüz civarında Ortakaya diye bir mevkii var. Köy ile buranın arası yaklaşık 5-6 km’dir. Nazif dedemiz oradan bağırdığında babası sesini köyden duyarmış. Dedemin köyü Aksaray Güzelyurt Yaprakhisar Köyü, şehit Zülfikar oğlu Mehmet Onbaşının köyü olan Göstük şimdiki adıyla Doğantarla Köyü ile çok yakın, komşu köydür (araları 10 km E.A).
Dedemizden bizlere intikal eden bilgilere göre Zülfikar oğlu Mehmet onbaşı ile birlikte yaklaşık 30 süvari, öncü birlik olarak Manisa’ya giriyorlar. Bu giriş esnasında arkadaşları ile beraber dedemiz o gür sesi ile ALLAH ALLAH nidalarını düşman üzerine doğru atarak ilerler. Dedemizin sesi, özelliği itibariyle her yerden duyulur. Hatta sesin gür ve kuvvetli olmasından Yunan askerleri gelenin bir öncü ekip değil de ordu olduğunu sandıklarını naklederlerdi.
İlk giriş esnasında pusu kuran Yunan askerleri ile girilen çatışmada Mehmet Onbaşı ve iki arkadaşı şehit olur. Bu olay dedemi derinden yaralasa da tamamlanmamış bir vazife vardır. Düşmanı İzmir’e doğru sürmeye devam ederler. Manisa gibi İzmir’in kurtuluşunu da yaşar. Dedem için Manisa’nın yeri her zaman çok ayrı olur. Şehit verdiği arkadaşları ile birlikte bir parçasını da Manisa’da bırakmış gibidir. Vazifesini tamamlamasının ardından köyüne geri döner.
Dedem İzmir’den üzerinde askeriyenin verdiği kaputtan yapılmış bir kaban ile geri döner ve bu kabanı yaz kış hiç çıkarmaz. Üzerinden hiç çıkarmadığı bu kabanı ile çevresindekiler onun akli melekelerini yitirdiğini sanırlar, oysa soranlara “bu kaban devletimin bana emanetidir, benim değildir” şeklinde verdiği cevap ile ne denli bilinçli olduğunu da göstermiş olur.
Köye dönüşünün üzerinden 15 yıl geçer, çocuklarından tek talebi “beni ne umreye ne hacca gönderin, beni Manisa’ya gönderin” olur. O günün şartlarında uçak, otobüs gibi vasıtalar yoktur, ulaşım kolay değildir. Bu ısrarına çocukları kayıtsız kalmazlar ve oğlu Hasan onu yürüyerek –yanılmıyorsam- Ulukışla istasyonuna kadar götürür (yaklaşık 80 km E.A), trene bindirir ve Manisa’ya gönderir. Mevsim yazdır. Manisa’ya vardığında bir kahvehanenin önüne gider ve orada bir süre oyalanır. Manisa sıcağında üzerinde askeri kaputtan yapılmış o kaban ile orada durması kahveciyi rahatsız eder ve müşterilerin rahatsız olduğu bahanesi ile Nazif Dedenin eline bir miktar para vererek oradan göndermek ister. Eline sıkıştırılan parayı bir kenara fırlatan Nazif dede meşhur sesi ile yine benzer bir nara atarak “Eyy Manisa halkı, Eylül 8’de, saat 9’da, Mehmet Onbaşıyı şehit verdik bu topraklarda.” Şeklinde seslenir. Sesin heybeti ve şiddeti ile birlikte kahveci Nazif dedenin ellerine sarılarak öpmek ister. Kendisinin 8 Eylül günü küçük olduğunu, Yunan mezaliminden kurtulmak için saklandığı yerden bu sesi duyduğunu ve sesin sahibini o yaşta iken Hz. Ali olduğunu sandığını ifade eder. Sonrasında Kahvehanesinin üzerinde bir pansiyon olduğunu, istediği kadar orada kalabileceğini, kendisinin misafiri olduğunu söyler. Nazif dede o Ramazan ayını orada geçirir. Kaldığı süre içinde hemşerisi, arkadaşı, kardeşi Zülfikar oğlu Mehmet Onbaşının ve arkadaşlarının kabrini sıklıkla ziyaret eder. Ramazan sonrası köyüne geri döner.”
