Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Yeni Gün Türk Bayramı

02 Mart 2025 - 17:18 - Güncelleme: 03 Mart 2025 - 09:02

 

Yeni Gün Türk Bayramı
 
Kültür milletleri oluşturan temel unsurlardan biridir. Kültürü oluşturan maddi manevi değerler; dil, örf ve adetler, inançlar, sanat ve edebiyat gibi bir toplumun geçmişten gelen değerleridir. Kültürler arası farklılıklar da görülmektedir. Milletler arası görülen farklılıklar onların yaşadıkları ve ortaya koydukları kültürlerde de farklılık göstermektedir. Kültürlerin en önemli unsurlarından birisi de mitolojik unsurları ve rivayetleridir. Kültür unsuru arasında en az değişikliğe uğrayan örf ve âdetler olduğu için özellikle Türk kültür unsuru içinde şüphe yaratılmaya çalışılmıştır. Milli kültür düşmanlığı, milli kültürün bozulması, milli kültür öğelerinin başka milletlere isnat edilmesi gibi art niyetli eylemler yapılmaktadır. Bu konuda en çok istismar edilen Nevruz günüdür. Bu kelimenin Farsça bir kelime olması, halk tarafından yeterince bilinmiyor olması da yabancı güçlerin işine gelmiş ve sanki başka bir millete ait bir günmüş gibi gösterilmeye çalışılmıştır. [1]

İnsanlar dünya üzerinde var olduğundan itibaren yaşadığı dünyayı ve tabiat olaylarını anlamak istemiştir. Tarih boyunca insanlar, doğal felâketlerden kurtuluşunu, sosyal alanlarda zorlukların aşılmasını, savaşların kazanılmasını, karanlık günlerin bitişini, sıkıntılı günlerin geçmesini, hüzün ve kederin dağılmasını, bolluk ve refaha ulaşmayı, ayrılıkların bitmesini, insanların psikolojilerinin düzelme anlarını, kurtuluş anları olarak kabul etmiş ve bu anlara değişik isimler vermiştir. Geceyle gündüzün eşitlendiği, gündüzün uzamaya başlayarak kışın bittiği, havaların ısınmaya ve aydınlanmaya başladığı zaman takvimlerde baharın başlangıcı olarak işaretlenmiş ve yılbaşı olarak kutlanmaya başlanmıştır. Bugün bu tarih 21 Mart’a denk gelmektedir. Yaklaşık iki bin yıldır Türkler bugünü Yeni Gün/Ergenekon olarak adlandırmış ve kutlamıştır. Rumi takvimde bu tarih 9 Mart’a tekabül etmektedir. Mart’ın dokuzu sözü buradan gelmiştir. Güneş koç burcuna girer ve Kuzey yarımkürede ilkbahar başlar. Yeni Gün (Nevruz); Orta Asya’da İran ve Mısır da dahil geniş bir sahada kutlanmaktadır.

Nev kelimesi Farsça bir kelimedir. Yeni, körpe, taze, son zamanlarda yapılmış anlamlarına gelmektedir. Farsça kelimelerin başına gelerek yeni, taze, körpe, son zamanlarda ortaya çıkmış anlamlarında birleşik sıfatlar yapar. Rûz kelimesi de gündüz, bir gün, baht, mutluluk anlamlarına gelmektedir. [2]

İki kelime birleşerek Yeni Gün manasında kullanılan Nevrûz olarak adlandırılmıştır. Güneşin koç burcuna girdiği gün olarak bilinir. Miladî takvimlerde 21 Mart olarak işaretlidir. Eski Türklerde 21 Mart yılbaşı olarak kabul ediliyor ve kutlanıyordu. Türk dünyasında Nevrûz’a çeşitli adlar verilmiştir. Anadolu Türkleri ağzında ise Nevrûz olarak yerleşmiştir.


Firdevsî Şehnâmesi’nde Nevruz: Cemşid ilim sahibi bir padişahtır, değerli taşların yanında insanların hoşlandığı kâfur, misk, öd, amberi ve berrak gül suyunu da bulur. Aynı zamanda o bir hekimdir, hastalıkların sebeplerini ve dermanlarını keşfeder. Araştırıcı bir padişah olduğu için birçok sırra da vakıftır. Gemi ile memleketleri dolaşan Cemşid için edinmediği hiçbir hüner ve aklının ermediği hiçbir giz yoktur. İlim Cemşid’de kendini büyük kimseye olarak görmesine yol açar. Büyüklüğüne uygun olarak daha yüksek bir yere çıkmak ister. Cemşid’in tahtını devler yerden göğe çıkarır, büyük padişah olan Cemşid gökyüzünde tahtında güneş gibi parlar. Herkes Cemşid’in tahtı etrafında toplanır, dünya onun talihindeki parlaklığa hayran olur. Cemşid’in üzerine mücevherler saçılır ve bugüne Nevrûz adı verilir. Yeni yılın ilk günü olan Feverdin ayının birinci günü insanın vücudunun zahmet ve kinden kurtulduğuna inanılır. Bugünü kutlamak için sevinçle çalgı çalar ve şarap içerler. Bu mesut günün Cemşid adlı padişahtan miras kaldığına inanılır.[3]

İran’da Nevruzla ilgili diğer bir rivayet: Cemşid Azerbaycan’a geldiği gün burasını beğenip yüce bir taht kurdurmuş, şahane bir kıyafetle bu tahta oturmuş, bu sırada doğan güneş başındaki taca ve kıyafetine vurmuş, etrafa gözleri kamaştıran bir ışıltı saçılmış. Diğer bir rivayette ise Cemşid bir gün ava çıkmış ve bir tavşan görmüştür. Tavşanı avlamak için okunu bırakmış, ok da bir taşa çarparak kıvılcım çıkmasına sebep olmuş, etraftaki kuru otlar yanmaya başlamış. Ateşin bulunduğu bugüne İranlılar Nevruz demişlerdir. [4]

İran’da anlatılan diğer bir efsanevi olay ise Demirci Kawa’nın Kral Dahhak’ı öldürmesidir. Ancak Şehname incelendiğinde Dahhak’ı Feridun’un öldürdüğü görülmektedir.

Türklerde Nevruz: Nevruz Türk dünyasında pek çok farklı isimle anılır, din ya da dil farklılığına bakılmaksızın kutlanılan Nevruz günü ya da bayramının mitolojik boyutu vardır. Nevruz günlerinde özel giysiler giyilebilir ve bayram coşkusu tüm halka yansır. Kazaklarda Nevruz ulusun en ulu, en büyük günüdür. Göktürklerde Ergenekon Bayramı olarak bilinir. Nevruz Kafkasya cephesinde de kutlanılmaktadır. [5]

Türklerde en yaygın olarak bilinen efsane Ergenekon Destanı’dır. Dört yüz yıl Ergenekon’da yaşayan Türkler artık buraya sığamaz olurlar. Ergenekon dışında geniş yerler, sulak çayırlar olduğunu atalarından duymuşlardır. İçlerinde bu sözleri hatırlayanlar vardır. Çıkmak için yol ararlar fakat bulamazlar. Bir demirci, demir madenini eritirlerse bir çıkış yolu olabileceğini söyler. Bunun üzerine yetmiş yerde ateş yakıp körüklerler. Ateş kızdıktan sonra demir dağ da erir. O günden beri de bugün yeni yılın başladığı gece kabul edilir ve bayram yapılır. [6]

Moğollar Türklerin bir kolu olmasına rağmen iki bin yıl önce Türk boyları ile araları açılmıştır. Moğollar ve Türkler birbirlerine düşman olmuşlardır. Birbirlerini ortadan kaldırmak için durmadan savaş hâlindedirler. Bilge kişilerin anlattıkları rivayetlere göre Türkler Moğollara karşı üstün gelmiştir. Bu mağlup edilen boylardan bir kadın ve erkekten başka kimse kalmamıştır. Geriye dönüp bizi öldürmesinler diye sarp bir kayalık içine saklanmışlardır. Bir geçitle varılan ova dağların arasında çayırlık bir yerdir. Dar geçitten başka da girilebilecek başka bir geçidi ya da yolu yoktur. Bu ovanın adına Ergenekon demişler. Kon sözcüğü dağ anlamına, Ergene sözcüğü ise sarp anlamına gelmektedir. Uzun yıllar geçmiş Negüz ve Kıyan’dan doğan çocuklar çoğalmıştır. Bölüm bölüm ayrılıp oymakları oluştururlar ve farklı isimler alırlar. Bu oymaklara obak denilir. Her obak da belirli bir kan birliğinden ve soydan kurulur. Büyüyen milleti artık dağların arasındaki bu ova almıyordur. Dar geçitten ise çıkabilmeleri mümkün değildir. Dar geçidin yanında bulunan demir madenini işletirler, çalışırlar. Bu demir madenini eriterek çıkmayı düşünürler. Yetmiş tane at ve öküz keserler, derilerini sepilerler. Topladıkları dağ gibi odun ve kömürleri demir madeninin önüne yığarlar. Ateş yanmaya başlar. Dağ da eriyip onlara yol olur. Böylece Ergenekon’dan çıkarlar, geniş bozkırlara yayılırlar. [7]

