Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Absürt Bir Kaza

17 Şubat 2023 - 22:34 - Güncelleme: 18 Şubat 2023 - 11:13

 Absürt Bir Kaza
Sabahı karşılamıştı, düşünceler içinde boğuştuğu için gözüne uyku girmedi. Kendini sıkışmış gibi hissettiği hayatın içinde debelenip duruyordu. Kahverengi ince, uzun sigaralarının olduğu tabakayı açtı, içinden bir tane aldı. Gümüş tabakayı elinde çevirdi. Tabakanın üstüne kazınmış olan F-F harflerine baktı. Dün akşamdan beri kavgalı olduğu Yeliz’in oda kapısını açıp yavaşça içeriye girdi. Muhtelif yerlere fırlatılmış olan kıyafetlerin hepsini eliyle tek tek toplayıp odadan dışarıya çıktı. Çamaşırları kirli sepetinin içine yerleştirmeden temiz olanları seçti. Götürüp kendi yatağının üzerine bıraktı. Tekrar Yeliz’in odasına girmek için koridora geçip yürüdü. Yeliz odasına girildiğini fark etmiş, kalkıp kapıyı kilitlemişti. Bir-iki kez kapının kolunu yokladı; açılmıyordu. Yüreği sıkışır gibi oldu. ‘‘Allah seni bildiği gibi yapsın!’’ dedi, ve tekrar kendi odasına girdi. Yeliz’in temiz olan kıyafetlerini düzenli bir şekilde katladı ve üst üste dizdi. ‘‘Niçin böyle yapıyordu? Bu ne kayıtsızlıktı, hatta zulümdü.’’ Yatağını topladı. Şöyle bir evin içinde gezindi. Etrafa saçılmış olan kül tablalarını, bardakları, soda şişelerini topladı. Çöpleri kutuya boşaltırken bulaşıkları lavabonun içine bıraktı. Her günkü aptal işlerden dolayı mutlu olmam mı gerekiyor? Hahaha, diye zoraki gülmek istedi; yapamadı. Evin toplanacak vaziyeti yoktu. Yahu bir tekme de keşke ben vursam şu işlere, diye düşündü. Bir hafta olmuştu, elindeki kitabı bitiremiyordu. Dünyaya çalışmak için gelmiş kölelerden biri hahaha, dedi. Lavabodaki bulaşıkları yıkamaya yeltenmedi. Üzerindeki ince geceliği çıkararak banyoya girdi. Duşunu aldı. Hazırlandı. Elinde kitapları ve kahvesi sokağa fırladı. Zihninde hâlâ Yeliz’in söylediği sözler dolaşıp duruyordu. ‘‘Ben bunları düşünmek zorunda değilim, sen benim annemsin, parayı bulmak zorunda olan sensin.’’ demişti. Arabasını çalıştırdı. İşe gitmek üzere yola koyuldu. Arabayı mı satsam acaba? diye düşünürken telefonu çaldı. Arayan Yeliz’in babasıydı. Şu anda onunla konuşmak istemiyordu. Telefon çalarken trafikte ilerlemeye devam etti. Yükselen bildirim sesiyle tekrar telefonuna baktı. Telefondaki mesajı açmak isterken ‘‘küt’’ diye bir ses duymuştu. Öndeki arabanın arka tamponuna çarpmıştı. ‘‘Ne olacak şimdi? Haydi bakalım in aşağıya Feride!’’ diye söylendi. Araçtan indi.
- Kör müsün be kadın sabah sabah sarhoş musun yoksa?
- Beyefendi sakin ve saygılı olun.
- Kadın! Hem arabama çarpıyorsun hem de sakin ve saygılı olun diyorsun. Başlarım ha! dedikten sonra şak şak fotoğraf almaya başladı Mağdur Adam.
- Beyefendi yeter artık elli tane fotoğraf çektiniz. Hadi arabaların fotoğrafını çektiğinizi anlıyorum da beni niye fotoğraf çekiyorsunuz?
- Ukala seni. Sen daha dur. dedi adam ve elindeki telefonun video kayıt bölümünü açtı.
Feride, ‘‘Beyefendi lütfen çekmeyin. Niçin böyle yapıyorsunuz? Polisi arayalım, kaza yaptığımızı söyleyelim.’’ dedi. Adam şimdi de Instagram canlı yayını açmış. ‘‘Hey millet! Uyanın, bakın vicdansız kadın arabama çarptı. Bir de görüyor musunuz nasıl tersleniyor bana?’’ diye söyleniyor. Telefon kamerasını Feride’nin yüzüne doğru tutuyordu.. Feride olmayacak bu iş böyle, diye düşündü. Arabasına bindi, trafik polisini aradı.
