Beste BEKİR

Beste BEKİR

[email protected]

YENİDEN DOĞUŞUN EDEBİYATI

23 Mart 2021 - 09:41

YENİDEN DOĞUŞUN EDEBİYATI
                                                             Beste BEKİR

            Yeniden doğuş olarak bildiğimiz Rönesans kelimesi Latince tekrarlama anlamına gelen "re-" ön eki ve doğmak anlamına gelen "nasci" fiilinden oluşur . Bu nedenle Rönesans ifadesi, sözün tam anlamıyla yeniden doğmak anlamına gelir ve ister bir birey ister bir grup olsun, enerjinin veya ruh hâlinin iyileşmesine atıfta bulunmak için mecazi olarak kullanılır.

            Rönesans, İtalya'da XIV. ve XVI. yüzyıllar arasında ortaya çıkan ve Avrupa'ya yayılan kültürel ve sanatsal hareket olarak bilinir. Bu anlamda adını Greko-Romen kültürünün gücünü yeniden kazanma arzusundan alır. Rönesans, teosentrik ve anti-bireyci bir kültürün pekiştirilmesiyle karakterize edilen bir dönem olan Orta Çağ değerlerine karşıdır. Dolayısıyla Rönesans, klasik Antik çağın değerlerini ve uygulamalarını kurtarmak ve insanmerkezciliği teşvik etmek için mücadele eder.

            Rönesans toplumun sivil kesimlerinin o zamana kadar ruhban sınıfı tarafından sahip olunan iktidara göre daha fazla politik, ekonomik ve özellikle kültürel etki kazandığı dönemdir. Teosentrik diğer bir deyişle dinmerkezli bir toplumdan ve kültürden insanın evrenin merkezi olarak görüldüğü antroposentrik bir topluma geçişi önerir. Felsefi olarak hümanizmi temel alan insanmerkezciliği yüceltir. Dolayısıyla kişinin kendini anlama, kendine değer verme, öz yeterlilik ve kendini ayırt etme fikrini destekler.
 
            Rönesans, her şeyi akıl ve bilim yoluyla açıklayan Rasyonalizm'e ortam hazırlamıştır. Bu nedenle bilimi teşvik eder ve Nicolás Copernicus, Galileo Galilei, Alonso de Santa Cruz, Miguel Servet ve Leonardo Da Vinci gibi bilim adamlarını öne çıkarır. Bu şekilde Rönesans, tüm konuları bilmek zorunda olan çok yönlü ve bilgili adam figürünü idealize eder.

            Avrupa toplumlarını birçok yönden etkileyen Rönesans elbette ki edebiyatta da köklü değişikliklere yol açar. Rönesans edebiyatı, Avrupa Rönesansı bağlamında yaklaşık XV. ve XVI. yüzyılları kapsayan bir dönemde üretilen edebiyatın tümü olarak ele alınır ve temel amacı Avrupa sanatı, düşüncesi ve felsefesi alanında yaşanan klasik Greko-Latin kültürüne dönüştür.

            Orta Çağ'da nispeten ihmal edilen hümanizmin yeniden değerlendirilmesi kültürel bir "Rönesans" oluşturur. Rönesans hareketinin ortaya çıktığı ve daha sonra Avrupa'ya yayılacak olan kültür merkezi İtalya'dır. Rönesans fikirlerinin yayılmasına, Alman Johannes Gutenberg tarafından 1440 yılı civarında matbaanın icat edilmesi zemin hazırlamıştır. Bu dönemde roman ve deneme gibi yeni türler ortaya çıkar. Bunlardan en ilgi çekenleri ise lirik ve dini temalı mistik şiirlerdir. O dönemde şövalyelik, pastoral ve suç temalı eserler de vardır.

            Rönesans edebiyatının özelliklerine baktığımızda dönemin fikirlerini yansıttığını görürüz. Hümanizm Rönesans'ın temeli olarak kabul gören klasik Greko-Romen kültür geleneğini yeniden ortaya çıkarır ve Tanrı'nın evrenin merkezi olduğu teosentrizm, yerini Orta Çağ fikriyle çelişen insanmerkezci dünyaya terk eder. Akıl, inanca göre önceliklidir; dolayısıyla eleştirel bakış açısı ve Rasyonalizm esas alınmıştır. Bu bağlamda doğa, mükemmelliğin bir sembolü olarak görülür ve idealleştirilir.

            Rönesans, edebiyatta sadelik, açıklık ve doğallık arar. Bu verimli dönem dünyaca ünlü edebiyat dahilerinin yetişmesine vesile olmuştur. Prens isimli eseriyle bilinen Machiavelli, Denemeler'in yaratıcısı Michael de Montaigne, Decameron'u kaleme alan Boccaccio en önemlilerinden bazılarıdır. İspanya'da ise edebi doğurganlığın son derece yüksek olduğu Rönesans'ın büyük bir kısmına denk gelen, yaklaşık XVII. yüzyıla kadar süren ve Altın Çağ olarak adlandırılan bir dönem vardır. Bu dönemin yazarları arasında ilk modern roman olarak bilinen Don Kişot'un yazarı Miguel de Cervantes dikkat çeker. Rönesans tiyatrosunu incelediğimizde ise en güzel ürünlerini Rönesans'ı geç yaşayan İngiltere'de verdiğini görürüz. İngiltere'de tiyatro deyince aklımıza elbette ki bu türün sembol ismi olarak kabul edilen William Shakespeare gelir.

            Rönesans edebiyatı aşkı, ruh ve beden güzelliğini dile getirir. Örneğin Pierre de Ronsard'ın lirik şiirlerinde ana tema sevgidir, tıpkı William Shakespeare'in Romeo ve Juliet'te imkansız aşkı ve beraberinde getirdiği trajediyi ele alması gibi. Doğa, manzara güzelliği ve uyandırdığı duygular da bu dönemin edebiyatının bir parçasıdır. Bunun bir örneğini Torquato Tasso'nun Aminta isimli dramasında görürüz. Klasik mitoloji de bir tema olarak Rönesans edebiyatında devamlı yinelenir. Ayrıca kahramanlık ve cesaret, toplumsal adaletsizlik ve eşitsizlikler, dini duygular ve kilise eleştirisi bu dönem edebiyatının önde gelen temalarıdır.

            Edebiyat, geçmiş dönem toplumlarının deneyimlediği sosyal ve düşünsel değişimleri günümüz toplumlarına aktarabilmiş en mükemmel araçtır. Rönesans ise etkilediği tüm toplumlarda olumlu anlamda kalıcı izler bırakmıştır. Bu dönemde ortaya konmuş eserler asırlar sonra bile analiz edildiğinde gerek biçim gerekse konu açısından farkını gösterir.
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum