BÜYÜK CİHAD
“Bizi Kimle Bilirdin?”
Cihad’ın kelime manası, İslam Dinini yaymak için gösterilen gayret ve bu yolda yapılan
savaştır. Savaş her zaman son çaredir. Cihad; cihanda adalet ve nizamın olması, zulmün
ortadan kalkması, hoşgörü ve kolaylaştırma için yapılmıştır. Tarihimizde buna, Allahın ismini
yüceltmek ve yaymak manasına gelen, İ’la- yı Kelimatullah da denmiştir.
Mutasavvıf ve Mütefekkir Samiha Ayverdi; “Vatan ve iman yolunda maddi ve manevi
herhangi bir menfaat gözetmeden İslam’a ve Türk’e takati ölçüsünde nice hizmet edenleri
gördü bu cihan.” Derken, ne kadar önemli bir tespitte bulunmaktadır.
Meşhur meseldir, Yavuz Sultan Selim ölüm döşeğindeyken Hasan Can’a sorar bu ne haldir
diye, Allah ile birlikte olmak zamanıdır diye cevap gelir, Sultan doğrulur ve bre Hasan Can
sen bizi kimle bilirdin, der...
Türk’ün yaptığı kuru bir savaş değildir. Her an hakla birlikte onun adını yüceltmektir. Bu
düşüncenin mimarları ise Ahmed Yesevi ve onun takipçileri, Horasan erleri, dervişleridir.
Türkün kurduğu medeniyette din hayatın içinde, hayat gibi akıcı, onun ihtiyaçlarını karşılayan
kurumdur. Bilgi ve ilim, ahlak ve iman hep iç içe geçmiş birbirini tamamlamış ve birbirinin
ayrılmaz bütünü olmuştur. Madde ve ruh ikiliği yaşanmamıştır. Bu düşüncelerle Türk, büyük
millet olmuş, dünyaya yön vermiştir. Bunu biz de biliyoruz, düşmanlarımızda.
İlahiyatçı Profesör Ethem Ruhi Fığlalı’nın tabiriyle: Ne zaman ki, aklın ve ilmin önde
tutulduğu Maturidi ve Mutezile inancı gevşedi, Eşari anlayışı yaygın hale geldi, hâkimiyet ve
bilim geriledi.
Bir zaman sonra sorgulamak, eleştirmek, gerçeği aramaya yönelmek, üretmek, geliştirmek,
Kuran’ın emri olduğu unutuldu veya önemsenmedi. İman bilginin önüne taşındı. İman etmiş
olmak, Müslümanım demek, her şeyden, bilgiden, akıldan önde tutuldu.
Allah ve bizzat kendi koyduğu isimle İslam, ona inananlar için ona bağlanan toplumlar için
ahlakta, kültürde, sanatta, düşüncede ve hayatın her alanında asıl olarak bir bütün olarak var
olmalıdır. Ancak bunun yani İslam Dininin hayatın her alanında var olması, ne dini devlet
adına, ne devleti din adına kullanarak hayatımızın mihveri kılmak anlamına gelir.
Hz. Muhammedin insanların birbiriyle yaptığı savaşı küçük cihad olarak nitelemesi ve savaş
sonunda Medine’ye’ dönerken asıl şimdi büyük cihad başlıyor deyip insanın kendi nefsiyle ve
kötülükleriyle vuruşması, asıl onu yenmesi gerektiğini söylemesi ne güzeldir.
Maalesef şimdi Müslümanım deyip cihad ettiğini ilan eden bazı grup, topluluk ve ülkelerin,
İslama ve insanlığa aykırı bir şekilde siyasi ve dini düşüncelerin oyuncağı olarak, kan
döküp yakıp yıkmasına ne demeli! Hem de Müslüman kardeşlerine bile, cihad açanların,
Müslümanın, Müslümana cihad açılmayacağını bilmemesi ne hazin bir durumdur.
Ülkemizde ise bu bilgi karışıklarının giderilmesi için eğitim camiasına çok iş düşmektedir.
Milli bir şuura sahip eğitim sistemi ile kendi kültürünü, tarihini, dilini, dinini doğru bir
şekilde öğretilmesi şarttır. Ayrıca İnanç konusunda Diyanet de vebal altındadır. Zor olduğunu
bilmekle birlikte, bu kadar büyük bir bütçeye sahip ve geniş bir kadrosu olan kurum, inanç
sistemlerinde uyuşma ve milli şuuru sağlayacak bir uyanıklıkta olmalıdır.
Tatbikatta ise, incelik, sanat ve öz, ön plana alınmalı, milli ve dini şuuru göz önünde tutan
vaaz ve davranışlar sergilenmelidir. Dikkat çekici bir durum da; vaazlarda cihatla, kâfirlerle,
nefisle mücadele ve bunun gibi temel kavramlara yer verilmemesi. Birlik ve heyecan
eksikliğinin dile getirilmemesidir.
Ayrıca Cuma namazından önce vaaz yerine Türk şivesiyle kuran okunması, bu öze ait
düşünceleri din adamlarının anlaması ve anlatması elzemdir.
Babam Hakkı Altınbilek sırası geldiğinde sık sık tekrar eder. Zulüm nedir diye sorarsan,
“zulüm bir hakkı yerine koymamaktır” diye bahseder. Bize düşen kendimizden başlayarak
vazifemizi iyi yapmak, yaparken mazeret aramamak, tarihimize, dilimize, kültürümüze
dinimize sahip çıkmaktır. Bu Anahtarlar elimizde olduğunda, zaten dostumuzu düşmanımızı
ve ahvalimizi kavrarız.
Sonrasını dost, düşman kendi düşünsün...
Celil Altınbilek