- Merhaba ben Feride Karaman, Yıldırım Doruk Hastanesi yakınında bir araca çarptım. Lütfen gelir misiniz?
- Hanfendi yaralı var mıdır?
- Hayır yoktur.
- O hâlde tutanak tutun, kendi aranızda çözün. Yaralı neyin yoksa bizim gelmemiz gerekmez hanfendi.
- Kendiniz tutun diyorsunuz.
- Evet hanfendi. Şimdi bakın biz zincirleme kaza için yola çıktık. Şu anda hiçbir ekip yaralı olmayan kaza için oraya gelmez.
Telefonu kapatan Feride ne yapacağını daha doğrusu ne yapması gerektiğini düşündü. Adam, elinde telefonu hâlâ olanı biteni kameraya alıyor, Feride’yi arabasına kapanmakla suçluyordu. Arabanın plakasını, Feride’nin eşkalini Instagram’dan, Twitter’dan cümle âleme göstermişti. Feride arabadan indi.
- Beyefendi kaza tutanağı tutalım. Hem bakın insanlar geçemiyor, arabaları müsait yere geçirelim. Lütfen!
- Hayır. Olmaz. Bu şekilde polisler gelinceye kadar bekleyeceğiz.
- Trafik polisini aradım beyefendi. Siz kendi aranızda çözün denildi. Zincirleme kaza olmuş. O yüzden ekipler o kazaya yönlendirilmiş.
- Hayır kabul etmiyorum.
- Siz şimdi elinizde kamera beni çekmeye devam mı edeceğim diyorsunuz? Bu yaptığınızın tacize girdiğinin farkında mısınız? Beni delirtecek ve sonra da bakın, görün mü diyeceksiniz?
Feride adamdan biraz uzaklaştı. Adam çekmeye devam ediyor. Görüyor musunuz kaçıyor takipçilerim…. Feride sırtını adama döndü. Allah’ım tam bir belaya çattım, diye düşünüyordu. Âdem’i aramak istedi. Sonra vazgeçti. Ne diyecekti şimdi o kibirli adama? Kaç zamandır yazıştıkları ya da görüştükleri de yoktu.
Telefonu çalıyor… Yeliz’in babası… açayım, diye düşündü.
- Alo…
- Seni ikinciye arıyorum. Akşam Yeliz’le kavga etmişsiniz. Şunu bil istedim; senin para mevzularını düşünmene gerek yok. Yeliz’in yurtdışındaki eğitim masrafını ben karşılarım.
- Öyle mi? Kurtarıcı Melek. Sonra da Yeliz’le birlik olacak bana hayatı zehredeceksiniz.
- O benim de çocuğum unutma bunu.
- Unutur muyum hiç.
- Neredesin sen? Çok gürültü geliyor.
- Ajansa giderken kaza yaptım. Adam delinin teki çıktı. Instagram canlı yayını açtı beni çekiyor şu anda.
- Ney?
- Evet.
- Neredesin hemen söyle.
Yeliz’in babası Fatih on beş dakika sonra yanında Osman ağabeysi damlamıştı kaza yerine. Önce Yeliz’in arabasına baktı. Ağabey Osman geçmiş olsun Feride, dedi. Sağ ol ağabey.
- Ne kadar zamandır buradasın sen?
- Yarım saat oluyor.
- Niçin bana haber vermiyorsun? Düşmanın mıyım ben senin? Bizim bir kızımız var.
- Aramaya gerek duymadım. Anlaşabiliriz sandım. Adamın elinde telefon çekim yapıyor, anlaşmaya yanaşmıyor.
- Gösteririm ben şimdi ona.
Fatih gri paltosunun önleri savrula savrula çekim yapan adamın yanına gitti. Arkasından da Osman takıldı. İki adamın üzerine geldiğini gören sözüm ona mağdur olan adam pusup kalmıştı olduğu yerde.
- Sen bi bak buraya hele.
- Ben mi ağabey?
- Sen! Evet sen. Sen misin bu arabanın sahibi?
- Yok ağabey babamdır.
- Elinde telefon çekip duruyormuşsun hanımı. Niye çekiyorsun? Anlaşalım diyormuş sana. Tutanak tutalım diyormuş. Niye anlaşmaya çalışmıyorsun da telefonla çekim yapıyorsun?
- Ağabey kötü bir niyetim yoktu.
- Ver çabuk telefonu.
- Ağabey veremem. Telefon benim değildir, babamındır.
- Hemen aç telefonu ne çektin bana göster. Derhal.
Mağdur Adam’ın arabasını kontrol eden Fatih bu arkadaşa on beş bin lira ver, dedi Osman ağabeyine bakarak. Mağdur Adam şaşırdı.
- Aman ağabey gerek yoktu, altı-yedi bin lira yeterdi.
- Kes sesini. Hemen telefonunu bana ver. Bakacağım ne çektin.
Mağdur Adam, Fatih’ e telefonu uzattı. Telefona kaydedilen fotoğraflar ve video kayıtlar silinmişti, fakat yaptığı canlı yayın Mağdur Adam’ın yanına kâr kalmıştı. Bu mevzu da paranın gücü sayesinde halledilmişti. Osman, Feride’nin arabasına binerek arabayı servise götürürken Feride de Fatih’in arabasına bindi.
- Seni ajansa bırakacağım evet, ama istersen bir yerlerde kahvaltı edelim.
- Olabilir. Kaza yaptığımı bildirdim, geç gitsem de sorun olacağını sanmıyorum.
- Nasılsın Feride? Şu andan bahsetmiyorum. Şu an kötüsün biliyorum. Ben genel olarak soruyorum. Sana ulaşmaya çalışıyorum fakat aramıza ördüğün duvarları aşamıyorum.
- Oooo sen ve senin hayâli duvarların… Daha bir hafta öncesinde hep birlikte yemeğe çıkmadık mı? Bak bu hafta da kaza oldu ve beni yine gördün. Yarın akşam da Yeliz’i göreceğim bahanesi ile eve gelirsin. Çünkü Yeliz bebek. Çünkü Yeliz dışarıya çıkamıyor. Sakın ha benden kaza için para verdin diye teşekkür etmemi bekleme. Sen gelmeseydin de ben bir şekilde başımın çaresine bakacaktım.
- Nasıl bakacaktın Feride? Benden başka sığınacak bir limanın olmadığını kabul et. Senin bu hayatta benden başka hiçbir kimsen yok. Kabul et bunu artık.
- Durdur arabayı ineceğim.
- Burada mı ineceksin?
- Evet burada ineceğim.
- Hayır.
- Ne demek hayır.
- Durdurmayacağım.
Anne ve babası bir arabanın içinde kavga ederlerken Yeliz uykusundan yeni uyanmış, esne esneye vücudunu buzdolabının yanına kadar getirmişti. Robotik hareketlerle dolabı açtı, içinden sütü ve gevreği çıkardı. Küçük bir kâsenin içine hazırladığı gevrekli bulamaçla yatağına geriye döndü. Yastığa başını koyup kâseyi de göbeğine yerleştirdi. Elinde telefon sanal âlemde gezinmeye başladı. Telefonuna düşen görüntüyle olduğu yerde doğruldu. ‘‘Bu annem değil mi ya! Kaza yapmış.’’ dedi. Annesinin sanal âlemdeki videosuna bakayım derken gevrek dolu kâsenin yere çakıldığını görmemişti. Olsun varsındı. Kendisi nasıl olsa temizlemeyecekti. Burada gülünmesi gerekiyor. Ama tabii gülmeyen okura da saygı duyuyoruz.
Yeliz telefona davranıp babasını aradı. Telefon çalıyor… O sırada Feride ile Fatih kavga ediyor. Fatih yeniden bir aile olmaktan ve İngiltere’ye gitmekten bahsediyor. Feride olmaz diyor. Telefon çalıyor. Zırrrrrrrrrrrr… Zırrrrrrrrrrrr…  Fatih, Feride’ye kızımız arıyor, sus biraz diyerek telefonu açıyor….
- Baba!
- Efendim babacığım!
- Bizim İhtiyar kaza yapmış. Videosu Keşfet’e düşmüş.
- Biliyorum.
-  Nasıl? Sen İhtiyar’ın yanında mısın?
- Kes şunu Yeliz. O senin annen. Evet annenin yanındayım.
- Tamam babacığım. Süpermen’im benim. Şu İngiltere’deki okul parası için…
- Tamam kızım olacak o iş merak etme.
- Yaşasın. Babacığım sen harikasın!
- Biliyorum.
Fatih telefonu kapattıktan sonra hâlâ inmek istiyor musun? dedi Feride’ye bakarak. Feride anlamazlığa gelse olmazdı.
