Celil ALTINBİLEK

Celil ALTINBİLEK

[email protected]

Papa ve Monofizit Kiliseler

21 Aralık 2020 - 10:13 - Güncelleme: 21 Aralık 2020 - 14:19

Papa ve Monofizit Kiliseler
 
   Monofizim, Tanrı ile insanın bir bedende, Hz. İsa’da bulunduğunu savunan inançtır. Tanrı ve insan bir bedende nasıl bulunur? Bu Hıristiyanlık dünyasını çok zamanlar meşgul etmiş ve ayrılıklara sürüklemiş görüşlerin başında gelir. Bu inancın temsilcileri Ortodoks inanca sahip doğu kiliseleridir.  

     Hıristiyanlıkta inanç konusunda çeşitli ayrılıklar hep var olmuştur, öncesinde ve sonrasında daha birçoğu yapılsa da 451 senesindeki Kadıköy Konsülünde alınan kararlar İstanbul ile doğu kiliselerini önemli ölçüde uzun süren ve bitmeyecek ayrılıkların keskinliğini iyice derinleştirmişti.

    Dinlerdeki mezhep ayrışmalarını büyük ölçüde dil ve etnik kimlik belirlemekteydi. Doğu ile batı kendinin aynı inanç sınıfında bulunduğu zaman bile, siyasi güç ve üstünlük mücadelesini hep vermişti. Doğu Roma, aslında Roma’nın bir parçasıydı fakat farkı nitelemek için ona Bizans denmişti, onun inançlarında da farklılık vardı, inançları “Ortodoks” olarak isimlendiriliyordu. Doğuda kadim kiliseler mevcuttu,  İsa’nın özelliklerini insani vasıflarından üstün tutup, ona ilahi bir vasıf ekleyen özelliklere sahip Monofizit Yakubi Süryani kilisesi, Sami kökenli olup,  Arami-Asuri dillerinde ayin yapıyorlardı. Yine bu özelliklere yakın yarı bağımsız,  üç kilise mevcuttu, bunlar Mısır Kıpti kilisesi,  Milli Ermeni Kilisesi, Etiyopya kiliseleri idi. Bizans’la da iletişimde olan özerk Antakya, Kudüs ve İskenderiye kiliseleri mevcuttu. Yine Nesturî Kilisesi ve Lübnan’da günümüze kadar varlılarını sürdüren Marunîler, Hıristiyanlık ve Müslümanlık özelliklerini içinde karıştırmış olan Nusayri’ler ve Dürzilik mevcuttu.

    İslam’ın doğuşuyla fetihleriyle birlikte yedinci asırdan itibaren İskenderiye, Kudüs gibi yerler alındı, böylelikle Doğu Kiliseleri, İstanbul’un baskısından kurtuldu, daha rahat etti. Fakat Hıristiyan dünyası için asıl sorun, Türklerin güçlenmesi ve yaptıkları fetihlerdi. Türklerin ilerleyişleri, Arap yayılmasından çok daha tehlikeli görülmüş olması dikkate değer bir durumdur.

    Haçlı Seferlerinin başlatıcısı olan Papa II Urbanın kaybedilen yerleri ve kutsal toprakları Türklerden temizleme maksadıyla haçlı seferleri düzenlendiği bilinmekteydi, fakat zihninde bir başka güçlü düşünce yatmaktaydı. Bu farklı Hıristiyan inanç odaklarını, kendi elinde ve hâkimiyetinde tutmak, Katolik Roma kilisesini Hıristiyanlık dünyasının tek bir inancı haline getirmek istemekteydi. Ayrıca sefer yapılacak bu kutsal topraklarda bir Hristiyan devletinin kurulmasını da düşünmüş ve tasarlamış olması muhtemeldi.  Bu yaratılmak istenen nüfus yalnız dini güç için olmayıp, siyasi güç elde edip hedeflerine kolayca ulaşmak ve en önemli ve dikkat edilmesi gereken iktisadi boyutu da önemliydi. Çünkü yeryüzünde birçok mücadele ve savaşlar çeşitli sebeplerle ortaya çıkmışsa da asıl ve nihai sebep çoğu zaman iktisadi kazanım olmuştu. Haçlı seferlerinin yapılış gayelerinden biri bu olurken, sefere katılacaklara para, toprak ve zenginlik vaat ediliyordu.

    Çok uzun zamanlardan beri insanoğlu yeryüzünde yaşarken, iman ihtiyacını her zaman hissetmişti, görüldüğü gibi, Hıristiyanlık dünyasında inançlar ve siyasi güç birbirine karışmış, birbirinden nemalanır olmuşlardı. Bu gün de, bu durumun pek farklı olmadığı gibi…
Celil Altınbilek
09.12.2020

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum