As. Prof. Dr. Dr. Senem KARAGÖZ

As. Prof. Dr. Dr. Senem KARAGÖZ

[email protected]

ÜLKEMDE KADIN OLMAK!

25 Ağustos 2019 - 21:55 - Güncelleme: 27 Haziran 2022 - 18:01

                        ÜLKEMDE KADIN OLMAK!

Son yıllarda artan kadına şiddet ve şiddetin biçimi bir kadın olarak hepimizi dehşete düşürmenin yanı sıra sahip olduğumuzu sandığımız değerleri de gözden geçirmemize neden oluyor maalesef.

Bir Müslüman ülkede Hz. Peygamber’in kızlarına güzel tavrı sürekli tweet atılırken, Hz. Aliden, Hz. Ömer’den alıntılar yapılırken, eski Türk kağanlarının “katun” kişilerine verdiği önem sürekli vurgulanırken, Cumhuriyet’in ilanından sonra Türk kadınının dünyanın birçok ülkesinden daha önce edindiği haklar ile övünülürken bunların sadece söylemde kaldığına şahit oluyoruz.

Ülkeme gelmeden önce hemen yanımızdaki iki Müslüman ülkeye bakmak istedim. İran’da kadınlar sürücü koltuğuna geçebilir ama toplu taşımada ön sıralarda oturamazlar.

Kadınlar üniversiteye gidebilmekte, mesleklerini icra edebilmekte ise de bazı iş alanlarına girmeleri halen yasaktır. Örneğin sadece aile hukuku mahkemelerinde 1995 yılından beri görev alabilmektedirler. Diğer mahkemelere hâkim ya da savcı olmak için aranan ilk şart ise erkek olmaktır.

İkinci eş İran’da resmi olarak yasalaşmış durumdadır ama birinci eş bu durumdan haberdar olmalı ve kadının rızası alınmalıydı ki 2010 yılında yürürlüğe giren bir kararnâme ile karısının rızası olmadan erkeğin evlenebilmesinin önü açılmıştır.

Arabistan’da dünyanın zengin ülkelerinden -evet sadece zengin gelişmiş ya da üreten değil-, bu ülkede kadının şoför koltuğuna geçmesi daha geçen yıl yasalaşmıştır. Arabistan’da kadınların banka hesabı açması yasak, pasaport alıp tek başına yurt dışına çıkması yasak, evlenmesi ve boşanması yasak –erkek isterse evlenir isterse boşayabilir- bu yasaklardan sadece bazılarıdır.

Ülkeme bu hususları dikkate alarak baktığımda evet şoför koltuğuna geçmek için yanımızda bir erkeğe ihtiyacımız yok, her yerde araba kullanabiliriz ama yolda maruz kaldığımız sürekli taciz ve kadınların yavaş kullanması, doğru düzgün park edememesi gibi incitici, alaycı ve sürekli kadının kendisini yetersiz hissetmesine neden olan tutumları hepimiz biliyoruz.

Kadınlarımızın, eşlerimizin çok güzel yemekler yapması bekleniyor, öyle brokoli salatası, kerevizli mantarlı zeytinyağlılar yemekten sayılmıyor; sofrada börekler, etli pilavlı yemekler, bol şerbetli tatlılar bekleniyor ve aynı zamanda kadınlarımız tek tip güzellik algısı ile yönetilmeye çalışılıyor ve kadınlarımızdan bu tip bekleniyor.

Bir başka konu ise evet ülkemde erkek resmi eş olarak yalnız bir kadın ile evlenebilir hakeza kadın da öyle. Ama herhalde eşini aldatmayan erkek yok gibidir -bir bakışı bile bu gruba dâhil ediyorum- ki bu durum erkeğin elinin kiri, erkektir yapar, kadın kuyruk sallamasa gitmez, ne de olsa gelir döner gibi tüm toplumca mazur görülmekte, resmiyette erkeğin böyle bir hakkı olmasa bile toplumumuzun hem erkek hem kadın tüm tarafına sirayet etmiş durumdadır.

İran, Suudi Arabistan ve ülkem ile yapılan bu örneklemeler daha da arttırılabilir hatta “Batı” olarak tabir edilen ülkelerden de örnekler verilebilir ama burada önemli olan bahsedilen ülkelerde kadının ikinci planda olduğu, toplumdan soyutlanması, bazı haklardan men edilmesi gerektiği hem toplum tarafından bilinmekte hem de resmi olarak yasalarında yer almaktadır. Demem o ki en azından bir ikiyüzlülük yok, neyse öyleler. Ülkemde ise yasalarımızla kadınlarımızı koruyoruz üstüne üstlük birçok dünya ülkesinde olmayan haklara da sahibiz hatta yukarıda geçtiği gibi çoğunu dünyanın birçok ülkesindeki birçok kadından önce elde etmişiz.   

Oysaki yaşadığımız hayata baktığımızda kadın kelimesi üzerine, anne, eş, kız kardeş kelimeleri üzerine binlerce gurur duyulacak lakırdıdan öte geçmeyen söz kalıpları var. Özellikle kadınlarımız bizim başımızın tacıdır denilerek bilmem neden kendilerini krallaştırmaya meraklı bir ananemiz var. Erkekler kral değil, biz de başa konan bir taç değiliz. Erkekler kendilerini kral olarak görmeye devam ettikçe biz sadece süslenip değerli taşlar eklendikçe ederi artacak bir nesne olarak kalacağız ve istedikleri zaman başlarından indirip yere bırakabilecekler.

Nesne değiliz. Değerli taş değiliz. Yasa ile korunacak bir sit alanı, tarihi eser vs. değiliz.

Ki kadın kimden korunuyor?

Eşinden, babasından, erkek kardeşinden!..

 Sanırım kadını kimden koruduğumuz sorusuna verebildiğimiz bu cevap maalesef kadının ülkemdeki yasalar ardındaki yaşadığı gerçeği tanımlıyor.