Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Karanlık Yıllar (Nefret ve Aşk)

07 Mart 2023 - 11:28

Karanlık Yıllar
Nefret ve Aşk

Sessiz bir sabahtı. Henüz hiç kimsenin uyanmadığı günün ilk saatlerinde balkonda kahvesini yudumluyordu. Kapının üzerindeki tül, rüzgârın işgüzarlığı ile hafif yana kaymıştı. Oturduğu yerden Rüya ve Mavi’yi görebiliyordu. Henüz uyanmamışlardı. Rüya’nın eli Mavi’nin üzerindeydi. Doğduğundan beri Mavi ile çok güzel ilgilenmiş, yaşından beklenemeyecek bir olgunluk ile annelik sorumluluğunun altından kalkabilmeyi becermişti. Sabaha karşı eve döndüğünde Rüya’nın Mavi’yle aynı odada kalmayı tercih ettiğini gördü. Evin etrafında uzanan balkonda yürüyerek yatak odası kapısı önüne geldi. Tülü çekti, içeriye girdi. Yatağın üzerine ceketini fırlattı, kravatını gevşetip sırtüstü yattı. Elini alnına koydu bir müddet hiçbir şey düşünmeden durdu. Rüya ile aralarındaki uçurum gittikçe büyüyordu. Rüya kendisini bir türlü affedemiyor, Mert’in ölümünden Tevfik’i suçluyordu. Beyaz gömleğinin düğmelerini yavaşça çözdü, vücudu ateşler içinde yanıyordu. Katıldığı toplantıların birinde Korona hastalığına yakalandığını düşündü, doktoru aramak için gözlerini açtı ve telefonu eline aldı. Henüz telefondaki numaraları tuşlamaya hazırlanıyordu ki gözü tavandan aşağı sarkan cisme takıldı. Bu da nedir böyle diyerek yatakta doğruldu. Tavanın orta kısmından aşağıya sarkıtılmış kalın bir ip vardı. ‘‘Tanrı’m bu kadın çıldırmış,’’ dedi. Ne amaçla ipi oraya astığını gayet iyi biliyordu. Tevfik’in kendi kendisini asmasını ya da vurmasını istiyor ve bu isteğini aleni şekilde Tevfik’e dile getiriyordu. ‘‘Sen yapmazsan ben yapacağım,’’ gibisinden tehditler savurduğu da oluyordu. Tevfik Rüya’ya tutkuyla bağlıydı, onun böyle sözlerini hiç kaile almıyor, hatta çocukça buluyordu. Zaten henüz karısı yeterince olgunlaşamamıştır. Tevfik altmış altı yaşında olduğu hâlde Rüya sadece yirmi dört yaşındadır. Tevfik gülümsedi, Rüya için ölüme yürüyebilirdi, hatta mümkün olsa o güne geri döner Mert’i öldürtmez, affederdi. Rüya’nın peşini yine bırakmayacaktı fakat ona başka bir yoldan sahip olmaya çalışacaktı. Akıl oyunları en iyi bildiği yöntemlerdendi. Mert’i orada affederek babacan bir tavır sergileyebilirdi, sonra da çeşitli entrikalar çevirebilir ve oğlanı Rüya’nın gözünden düşürebilirdi. Ama o basit olan yolu seçmişti ve çocuğun işini bitirin emri vermişti. Rüya’nın kendisini sevdiğini biliyordu. İnsan en çok nefret ettiği ya da kin beslediği kişiyi aynı zamanda sevebilirdi. Bu büyük bir tezattır fakat imkânsız da değildir. Rüya’yı kollarına aldığında çoğunlukla sakinleştirebiliyor, onu sevmenin tadına varabiliyordu. Genç kadının Tevfik’e karşı iki türlü duygusu gelişmiştir; Nefret ve Aşk.
Tevfik üzerindeki kıyafetleri çıkarıp duşa girmek için ayağa kalktı, doktorunu aramış bir saat sonrası için randevu almıştı. Rüya üzerinde turkuaz geceliğiyle yatak odasına girdi. Uzun sarı saçları, artık çocuksuluktan çıkmış kıvrımlı vücut hatlarıyla bir Tanrıça kadar güzeldi. Tevfik Rüya’yı seyretmeye bayılırdı, saatlerce onun karşısında durabilir ve hiç bıkıp usanmadan güzel karısını izleyebilirdi. Rüya, Tevfik’e doğru baktı, yüzünün allanmasından hasta olabileceğini düşünmüş, kabul etmek istemese de endişelenmişti. Duygularını Tevfik’e belli etmek istemediği için olabildiğince soğuk bir sesle sordu:
- Yüzünün rengi değişmiş. Hasta mısın sen?
Tevfik’e doğru ilerledi. Amacı Tevfik’i yakından görmek ve hasta olup olmadığını anlamaktı.
- Çiçeğim demek beni merak ediyorsun?
- Hayır seni merak etmiyorum. Sonuçta Mavi’nin babasısın soruyorum sadece.
- Bebeğim benim teşekkür ederim sorduğun için. Bana fazla yaklaşma çiçeğim hastayım galiba.
- Neyin var?
- Ateşim var ve biraz da boğazım acıyor. Doktordan randevu aldım. Korona olmaktan çekiniyorum. Eğer öyleyse eve gelmeyeceğim, bir otele gideceğim ve orada kalacağım.
- A öyle mi? Ben henüz yapmadan Tanrı kendi çözüm yollarını önüme sunuyor. Umarım Koronasındır ve umarım ölürsün.
- Bebeğim benim, korona herkesi öldürmüyor.
- Korona öldürmezse diğer seçenek var.
Rüya eliyle tavandan sarkan ipi gösterdi. Tevfik gülümsedi, Rüya Tevfik’in yanına giderek başını onun omzuna koydu.
- Kendini öldürmeni istiyorum.
- Biliyorum bebeğim. Ve eğer seni memnun edecekse niye olmasın. Ama şimdi değil çiçeğim. Bir gün.
Tevfik banyoya doğru ilerlerken Rüya da gün için hazırlanmaya başladı. Mavi uyanmış annesinin odasına gelmişti, Rüya’nın arkasında durarak onun aynada yansıyan aksine bakıyordu. Rüya kızına gülümsedi, dolaptan aldığı kıyafetleri paravanın arkasında giydi, bu sırada odaya gelen hizmetçi kıza Mavi’yi de giydirmesini söyledi. Rüya’nın hazırlığı bitmişti, Maviyi alarak bahçeye indi. Tevfik evden ayrılmak üzereyken Mavi’yle Rüya da bahçeye kurulan kahvaltı masasına oturdular. Ön bahçeye çıkan Tevfik Mavi’nin sesini duyunca arka bahçeye doğru seğirtti. Anne-kız oturmuş kahvaltı ediyorlardı. Uzaktan birkaç aşk dolu sözcük sarfetti, ikisine de öpücüklerini göndererek tekrar hazır vaziyette bekleyen arabasına binmek için ön bahçeye geçti. Tevfik doktora gitmiş, yapılan test sonucu korona olduğunu öğrenmişti. Hotel Casablanca’da oda ayırttı. Rüya’yı aradı.
- Rüya bebeğim maalesef benim test sonuçlarım pozitif çıktı. Şimdi otele geçiyorum. On beş gün boyunca müşahede altında tutulacağım. Biraz sonra eve hastaneden personel gelecek ve hepinize korona testi yapacaklar.
- Tamam Tevfik.
Eve gelen sağlık görevlileri önce Rüya ve Mavi’ye test yaptı. İkisinin de testleri negatif çıkmıştı; hastalık taşımıyorlardı. Sıra personele gelmişti, hepsi sırasıyla test oldular. Hizmetçi kızlardan biri ve kapıda duran görevlinin testi pozitif çıkmıştı; testleri pozitif çıkan iki görevli sağlık personeli ile evden ayrıldı.
Rüya arabanın hazırlanmasını istedi. Evde bunalmıştı, bugün Mavi ile biraz dolaşmak istiyordu. Mavi annesi gibi zümrüt yeşili gözlere sahipti, saçı kumral rengiydi, annesi gibi buğday tenli ve narin yapılı bir çocuktu. Güldüğünde yanaklarında oluşan iki gamze küçük kıza bir sevimlilik katar, insanlar sadece gamzelerini görmek için onu güldürmeye çalışırlardı. Tevfik Mavi henüz bir aylıkken gamzeleri olduğunu fark etmiş, bunu da Rüya’ya söylemişti. Rüya ise geçer onlar, demişti. Tevfik, Rüya’nın sözüne epeyce gülmüş, gamzelerin kalıcı olduğunu, geçmeyeceğini söylemişti. Rüya çocuk parkına yaklaştıklarında arabanın uygun yere park edilmesini istedi. Anne ve kız arabanın arka koltuğundan indiler. Rüya şoförden arabanın anahtarını aldı ve bir taksiye binip eve geri dönmesini, arabayı kendisinin kullanacağını söyledi.
Mavi, Rüya’nın elini sıkıca tuttu. Bugün parka değil de kitapçıya ardından da sinemaya gitmek istediğini söyledi. Mavi dört yaşındayken okuma-yazma öğrenmişti. Çift dilli büyüyor, masal kitaplarını akıcı bir şekilde okuyabiliyordu. Anne-kız tekrar arabalarına bindiler. Rüya, Mavi’nin kitaplara olan ilgisi ve okuma hevesinden son derece mutlu oluyordu. Anne-kız Rizzoli Bookstore adlı kitapçıya gitti. Mavi kapaklarını beğendiği masal kitaplarını seçtikten sonra kitapçıda çalışan görevli kızın tavsiye ettiği masal ve hikâye kitaplarından da hoşuna gidenleri aldı.
- Anneciğim kitaplarımızı aldık, şimdi sinemaya gidelim.
- Sinemaya mı gitmek istiyorsun yoksa oyuncak mağazasına mı?
- Hayır anneciğim oyuncak mağazasına gitmek istemiyorum. Sinemaya gidelim.
Rüya, Mavi’nin elinden tuttu, birlikte kitapçıdan çıktılar. Gittikleri AVM’nin otoparkında arabayı park etmeye çalışıyordu Rüya. Mavi çığlık attı. Rüya, arka koltukta oturan Mavi’ye başını döndürdüğünde kendi kapısının ve arka kapılarının her birinin önünde birer kişi olduğunu ve arabanın kapılarını zorladıklarını gördü. Emniyet kemerini çözdü ve o da çığlık atmaya başladı. Hızla yeniden kontak anahtarını çevirdi, arabayı seri bir şekilde geriye doğru sürdü, sonra direksiyonu sola doğru kırdı. Arabanın kapılarını zorlayan adamlar da süratle giden otomobilin peşinden koşuyordu. İçlerinden biri silahını ateşledi. Sıkılan mermi Rüya’nın kullandığı otomobilin tekerleğine isabet etmiş, lastik patlamıştı. Rüya arabaya doğru koşan adamları görünce ‘‘Mavi emniyet kemerini çöz şimdi seninle hızla koşmamız gerekiyor,’’ dedi. Mavi emniyet kemerini çözdü, annesinin açtığı kapıdan fırladı, birlikte koşmaya başladılar. Otoparkın geniş kapısından çıkacakları sırada ‘‘Durun yoksa ateş edeceğim, dur!’’ diye emir veren bir ses duyuldu. Ayaklarının yanına isabet eden iki el mermi durmalarını sağlamıştı. Rüya, Mavi’yi arkasına saklayarak yüzünü adamlara döndü. Karşısında üç tane siyahlı adam vardı, elinde silahı olan ve ateş eden siyahlı adam da yaklaşıyordu. Uzun boyluydu, saçı uzundu ve sakallıydı. Rüya’ya beş metre kala durdu. Rüya, karşısındaki genç adamı nazarlarıyla süzdü. Sanki dimağı durmuş çalışmıyordu, gözünün önündeki genç adam Mert olabilir miydi? Ne kadar da benziyordu. Ulu Tanrım aklıma mukayyet ol, hafızam beni yanıltıyor galiba, bu adam Mert’e ne kadar benziyor, diye düşündü. Kim? Bizden ne istiyor? Gözlerini adama dikti, tüm cesaretini topladı.
- Sen, sen Mert misin? Mert, sen misin Mert? Peki ama nasıl?
- Evet Rüya benim.
- Nasıl olabilir bu? Sen ölmüştün.
- Evet o gün beni öldürdüler, ama bak karşındayım, demek ki yeniden canlandım.
Rüya Mert’e doğru koştu, ona sarılmak istiyordu, sonra elindeki silâhı gördü ve ‘‘Bize ateş ettin,’’ dedi, geriledi. Ardında kalan Mavi’ye baktı, içi hüzünle dolmuştu.
- Mert, sen, sen, anlamıyorum. Seni vurdular. Sen yaşıyorsun, sen yaşıyorsun öyle mi?
Mert’in boynuna atılmamak için kendisini zor tutan Rüya yaşadığı heyecana daha fazla dayanamayıp olduğu yere yığıldı.

***
Mavi gülüyordu, küçük kızının kahkahasına doğru yöneldi. Yemyeşil çimenlerle kaplı güzel bir bahçeye açılan ahşap kapıdan dışarıya çıktı. Mert, Mavi ile sohbet ediyor, küçük kızı güldürüyordu. Rüya’yı görünce ayağa kalktı, Mavi’nin yanına gelen görevli küçük kızı çimenlerin ortasına serilmiş oyuncakların başına götürdü. Mert ve Rüya nihâyet yalnız başlarına kalabilmişlerdi.
- Sen yaşıyorsun.
- Evet yaşıyorum.
- Şimdi de intikam peşindesin.
- Hayır intikam peşinde değilim. Adaletin yerini bulmasını istiyorum.
- Kahretsin Mert! Az önce bizi vuracaktın neredeyse.
- Hayır, seni asla vurmam. Yaklaşık iki aydır burada New York’tayım. Sizi takip ediyorduk.
- Ne? Nasıl? Ne demek oluyor tüm bunlar?
- Senin şu çok sevdiğin kocan Rüya beni vurdu hatırlıyor musun? Kafamdan işte bak tam buradan. Mert parmağı ile başındaki şakak kısmını işaret etmişti. Ama ölmedim Rüya. Sakın benden açıklama bekliyormuş gibi durma çünkü hiç inandırıcı değilsin.
- Mert neler söylüyorsun böyle? Sen ölünce ben neler yaşadım bilmiyorsun. Her gün ama her gün bunun bedelini Tevfik’e ödettim. Ben hiç mutlu olmadım Mert.
- Doğruyu söylemiyorsun Rüya. Sen Drakula’nın büyüsüne kapıldın. Beni unuttun, baksana adamdan çocuğun var ve onunla evlisin.
- Mecbur kaldım Mert, mecbur kaldım. Beni kaçırdı, onunla geçen yedi ayımı doğru düzgün hatırlamıyorum. Sürekli uyuşturucu verildi bana. Uyuşmuş bedenimle ve zihnimle Tevfik’le baş edemedim. Yedi ay sonra da beni nikâh masasına oturttu. Karnımda onun bebeğini taşıdığımı altı ay sonra fark etmiştim. Sakın bana şimdi ahlak bekçiliği yapma. Onun elindeydim anlıyor musun? Kimsem yoktu, yapayalnızdım. Annemi satın almış, elindeki servet ile büyülemişti. Senin yüzünden Süslü Tevfik’i tanıdım. Annem yüzünden, küçük bir kızla beraber olduğunu gören ve buna susan hiçbir şey yapmayan insanlar yüzünden onunla bir hayat yaşamaya mecbur kaldım. Ya sana ne demeli? İntikam peşindesin. Yanındaki adamlar, bu ev, ne işler çeviriyorsun?
- Hiçbir iş çevirmiyorum ben. Dosdoğru bir adam oldum. Çok saygıdeğer Drakula kocan beni orada infaz ettirdikten sonra gönlü rahat bir şekilde yanında seninle çekti, gitti. Gözlerimi açtığımda Tevfik’in beni vurdurttuğu tarihten beş ay sonrasıydı. Memleketten annemle babam vardı sadece. Sonra polisler geldiler ve ifademe başvuruldu, sonra da devlet tarafından korumaya alındım. Yeni bir hayat başladı benim için. Eğitim aldım, eğitim aldıktan sonra da Gizli Servis için çalışmaya başladım. Burada şu an bulunma sebebim intikam değil, daha doğrusu şahsi intikamım öncelikli değil, asıl önemli olan Süslü Tevfik’in yakalayıp Türkiye’ye geri götürmek.
- Nasıl? Sen Tevfik’i yakalayıp Türkiye’ye mi götüreceksin? Nasıl yapacaksın bunu? Tevfik çok güçlü bir adamdır. Benim eve gitmediğim şimdi ona bildirilmiştir ve adamları bütün New York sokaklarında Mavi’yle beni arıyordur.
- Bakıyorum da Kont Drakula ile övünüyorsun. Süslü Tevfik güçlüyse biz de güçlüyüz. Biz de Türk Devleti olarak güçlüyüz ve onu yakalayıp ülkemize geri götüreceğim. Adaletin önünde hesap verecek. Amerika’ya iltica ettiği için onu bu ülkede tutuklamam mümkün değil.
- Demek o yüzden beni ve kızımı kaçırdın. Demek o yüzden. Lanet olsun sana. Seni tanıdığım güne lanet olsun. Benim hayatımı çaldınız. Senin yüzünden, her şey senin yüzünden oldu.
