Cin Değil İnsandı: Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Mizahıyla Hurafenin Çöküşü
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Gulyabani romanı, halk arasındaki batıl inançların nasıl kötüye kullanılabileceğini ve korkunun bir manipülasyon aracı olarak nasıl işlediğini eleştiren bir yapı üzerine kuruludur. Romanın temelinde, doğaüstü olayların aslında gerçek dışı olduğu ve bazı kişiler tarafından korku yaratmak amacıyla kullanıldığı anlatılır.
Ana karakter olan Muhsine, zor bir yaşam sürmüş ve geçimini sağlamak için bir çiftlikte çalışmaya başlamıştır. Çiftlikte gece vakti duyulan ürkütücü sesler, kendiliğinden hareket eden eşyalar ve Gulyabani adı verilen korkutucu varlık gibi olaylar, evdeki insanları doğaüstü güçlerin varlığına inandırmaya yöneltmiştir. Ancak gelişen olaylar, tüm bu doğaüstü unsurların sahtekârlık olduğunu ortaya çıkarır.
Romanın kritik noktalarından biri, korkunun gücüdür. İnsanlar bilinmeyenden çekindikleri için Gulyabani figürü gerçekmiş gibi kabul edilir. Bu durum, halkı kontrol etmek ve yönlendirmek isteyen kişilerin elinde güçlü bir araç hâline gelir. Hasan, bu düzenbazlığı ortaya çıkararak korkunun kaynağını açığa çıkarır ve köylüleri bilinçlendirir. Nihayetinde, düzenbazlar yakalanır ve sahtekârlık sona erer.
Gürpınar’ın anlatımı, toplumdaki yanlış inanışları sorgulama noktasında önemli bir perspektif sunar. Batıl inançların, eğitim eksikliği ve bilinmeyenin yarattığı korkuyla nasıl büyüdüğü roman boyunca gözler önüne serilir. Yazar, mizahi ve eleştirel bir dil kullanarak bu temaları işler ve bireyin sorgulama yetisini öne çıkarır.
Roman, insan doğasına ve toplum psikolojisine dair keskin bir analizdir. Korkuların nasıl şekillendiği ve nasıl sömürülebileceği üzerine düşündüren bir yapıya sahiptir. Batıl inançlar ve aldatmaca yoluyla oluşturulan korkuların, sorgulama ve cesaret ile nasıl aşılabileceği romanın temel mesajlarından biridir.
Gulyabani romanındaki karakterler, hikâyenin korku ve mizah unsurlarını dengeli bir şekilde işlemesine yardımcı olur. İşte ana karakterler ve hikâyedeki rolleri:
Ana karakter olan Muhsine, zor bir yaşam sürmüş ve geçimini sağlamak için bir çiftlikte çalışmaya başlamıştır. Çiftlikte gece vakti duyulan ürkütücü sesler, kendiliğinden hareket eden eşyalar ve Gulyabani adı verilen korkutucu varlık gibi olaylar, evdeki insanları doğaüstü güçlerin varlığına inandırmaya yöneltmiştir. Ancak gelişen olaylar, tüm bu doğaüstü unsurların sahtekârlık olduğunu ortaya çıkarır.
Romanın kritik noktalarından biri, korkunun gücüdür. İnsanlar bilinmeyenden çekindikleri için Gulyabani figürü gerçekmiş gibi kabul edilir. Bu durum, halkı kontrol etmek ve yönlendirmek isteyen kişilerin elinde güçlü bir araç hâline gelir. Hasan, bu düzenbazlığı ortaya çıkararak korkunun kaynağını açığa çıkarır ve köylüleri bilinçlendirir. Nihayetinde, düzenbazlar yakalanır ve sahtekârlık sona erer.
Gürpınar’ın anlatımı, toplumdaki yanlış inanışları sorgulama noktasında önemli bir perspektif sunar. Batıl inançların, eğitim eksikliği ve bilinmeyenin yarattığı korkuyla nasıl büyüdüğü roman boyunca gözler önüne serilir. Yazar, mizahi ve eleştirel bir dil kullanarak bu temaları işler ve bireyin sorgulama yetisini öne çıkarır.
Roman, insan doğasına ve toplum psikolojisine dair keskin bir analizdir. Korkuların nasıl şekillendiği ve nasıl sömürülebileceği üzerine düşündüren bir yapıya sahiptir. Batıl inançlar ve aldatmaca yoluyla oluşturulan korkuların, sorgulama ve cesaret ile nasıl aşılabileceği romanın temel mesajlarından biridir.