‘‘Hayırdır.’’ dedi, ‘‘Füsun’dan mesaj mı geldi? Benim yerime onunla mı kahvaltıya gideceksin. Plan değişti mi?’’
Dikkat ederseniz isimler hep F harfi ile başladı. Her neyse hikâyemize devam edelim. Fatih ajansın önünde Feride’yi indirir. Feride genç olsa idi bir taksi çevirerek, Fatih’in arabasını takip edecektir, lâkin artık kırklı yaşlarını süren Feride bıkıp usanmıştır bu işlerden. Ve artık hiç umursamamaktadır. Yapacak olan yapacağını yapıyor. Sonuçta da adam özgürdür. Biz yıllar önce boşandık… diyerek ajansa girer. Her günkü gibi sıradan bir zaman aralığı olan salı günü de bitmiştir. Feride akşam olduğunda evin yolunu tutar.
Yorgun argın evine gelen Feride çantasını kapının yanına bıraktı, içeriden sesler geliyordu. Misafir vardı, aslında misafir sayılmazdı ya neyse. Fatih, kapıya doğru seslendi. Henüz Feride salona girmemişti.
- Sen mi geldin Feride? Yemek getirdim. İstersen üzerini değiştirmeden masaya gel. Hem bak şarapta var.
- Tamam, dedi Feride.
Baş edemiyordu. Ne kızıyla ne yıllar öncesinde boşanma kararı aldığı ve boşandığı adamla mücadele edebiliyordu. Önceleri Yeliz küçüktü. Onu bırakıp gidemedi. Yeliz’i alarak gitmesine de Fatih izin vermemişti. O yüzden durdu, Fatih’in ayrılık sürecini de suistimal etmesine çoğunlukla göz yumdu. Adam istediği zaman çocuğunu dışarıda da evinde de görme olanağına sahip oldu.
Masaya yaklaştı Feride. Sofra mükemmel bir şekilde kurulmuştu. Fatih bu konularda özenli davranırdı. Yeliz hâlâ dargındı ve suskun bir şekilde masada oturuyordu. Fatih söze girdi.
- İngiltere’ye gidiyoruz.
- Nasıl? dedi Feride.
- Üçümüz de İngiltere’ye gideceğiz. Hem biliyorsun işyerimi oraya taşıyorum.
- Bu kadar basit mi bu işler?
- Basit. Sen merak etme.
- Sen merak etme Feride. Sen düşünme Feride. Sen sus Feride. Sen kabul et Feride. Yurtdışına çıkıyoruz Feride. Sen de geleceksin Feride. Füsun da gelecek ama sen onu bilsen de bilmezliğe geleceksin Feride. Gelirsen iyi bir anne, gelmezsen kötü bir anne olacaksın Feride. Kimsen yok Feride. Sadece ben varım Feride.
- Bırak baba ya! Saçmalıyor işte. Sen gelme İhtiyar. Biz babamla gideceğiz. Sen de bekle burada. Ha ne idi şu adamın adı; Âdem mi? Belki gelir ha yanına. Ne dersin?
- Kes sesini!
- Kim bu Âdem?
- Kimse değil baba ya! Bir ütopya…
- Feride?
- Fatih sus! Ben sana Füsun nasıl diye soruyor muyum? Âdem madem yok. Bir arkadaşım o kadar.
Feride masadan kalktı. ‘‘Ben yatacağım, size iyi geceler.’’ dedi.
Kulağına gelen sesi işitti. ‘‘Feride gideceğiz! İngiltere’ye sensiz gitmeyeceğim.’’ Feride ağlıyordu. On sekiz yaşında. En son on sekiz yaşında görmüştü babasını Feride. Kızı da on sekiz yaşındaydı…
Gece yarısına kadar okuma yapan Feride elinde kitap uyuya kalmıştı. Gürültülü bir sesin her yeri doldurmasıyla uyandı. Sarsıcı bir kuvvet sanki her yerin sallanmasına sebep oluyordu. Birkaç saniye içinde deprem olduğunu anladı. Yeliz, diye seslendi. ‘‘Kalk kızım deprem oluyor.’’ diye bağırıyordu. Başucuna bırakılmış olan nottan habersizdi.
 Notta şöyle yazıyordu.
‘‘Feride biz geç vakte kadar kızımızla oturduk. Şimdi de Yeliz’le dürüm almak için dışarıya çıkıyoruz. Sana da getireceğiz. Uyanık olursan yersin. Seni Seviyorum. Fatih.’’
                                                                                                                         SON