Ergül ALTAŞ

Ergül ALTAŞ

[email protected]

AZİZ MİSAFİR

06 Mayıs 2019 - 15:29

AZİZ MİSAFİR

            Evlerde hummalı bir hazırlık var.  Kapı pencere, cam çerçeve silindi. Perdeler, halılalar yıkandı. Çatal, bıçak, tabaklar elden geçirildi. Evler tepeden tırnağa, köşe bucak temizlendi. Deyim yerindeyse abdest aldırıldı.

            Çarşı pazarda kıpır kıpır bir kalabalık caddelerde, sokaklarda kabına sığmayan coşkun ırmaklar gibi akarak birşeyler arıyor. Kimi türlü çerez peşinde, kimi bal, kaymak, peynir. Belli ki gelen, gelişi dört gözle beklenen aziz bir misafir. Misafirin geliş günü yaklaştıkça artıyor sevinç ve heyecan.

            Gelen misafir sanki yemeğe içmeye geliyor. Hazırlıklar hep bu yönde. Ya da yakın zamanda bir kıtlık peyda olacak, kıtlık başladığında aç ve açıkta kalmamak için stok yapıyoruz. Dönüp kalbine bakan yok gibi.

            Oysa gelen bu aziz misafir, hepimizin bildiği gibi, on bir ayın sultanı olan Kur’an ayı Ramazan’dır. Nefisleri açlık ve susuzlukla terbiye etmek, açların halini hissettirmek, mülkün gerçek sahibini idrak ettirerek malımızdaki yoksulun payını hatırlatmak, sadaka ve zekâtı hakkıyla vermeyi kalblerimize ilham etmektir geliş hikmeti.

            Ramazan arefesinde gıda maddelerine gelen zamları ben fırsatçılıkla değil, arz talep meselesiyle açıklıyorum. Gıda maddelerinin tüketiminde bir talep patlaması yaşanıyor. Orucu değil açılığı gözümüzde öyle büyüttük ki marketi eve taşımaya kalktık. Diğer aylarda iki çeşit peynir yeterken Ramazan’da dört beş çeşiti az buluyoruz. Üç öğünde yediğimizin daha fazlasını iki öğünde tüketmekte kararlıyız. On beş saate yakın aç kalınacakmış. Bununla yatıp kalkıyor televizyonlar, gazeteler ve sosyal medya.

            Orucu aç ve susuz kalmaktan ibaret bir ibadet mertebesine indirmek tüketim toplumunun işine geliyor. Ne kadar tüketirsek o kadar üretiriz. Ülke ekonomisi nefes alır. Düzenin çarkları böylece teklemeden dönmeye devam eder.

            Mustafa Kutlu üstadın Kanaat Ekonomisine mi çağırıyorsun bizi? O bir masal. Karın doyurmuyor.

            Belediyeler Ramazan eğlenceleri için programlarını çoktan yapmış. Cafcaflı sloganlarla ilan ediyorlar onlarca platformda. Bizi irşad etmeye gelecek peygamber varisi âlimlerle, dindar sanatçılar deveyi yine hamuduyla götürecek. Bir soru: Kurulan Ramazan çadırlarında iftar açan müslümanların kaçı ihtiyaç sahibi acaba?

            Sen de herşeyi eleştiriyorsun be birader! Gözün bardağın hep boş tarafında. Adım Hıdır, elimden gelen budur. Dolu tarafını da bir başka müslüman göstersin canım!

            Temizlik imandandır. Mübarek ayı elimizden geldiği kadar maddi ve manevi kirlerimizden arınarak karşılayalım. Kur’an ayına, Kur’anla başlayalım. Hatme, oruca niyet edelim. Efendimizin ‘gözümün nuru’ dediği namazı ihmal etmemek için çekilmiş kılıç gibi kıyama kalkalım.

            Ramazan ayı denilince aklımıza önce oruç geliyorsa sonra teravih gelir. Efendimizin sünneti olan teravih namazına gösterdiğimiz ehemmiyet ve teveccühü, Efendimizin diğer sünnetlerine de gösterelim. Komşumuzu, ihtiyaç sahibi yoksulu gözetelim. Az yiyelim, az uyuyalım, az konuşalım. Yiyelim içelim, fakat israf etmeyelim. Bizler yarım hurma ile iftar açan, yarım hurmayla da olsa sadaka verin diyen Peygamberin ümmetiyiz. Amellerin niyetlere göre olduğunu unutmadan ibadetlerimizi gösteriş için değil Allah rızası için yapalım.

            Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden azat olan, içinde bin aydan hayırlı Kadir Gecesi’ni gizleyen Ramazan ayına erişmiş olmanın saadetini yeme içme gösterişine ve görgüsüzlüğüne heba etmeyelim.  

            İhlâs ve samimiyetle sağlık, huzur, salih amel, son nefesimizde iman niyazlarıyla karşılayalım aziz misafir olan Ramazan’ı.

            “Rabbim, ben yalnızca zeytin ve ekmek istiyorum.”