Gulyabani romanındaki karakterler, hikâyenin korku ve mizah unsurlarını dengeli bir şekilde işlemesine yardımcı olur. İşte ana karakterler ve hikâyedeki rolleri:
Muhsine: Romanın ana karakteridir. Genç yaşta kimsesiz kalmış, hayatın zorluklarını görmüş ve çiftlikte çalışmaya başlamıştır. Olayların içinde kendini bulan Muhsine, zamanla gerçeği keşfeden cesur bir figüre dönüşür.
Ayşe Kadın: Muhsine’ye yardım eden, onu çiftlikte işe sokan karakterdir. Güven veren bir figür olarak hikâyede yer alır ama aslında göründüğü gibi olmayan biridir.
Çeşmifelek Kalfa: Çiftlikte çalışan ve esrarengiz olayların içinde yer alan bir karakterdir. Muhsine’nin korkularını besleyen kişilerden biridir.
Ruşen Dadı: Çiftlikte görevli olan bir diğer kişidir. Cinler ve periler hakkındaki hikâyeleri anlatan ve doğaüstü olayları gerçekmiş gibi gösteren karakterlerden biridir.
Hasan: Muhsine’nin gerçeklerle yüzleşmesine yardımcı olan, hikâyenin çözüm aşamasında önemli bir rol oynayan genç adamdır. Sahtekârları ortaya çıkarır ve düzenbazlığın son bulmasını sağlar.
Gulyabani: Doğaüstü bir varlık olarak gösterilse de, aslında korkutucu efsaneler yaratmak isteyen sahtekârların bir oyunudur. Halkın korkularını manipüle eden figürdür.
Bu karakterler, romanın eleştirel yapısını güçlendiren unsurlardır. Kimi korkuyu beslerken, kimi gerçeği ortaya çıkarmaya çalışarak hikâyenin akışını şekillendirir. Şimdi karakterleri daha yakından tanıyalım...
Muhsine, Gulyabani romanının ana karakteridir. Genç yaşta hayatın zorluklarıyla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Roman boyunca, onun gelişimi ve çevresindeki olaylara verdiği tepkiler, karakterinin cesur ve sorgulayıcı yönlerini ortaya koyar.
Başlangıçta, içine kapanık ve çekingen bir figür olarak görülse de, çiftlikte karşılaştığı tuhaf olaylar karşısında korkularının üzerine giderek değişim gösterir. Gece yarısı duyulan ürkütücü sesler, hareket eden eşyalar ve Gulyabani adı verilen korkutucu varlık, onun içsel sorgulamalarını derinleştiren unsurlar hâline gelir. Çiftlikte çalışan Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen Dadı gibi kişiler, doğaüstü varlıkların olduğuna inanmaya teşvik ederken, Muhsine aklını kullanarak olayların gerçek yüzünü anlamaya çalışır.
Romanın ilerleyen bölümlerinde, Muhsine’nin cesareti ve sorgulayıcı tavrı öne çıkar. Korkuların üzerine gider ve çiftlikte dönen sahtekârlığın ortaya çıkmasında doğrudan olmasa da dolaylı yoldan yardım eden isimlerden biri olur. Muhsine’nin karakter gelişimi, romanın eleştirel yapısına katkıda bulunur. Yazar, insan doğasındaki sorgulama yetisini öne çıkararak, Gulyabani'de Muhsine üzerinden korkunun kaynağına cesurca yaklaşmanın önemini vurgular.
Hasan, Gulyabani romanındaki en önemli karakterlerden biridir. Muhsine'nin karşılaştığı korkuların ve manipülasyonların açığa çıkmasını sağlayan, romanın dönüm noktasında kritik bir rol oynayan figürdür. Hasan’ın karakteri üzerinden cesaret, sorgulama yetisi ve adalet kavramları derinlemesine incelenebilir.
Hasan, hikâyede sağduyulu, cesur ve toplumun batıl inançlara karşı bilinçlenmesini sağlayan bir karakter olarak öne çıkar. Doğaüstü olayların arkasındaki düzenbazlığı fark eden ve bunu açığa çıkarmak için harekete geçen figürdür. Hikâyenin akışında, Muhsine’nin korkularının yerini akılcı düşüncenin almasını sağlayan kişi olarak konumlanır.