- Rüya, Rüya!
- Sakın bana Rüya deme tamam mı? Ben kızımı da alıp buradan gidiyorum. Mavi anneciğim yanıma gel, gidiyoruz. Yanıma gel Mavi.
- Hiçbir yere gidemezsin.
- Ne demek gidemem.
- Gidemezsin. Telefonun imha edildi, Tevfik’i yakalamamız için burada kalman gerek.
- Ne? ne dedin sen? Tevfik’i yakalamak için beni mi kullanacaksın? Sen Tevfik’i çok hafife alıyorsun. Tevfik’i yakalayıp elini kolunu sallayarak bu ülkeden gidebileceğini mi sanıyorsun? Onun burada, bu ülkede hatırı sayılır tanıdıkları var, ne kadar serveti vardır, kendi dahi bilmeyen ve bunu unutmuş, her ülkede dostları, tanıdıkları, siyasi ve iş çevresi olan bir adamı yakalayacaksın ve Türkiye’ye götüreceksin öyle mi? Senin aklın başında değil, intikam ateşi gözünü kör etmiş.
- Bakıyorum da Tevfik’i çok sevmişsin ve onu canın pahasına koruyorsun. Tabii milyonların içinde yaşamak çok güzel değil mi Rüya? Pırlantalar, elmaslar, en iyi kumaşlardan elbiseler, şato gibi bir ev, seyahatler; Roma, Paris, Rusya, Çin, Hindistan… dünyanın en egzotik yerlerine düzenlenen geziler, lüks bir yaşam, her şey ultra lüks… bak sana ne diyeceğim Rüya, sen bu kadar para içinde boğulurken okuluna devam ettin mi?
- Bak sana ne diyeceğim Rüya, hahaha, defol git, tamam mı? Cehennemin dibine kadar yolun var. On sekiz yaşındaydım, on sekiz. Senin hırsızlığının ve saçma sapan bir hayâlinin kurbanı oldum ben. Oh maşallah sana okudun öyle mi? Namuslu oldun öyle mi? Bir genç kızın hayatını harcayarak namuslu mu oldun sen? Bak dostum sana ne diyeceğim, beni iyi dinle, sen hikâyene namussuz başladın dostum, namussuz anladın mı beni? Yani karşıma geçip bana ben namusluyum diyemezsin, ben doğruyum diyemezsin.
- Bana yalan olan olduğunu söyle. Tevfik’i sevmiyorum de. Sana onu kendi ellerimle getireceğim de. Sana inanayım. İki aydır sizi izliyorum, sen o adamı seviyorsun Rüya. Sen Kont Drakula’yı seviyorsun. Ama buraya kadar kızım tamam mı? Bitti. Tevfik’i yakalamam için bana yardım edeceksin. Ve baş tanık olarak sen de geleceksin.
- Hayır asla gelmeyeceğim. Çünkü ben hiçbir şey bilmiyorum. Tevfik’in işleri hakkında hiçbir bilgiye sahip değilim. Ve sana yardım etmeyeceğim. Sen de en az Tevfik kadar aşağılıksın benim gözümde. Parmağında parlayan alyansın ile bana hava atmaya çalışma. Şimdi gidiyorum. Buna engel olamayacaksın.
Rüya birden Mert’in üzerine atladı, onu tokatlıyor ve çığlık atıyordu. Mert baştan hiç tepki vermedi. Rüya kes şunu, şunu yapmayı bırak artık dedi sadece birkaç kez. Rüya’nın elleri acımış olduğu yere diz çökmüştü. Mert, Rüya’nın yanına eğildi. ‘‘Merak ediyorsan sana söyleyeyim,’’ dedi. ‘‘Ülkeye giriş yaparken nişanlı bir çift olarak tatile geliyormuşuz izlenimi yaratmak için alyans taktım, evli de değilim, nişanlı da. Ama sen evlisin. Hem de o adi adamla. Rüya uyuşmuş gibi duruyordu. Sadece sessizce ağlıyordu şimdi, dudağından şu kelimeler dökülüyordu. ‘‘Bunu ben istemedim. Bunu ben istemedim. Benim hayatımı ikiniz mahvettiniz. İkinizden de nefret ediyorum.’’

