Dr. Ceyhun DEMİRKOLLU

Dr. Ceyhun DEMİRKOLLU

[email protected]

EDEP PINARLARIMIZ: ÂŞIK SEYRANİ ÖRNEĞİ

09 Ekim 2018 - 10:02

EDEP PINARLARIMIZ: ÂŞIK SEYRANİ ÖRNEĞİ

 

OUR FOUNTAINS OF DECENCY: EXAMPLE LOVER SEYRANI

                        Ceyhun DEMİRKOLLU

                                [email protected]

 

  

ÖZET: Develi âşıkları, bizdendir. Ancak sadece bize ait değillerdir. Tolstoy, Rus olmakla birlikte sadece onlara mal edilmemelidir. İnalcık da öyle, Coelho da. Onlar artık evrensel insanlık âleminin evlatlarıdır.

Develi’de aşka düşen zakirler mesajlarını salt Develi’ye değil tüm insanlığa verdikleri için unutulmuyorlar. Bu yüzden bu zakirlerin içlerinden çığırdıkları sözler evrende karşılık bulmaya devam edecek gibi görünmektedir.

Doğaldır ki bu evrensel yaklaşım, suskun bir özveriyi de beraberinde çağırır. Çünkü bu bilgilerin edebi formatta şekillenmesi tümünün aynı ortak pınardan geldiğini bize anlatır.

Kul olabilmek, aşığın ilk menzili olmalıdır. Ancak aşıktan dökülen kelamlar acaba ne kadar aşığa aittir..?

Doğaldır ki Twain de bizim malımızdır. “Rıza-ı Bari’de durun” öğüdünü veren Seyrani de bir o kadar Londra’nın, Paris’in, Tokyo’nun evladıdır.

Konya’dan yayılan Mevlevi ışığı Dünya’da yankı bulduysa Develi’nin ışığı da aynı aşkın pınarından beslenmektedir. Ama Umberto Eco’da…

Ancak Batı edebiyatına yön verenler çıktıkları menzillerde Everesti gördüyse bile; Seyrani baba o susamışlıkta Firdevs cennetini görmüş olmalıdır..

Aşağıda bu aşka yataklık eden içsel yolculuğun ara eşiklerine bakılmaya çalışılacaktır. Bu makale Develi âşıkları üzerinden mana yolculuklarının ara katmanlarına göz atmak için ele alınmıştır.

Develi âşıkları edep yolu ile düştükleri aşk yoluna evrensel insanlık âlemini davet etmektedirler. Hem de sözün en yalın ve hakiki anlamlarını kullanarak bunu yapmışlardır.

 

 Anahtar sözcükler:  aşk, edep, pınar, kul, yol

 

ABSTRACT: Develi lovers are the ones of us. However, the only population that have Develi lovers is not us. Tolstoy could be a Russian, but he should not only be appropriated to Russia. He has been the man for all humanity.

 The ones who do dhikr are not forgotten because they give their messages to all humanity instead of giving only Develi. Therefore, it is forthcomig that their words may continue to get meaning in the universe.

Naturelly, this universal approach brings about a silent self-sacrifice. The information shaping in a literal form shows that all the information comes from a common fountain.

 Being a mortal should be the first range of a lover. However, how much words of a lover does really belong to the lover?

It is definite that Twain is ours. Additionaly, Seyrani who adviced as “Stop” in Rıza-ı Bari also belongs to London, Paris, and Tokio.

 The light of Develi is nourished by the same fountain as the light of Mevlevi that spread out Konya and have a broad repercussion in the universe and also Umberto Eco. 
However, even if the ones directing the Western literature may have seen the peak of Everest, Father Seyrani may have seen the heaven of Firdevs.

 Within the scope of this article, it is tried to look for the steps of the inner journey that accompany this love. Besides, it is aimed to investigate the steps of a meaningful journey through Develi lovers.

Develi lovers invite the humanity to their way of love including politeness by using the simplest and the most genuine meanings of the words.

 

 

                     Key words: love, decency, fountain, human, way
 

GİRİŞ

 

Aşka düşen maşuklar; Onlar ateştir; Ateşi ısıtan, ateşe daim ateş veren, Rabbiyle hem hal olanlar...aşkın yoluna düşmüşlerdir. Dönmezler, çıkmazlar yoldan. Aşkın ummanında ararlar inciyi.

Dağın tepesinde pınar olmak ağır gelir onlara. Tevazuları atar onları ummana. Derler; en az olan biz inmeliyiz yüksek pınarlardan tevazuu ummanına. Ancak o zaman hem hal oluruz Sevgili ile büyüklük içinde tek damla ve en altta..O ne güzel Dost’tur.

Aşk Rab ile hem hal olmanın diğer yollarından biridir. O sınavda çetin ve zorlu nefis mücadelesi yatmaktadır. Hodri meydan diyemeyen giremez bu sınav yoluna. Yüreği mangala yatırmak için önce karar lazımdır.  Ama Sevgili’ye kavuşmak için teslimiyet ilk şarttır.

Benlikten vaz geçilir. Ben Sevgili’ye sunulur. Ben kaybolur. “En-El Hak” hasıl olur. Hane mamursa çabuk kavuşulur Sevgili’ye..

Tevhid birliği ile kapı çalınır. Zahir perdeler kalkar. Mana kapıları aralanır. Nefis mücadelesi sonucu, Kötüde bile bir fayda umulur. Açılır Esma kapıları bir bir. Aşkın dehlizlerinde yol alınır. Akıl ile gelinen yolda ustanın sohbeti ile akıl yatırılır musalla taşına. Talepkar olunur ustadan türlü eşikler. İstenir.  Fena makamında ahirdeki safi ruh talep edilir. Al benliği, ver senliği diye dosta haykırılır.

Ama âşık Sevgili’den bir saman çöpü bile beklememelidir. Rabbi esmasından bir katre daha verirse verir. O da belki lütfundan belki de keremininden. Belki azıcık etki yetkisi, belki hiyerarşiden az rütbe.. Hepsi onayından geçerse Sevgililer Sevgilisi’nin şefaatinden, olunur vehbiyetten insan-ı kamil…

Kısa seyir yolculuğu böyle verilir Aşka düşen dervişe.. O anda başlar âlemlerin kat kat seyri.

Belki verilir ona da bir pınar, edebinden dolayı. Bu pınar ulaşınca ummana, katar peşine aşk kervanını..Devran, asırlardır böyle döner.

İşte Develi’de fışkıran aşk pınarları ummana böyle kavuşmuşlardır. Haktan hakikatten aşklarını haykırmışlar. Söyleyen biz değiliz, öbür Alemin zahir bülbülleriyiz anca diyerek..

Sazdan dökülen artık edeptir. Tüm zahir varlıklar döner yönünü bu sese artık. Beslenilir bu pınardan ücretsiz eğer ölmeden ölünürse nefissiz..

Bu çalışmada Develi âşıklarının düştükleri aşkın kaynağının evrensel tevhid ve vahdede dönüşmesinin alt yordamlarının incelenmesine ışık tutulmak istenmiştir.

 

AŞKIN YOLLARI

 

Âşıklar aşağıdaki edep kelamlarını uyguladıkları ölçüde revani ruhtan beslenirler. Âşıklar gönüllerini doldurdukları ilahi pınarların özünden kana kana içerler. İlahi kelamların gelmesi için gönüllerini Dünya’dan vazgeçerek mamur etmelidirler ki Dost ayna olsun dervişe..

Bu yürüyüş sonunda verilen makamların, diğer insanların gönlünü hoş etmek için verildiği akıldan çıkarılmamalıdır.

Bu yolda hakikat sözü söylemenin Dost’a yar olmanın ilk şartı istikamet doğruluğunda yürüyeceğine dair sağlam bir söz verilmesidir. Bu ise nefisten uzak tüm davranışlarını Hak rızası için ayarlamaktan geçer. Dost isimleri ile yol alınan bir menzilde talepkarın ayakkabısının bağcığına halel gelmez.

Sağlam bir söz ile yola çıkanlar ariflik yolunda ilham alarak ilerlerler. Sözünün sıkılığını ispat edenler ise, artık yolun tatminkâr erkânları arasına karışırlar. Burası Fatiha Suresi’nin hayata indirildiği duraktır. Hedef on ikiden vurulmuştur.

Ancak yol devam eder ikinci ve üçüncü kapıda; menzil ve zaman artık münezzeh bir hal alır. Bu safhada perdeler sevgiliye doğru inmiştir.

Dördüncü kapıda derviş; sevgilinin ağzından doğrudan Hak aynasından ozan olur. Artık zakir olan bu gönül kendi kervanını düzer ve yola revan olur..

 

Birlik Makamı

 

Âşık; her daim Yaradan’ın ve O’nun Sevgilisinin emir ve sünnetine uymak ister. Bunun yollarını arar durur. İstikamet doğruluğundan ayrılmaz. Böylece her fiil, sıfat ve zatına Allah’ın isimlerini denk getirmek ister.

Bu safhada kul hoş görülür, sevilir, ona hizmet edilir. Böylece himmet kapısı aralanır. Rabbin tüm özellikleri adeta taklit edilir. Böylece Dost onun taklitlerini hakikat kılacaktır.

Kötü görünenin ardında “sırlanan ilahi iyilik” burada keşfedilir. Burada “olan hayırlıdır” demekten öte “olmayan da hayırlıdır” düsturu da şiar edinilmelidir.

Tüm canlılar iyi veya kötü halleriyle Yaradan’dan ötürü tek bir kalbin içine alınmadan birlik yoluna ulaşılmış sayılmaz.

 

Teklik Yolu

 

Âşık; Tekliği sağlamadan mülhime kapılarından nemalanamaz. İlhama asla kavuşamaz. Ariflik yolunun giriş kapısı burasıdır. Yaradan’ın her şeyin sahibi olduğu, sıfatların ona ait olup Zat’ının dairesinde şekillendiği hiç unutulmamalıdır.

O, her yerde, her fiilde, sıfat ve zerrede yaratıcılığı övülmeye tek layık olandır. Çünkü Haluk O, biz ise ancak yapıcıyızdır.

Benlikten tekliğe hızla yol alınması istenen ilk basamak burasıdır. Hiçbir şey, sızlanılacak kadar bizim kontrolümüzde değildir.

 

Tutku Yolu

 

Âşık; Dünya malını gönlünden çıkarmadıkça revani ilhamlar kapısını çalmayacaktır. Gönülde Dosta tüm kapılar ardına kadar açılmalıdır.  Gönül evinde dünyaya ait dört element putlaşmışsa tek tek kırılmalıdır. Gönül evi dünyadan münezzeh şekilde dosta mamur edilmelidir. Tüm tutkular dünyalık ise padişah oraya gelmez..

Bu eşikte canlılarda hiçbir eksik ve kusur aranıp dile getirilmez.

 

Benlik Yolu

 

Âşık bu eşikte; nefsin tüm aşamalarından geçmelidir. Dünya sıratı da denilebilir bu aşamalara. Ölmeden burada ölünür..! Yaşarken hesap verilir. Mertebe alınır. Tabi ilk şarta göre tövbe kapıları evvelden açılmalıdır. Dost’a iyi bir söz verilmelidir. Çok zordur. Çok basittir.

Salt fıkıh burada tasavvuf sözleriyle yeniden şerh edilip çevirisi yapılmalıdır. Yoksa fıkıhın âlimi burada tasavvufun düşmanı olabilir. Bu aşamada Resul sabrının istendiği sıkı bir mana diyeti yapılır.

Nice arifler bu aşamada ilham kapısın aralanmasıyla şaşırmışlardır. Böylece kimi arifler zahir sarmalı ile geriye dönüverirler. Sözler burada unutulur. Dünya sevgisine kapılma tehlikesi mevcuttur. Türlü tuzaklara, sınavlara rastlanır.

En tehlikeli eşik burası sayılmalıdır. Demek ki aşık Dost’unu Dünya sevgisi olmadan saf olarak sevmeye hazır değildir henüz..

Burada kendisine laf söyleyene yumuşak dille mukabelede bulunma marifetinin içselleştirilmesi şarttır.

 

Ustalık Makamı

 

Ustalık, uzun bir sohbet sonucu seyrü sülüktekilere teslimiyet öğreticiliğidir. Yola girip de varmayan, yoldan çıkıp da menzile ulaşan olmaz..!

Yolcuya yolun tarifi ustanın sohbet ve tasarrufu ile burada tarif edilir. Hem söz ile hem de öz ile yolcuya/talebeye ikazlar yapılır.

 

Sevgi Yolu

 

Âşık sevgili olmanın, sevişmenin şartlarını burada öğrenir. Dost iki kulun aşkından hoşnut olduğun da onlara katılır. Tevhit burada başka boyutta tamamlanır. Ozanlık halleri görülür. Bir söz bin kelama dönüşüverir..

 

Zekâ Yolu

 

Bu yol akıl olmadan erişilebilecek bir menzil değildir. Asgari akıl ile buraya gelindiğinde akıl elden bırakılmadan ilahi akla teslimiyet en akıllıca olandır. Bu öğrenilmesi zor olan bir eşiktir. Aklı olan ilahi akla karışır..

Esasen miskinlik, cüz akıldan kül akla sorgusuz teslimiyet safhasıdır.  Nefsin emirlerinin değil İlahi aklın emirlerinin sorgulanmadığı bir geçiş hali sayılmalıdır. Esasen uyuşukluk İlahi hiçbir formatta kabul görmeyecektir. Bu miskinlik o zahir miskinlik değildir.

 

Bilgi Yolu

 

Aşka düşen Yunus, ustası Taptuk kontrolünde seyrü sülük yapmış ve sohbet yolu ile aşkın derinliğine düşmüştür. Yunus nefis mücadelesinde “benlik” ile düştüğü zahir sarmalından aşk yolu ile kurtulmaya çalışmıştır. Tasavvuf mertebesinde marifet ve hakikat yolunda türlü sınavlara tabi olan Yunus, aşkını her daim ispat etmek için ilham ile yazmaya koyulmuştur. Marifet kapısını tam tatmin ile açabilen Yunus, hak yolunun uzunluğu karşısında şaşkınlığa düşse de; bir o kadar da sevgilinin sonsuzluğunda hayrete düşmüştür.  Yunus bazı şiirlerinde ise hiçliği dile getirmiştir. Yunus bilinmek istemiştir. Bu ilahi bir kudret isteği olabilir. Bunu talep etmek gelinin yüz görümlüğü takmayı red etmesi gibidir.

Gerçekte bu dizeleri söyleyen kendisi midir…? Benim diyen o eşikte kalır. Şöhret ateştir. Yakar. Bu iblisin arzusudur.

Bu menzilde, kul öleceği gerçeğinin en üstün bilgi olduğunu kavrar..

 

Hakikat Makamı

 

Hakikat kapısı; Rabbin, kulun tüm fiillerinden emin olduktan sonra saflığı yakalaması suretiyle tamamlanır. Bu aşamada kâmil bir imana sahip olunur.

Artık sıkı bir sosyal fizik bilgisi öğretisi aktarımı tamamlanılmıştır. Ustalık hâsıl olmuştur. Şerh ve anlatımda hatasız söz söylenebilecektir. Kendinden susmalı Rabbi’nden söylenmelidir..

 

Can-Canan Yolu

 

Âşık; canını Canan’a burada tamamen verir ki aradaki perdeler sözlerin işitilmesine engel olmasın. Aşikar olarak Dost (Bengü, 1980) kendi ruhundan hakikat sözlerini sevgiliye fısıldar. Aşk itirafı karşılık bulmuş sevgili olunmuştur. Başka hiçbir put bir daha araya giremeyecektir.

 

“Faydasız ola ilim bir başına

Varmalıyız ilmin irfanlısına

O zaman varılır zülcenehayna

Hem bu yana hem öte yana

Umulur fenadan ki varılsın bakaya

Hemi candan varıla Canan’a”

 

Mertebe sahibinin canını Canan’a teslim ettiği eşiktir..

 

Bakış Yolu

 

Âşık; artık sevgilisinin nazarlı bakışlarının kendine de bir katre aktarıldığını bilir. Aşk yükselişe geçmiş, nazar hediyesi Dost tarafından sevgilisi aşığın özüne/gözüne aşkının derecesi ölçüsünde burada konmuştur. Bu bir tür nikâh hediyesidir.

 

Yetki Yolu

 

Âşık; Nazarın üstünde bir yetkiyi bu aşamada tasarrufuna alır. Artık âşık Sevgilisinin Ehl-i Beytine her daim misafirdir. İstediği gibi oraya girip çıkmanın, arşiv dairesini/lehvi mahfuzu ziyaret etmenin izni ve rütbesi verilir. Dost ondan artık razı ve emindir.

 

ZAKİRLERİN ZORLU YÜRÜYÜŞLERİ

 

Ozanlar Dost’u her zerrede görür. O’na hamd ederler. Bu teslimiyet sonucu kavuştuğu makamda, ilahi ilham ağzından dize olarak dökülür.

Daim zikir haline giren zakir; hak kelamı söyleme onuru ile payelenir. Burada ledünni ilimler verilir. Artık kesbiyetten vehbiyete geçişe mazhar olunmuştur.

Meluli “Size Söyleyecek Birkaç Sözüm Var” diyerek bunu aşikarene söylemiştir;
            “Size söyleyecek birkaç sözüm var

Duyup tutmazsanız size yazıktır

Bu yola girmesin fesat fitne kâr

Lekelenir adımız bize yazıktır 


            Hakikat şehrine girmemiş ise

Ledüni ilmine ermemiş ise

Canını canana vermemiş ise 

Söylemeyin ona söze yazıktır


            Eğer bir mürşide gitmemiş ise

Bir olup birliğe yetmemiş ise 

Özünü kul edip satmamış ise

Bakmayın yüzüne göze yazıktır


            Benlik edip her dem  kaba uçarsa

Gönül incitip de hatır yıkarsa

Lezzeti bozulur bir et kokarsa

Ona tuz atmayın, tuza yazıktır


            Her ağızdan çıkan söze kanarsa

Kerkes gibi  her bir leşe konarsa

Ecel gelip murdar kelpe dönerse

Ona kefen sarman, beze yazıktır


            Melûliyim yardan gayriye bakma

Ahd-ü peymanını elden bırakma

Körlerin önünde çıranı yakma

Görmezler ışığı gaza yazıktır”. Demiştir.

Meluli; Edeb yolunda verilen söz uyarınca fitneden uzak durulması, fiillerin hak kaynaklı olması, bir öğreticiden sohbet almayanın nasipsiz olduğu ve onu ikaz etmenin faydasız olduğundan dem vurmaktadır.

Öyle ki avam olanın; gurur kibir ve benlik ile dava peşinde koştuğu için kokmuş etten farksız olacağını söyler. Bu gibileri ikaz etmenin laf sarfı olacağını söyler.

Ayrıca bu kimselerin dedikoducu olduğundan, öldüğünde köpek hükmüne bürünebileceğini söyler. Bunlara insan muamelesi yapıp kefen sarmanın beyhude olduğunu sertçe ifade eder.

Yine bu gibilerin esasen kör hükmünde olduğunu ve gerçekleri göremediklerinden dolayı onlara söz sarf etmenin, köre ışık yakarak gaz sarf etmekle aynı anlama geldiğini zikreder.

 

ÂŞIK SEYRANİ’NİN ÜSLUBU

 

Seyrani tüm zakirler gibi nefsini ezebildiği oranda gönül pınarlarından içebilmiştir. Bazen isyana varan şiirlerinde zahir sarmalına kapıldığının işaretlerine rastlamaktayız. Ama hemen toparlanır ve benliğini Dost’a sunmak suretiyle adeta tevbeye yönelir. Bu özrü kelamına hemen yansıtır.

Seyrani dert içinde dermanın yattığını çabuk kavramış ve bunu dile getirmiştir.

 

Bazı Seyrani Şiirlerinin İçsel Şerhleri

 

“Zât-ı Hak batıllığın mümkün değil etmez kabûl

Hakka batıldır diyenler var ise bâtıldır ol”

Seyrani bu şiirinde; Allah’ın mana ilmini çözmekte güçlük çekenlerin O’nu kabullenmemek için eserlerini görmezden gelerek bir türlü Hak’ka yanaşamadıklarını anlatmaktadır.

“Vücûdun on sekiz bin âlemin kanda bulmuşlar

Bu kânı Ahmed’in dârındaki mihmânda bulmuşlar”

Seyrani’ye göre; Yaradan insanı Halk ettiğinde onu onsekizbin âlemin bilgisi ile mücehhez kılarak yeryüzüne göndermiştir. İkinci satırda ise; Yaradan âlemlere sığmayacak kadar geniş olduğu halde dar denilen insanın/Peygamberimizin kalbine konmuştur.

“İlim bir noktadır amma ki gafiller çoğaltmıştır.

Bu ilmi nakşinâsan hep Şah-ı Merdân’da bulmuşlar”

Seyrani; gerçek Kur’an bilgisini ham sofular çoğaltarak basitliğini yok ettiler. Asıl ledünni ilim Hazreti Ali’nin gönlünde nakşolunmuştur. Demektedir.

“Zebur İncil ü Tevrât yüz suhuf manaların cümle

Cihanın Fahri’ne nâzil olan Kur’an’da bulmuşlar”

Seyrani der ki; Muharref olan diğer kutsal kitapların tümünün bilgisinin Tevdid onuru Kur’an’da toplanmıştır.

“Yedi bölük insan içinden biri

Ahsen-i takvimin olmuş mazharı

Cami-i insanın mihrab minderi

Ezvac-ı tahirat hayrunnisa can”

SeyraniPeygamberimizin eşlerinin tüm zamanlar içinde insanlara doğru örnek olacak bir temizlikte olduklarını dile getirmiştir.

“Aklın hallolunmaz birçok müşkülü

Ermemesi evla imiş ermeden

El uzatıp bağda biten her gülü

Dermemesi evla imiş dermeden”

Aklın türlü nefis oyunlarına (iblisin yoluna) teslim edileceğine Hak’kın yoluna yatıranların (istikamet doğruluğunda gidenlerin) ancak kazançlı olacağını izah etmek istemektedir. Ermeden insanlara bir şey anlatmaya çalışanların sözlerinin nefis dâhilinde olacağından bir anlamı yoktur.

Kemal durumda olanın, artık cümleye Hak aynası olduğundan insanlara irşad edebileceğini anlatmaktadır.

Görülmektedir ki ozan Seyrani; kâmil bir iman ve ilham ile Hak sözlerini sarf etmiştir. Ancak bunları zarf içinde sırlamış ve ancak öyle aktarmıştır. Çünkü Seyrani çok iyi bilmektedir ki İrfan hırsızları dediğimiz münafık kafile, hak sözleri ile zahir işlere dalıp istismar yoluna gidebilmektedir.

 

YÖNTEM

 

 Âşıkların yol almalarında bir disiplin olan dört kapı, fıkıhtan içsel yolculuğa geçişin eşikleri olarak sayılmalıdır. Burada yöntem olarak bu yürüyüşün (seyrü sülük) her safhasında kavramların farklı görünüşte dursa bile aslında aynı şeyi işaret etmelerine dikkat çekilmek istenmiştir.

Örneğin tevhid kavramı Rabbin tüm fiil, sıfat ve zatına tam teslimiyeti işaret etmekteyken; vahdet bu teslimiyeti de içeren, olmayan fiillerin de kötülüklerle beraber kabullenilmesini tavsiye eder. Bu paradoks fıkıhın ötesinde bir tasavvuf öğretisinin varlığına değindir.

Akıl yolu ile varılan fıkıh determinizmi temel bir gerekliliktir. Ancak fıkıhı anlayabilen cüzi akıl sahipleri; aşk ile bu aklı Kül akla teslim ettiklerinde aklın reddedilmediğini yalnızca mana kazandığını bilmelidir. Sevgili aşığının cüz aklını kabul etmez. Sevgili kendi kül aklına tam teslimiyet ister. Bu yüzden gerçek aşıklar aklını kaybeder..

Bu çalışma inanç, tevhid-vahdet üzerine şerh içermekle birlikte; ateist, deist ve ham sofuluk yoluna konulan bir manivela olarak kabul edilmelidir.