Batıl inançlara karşı eleştirel bir tavır takınması, onun bireysel bilincini ve analitik bakış açısını güçlendirir. Çiftlikte süregelen mistik olayların gerçekte ne anlama geldiğini ve aynı zamnda anlatılanları da sorgulayan bir yapıya sahiptir. Bu yönüyle Hasan, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın toplum eleştirisini taşıyan karakterlerden biri hâline gelir.
Hasan’ın en belirgin özelliği, korku ile yüzleşebilme yetisidir. Halkın yıllardır korktuğu Gulyabani figürü, köylüler ve çiftlikte çalışanlar için doğaüstü bir varlık olarak kabul edilirken, Hasan bunun ardındaki gerçekleri araştırma cesaretine sahiptir. Romanın ana çatışmalarından biri olan ‘‘bilinmeyenin yarattığı korku’’ olgusu, Hasan’ın akılcı tavrıyla çözüme ulaşır.
Korkuların insanların düşünce sistemine nasıl etki ettiğini gören Hasan, doğaüstü olayların yalnızca birer kandırmaca olduğunu ortaya çıkarır. Çiftlikte çalışan bazı kişilerin korkuyu bir araç olarak kullanarak insanları manipüle ettiğini fark eder ve sahtekârlığın sona ermesi için adımlar atar. Burada Hasan’ın kararlılığı ve cesareti, Muhsine'nin dönüşüm sürecinde önemli bir rol oynar.
Hasan, sadece korkuların gerçek yüzünü açığa çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda toplumda bir adalet mekanizmasının kurulmasını da sağlar. Korkular üzerinden kazanç sağlayan düzenbazları yakalayarak çiftlikteki huzurun yeniden sağlanmasına yardımcı olur. Hikâyenin sonunda, halkın artık bilinçlenmesi ve korkuların ötesine geçebilmesi için bir model teşkil eder.
Hasan’ın romantik yönü de romanın ilerleyişinde etkili olur. Muhsine ile olan ilişkisi, hikâyeye duygusal bir tatmin noktası ekler. Muhsine’nin korkularından sıyrılıp gerçeği kavramasıyla, Hasan ile birlikteliği güçlenir ve romanın sonu, bireysel dönüşüm kadar toplumsal dönüşümü de vurgular.
Hasan, romanın tematik yapısını destekleyen ve gerçekliğin açığa çıkmasını sağlayan temel figürlerden biridir. Mizahi unsurlar ve toplumsal eleştiri, onun akılcı ve cesur tavrıyla pekiştirilir. Romanın ‘‘batıl inançlar ve korkunun kötüye kullanımı’’ üzerine yaptığı eleştiriyi somutlaştıran karakterdir.
Hüseyin Rahmi Gürpınar, Gulyabani romanında mizahı ustalıkla kullanarak hem korku unsurlarını dengeler hem de toplumsal eleştirilerini daha etkili hale getirir. Romanın mizahi yönü birkaç temel unsur üzerinden şekillenir:
Romanın birçok karakteri, özellikle Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen Dadı, halk arasında yaygın olan batıl inançları abartılı bir şekilde temsil eder. Cinler ve periler hakkında anlattıkları hikâyeler, mantıksız olmalarına rağmen büyük bir ciddiyetle anlatılır. Ancak yazarın dili ve betimlemeleri, bu anlatımları mizahi bir hale getirerek korkunun aslında ne kadar absürt olduğunu gösterir.
Roman boyunca, korku içeren sahneler genellikle absürt unsurlar içerir. Muhsine’nin gece yarısı duyduğu sesler, eşyaların hareket ettiği anlar, ilk bakışta ürkütücü görünse de olaylar ilerledikçe bunların insan oyunu olduğu anlaşılır. Gürpınar, bu noktada korkuyu mizahla çürütür ve okuyucuyu gerçeklikle yüzleştirir. Örneğin, doğaüstü varlıklar sanılan figürlerin aslında basit kostümlü düzenbazlar çıkması, korkunun nasıl bir manipülasyon aracı olarak kullanılabileceğini komik bir şekilde gözler önüne serer.
Gürpınar’ın kullandığı dil, ironik ve yer yer alaycıdır. Batıl inançları savunan karakterlerin iddialarını öyle bir üslupla anlatır ki, okuyucu farkında olmadan bir korku hikâyesi içinde gülümser. Ayrıca, halk diline özgü deyimler ve abartılı anlatımlar da romanın mizahi yapısını güçlendiren unsurlardır. Yazar, günlük konuşma dilindeki bazı eğlenceli ifadelere de yer vererek karakterlerin halkın içinden olduğunu hissettirir.