****
Bu akşam annemle başka bir evde kalıyorum. Tanımadığım dört adam ve annem, bir de ben. Neler olduğunu anlamıyorum sanıyorlar. Ama ben anlayabiliyorum. Şu uzun boylu polis annemi çok ağlattı, canım annem sürekli ağlıyor. Babamı yakalayacakmış, benim canım babam suçlu olamaz ki! Babacığım seni çok özlüyorum. Ne olurdu sanki burada olsaydın babacığım. Annem sürekli ağlıyor. Buradan gitmek istiyorum.
- Mavi kızım sen daha uyumadın mı?
- Anneciğim sen ağlarken ben nasıl uyuyabilirim? Buradan gitmek istiyorum anne. Yanıma hiç gelmeyeceksin sandım, o adam seni hiç bırakmayacak sandım anneciğim. Odaya beni şişman adam çıkardı, sen burada bekle annen biraz sonra gelecek dedi. Bir başıma burada seni bekliyorum. Ama anneciğim hiç korkmadım. Sadece senin ağlamana çok üzüldüm. O adamın seni ağlatmasına çok üzüldüm anneciğim. Babam hakkında söylediklerini duydum. Benim babam kötü olamaz anne, benim babam o, kötü olamaz.
- Konuşmamızın ne kadarını duydun bilmiyorum ama canım, sen merak etme buradan çıkacağız. Baban da kötü bir insan değil.
- Anne hemen gidelim.
- Hemen gidemeyiz, dışarıda dört tane adam var.
- Kötü adam mı bu adamlar anne?
- Değil canım, kötü adam değil ama bizim buradan gitmemiz gerekiyor, ben bir çare bulacağım. Telefonum olsaydı babana haber verirdim.
- Benim telefonum yanımda.
- Senin telefonun yok ki.
- Hayır var benim telefonum. Babam bir hafta önce getirmişti. Aramızda sır dedi. Anne telefon kullanmanı istemiyor, yavaş yavaş alıştıra alıştıra onu ikna ederiz, şimdilik aramızda demişti. Ben de telefonumu hep sessizde tutuyordum.
- Canım kızım benim, akıllı kızım. Telefon nerede?
- Sırt çantamda. Şu anda kapalı.
- Şarjı var mı?
- Evet var. Şarj âleti de yanımda anneciğim.
- Aferin akıllı kızım benim.
- Ben şimdi kapıyı kilitleyeceğim ve babanı arayacağım. Sen sessizce dur, tamam mı?
Rüya yavaşça kapının yanına giderek kilit vurdu, sonra da izlenebileceğini ya da dinlenebileceğini düşünerek banyoya girdi, suyu açtı. Su akarken Tevfik’in numarasını tuşladı.
- Mavi, alo Mavi, neredesiniz siz Mavi?
- Tevfik ben Rüya şimdi beni iyi dinle. Biraz sonra söyleyeceklerime inanmayabilirsin fakat öncelikle senden bir söz vermeni istiyorum.
- Rüya tatlım neler oluyor? Neredesiniz siz? Meraktan ölüyorum, Otelden de çıkamıyorum.
- Tevfik biz kaçırıldık, seni yakalamak isteyen bazı adamlar tarafından, buraya bizi almaya insan gönder, yalnız geldiklerinde buradaki adamları öldürmeyecekler. Çünkü onlar bizim ülkemizin şerefli birer memuru.
- Ne? Ne diyorsun sen? Hemen konum at ve sakin kalın.
- Merak etme biz sakiniz, dertleri biz değiliz zaten, sensin. Seni yakalamak istiyorlar.
- Tamam canım sizi hemen kaldığım otele aldırtacağım, karşıdaki oda için yer ayırtacağım.
- Unutma Tevfik hiç kimseyi öldürmeyecekler, yoksa benim yüzümü bir daha göremezsin.
Rüya telefonu kapatınca Mavi’yi alarak yatağa uzandı. Mavi’nin saçlarını okşarken aklına yıllar önce okulunda geçirdiği günlerini geldi. Şimdi onunla birinci sınıfı bitiren arkadaşlarının hepsi mimar olmuşlardır. O ise akılsızca ve düşünmeden yaptığı belki de hata bile sayılmayacak bir olayın sonucu olarak kendini karanlık bir kuyunun içinde bulmuştu. Babası değil, dedesi yaşında olabilecek bir adamla evlenmiş, onun çocuğunu doğurmuş, okuluna devam edememiş; üstelik o adamı sevmişti. Tevfik’i seviyor olmasına rağmen Mert’in katili olarak gördüğü için mutlu olmayı kendine yasak etmiş, aşkın büyüsüne kapıldığı zamanlardan sonra Tevfik’in infaz emrini verdiği dakikayı ve Mert’in yere yığıldığını hayâl etmiş Tevfik’ten nefret etmişti. Şimdi ise ikisinden de nefret ediyordu. Ve ikisinden de kurtulacaktı. Kızıyla birlikte bu cenderenin içinden çıkacaktı.