Nevruz kutlayan halklar için şu şekilde bir varsayım öne sürülebilir. Yapılan fetihler sonucu yönetimler değişmiş olmalıdır. Nevruz geleneği zamanla İslâmî bir mahiyet almıştır. Böylece bahar bayramı geniş halk kitleleri tarafından kabul görmüştür. Buna göre şu şekilde rivayetler ortaya çıkmıştır. Allah yeryüzünü Nevruz günü yaratmıştır. Hz. Âdem’in çamuru Nevruz günü yoğrulmuştur. Yasak meyveden yiyen Havva ile Âdem yeryüzüne sürülmüştür. Hz. Âdem Srendip adasına Hz. Havva ise Cidde’ye sürülmüştür. Pişmanlık duyan bu iki insanı Allah affetmiş ve onları Arafat’ta buluşturmuştur. Bugün Nevruz günü olarak kabul edilmiştir. Bir başka rivayete göre ise Hz. Nuh’un gemisi Ağrı dağının tepesine oturmuştur. Nuh peygamber yeryüzünün durumunu öğrenmek için güvercini bırakmış, güvercin bir defne yaprağıyla geri dönmüştür. Hz. Nuh Ağrı dağından Iğdır ovasına inmiştir. Hz. Nuh’un Iğdır’a indiği gün Nevruz günüdür.  Bir başka rivayet Yunus Peygamber ile ilgilidir. Bu rivayete göre ise Yunus Peygamber Ninova halkının peygamberidir. Halkı putlara tapmaktan vazgeçmediği için onları terk eder ve bir gemiye biner. Gemiye izinsiz bindiği için gemidekiler onu denize atarlar. Büyük bir balık tarafından yutulan Yunus Peygamber kırk gün dua eder. Sonunda Tanrı tarafından affedilir ve balık Yunus Peygamber’i kıyıya getirir. Yunus Peygamber’in kıyıya ayak bastığı gün Nevruz’dur.

Başka bir rivayette de Hz. Muhammed’in veda haccı mart ayının sekizine denk gelir dönüşü ise dokuzuna rastlar. Dönüşünde Hz. Ali’yi yerine geçecek vekil tayin etmiştir. Alevî-Bektaşîlere göre Hz. Ali’nin doğum günü de Nevruz günüdür. Şia inancına göre ise Hz. Peygamber Nevruz günü Hz. Ali’yi yerine geçecek olan halife olarak seçmiştir. [8]

Babilliler’de Nevruz: Babilli Marduk kutsal oda Apsu’nun derin huzurunda Ea ve Demkina’dan doğdu. Tiamat ise her şeyin tanrısıydı, onu Marduk ile savaşması için ikna ettiler.
Tiamat; Akrep Adam ve Santor gibi savaşçılar doğurdu. Kingu ilk çocuğuydu onu birliklerinin başı yaparak Keder Tableti’nin yetkisini ona verdi. Marduk ejderha şeklindeki Tiamat’ı ikiye bölerek savaşı kazandı. Bu iki parçadan gökyüzünü ve yeryüzünü yarattı. Tiamat’ın gözlerinden ise Fırat ve Dicle ortaya çıktı. Marduk, Kingo’yu da öldürerek kader tabletini aldı ve takvimi oluşturmak, gezegen ve yıldızları düzene sokmak için kullandı. Marduk, Kingu’nun kanından tanrılara hizmet etmesi için insanı yarattı ve son olarak da Babil şehrini kurdu. Babilliler Tanrı Marduk’un zaferini anmak amacıyla her yıl 21 Mart’ta Akitu denilen bayramlarını kutladılar. [9]

Her millet kendi kurtuluşlarının simgesi hâline gelen kişi ya da kişileri yaşamın kurtuluşu olarak görmüş, bugünü unutmamış ve yeni yaşamın başı olarak gördüğü günü kutlamaya başlamıştır. Türkler için Nevruz Bayramı Ergenekon efsanesi ile özdeşleşmiştir. Ergenekon’dan çıkış yeni hayata başlama günü Türkler tarafından her yıl kullanmıştır. Nevruz kelimesi Farsçadan alınmış olabilir yalnız Türkler Yeni Gün manasına gelen bu bayramı iki bin yılı aşkın bir süredir kutlamaktadır.

Bozkurt destanı: Ergenekon efsanesi Köktürklerin Bozkurt destanına dayanır. Bozkurt destanının e eski kaydı 629 tarihinde yazılmış Cou-şu adlı Çin kaynağıdır. Türkler Hunların özel bir ırkıdır. Bu özel ırk Aşina olarak adlandırılır, Türklerden ayrı bir kabile kurarlar. Kurdukları kabile başka bir ülkenin saldırısına uğrar. On yaşında bir erkek çocuğu dışında tüm halk kılıçtan geçirilir. Çocuğa acıyan düşman ülkenin askerleri onu öldürmez ama ayaklarını keserek bir bataklığa atar. Dişi bir kurt tarafından bulunan erkek çocuğu yaşar, kurt onu etle besler. Oğlan çocuğu serpilir, büyür, dişi kurtla ilişkiye girip kurdu hamile bırakır. Düşman komşu ülkenin kralı, çocuğun yaşadığını öğrenince onu da öldürmek için askerlerini gönderir. Askerler gencin yanında bir de dişi kurt görmüşler, onu da öldürmek istemişlerdir. Dişi kurt canını kurtarmak için kaçar ve Turfan Devleti’nin kuzeyinde bir dağa sığınır. Bu dağda bir mağaranın içine gizlenir. Mağara dağlarla çevrili bir ovaya açılmaktadır. Dişi kurt burada on erkek çocuğu doğurur, çocuklar büyür ve her biri mağaradan dışarıya çıkar, kadınlarla evlenir ve kabilelerini kurarlar. Kabilelerini kurduklarında her biri de kendine bir isim almıştır. Bir kabile ismine A-şi-na diye isim verir ve Juan Juanların hizmetine girerler. Juan Juanların hizmetinde demirci olarak çalışırlar. Bu efsanede bir dişi kurt ile bir çocuk vardır ve bilinen en eski bir efsanedir. Ayrıca mağaranın içinden geniş bir ovaya çıkılması A-şi-na kabilesinin Jujuların hizmetinde demircilikle meşgul olmalarıyla Moğol ve Türk kaynaklarında Ergenekon efsanesine dönüşmüştür. [10]

Türk Ergenekon ve Türk Bozkurt destanlarında görüldüğü üzere Türklere rehberlik eden bir Bozkurt motifi vardır. İran düşüncesinde böyle bir rehberlik söz konusu değildir. İnsan eli değmemiş olan mağara ya da sarp geçitten açılan dağlarla çevrili yerleştikleri gizli bir ova da İran inanç ve düşüncesinde bulunmamaktadır. Demircilik Türklerin inanç ve düşünce biçiminde önemli bir yere sahipken İranlıların demirciliğiyle ilgili bir kayıt yoktur. Bayram kutlamalarında Türklerde demir dövme âdeti bulunmaktadır. Orta çağ İslâm âlimlerinin verdiği bilgilere göre ilk defa Yeni Gün (Nevruz) Azerbaycan topraklarında kutlanmıştır.

Türk düşüncesinde evrenin yaratılışı, Türk insanının yaratılışı, Ergenekon’dan çıkışı 21 Mart gece gündüzün eşit olduğu tarihe oturtulmuştur. Türklerde Nevruz bir varoluş ve yeniden diriliş anlamındadır. [11]

Selçuklularda Yeni Gün kutlamaları
Türkler İslamiyet’i kabul etmeden evvel güneş yılı esasına dayanan 12 yılda veya 60 yılda bir devir yapan ve yılları sayıyla değil hayvan adlarıyla tespit eden millî bir takvim (On İki Hayvanlı Takvim) kullanmıştır. Bu takvim on iki yıl sürekli bir dönüşü gösterir ve her bir yıl bir hayvan adıyla anılır. Bu takvimde yılları gösteren hayvanlar şu şekilde sıralanır. 1- sıçgan, 2- ud (sığır), 3- bars (pars), 4- tavışgan (tavşan), 5- lu (ejder), 6- yılan, 7- yond (at), 8- koy (koyun), 9- biçin (maymun), 10- taguk, 11- it, 12-tonguz (domuz).

Kaşgarlı Mahmud Türklerin her yıl bir şey olacağına inandıklarını belirtir. ‘’ Türkler, bu yılların her birinde bir hikmet var sanarak fal tutarlar, sözgelimi: Ud yılı girdiğinde savaş çoğalırmış; çünkü öküzler birbiriyle uruşurlar, tos yaparlar. Takagu yılında yiyecek çok olur, ancak insanlar arasında karışıklık çıkarmış; çünkü tavuğun yemi danedir; daneyi bulabilmek için çöpleri, kırıntıları birbirine karıştırır. Timsah yılı girdiğinde yağmur çok yağar; bolluk olurmuş; çünkü timsah suda yaşar. Domuz yılı girdiğinde kar ve çok soğuk olur, kargaşalık çıkarmış. Göçebe olan ve Müslüman bulunmayan Türkler yılı dört ayrıma bölerek ad verirler. Her üç ayın bir adı vardır. Yılın geçmesi bunula bilinir. Yenigün (Nevruz) den sonra ilkbahara oğlak ay, sonra uluğ oğlak ay derler; çünkü bu ikinci parçada oğlak büyür.’’[12]

Selçuklu ve Osmanlılar İslamiyet’in kabulünden sonra hicrî takvim kullanmaya başlar. Büyük Selçuklu Devleti zamanında İslamiyet’in kabulünden sonra kullanılan hicrî takvim yeterli görülmemiştir. Takvim-i Celali adında yılbaşı günü 21 Mart olan başka bir takvim yapılmıştır. [13]

Sultan Melikşah önce İsfahan’da daha sonra Bağdat’ta büyük bir rasathane kurdurmuştur. Buralarda devrin astronomi bilginlerini görevlendirmiştir. Sultan’ın görevlendirdiği âlimler arasında Ömer Hayyâm, Ebu’l-muzaffer Isfirâzî, Meymûn en Necîb el-Vasıtî gibi devrin heyetçileri bulunmaktadır. Sultan Melikşah’ın emri ile bir takvim hazırlığı içine giren âlimler çeşitli gözlemlerden sonra bir takvim meydana getirmişlerdir. Takvime Sultan’ın Celâleddin lâkabına nispetle Celâliye Takvimi denilmiştir. Bu tespitlerin gösterdiği üzere Türklerde yılbaşı gününü baharın başlangıcında aramak gerekmektedir. [14]

Nevruz yaz-kış kavramı, fakat ataları, ateşi, suyu hatırlama ve onlara saygı duyma günüdür. Zamanla takvimler olgunlaşıp gelişmiş ve dünya ölçüsünde kendisine yer bulmuştur. Nevruz’un Türkler tarafından dünyaya armağan edildiği açıkça görülmektedir. Türkler tarih boyunca diğer milletlere hoşgörüyle yaklaşan bir millet olmuştur. Bu durum Türklerin kültürlerinin benimsenmesine ve sahip çıkılmasına yol açmıştır. Türklerin Yılsırtı, Mart Dokuzu, Gün Dönümü, Yeni Gün Bayramı’na başka milletlerin sahip çıkması biraz da dil bilinçsizliği yüzünden olmuştur. Türkler kendi bayramları olan Yeni Gün’ü Farsça bir isimle adlandırmışlardır. Bu durumda Türk bayramının başka kültürlerin içinde aranmasına yol açmıştır.[15]

Ergenekon veya Nevruz bayramı ve törenlerinde en karakteristik özellikler atalar kültü, ateş kültü ve yer-su kültü ile âdetler olup bütün Türk topluluklarında bu kültler ortaktır.

Atalar Kültü: Eski Türk İnanç sisteminde atalar kültü, aile ocağı ve ocak kültü sıkı sıkıya bağlıdır. Bilinen en eski devirlerden beri Türklerin ata ruhlarını ululama önemli bir yer tutmaktadır. Ölmüş atalara duyulan saygı, onların hatıralarının yaşatılması hususunda onlarda değişik âdetlerin meydana gelmesine sebep olmuştur. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde görülen evliya inancı ata kültüründen gelmektedir. Müslüman Türklerde de bayram arifesinde mezarın temizlenmesi ve dua şeklinde devam etmektedir.