Roman, toplumun inanışları ve gelenekleri üzerinden mizahi bir yapı oluşturur. Gürpınar, halk arasındaki batıl inançlara ve kolayca korkuya kapılma eğilimlerine eğlenceli bir dille eleştiri getirir. Gulyabani efsanesinin aslında sahtekârlar tarafından yaratılmış bir korku mekanizması olması, toplumsal eleştiriyi güçlendirirken bunu mizahi bir anlatımla sunar. Batıl inançlara fazlasıyla bağlı karakterlerin ciddiyetle anlattığı doğaüstü hikâyeler, aslında absürtlüğün sınırlarını zorladığı için mizahi bir etki yaratır. Gürpınar, Gulyabani'de korku ile mizahı iç içe geçirerek romanın hem eğlenceli hem de düşündürücü olmasını sağlar. Batıl inançların ve korkunun nasıl birer sömürü aracı olabileceğini ele alırken, abartılı anlatımlar ve ironik ifadelerle hikâyeye mizahi bir derinlik kazandırır. Bu sayede, roman bir korku hikâyesi olmaktan çıkıp toplumsal düşünme ve sorgulama sürecine dönüşür.
Romanın olay örgüsüne daha farklı bir perspektiften bakıldığında, çiftlikte yaşanan doğaüstü olayların arkasında çiftliğin sahibi olan hanımefendinin yeğenlerinin olduğu anlaşılır. Bu karakterler, aslında çiftliğin gerçek mirasçısı olan hanımefendinin toplum tarafından akıl sağlığı yerinde olmayan biri olarak görülmesini sağlamak isterler. Böylece, onun miras üzerindeki haklarını elinden almayı amaçlarlar.
Hanımefendi, toplumda zeki, bilge ve güçlü bir figür olarak bilinir. Ancak yeğenleri, onu ‘‘akıl hastası’’ gibi göstermenin hem halk üzerinde hem de hukuki açıdan bir avantaj sağlayacağını düşünerek, çiftlikte korku yaratacak bir oyun planlarlar. Gulyabani efsanesi, tam da bu noktada bir araç olarak kullanılmaya başlanır. Çiftlikte çalışan kadınlar ve hanımefendi arasında korku yayılır, gece yarısı duyulan sesler, eşyaların kendi kendine hareket ettiği izlenimi yaratılır. Hanımefendi ve çalışan kadınlar cinlerle dolu bir evde yaşadıklarını ve hayatlarının sonuna kadar bu evden kurtulamayacaklarını düşünür.
Ancak romanın sonunda, Hasan ve Muhsine, hanımefendinin aslında bir akıl oyunu içinde tutulduğunu keşfeder. Gerçekler açığa çıktığında, onun yıllardır haksız yere baskı altında olduğu ortaya çıkar. Yeğenlerin planı bozulur, sahtekârlıkları kanıtlanır ve hanımefendi, toplumda yeniden saygın bir konuma gelir.
Romanın bu yönü, toplumda yaşanan güç savaşlarının ve entrikaların nasıl şekillendiğini de gösterir. Akıllı ve bilge bir bireyin, çeşitli oyunlar ile toplum gözünde nasıl itibarsızlaştırılabileceği ele alınırken, gerçeklerin sonunda her zaman açığa çıktığı vurgulanır.
Muhsine, Gulyabani romanının ana karakteridir. Genç yaşta hayatın zorluklarıyla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Roman boyunca, onun gelişimi ve çevresindeki olaylara verdiği tepkiler, karakterinin cesur ve sorgulayıcı yönlerini ortaya koyar.
Başlangıçta, içine kapanık ve çekingen bir figür olarak görülse de, çiftlikte karşılaştığı tuhaf olaylar karşısında korkularının üzerine giderek değişim gösterir. Gece yarısı duyulan ürkütücü sesler, hareket eden eşyalar ve Gulyabani adı verilen korkutucu varlık, onun içsel sorgulamalarını derinleştiren unsurlar hâline gelir. Çiftlikte çalışan Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen Dadı gibi kişiler, doğaüstü varlıkların olduğuna inanmaya teşvik ederken, Muhsine aklını kullanarak olayların gerçek yüzünü anlamaya çalışır.
Romanın ilerleyen bölümlerinde, Muhsine’nin cesareti ve sorgulayıcı tavrı öne çıkar. Korkuların üzerine gider ve çiftlikte dönen sahtekârlığın ortaya çıkmasında doğrudan olmasa da dolaylı yoldan yardım eden isimlerden biri olur. Muhsine’nin karakter gelişimi, romanın eleştirel yapısına katkıda bulunur. Yazar, insan doğasındaki sorgulama yetisini öne çıkararak, Gulyabani'de Muhsine üzerinden korkunun kaynağına cesurca yaklaşmanın önemini vurgular.