- Anne, babam ne zaman gelecek?
- Biraz sonra bizi almaya gelecekler, merak etme sen biraz uyumaya çalış.
Kollarına aldığı minik kızını usulca bıraktı. Kapıya bir elin hafifçe dokunduğunu ve çıkarttığı tıkırtı sesini duydu. ‘‘Kimdir o?’’ dedi. Tıkırtıya kabarttığı kulağı Mert isminin seslendiğini işitti. Ayağa kalktı, kapıyı açtı. Mert’le yüz yüze gelmişti, ‘‘Konuşalım,’’ dedi Mert. Rüya ise konuşmak istemiyordu. Mert’in yaşadığına çok sevinmişti ama aynı zamanda ona çok öfkeliydi. Hayatından çalınan altı yıl, koskoca altı yıl…. Bütün bunların hepsi Mert yüzünden ve Mert’in açgözlülüğü yüzünden olmuştu.
- Beni suçluyorsun
- Evet seni suçluyorum. Suçlusun. Senin ve Tevfik’in yüzünden hayatım böyle berbat bir şekle büründü.
- O yüzden mi Tevfik’in yanında o kadar mutlu görünüyordun?
- Tevfik’in yanında nasıl göründüğüm seni hiç ilgilendirmez. Sonuçta sen beni bir belanın içine soktun. Ve Mert o beladan çabuk kurtuldun, ben ise kurtulamadım.
- Sen Kont Drakula’yı seviyorsun.
- Kes şunu artık. Çocuk değiliz.
- Neden okumadın Rüya, niçin tahsil hayatına devam etmedin?
- Ne diyorsun Mert sen? Ha ne diyorsun? Hayatım kaydı oğlum benim. Nasıl acı çektiğimi sen nereden bileceksin. Sen ölmüştün, yoktun, Mert’in katili ile yaşamak zorunda kaldım ben, nasıl ızdırap çektiğimi nereden bileceksin. Rüya’nın başına neler gelmiş umurunda mı? Tevfik’e de dar ettim hayatı. Hatta ona kendini öldür dedim, bazen de ben onu öldürme planları yaptım.
- Ama onu sevdin. Seni suçlamıyorum.
- Kızımı seviyorum ben Mavi’yi. Anladın mı?
- Çok üzgünüm Rüya. Çok özür dilerim senden. İnan bana böyle olsun istemezdim.
İri yarı olan adam üst kat basamaklarını ikişerli üçerli zıplayarak çıktı. Baskın yiyoruz, dedi. Biraz sonra evin tüm içi günışığı dolmuşçasına aydınlanmıştı. Ne olduğunu anlamadan evin içinde de on kadar yabancı adamın olduğunun farkına vardılar. Her şey bir anda olup bitmişti; baskın yemişlerdi. Dörtlü adam on kişi tarafından tek bir kurşun atılmadan saniyeler içinde bertaraf edildi, derdest edilip bahçeye çıkarıldı. Rüya ve Mavi lacivert marka BMW’nin içine binerken dörtlü grup Cadillac’ın içine bindirildi. Rüya ve Mavi Hotel Casablanca da tecrit halinde olan Tevfik’in yanına gitti. Aynı koridor üzerinde çapraz odaya yerleşen anne-kız, biraz rahat bir soluk aldıktan sonra Rüya, Tevfik’in yanına gitmek için oda kapısından çıktı. Mavi çoktan uyumuştu. Rüya Tevfik’in odasına girdiğinde kocasının camın önünde dikildiğini gördü.
- Neler oluyor Rüya? Mert neden burada?
- Mert’in burada olduğunu nasıl öğrendin?
- Sen bana telefon edince birkaç telefon görüşesi yaptım. Beni tutuklamak için gelen bu aslan yürekli gençlerin arasında bakın kimi gördüm. Elindeki tableti Rüya’ya doğru tuttu. Demek bunca yıldır intikam ateşi ile yanmış. Beni çok hafife aldığı belli oluyor. Peki çiçeğim sen bana söyle sence Mert buraya beni tutuklamak ve Türkiye’ye götürmek için mi geldi? Yoksa senin için mi?