Sıkı bir determinizm içeren fıkıh sorularının cevabı (bazı metinlerde saçaklı biçimde) marifet ve hakikat bilgilerinin içine konularak anlatılmak istenmiştir. Bu yöntem doğal olarak farklı açılardan da olsa yine aynı yöne bakışı içerdiğinden temel bir tasavvuf ve fıkıh alt yapısı/bilgisi gerektirmektedir.

Öte yandan âşıklar bu mesafeleri bir çırpıda aşkları ile geçmiş görünmektedirler. Biz bu çalışma ile âşıkların hissettiklerini tam olarak anlatmış sayılmayacağız.

 

 BULGULAR

 

 Bu çalışma ile elde edilen bulgular soyut anlamlar taşımaktadır. Temel tüm bilgilerin faklı renklerden olduğu varsayılırsa; bizim elde ettiğimiz bilgiler, uhrevi-dünyevi bilgilerin harmanlanmasıyla oluşup sonuçlanan salt beyaz renge işaret eder.

Yine bu soyut bilgiler maddi olan hiçbir şeyden de kopuk değildir. Üstelik iç içe olan bir kesbiyet-vehbiyet ilişkisinin bir kanadını temsil eder. Ancak yine de mana öğretileri dünyevi bilgiler ile birlikte tamamlanmış sayılabilecektir.

Batı ve Doğu medeniyeti iki kültür olan bilim ve dini akıl potalarında eş güdümlü halde kullanamamışlardır. Batı, dini gerekliliği ve maddi kazanımlarının adil paylaşımı hususunda (Toynbee, 2008), (Russel, 1972); Doğu ise dinin pratiklerin içselleştirilmesi ve maddi ilerleme yönünden tam bir ilerleme kaydedememiş görünmektedir. Üstelik tüm bu gelinen noktada sürdürülebilir yaşam biçimi ölçülerini de kaybetmek üzereyiz.

Türkiye ise Batı ve Doğu’nun gelecekte (Nietzsche, 1997) içselleştirmesi umut edilen tüm saha pratiklerinde acı da olsa deneyimler elde etmiştir (Odyakmaz, 1999). Bu kazanım çok kıymetli durmaktadır.

 

SONUÇ

 

Bu çalışma bize göstermiştir ki; âşıklar uzun bir mana yolculuğunu sabırla tamamlamak şartıyla bu kelamları bize aktarma yetkisi elde edebilmişlerdir.

Sevgili, nefis yolunda verdikleri mücadele sonucu âşık rütbesi ile payelendirmiştir onları. Bu yola gazi olarak çıkanlar sonunda şehitlik payesi ile onurlandırılırlar.

O geldikleri menzilde isimlerinin yazıldığı kelamların sahibi olmadıklarını ise en iyi bilen kullar onlardır. Bu ne büyük aşk teslimiyetidir..!

 

ÖNERİLER

 

 Bu çalışma yöntemi ile elde edilen verilerin işaret ettiği sonuçlar bize adeta yeni bir çağın önümüzde olduğunu göstermektedir (Hopkins,-Wallerstein, 2000). Ama üzülerek söylemeliyiz ki bu yeni bir şey değildir. Meğerse hep orada yanı başımızda duran saflığını kıymetlendiremediğimiz âşık kelamlarıymış bunlar. Bu sözler âşıkların aşkına düştükleri pınarlardan kana kana içip, bize de serptiği hakikat damlalarıymış. Bunu şimdi daha iyi anlıyoruz (Mazaheri, 1972), (Mahmud, 1973)..

Bu günden tezi yok yukarıdaki hakikat sözlerini;  en yakınımızdan başlayarak ülkemiz ve evrensel insanlık âlemine en üst düzeyde ve karşılıksız sunmaya hazır biçimde aktarmalıyız. Basit hep zor görünse de bizi diri ve canlı, hatta özgür kılar.

Batı öğretisi zaman zaman Doğu metinlerine başvurmaktadır. Hatta buralardan doğrudan hikâyeler üretmektedir (Coelho, 2008), (Eco, 2012).

Modern Avrupa’da din; toplumsal katmanların sigortası olarak ele alınıp gelecekle ilgili anlamlı alt yordam planlarına dâhil edilmektedir (Popper, 20109), ( Hazard, 1999), (Davie, 2005).

