Ergül ALTAŞ

Ergül ALTAŞ

[email protected]

BAHAR NEREDE?

08 Mart 2020 - 21:35 - Güncelleme: 08 Mart 2020 - 22:53

BAHAR NEREDE?

            Papatyalardan, lalelerden, karahindibağlardan, çiçeğe duran bademlerden; allardan, morlardan, sarılardan, kısacası bahardan söz edecektim.

            Bahar bayramdır, düğündür, doğum günüdür. Bir demdir gelir geçer. Kıymetini bilmeli, hakkını vermeli diyecektim.

            Akşam bu niyetle bir şeyler karalayıp hayra yorulacak rüyalar görme umuduyla sabahın Rabbine sığınarak yattım.

            Sabahın köründe gözlerimden uykuyu defetmesi umuduyla açtığım televizyondaki haber karabasan gibi çöktü gönlüme. Viran gönlümün yıkıntıları altında kalan tomurcuğa durmuş kır çiçekleri zebil oldu.

            Baharın arefesinde hayra yorulacak rüyaları benden esirgeyen feleğe ah ederek çöktüm koltuğa. Çöktüm ve doğrulamadım bir daha.

            “Maraş’tan bir haber geldi / Dediler ki Merik öldü / Keşke Merik ölmeseydi / Kesileydi elim kolum.”

            Dün Bingöl’de, bugün İdlib’de. 33 fidan, 33 ana kuzusu. Bir gül bahçesine girercesine şu kara toprağa giren girene. 1993’ten 2020’ye hep acı. Buna yürek mi dayanır? Üçler, yediler, kırklar… Hu! Yetişin 33’er 33’er hakka yürüyen yiğitlerin imdadına. Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber. 33’lük zikir tesbihi mi bu. Allah Allah İllallah!

            Dilim, aklım, fikrim tutuldu. Ah’tan başka söz çıkmadı ağzımdan. Bahar nerede? Kör oldum.

            “Allah rahmet eylesin,” “Vatan sağolsun,” “Şehadetleri kutlu olsun,” “Mekânları cennet olsun.”

            Acınızı paylaşıyoruz, demekle paylaşılmıyor acı. Bir acıyı yaşamakla, seyretmek arasında dağlar kadar fark var. Bunu ekranlarda ahkâm kesen uzmanların, gazetecilerin, sunucuların yüzlerine yerleştirdikleri o alışılmış çiğ tebessümler açığa vuruyor. Bu kadar çok konuşmak sadece sözün değerini düşürüyor. Acılarımızı sıradanlaştırıyor.

            Baktım herkes atıp tutuyor siyasiler gibi. Şehitlerden daha ileriler vatan millet derken. Söz söylemeye yüzüm tutmadı; sustum. Konuşmak, leylek gibi lak lak; kanımca saygısızlıktı şehitlerimizin aziz hatırasına.

            “Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? ‘Gömelim gel seni târîhe’ desem, sığmazsın.” Var mı ötesi?

            “Yandı yürek kebap oldu.” Ateş düşen evleri düşündüm. Oğulsuz kalan anaları. Babasız kalan çocukları. “Ya kimlere baba desin / Yetim yavrum dillenirse.”

            Tepetaklak olan rüyaların hayalkırıklığı omuzlarımda kalkıp işe gittim.

            Beğenmedim sosyal medya paylaşımlarının en kralını. Bir yaraya merhem olmaktan uzak; ruhsuz, tuzsuz ve yavandı hepsi.

            Umurumda değildi en güzel paylaşımı kimin yaptığı?

            En çok beğeni alanlar mı? Aynı anda kuş sütünün eksik olmadığı kahvaltı sofralarına kurulanlar mı? Her şeyi aynı gün unutup hafta sonu baharı karşılamaya çıkanlar mı? Akşam eve dönünce çocuklarına sarılırken yüreği sızlamayan sosyal medya fenomenleri mi?

            Yine bir deve yükü boş laf ettim. Hoş görüle. Dert söyletir, aşk ağlatır, demişler. Çok şükür ikisi de var bizde.

            Giden gitti. Eş dost, çoluk çocuk, kapı eşiğinde gözkırpan bahar geride kaldı. Yeşillenen kırlar, çiçeklenen bademler, açan laleler, papatyalar geride kaldı. Geride kaldı “Vatan, vatan!” diye uğruna öldükleri vatan.

            Ana kuzusu, nice kuzuların babası, cananın canı gitti. Bize edebiyatını yapmak, egomuzu şişirmek kaldı.

            Hepsi üç beş günlük fasıldı. Sen ben için geldi geçti.

            Dün Bingöl’de şehit edilen vatan evlatlarını nasıl kimse hatırlamadı ise bugün, İdlib’de Hakk’a yürüyen yiğitler de unutulacak. Ömür boyu sürecek bu yas canından can gidenlere kalacak.

            Bu kadar çabuk unutmak normal mi desek savunma cümlesi hep aynı: Hayat devam ediyor.

            Peki, bu hayatın baharı nerede?

            Facede, Instargamda, gazetelerde, dergilerde, ekranlarda ahkâm kesen, bol keseden atıp tutan senin benim için bilmem ama bazıları için artık Kafdağı’nda.

Ergül ALTAŞ