Ateş Kültü: Türklerde dünyanın yaratılışı, bahar ve ateş arasında bir bağ kurulur. Tanrı Ülger’in bir armağanı olarak görülen ateş kutsal sayılmaktadır. Bugün bile Türkler arasında ateşe tükürmek, ateşe küfretmek, ateşi su ile söndürmek, ateşle oynamak kesinlikle yasaktır. Ergenekon /Nevruz ve Hıdırellez bayramlarında ateş üzerinden atlama geleneği ateş kültüyle ilgilidir. Eski Türkler ateşe bakarak gelecek hakkında tahminlerde bulunmaktadır.

Su Kültü: Eski Türk inancında her dağın, her pınarın göl ve ırmakların, ağaç ve kayalıkların ‘’izi’’ sahipleri vardır. Ergenekon/ Nevruz bayramlarında su üzerinden atlama, birbirlerine su sıçratma, bayram günü soğuk su ile yıkanma, hayvanları sulama bu eski Türk inancının devamlılığını göstermektedir. [16]

Yeni Gün, Türklerin efsanevî anlatılarında ve destanlarında önemli bir yere sahiptir. Ergenekon Destanı'nda Türkler demir dağı eriterek özgürlüklerine kavuşmuştur. Yeni Gün Bayramı diğer bir ismiyle Nevruz; yeniden dirilişin, umudun, özgürlüğe açılan yolun simgesi hâline gelmiştir.  Biz Türkler bugünü çeşitli ritüellerle anar ve törenlerle kutlarız. Bu ritüeller ve törenler geçmişte yaşanan acıları, sevinçleri anlamamıza, onları içselleştirmemize yol açmakta ve atalarımızla bağımızı güçlendirmektedir.

Yeni Gün Bayramı tarih boyunca farklı milletlerin kültürlerine de girmiş o milletler de kendi kültürleriyle Yeni Gün’ü bağdaştırmış ve kültürlerine uygun olarak bugünü kutlamıştır. Yeni Gün öz itibariyle baharın gelişini, tabiatın yeniden dirilişini, umutların yeşerişini ve yeni başlangıçları temsil etmektedir. Yeni Gün Bayramı Türk dünyasında, Orta Asya, Kafkasya ve Orta Doğu ülkelerinde de coşkuyla kutlanmaktadır.

 
KAYNAKLAR
  1. Abdûlhaluk M. Çay. Nevruz-Türk Ergenekon Bayramı. İleri Yayınları. 9. Baskı. İstanbul. 2012. Sayfa 9-11.
  2. Yaşar Çağbayır. Osmanlı Türkçe Sözlüğü. Ötüken Yayıncılık. İstanbul. 2017. Sayfa 1271, 1389.
  3. Firdevsî. Şahname I. Çevirmen: Necati Lugal. Kabal Yayıncılık 2. Baskı. 2018. İstanbul. Sayfa 71.
  4. Abdulhalûk Çay’dan aktaran Fatih Köse. Osmanlı Devleti’nde Nevruz. IQ Kültür Sanat Yayıncılık. İstanbul. 2007. Sayfa 20, 21.
  5. Yaşar Kalafat. Türk Kültürlü Halklarda Hz. Hızır’dan Sultan Nevruz’a. Berikan Yayınları. Ankara. 2011.
  6. Saim Sakaoğlu- Ali Duymaz. İslâmiyet Öncesi Türk Destanları. Ötüken Yayınları. İstanbul. Sayfa 200, 201.
  7. 7- Ramazan Kahraman. Türk Dünyasının Bayramı Yeni Gün. (Nevruz). Bilge Kültür Sanat Yayınları. İstanbul. 2014. Sayfa 65-68.
  8. Neıl Phılıp. Dakikalar İçinde Mitoloji. Kronik Yayınları. Sayfa 56.
  9. Ahmet Bican Ercilasun. Nehir Destan Oğuzname. Dergâh Yayınları. İstanbul. 2022. Sayfa 100.
  10. Kâşgarlı Mahmud. Divanü Lûgat-İt. Türk. Türk Dil Kurumu Yayınları. (Cilt I-II-III). Çeviren Besim Atalay. Ankara. 2021. Sayfa 347.
  11. Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi. Safa Kılıçoğlu, Nezihe Araz, Hakkı Devrim. TAF-UYA. 19 Cilt. Sayfa 27.
  12. Necati Demir. Türk Kültürü ve Araştırmaları I. Altınordu Yayınları. Ankara. 2021. Sayfa 67.