Trilye Ayazmaları: Suya Yazılmış Dua
Trilye’de Bizans ve Rum-Ortodoks dönemlerinden kalan birkaç ayazma (kutsal su kaynağı) bulunmaktadır. Ayazmalar, çoğunlukla azizlere ya da Bakire Meryem’e adanmış, şifa ve arınma amacıyla ziyaret edilen yerlerdi.
Ayazmalar, zamanla Müslüman halk tarafından da ziyaret edilmiş; inançlar arası ortak şifa arayışının mekânları olmuştur. Bugün çoğu terkedilmiş ya da özel mülk içinde kalmış durumdadır. Trilye’nin ayazmaları bir halkın yüzyıllar boyunca doğayla, inançla ve birbirleriyle kurduğu bağı temsil eder. Bu alanlar, ne büyük yapılar ne ihtişamlı kubbeler barındırır; ancak onların taşıdığı anlam, birçok anıttan daha derindir. Trilye ayazmaları, hem kişisel inanç alanları hem de kolektif hatıraların biriktirildiği kutsal yererdir. Burada dua edilmez, dua yaşanır. Suyun sesiyle taşın soğukluğu birleştiğinde, geçmişin sesi bugünün kalbine ulaşır. Bu mekânlar, zamanın bile dokunmaya çekindiği yerlerdir; çünkü burada insan, doğaya ve kendi iç dünyasına aynı anda eğilir.
Trilye Tarihî Alanlar Haritası (Konum Listesi ve Açıklamalar)
Bu liste, Trilye’de yer alan tarihî yapıların yaklaşık konumlarını, dönemlerini ve yapının kültürel bağlamını göstermektedir.
Bu liste, Trilye’de yer alan tarihî yapıların yaklaşık konumlarını, dönemlerini ve yapının kültürel bağlamını göstermektedir.
Yapı Adı | Tarihî Dönem | Konum Açıklaması |
Medikion Manastırı | Bizans (8. yüzyıl) | Trilye’nin doğusunda, zeytinliklerin ardında, yüksekçe bir yamaçta. |
Aya Yani Kilisesi | Bizans | Limana yakın, taş döşeli sokaklar sonunda, küçük bir yükseltide. |
Fatih Camii | Bizans & Osmanlı | Çarşıya yakın bir noktada, minaresiyle dikkat çeken ana yapı. |
Taş Mektep | Osmanlı (1909) | Merkez mahallede, belediye binasına yürüme mesafesinde. |
Kemerli Kilise | Bizans & Osmanlı | Trilye’nin girişine yakın, taş duvarlarla çevrili açık alanda. |
Tabut Ev | Orta Çağ (?) | Eski Yahudi Mahallesi’nde, dar bir sokakta gizlenmiş yığma taş yapı. |
Trilye Limanı | Osmanlı | Marmara kıyısında, balıkçı teknelerinin bulunduğu sahil hattı. |
Trilye’de Sofra: Toprakla Denizin Arasında Kurulan Dil
İnsan yalnızca doymak için yemez, yediğiyle ait olur, paylaştığıyla bağ kurar, pişirdiğiyle yaşadığı yeri anlamaya çalışır. Trilye’de kurulan sofralar, bu coğrafyanın gövdesinde biriken yılları, doğanın ve emeğin ortak izini taşır. Burada yemek tat olmaktan öte bir yaşam biçimi olur. Zeytinyağı, yalnızca bir malzeme sayılmaz. Doğanın sabrı, insanın emeği ve toprağın dili onun içinde buluşur. Bu topraklarda her yemek, bu damlayla başlar. Gelincik, morata, diken otu gibi bitkilerden yapılan yemekler, doğanın sunduklarını zorlamadan kabul etmenin bir yolunu gösterir. Toprağa müdahale etmeyen bir anlayışla biçim bulur bu tarifler. Kabaklı börek, cevizli lokum gibi tatlar yalnızca damakta kalmaz. İçlerinde düğünlerin, bayramların, anıların izleri vardır. Lokumun kıvamı ya da böreğin biçimi, geçmişten bugüne uzanan bir alışkanlığın hatırlatıcısıdır. Deniz de bu coğrafyanın anlatıcılarından biridir. Kıyıya her vuruşunda sofraya bir lezzet bırakır. Barbun bu kıyının simgesi olur. Kırlangıç, dil, karagöz... Hepsi gündelik zamanın içinden geçerek tabağa ulaşır. Sahildeki restoranlarda odun ateşiyle pişen karides güveç, baharatla bütünleşen buğulama, yalnızca yemek sunmaz; bir usul aktarır. Tariften çok göze ve sezgiye güvenir.