1887 Yılında dünyaya gelen Abdurrahman oğlu Nazif, yaşadığı bir ömre birkaç ömürlük yaşam sığdırır, hayatı boyunca yaşatmak için yaşayanlardan olur ve 1957 yılında asli yurduna yolculuğa çıkar.
Bu kahramanlarımızın yaşadıkları köyler herhangi bir düşman işgaline uğramamıştır. Köylerinden çıkmasalardı can güvenliklerinden emin, aileleri ile birlikte hayatlarına devam edebilirlerdi. Ama onlar aynı vatanın başka köşesinde çekilen acıları kendi acıları bildiler ve gönüllü olarak Milli Mücadeleye katıldılar. Bazıları verebilecekleri en kıymetli varlıkları olan canlarını, hayatlarının en güzel çağlarında verdiler. Sağ kalıpta memleketine dönen şanlı gazilerin hayatları ise hiçbir zaman eskisi gibi olmadı. Yaşadıkları acı hatıralar onları son nefeslerine kadar rahat bırakmadı.
Şehit Aksaraylı Zülfikar oğlu Mehmet Onbaşı, Şehit Bursa Yenişehirli Er İsmail, Şehit Beypazarlı Hasan Onbaşı, Gazi Aksaraylı Abdurrahman oğlu Nazif ve bu isimlerin temsil ettiği nice yüzler, nice binlere vefa ve minnet borcumuz vardır.
Ruhları Şad, mekânları cennet olsun.
Büyükşehir Belediyemizin, projesi geçen yıl hazırlanmış olan ve şehitlerimizin şehit düştükleri mahale dikilmesi planlanan “Manisa Kurtuluş Savaşı Şehitleri Abidesini” (Hastanenin kuzeybatısında, Mehmetçik Caddesi üzerindeki trafik ışıkların altında bulunan yeşil alan kararlaştırılmıştı.) en kısa sürede yapacağına inanıyoruz/inanmak istiyoruz.
Üç şehidimiz, şehitlikte küçük olan abidenin altında yatmaktadır. Naaşların buraya nakledildiği süreci önceki yazılarımızda ve çeşitli haber kanallarında dile getirmiştik. Nakil işlemine şahitlik edenler hala hayattadır (ayrıntılar aşağıda bağlantısını verdiğimiz yazılarda mevcuttur). Fakat maalesef bu üç şehidimizin ismi hala şehitlik listesinde yer almamaktadır. Gerek şehitlikteki şehit isimlerinin olduğu kaideye gerekse naaşların bulunduğu platforma isimlerinin yazılması vefamızın ve onlara karşı hürmetimizin bir gereğidir. İlgili makamların bu işlemi yerine getirmesi, önceki on yılların ayıbının bir nebze kapatılması için elzemdir.
Erkan Akbalık
i https://www.tarihistan.org/yazarlar/erkan-akbalik/8-eylul-1922-manisa-ve-uc-sehit/9457/
ii https://www.tarihistan.org/yazarlar/erkan-akbalik/kurtulus-savasi-1919-1922-manisa-sehitleri-isim-listesi-ve-vefali-bir-manisali-zahide-hanim/10186/
iii https://www.tarihistan.org/yazarlar/erkan-akbalik/8-eylul-1922-sehitlerimize-yonelik-talebimizde-mutlu-son/10606/
iv https://www.tarihistan.org/yazarlar/erkan-akbalik/8-eylul-2023-en-anlamli-kutlama-anma-ve-tesekkur/10827/
v https://www.tarihistan.org/yazarlar/erkan-akbalik/manisa-da-bir-sehit-bir-belediye-baskani-bir-doktor-ve-kadirsinaslik-ornegi/10935/
FACEBOOK YORUMLAR