- Görevi için geldi. Artık ben onun için hiçbir şey ifade etmiyorum.
- Tam aksine canım. Bu işi yapabilecek onlarca polis varken neden Mert? Ah Rüyacığım. Neler oldu? bana anlat.
- Sana hiçbir şey anlatmak zorunda değilim. Ama merak ediyorsan çok kavga ettik. Ondan nefret ettiğimi söyledim. Hayatımı çaldığın için senden de nefret ediyorum.
- Bunu ona söyledin mi? Senden nefret ediyorum dedin mi?
- Evet söyledim. Seni terk edeceğim Tevfik. Tüm bunlar senin savaşın benim değil. Çevirdiğin kirli işleri sadece sen biliyorsun. Ben bu işlerin içinde değilim. Mavi’yi alıp gideceğim.
- Tüm sorun benim değil mi çiçeğim. Ben ortadan kalkarsam tüm sorun hallolacak.
- Ben artık yalnız devam etmek istiyorum Tevfik.
- Beni seviyor musun?
- Seni çok seviyorum, ama aynı zamanda nefret ediyorum.
- Teşekkür ederim. Rüya!
- Efendim.
- Eğer ölürsem bankaya senin üzerine ve Mavi’nin üzerine yatırdığım para ve gayrimenkuller var. Onları gönül rahatlığıyla kabul et. Kızımın ve senin üstüne bildirdiğim servete kan ve gözyaşı bulaşmamıştır. Daima temiz paramla kirli paramı ayırdım.
- Sana hiçbir şey olmaz Tevfik.
- Hoşça kal Rüya. Sizi seviyorum.
Sabah kalktığında koridorda koşuşturan adamları görmüştü, hemen Tevfik’in odasına girdi. Korona hastası olduğu için yatağının yanına fazla yaklaştırmıyorlardı. Hizmetçi kadınlardan biri ‘‘Hanımefendi kocanız ölmüş, kendini vurmuş.’’ diyerek geriledi. Rüya kaskatı olmuştu, biraz sonra olay yeri inceleme ve polisler otele doluştular. Rüya’nın da ifadesine başvuran polis, Tevfik’in cesedini adli tıbba sevk etti. Rüya, Mavi’yi almak için koridora çıktı. Mert, Mavi’nin elinden tutmuş, köşede ayakta dikiliyordu. Rüya, Mert’le Mavi’nin yanına gitti, Mavi’yi kucağına aldı. Birlikte asansöre yürüdüler.
- Şimdi ne yapacaksın Rüya? İstersen benimle gelebilirsin.
- Niçin Mert? Mutsuz olmak için mi?
Asansör indi. Rüya, Mavi’yi kucağından lobideki koltuklardan birine oturttu. Mert’le birlikte az ilerideki koltuk takımlarına geçtiler. Mavi suskundu.
- Çok sessiz.
- Babasının öldüğünü biliyor.
- Nasıl olur? Kimse söylemedi.
- Hissediyor Mert.
- Rüya benimle gelebilirsin. Mutlu olabiliriz. Yeniden başlarız. Olur mu? Seni hâlâ çok seviyorum.
- Kendini kandırma Mert biz mutlu filan olamayız. Artık çok geç. Hem altı yıl önce biz daha çocuktuk, sevgili bile olmamıştık. Belki de ayrılacaktık. Hiç denememiştik. Birbirimizi arkadaş olarak tanıyorduk, yalnızca o kadar. Kendini öldüreceğini biliyordum.
- Nasıl?
- Akşam odasına gittim, biraz konuştuk. Kendini öldüreceğini anlamıştım. İşte tanımak böyle bir şey Mert. Ben Tevfik’in karanlık tarafını sadece bir kez gördüm, sana tetik çekildiği gün. Bir daha asla hiçbir vakit görmedim. İşlerini bilmedim. Beni hep çok sevdi. Bense aslında yaşayan seni ölü bildiğim için ona eziyet ettim, çaldığı hayatım için kızdım. Ama Mert ben o adamı aynı zamanda sevdim. Kötü bir adamdı belki fakat ben iyi yönlerini de gördüm.
- Gelmeyeceksin öyle mi?
- Hayır Mert gelmeyeceğim. Benim hayatım burada, kızımın yanında kuruldu. Git artık Mert.
Rüya koltuktan kalktı, Mavi’nin yanına gitti, narin yapılı kızını kucağına alarak otelin önüne çıktı. Bir taksi çevirdi.
Son