Tamer BÜKÜLEN

Tamer BÜKÜLEN

[email protected]

CORONA VİRÜS HASTAHANESİNDE BİR HAİNİN REZİL ÖYKÜSÜNÜ… “DUYUMSADIK”

14 Nisan 2020 - 12:29 - Güncelleme: 14 Nisan 2020 - 13:02

CORONA VİRÜS HASTAHANESİNDE BİR HAİNİN REZİL ÖYKÜSÜNÜ… DUYUMSADIK”

Adam günlerdir karantina altında. Ölümle yaşamak arasında gidip geliyor. Nefes almasını kolaylaştıran cihaza teşekkür havasında hastane odasının tavanını mecburen seyrederken, tavan sanki sinema perdesi oluyor ve geçmişte sebep olduğu bu rezalet olayı hatırlıyor ve yanındaki bakıcısına günah çıkartırcasına anlatmaya çalışıyor:

“Çok önemli bir etkinlik, bir şölen havasında.

Ödül töreni: Konusu “Çocukların Geleceğinde Doğa ve Çevre”

Ödül törenine iki kişi geliyor.

Biri erkek 60-65 yaşlarında, yanında bir hanım o da erkek kadar şık giyimli 40-45 yaşlarında.

Erkek bir şirketimin genel müdürü, kadın ise sosyal işlerimden sorumlu müdürüm.

Salona girer girmez kafalar onlara çevriliyor. Alkış ve protokoldeki yerlerine oturuyorlar.”

Kilometrelerce ötede tabiat dengesi bozulmuş, kimyasal atıkların aylardır temizlenemediği bir nehir yatağı.

Çevre köylüleri çok alışmış, devletin imkânları seferber edilmiş.

Temizlik çalışmaları devam ediyor.

Bir kuş yaklaştı bölgeye. Etrafta kesif bir koku, genizleri yakıyor.

Gürültü berbat zaten,

Kuş konmadan uzaklaşıyor, kanat vuruşları düzensiz.

Kokundan etkilenmiş gibi.

Sessizlik.

 

“Salonda alkışlar.

Ödül sahiplerini buluyor.

““Çocukların Geleceğinde Doğa ve Çevre” ödülü bu yıl ki sahipleri o erkek ve kadın, dolayısı ile şirketim.

Yüzlerinde gülümseme ve teşekkürler.

Tören bitiyor.”

 

Doğru fabrikaya yöneliyorlar.

Her ikisi de genel müdürün odasında, ödül masanın üstünde.

İkisi de düşünceli, kimyasal atıklarla kirlettikleri doğayı düşünür gibiler.

Kadın soruyor” Ne yapacağız? İnşallah bu meseleyi zararsız atlatırız.”

 

Fabrikanın kapısından bir gazeteci giriyor.

Ödül töreninden onları tanıyor.

Araştırmış.

Şimdi burada işte.

Odaya alıyorlar.

Her soru cevapsız.

Çareyi soruyor gazeteci neden yaptınız diyor sadece.

Nehrin kenarlarında ölü tatlısu balıkları, etrafta kavrulmuş kararmış yeşillikler, tek canlı görünmüyor.

Gazeteci vicdanları olmuş bu iki insanın.

Benim ile konuşuyor, bakıyorlar ki hiçbir şey umurumda değil.

Zaten töreni de ben düzenletmişim.

…ve o iki kişi, müdürlerim o gece birlikte istifa ediyorlar.”

 

Sonrasını gazeteciden dinleyelim:

“Basın bırakmıyor peşini.

Devlet gereğinin peşinde.

Mahkemeyi doğa kazanıyor.

Üretim kesiliyor, can geliyor tabiata. Bir uzun vakit alıyor ama olsun diyor, adalet yerini buldu.

Başkalarına ders, vicdanlarına ses olur inşallah.

Olayın üstünden yaklaşık 3 yıl geçti.

Şimdi pek çok şey daha güzel.

Balıklar cirit atıyor nehirde.

Kuşlar, ormandaki hayvanlar su içiyorlar nehirden.

Her yer dipdiri ve yeşil, çiçekler rengârenk.”

 

Şimdi…

Doğa çocuklara umutlu bir gelecek vadediyor.

İşte para ve hırsın, vurdumduymazlığın yan ısıra, bu nefsi duygulara en büyük tezat doğanın ve çocuklarının tebessümü oluyor.

Ömrü boyunca, sağlıklı bir yaşam her kesin hakkı değil midir?

…ve o iki insan ve gazeteci ömürlerin sonuna kadar doğa ve çocukların geleceği için çalışıyorlar, çalışıyorlar, çalışıyorlar.

 

Sorumlusu hukuk önünde hesabını veriyor, vicdanı ateşler içinde bir yudum su su diye inliyor, kirlettiği ama şimdi temiz olan toprak, adamdan ise yüz çevirmiş bir yudum suyu dahi verdirmemek için suyu ikna etmeye çalışıyor. Ama suyun merhameti galip geliyor ve bir yudum su adamın dudaklarındaki çatlaklardan sızıp toprağa dökülüyor.

…ve toprak o sızan suyu dahi kabul ediyor. Bir fidana can, bir cana şifa olur diye sözlüğünden istemiyorum kelimesini siliyor. Evrende yalnız ve yalnız verici olabilmek için var olduğunu unutmuyor. Bize ise bunu idrak edip, onu koruyup, onun verimliliğini gelecek kuşaklara taşımak kalıyor.

 

…ve kalemler kahverengi kâğıt üstüne yeşil mürekkeple rengârenk çiçekleri çizedursunlar, insanlık şimdilik doğadan meyveleri toplayıp duruyor. Duamız bu işlevin dünyanın sonuna kadar sürmesi.

İNSANCA…

 

Emre Hanzade

[email protected]