Bu arayış, Türk Milleti için matüridi ve pozitif din eksenine toplumsal sözleşme olarak yerleşmiştir. Eşari bir tasavvufun yansımaları bu akılcılık süzgecinden geçerek toplumsal ölçekte test edilir (Özdemir, 2011).

Batı, salt determinist pota içerisinde erittiği akılcılığı, zülcenehayn ve eril durumuna yeniden dönüştürebilir. Bunun için Doğu’dan yükselen bu saçaklı şerhe dikkat etmeleri yeterli olacaktır (Zohar-Marshall, 2002).  Bunlar en yalın haliyle ozan ve dervişlerin zikirlerinde görülebilmektedir. Türk düşün hayatı, bu akılcı yaklaşımları daima canlı tutmaya gayret göstermiştir (Meriç, 1997). Doğaldır ki Batı bu konuda geri durmamıştır (Monteigne, 2011), (Lawrence, 2001), (O’leary, 2003). Fakat Batı toplumu tüm maddi gelişimlerini kadük bir temelde daha ne kadar taşıyabilecektir?

Batı ve Doğu’nun tek kanatlı aşırılığı/yetersizliği toplumların maddi-manevi hedeflerine varmasını engellemektedir. Esasen iki toplum da emin varisler noktasında endişe duymaktadır.

Türk milleti ise kendisine dayatılan ölçütlerin dar kalıbına hapsolunamaz (Şener, 200). Türk, yalnızca bu ölçüleri genişletir ve ona yeni anlamlar,  boyutlar yükler.

Bu deyiş Develi pınarlarından kana kana içen zakir ruhlara da bir selam hikmetini içinde barındırır...

 

KAYNAKLAR

 

Bengü, M. F. (1980). Pir Sultan Abdal. İstanbul: Kent Basımevi.

Coelho, P. (2008). Simyacı. İstanbul: Can Yayınları.

Davie, G. (2005). Modern Avrupa’da Din. İstanbul: Küre Yayınları.

Eco, U. (2012). Foucault Sarkacı. İstanbul: Can Sanat Yayınları.

Hazard, P. (1996). Batı Düşüncesinde Büyük Değişme. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Hopkins, K. T. ve Wallerstein, I. (2000). Geçiş Çağı (Dünya Sisteminin Yörüngesi 1945-2025). İstanbul: Avesta Yayınları.

Lawrence, T. E. (2001). Bilgeliğin Yedi Sütunu. İstanbul: Çiviyazıları.

Mahmud, S.F. (1973). İslam Tarihi. İstanbul: Varlık Yayınları.

Marshall, I. ve Zohar,  D. (2002). Kim Korkar Schrödinger’in Kedisinden. İstanbul: Gelenek Yayınları.

Mazaheri, A. (1972). Ortaçağda Müslümanların Yaşayışları. İstanbul: Varlık Yayınları.

Meriç, C. (1997). Mağaradakiler. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Monteigne, de M. (2011). Denemeler. Ankara: Sıradışı Yayıncılık.

Nietzsche, F. (1997). Gelecekteki Felsefe. Ankara: Yönelim Yayıncılık.

O’leary, D. L. (2003). İslam Düşüncesi ve Tarihteki Yeri. İstanbul: Pınar Yayınları.

Odyakmaz, A. N. (1999). Bektaşilik Mevlevilik Masonluk. İstanbul: Özne Yayınları.

Özdemir, M. (2011). Matüridi’nin Kötülük Problemine Yaklaşımı. Matüridi’nin Düşünce Dünyası. 380-425. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı.

Popper, R. K. (2010). Açık  Toplum Düşmanları. Cilt 1-2-Platon. Ankara: Liberte Yayınları.

Russel, B. (1972). Bilim ve Din. Yüzyıllardır Süren Savaş. İstanbul: Varlık Yayınları.

Şener, C. (2000). Şamanizm. Türkler’in İslamiyetten Önceki Dini. İstanbul: Ant Yayınları.

Toynbee, A. (2008). Tarihçi Açısından Din. İstanbul: Ufuk Kitapları.