Hasan, Gulyabani romanındaki en önemli karakterlerden biridir. Muhsine'nin karşılaştığı korkuların ve manipülasyonların açığa çıkmasını sağlayan, romanın dönüm noktasında kritik bir rol oynayan figürdür. Hasan’ın karakteri üzerinden cesaret, sorgulama yetisi ve adalet kavramları derinlemesine incelenebilir.
Hasan, hikâyede sağduyulu, cesur ve toplumun batıl inançlara karşı bilinçlenmesini sağlayan bir karakter olarak öne çıkar. Doğaüstü olayların arkasındaki düzenbazlığı fark eden ve bunu açığa çıkarmak için harekete geçen figürdür. Hikâyenin akışında, Muhsine’nin korkularının yerini akılcı düşüncenin almasını sağlayan kişi olarak konumlanır.
Batıl inançlara karşı eleştirel bir tavır takınması, onun bireysel bilincini ve analitik bakış açısını güçlendirir. Çiftlikte süregelen mistik olayların gerçekte ne anlama geldiğini ve aynı zamnda anlatılanları da sorgulayan bir yapıya sahiptir. Bu yönüyle Hasan, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın toplum eleştirisini taşıyan karakterlerden biri hâline gelir.
Hasan’ın en belirgin özelliği, korku ile yüzleşebilme yetisidir. Halkın yıllardır korktuğu Gulyabani figürü, köylüler ve çiftlikte çalışanlar için doğaüstü bir varlık olarak kabul edilirken, Hasan bunun ardındaki gerçekleri araştırma cesaretine sahiptir. Romanın ana çatışmalarından biri olan ‘‘bilinmeyenin yarattığı korku’’ olgusu, Hasan’ın akılcı tavrıyla çözüme ulaşır.
Korkuların insanların düşünce sistemine nasıl etki ettiğini gören Hasan, doğaüstü olayların yalnızca birer kandırmaca olduğunu ortaya çıkarır. Çiftlikte çalışan bazı kişilerin korkuyu bir araç olarak kullanarak insanları manipüle ettiğini fark eder ve sahtekârlığın sona ermesi için adımlar atar. Burada Hasan’ın kararlılığı ve cesareti, Muhsine'nin dönüşüm sürecinde önemli bir rol oynar.
Hasan, sadece korkuların gerçek yüzünü açığa çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda toplumda bir adalet mekanizmasının kurulmasını da sağlar. Korkular üzerinden kazanç sağlayan düzenbazları yakalayarak çiftlikteki huzurun yeniden sağlanmasına yardımcı olur. Hikâyenin sonunda, halkın artık bilinçlenmesi ve korkuların ötesine geçebilmesi için bir model teşkil eder.
Hasan’ın romantik yönü de romanın ilerleyişinde etkili olur. Muhsine ile olan ilişkisi, hikâyeye duygusal bir tatmin noktası ekler. Muhsine’nin korkularından sıyrılıp gerçeği kavramasıyla, Hasan ile birlikteliği güçlenir ve romanın sonu, bireysel dönüşüm kadar toplumsal dönüşümü de vurgular.
Hasan, romanın tematik yapısını destekleyen ve gerçekliğin açığa çıkmasını sağlayan temel figürlerden biridir. Mizahi unsurlar ve toplumsal eleştiri, onun akılcı ve cesur tavrıyla pekiştirilir. Romanın ‘‘batıl inançlar ve korkunun kötüye kullanımı’’ üzerine yaptığı eleştiriyi somutlaştıran karakterdir.
Hüseyin Rahmi Gürpınar, Gulyabani romanında mizahı ustalıkla kullanarak hem korku unsurlarını dengeler hem de toplumsal eleştirilerini daha etkili hale getirir. Romanın mizahi yönü birkaç temel unsur üzerinden şekillenir:
Romanın birçok karakteri, özellikle Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen Dadı, halk arasında yaygın olan batıl inançları abartılı bir şekilde temsil eder. Cinler ve periler hakkında anlattıkları hikâyeler, mantıksız olmalarına rağmen büyük bir ciddiyetle anlatılır. Ancak yazarın dili ve betimlemeleri, bu anlatımları mizahi bir hale getirerek korkunun aslında ne kadar absürt olduğunu gösterir.
Roman boyunca, korku içeren sahneler genellikle absürt unsurlar içerir. Muhsine’nin gece yarısı duyduğu sesler, eşyaların hareket ettiği anlar, ilk bakışta ürkütücü görünse de olaylar ilerledikçe bunların insan oyunu olduğu anlaşılır. Gürpınar, bu noktada korkuyu mizahla çürütür ve okuyucuyu gerçeklikle yüzleştirir. Örneğin, doğaüstü varlıklar sanılan figürlerin aslında basit kostümlü düzenbazlar çıkması, korkunun nasıl bir manipülasyon aracı olarak kullanılabileceğini komik bir şekilde gözler önüne serer.
Gürpınar’ın kullandığı dil, ironik ve yer yer alaycıdır. Batıl inançları savunan karakterlerin iddialarını öyle bir üslupla anlatır ki, okuyucu farkında olmadan bir korku hikâyesi içinde gülümser. Ayrıca, halk diline özgü deyimler ve abartılı anlatımlar da romanın mizahi yapısını güçlendiren unsurlardır. Yazar, günlük konuşma dilindeki bazı eğlenceli ifadelere de yer vererek karakterlerin halkın içinden olduğunu hissettirir.
Roman, toplumun inanışları ve gelenekleri üzerinden mizahi bir yapı oluşturur. Gürpınar, halk arasındaki batıl inançlara ve kolayca korkuya kapılma eğilimlerine eğlenceli bir dille eleştiri getirir. Gulyabani efsanesinin aslında sahtekârlar tarafından yaratılmış bir korku mekanizması olması, toplumsal eleştiriyi güçlendirirken bunu mizahi bir anlatımla sunar. Batıl inançlara fazlasıyla bağlı karakterlerin ciddiyetle anlattığı doğaüstü hikâyeler, aslında absürtlüğün sınırlarını zorladığı için mizahi bir etki yaratır. Gürpınar, Gulyabani'de korku ile mizahı iç içe geçirerek romanın hem eğlenceli hem de düşündürücü olmasını sağlar. Batıl inançların ve korkunun nasıl birer sömürü aracı olabileceğini ele alırken, abartılı anlatımlar ve ironik ifadelerle hikâyeye mizahi bir derinlik kazandırır. Bu sayede, roman bir korku hikâyesi olmaktan çıkıp toplumsal düşünme ve sorgulama sürecine dönüşür.
Romanın olay örgüsüne daha farklı bir perspektiften bakıldığında, çiftlikte yaşanan doğaüstü olayların arkasında çiftliğin sahibi olan hanımefendinin yeğenlerinin olduğu anlaşılır. Bu karakterler, aslında çiftliğin gerçek mirasçısı olan hanımefendinin toplum tarafından akıl sağlığı yerinde olmayan biri olarak görülmesini sağlamak isterler. Böylece, onun miras üzerindeki haklarını elinden almayı amaçlarlar.
Hanımefendi, toplumda zeki, bilge ve güçlü bir figür olarak bilinir. Ancak yeğenleri, onu ‘‘akıl hastası’’ gibi göstermenin hem halk üzerinde hem de hukuki açıdan bir avantaj sağlayacağını düşünerek, çiftlikte korku yaratacak bir oyun planlarlar. Gulyabani efsanesi, tam da bu noktada bir araç olarak kullanılmaya başlanır. Çiftlikte çalışan kadınlar ve hanımefendi arasında korku yayılır, gece yarısı duyulan sesler, eşyaların kendi kendine hareket ettiği izlenimi yaratılır. Hanımefendi ve çalışan kadınlar cinlerle dolu bir evde yaşadıklarını ve hayatlarının sonuna kadar bu evden kurtulamayacaklarını düşünür.
Ancak romanın sonunda, Hasan ve Muhsine, hanımefendinin aslında bir akıl oyunu içinde tutulduğunu keşfeder. Gerçekler açığa çıktığında, onun yıllardır haksız yere baskı altında olduğu ortaya çıkar. Yeğenlerin planı bozulur, sahtekârlıkları kanıtlanır ve hanımefendi, toplumda yeniden saygın bir konuma gelir.
Romanın bu yönü, toplumda yaşanan güç savaşlarının ve entrikaların nasıl şekillendiğini de gösterir. Akıllı ve bilge bir bireyin, çeşitli oyunlar ile toplum gözünde nasıl itibarsızlaştırılabileceği ele alınırken, gerçeklerin sonunda her zaman açığa çıktığı vurgulanır.