Av. Abbas BİLGİLİ

Av. Abbas BİLGİLİ

[email protected]

MEHMET AKİF ERSOY'UN ANTAKYA SEYAHATİ

11 Mart 2025 - 08:44

MEHMET AKİF ERSOY’UN ANTAKYA SEYAHATİ

                                                          Abbas Bilgili 


Giriş Yerine Ya da Akif’in Memleketi Terketmesi

 

Bazı yazarlar değinmişse de, Mehmet Akif’in Antakya ziyareti çok bilinmiyor. Akif’in Mısır’da iken 1935 yılı yaz aylarında, henüz Hatay Türkiye’ye katılmadan önce Antakya’ya gerçekleştirdiği bu ziyareti M. Ertuğrul Düzdağ Mehmed Akif’in Mısır Hayatı ve Kur’an Meâli, Ali İlmi Fani Bir 150’liğin Mektupları, Ekmeleddin İhsanoğlu – Fatma M. Şen Akif’ten Emanetler isimli eserlerinden yararlanarak anlatmaya çalışacağız. Elbette ki, 6 Şubat 2023 depreminde kaybettiğimiz rahmetli Mehmet Tekin’in Hatay’la ilgili çok sayıda yaptığı yayınlardan birinin de Mehmet Akif’in Antakya ziyaretine dair olduğunu biliyoruz; bir sempozyumda sunulan Mehmet Akif Ersoy ve Antakya başlıklı makalesi küçük bir kitapçık olarak da yayınlanmıştı, bu makaleden de yararlanacağız.

Unutulmayan ve unutulmayacak büyük şair, Millî Mücadeleye desteğini İstiklâl Marşı ile perçinlemişti. Ancak Cumhuriyetin yerleştirmeye çalıştığı yeni hayat tarzına mesafeli duruyor ve yeni rejimin bazı uygulamalarından ciddi biçimde rahatsızdı. Millî Mücadeleye destek yazılarının yayınlandığı Sebilürreşad dergisi kapatılmış ve en yakın arkadaşlarından Eşref Edip tutuklanarak İstiklal Mahkemesi önüne çıkartılmıştı. Akif’in peşine de polis takılmıştı ve sürekli izleniyordu. “Arkamda polis hafiyeleri gezdiriyorlar. Ben, vatanını satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum ve işte bundan dolayı gidiyorum” demişti.1 Kendi devletiyle kavga etmek istemeyen Akif çareyi ülkeyi terk etmekte bulmuştu. Birinci mecliste vekillik yapmış, İstiklal Madalyası sahibi Akif, daha önceden de birkaç defa gittiği Mısır’a 1925 yılında gidip yerleşmiş, orada Abbas Halim Paşa’dan destek almış, şiirler yazmaya devam etmiş, Kur’an Meali üzerinde çalışmış, üniversitede dersler vermiş ve ölümüne yakın İstanbul’a dönmüştür. 1925-1936 yılları arasında 11 yıllık gurbet hayatı yaşamış ve vatanına adeta ölmek için dönmüştü. Zira döndüğünde hastaydı ve döndüğü yıl içinde 27 Aralık 1936’da İstanbul’da hayata veda etti.

 

Akif Antakya’da

Akif Mısır’da iken 1935 yılında karaciğerinden ciddi biçimde rahatsızdı. Hava değişimine ihtiyaç duyuyordu. Mısır’da kendisine destek olan Abbas Halim Paşa öldüğü için kızı Prenses Emine Abbas Halim Hanımefendi desteğini eksik etmiyordu. Akif o günlerde 28 Nisan 1935’te Prenses’e yazdığı mektupta “Temmuz ayında, inşallah emriniz veçhile tebdil-i hava için Antakya taraflarına gideceğim” diyordu.2

Tedavi için Lübnan’a gelip doktor tavsiyesiyle Beyrut’ta yüksek rakımlı Sû kül-Garp köyünde bir otele yerleşmişti. Türkiye’den yurt dışına sürülen 150’liklerden bazıları Lübnan ve Suriye’de yaşamaktaydı. Bunlardan Filozof Rıza Tevfik, Akif’in geldiğini duyunca evine yemeğe davet eder. Bu yemek davetine katılan Akif’i bu defa bir başka 150’lik Ali İlmi Fani ziyaret eder ve onu Bereketzade Cemil Bey’in Antakya’a davet ettiğini söyler. Akif bu daveti de kabul eder ve 8 Ağustos günü Ali İlmi ile birlikte önce Halep’e uğrarlar ve orada yine 150’liklerden Refik Halit Karay’ın misafiri olurlar, arkasından 9 Ağustos günü Antakya’ya gelirler. Gazete Akif’in Antakya’ya gelişini “On yıldan beri Türkiye dışında ve en çok Mısır’da oturmakta olan Safahat müellifi Mehmet Akif, iki gün evvel Halep’ten şehrimize gelmiştir” şeklinde halka duyurur.3

Ali İlmi de Rıza Tevfik’e yazdığı 14 Ağustos 1935 tarihli mektupta, Antakya’ya gelince Mehmet Akif’i Bereketzade Cemil Bey’in konağına yerleştirdiğini, Cemil Bey’in onu önceden tanıdığını ve pek ziyade hürmet gösterdiğini, her surette istirahatini temin ettiğini yazmıştır.4 Konağın arka pencereleri Asi Nehri’ne bakmaktadır. Misafirlerini bu konakta karşılayan Akif’e Ali İlmi eşlik etmektedir. Konak sahibi Cemil Bereket Akif’e büyük saygı duymakta ve en iyi şekilde ağırlamak isteğindedir. Büyük şair konukseverlikten ve burada olmaktan çok memnundur. Cemil Bey, bir köşeye çekilerek, konağı tamamen Akif’e devretmiş gibidir. Antakya o zamanlar Fransız Mandası altındaki Sancak’tır. Akif’in gelişi Sancak’ta Türkler arasında büyük sevinç ve heyecan yaratmıştır. Ziyarete gelenler ona büyük saygı göstermekte ve hayranlıklarını ifade etmektedirler.5 Ziyaretçiler arasında gençler ve çocuklar da vardı. Antakyalı yazar Mustafa Arafatoğlu da henüz 12 yaşındayken Akif’i ziyaret edenler arasındaydı. Arafatoğlu bu ziyaretten 58 yıl sonra gördüğünü yazmıştı. Konağın ziyaretçi akınına uğradığını belirttikten sonra şöyle yazıyordu:

Antakya ve insanlarını çok sevmişti. Gördüğü ilgiden duygulanıyordu. Türkçe konuşan insanlara susamıştı. Reyhanlı’dan, Kırıkhan’dan, Yayladağı’ndan, yakın köylerden gelişini duyanlar ziyaretine koşuyorlardı. Gösterilen bu olağanüstü ilgi, yapılan davetler onu çok mutlu ediyordu.”6

Antakya eşrafından onu sevenler davet yarışına girmişti. Ali İlmi Bey, davetleri sıraya koyarak organize etmeye çalışıyordu. Bu program dahilinde Dervişiye, Harbiye, Döver, Ayncamus (Tosunpınar) ve Adalı Hacı Mehmet Efendi’nin Maşukiye’deki bahçesinde kendisi için düzenlenen ziyafetlere katıldı. Fırsat buldukça Asi kenarında yürüyüş yapıyordu.7

Akif 24 Ağustos 1935 tarihli bir mektupta Antakya’da beş on gün kaldıktan sonra dönmek niyetindeyken kendisinde malarya (sıtma) bulunduğu için aşı yapıldığını belirttikten sonra “Antakyalılar son derece misafirperverlik gösteriyorlar, Allah kendilerinden razı olsun, yalnız benim neşem yok. Mamafih karaciğerimin perhiz sayesinde eskisinden daha iyi olduğuna kaniim” diye yazmıştı.8

Antakya’da bir ay kadar kalmış ve on beş gün daha kalmaya niyetliydi, ancak eşinin yalnız ve rahatsız olması nedeniyle kaldığı süreyi yeterli görerek dönme kararı aldı. Ali İlmi’nin Rıza Tevfik’e yazdığı 27 Eylül 1935 tarihli mektuptan öğreniyoruz ki, Ağustos’un otuzbirinci cumartesi günü Mısır’a dönmek için Antakya’dan Lazkiye yoluyla Beyrut’a hareket etmişti.9 Akif’in Antakya’dan Beyrut’a Lazkiye üzerinden gitmesi, Yayladağı’ndan da (Ordu) geçtiğini göstermektedir. Nitekim Mehmet Tekin’in makalesinin ekinde bulunan haritada Akif’in Mısır’dan Antakya’ya gelişi ve dönüşünü gösteren dönüş yolculuğunun Yayladağı’ndan da geçtiğini göstermektedir.10

Antakya’dan Mısır’a döndükten sonra damadı Muhiddin Bey’e yazdığı mektupta hava değişiminin iyi gelmediğini “Ben çok ihtiyarladım. Hiç dermanım yok. Tebdil-i havadan hiç müstefit olmadım. Bakalım Allah ne gösterecek?” (27 Eylül 1935) şeklinde yazmıştı.11

Döndükten sonra Prenses Emine Abbas Halim’e yazdığı 26 Eylül 1935 tarihli mektupta Antakya ve Antakyalılar için duygu ve düşüncelerini şu satırlarla ifade etmişti:

“…Antakya şehri sırtını Habibü-Neccar dağına vermiş, ayaklarını asi nehrine uzatmış, gözlerini de karşıki Toros cibaline dikmiş, ağaçlık, bahçelik, zeytinlik, bağlık, sulak, yemyeşil bir Türk yurdu. Değersiz eserleri dolayısıyla fakire gıyaben aşina çıkan ahali, fevç fevç ziyaretime geldiler, davet davet alıp dağlara, bahçelere bağlara götürdüler. Hele konağına indiğim Cemil Bey ev sahipliğini bendenize devrederek, mahcup bir misafir gibi kendisi bir köşeye büzüldü. Ahçılar, hizmetçiler bütün emirleri bendenizden telakki eder, asıl beylerine hiç bir şey sormaz odular! Asalet mutlaka kendini gösteriyor; asil adam ne kadar düşse, yine sağlam bir tarafı kalıyor…” 12

 

Akif İstihbarat Tarafından İzleniyor

Akif’in yurt dışına gitmesi ve onun tanınmış bir kişiliğe sahip olması Türkiye’de yeni Cumhuriyetin kuşkusunu uyandırıyordu. Onun memleket aleyhinde ve özellikle de irticai faaliyette bulunup bulunmadığı devletin istihbarat örgütü tarafından takip ediliyordu. Zaten ülkeyi terk etmeden önce de polis takibinde olduğunu biliyordu ve ülkeyi terk etme sebepleri arasında bu da vardı. Lübnan’da, Suriye’de ve Antakya’da bulunduğu esnada Türkiye’den sürgün edilmiş olan 150’liklerle görüşmesi kuşkuyu daha da artırıyordu. Bu sebeple Mısır’dan Antakya’ya gelişi de istihbaratın takibindeydi. Nitekim devletin istihbarat arşivinde Mehmet Akif’le ilgili “İrtica-906” isimli bir dosya mevcuttu. Bu dosyanın üzerindeki gizlilik kalktıktan sonra yazar Muharrem Coşkun, Akif hakkındaki istihbarat raporlarını kitaplaştırdı. Bu kitapta, Akif’in Antakya gezisi ve kimlerle görüştüğü de anlatılarak, Akif hakkında gerçek dışı bilgiler verilmişti. 28 Ağustos 1935 tarihli raporda Akif’ten İslam Şairi olarak bahsedilmekte ve görüştüğü kişiler, hilafet, şapka, Latin alfabesi ve Türkçe ezan konularında Akif’e atfedilen görüşler yer almaktadır. Akif’e mal edilen bu görüşler Mehmet Tekin’in deyişi ile “işgüzar istihbaratçıların” işidir.13

Raporda Mehmet Akif’e mal edilen görüşler tamamen gerçek dışıdır. Akif, memleketi hakkında çok hassastır ve başka ülkelerde memleketini karalayacak karakterde biri değildir. Nitekim Türkiye aleyhinde hiçbir faaliyeti ve beyanatı olmamıştır. Mehmet Akif gurbet hayatındayken, Antakya’nın sosyal yapısını, halkın Türkiye taraftarlığı ve Arap taraftarlığı biçimindeki ihtilafını çok iyi bilmekten uzaktır. Bu sebeple, kendisini misafir eden kişiler konusunda bir ayrım yapma ihtiyacı duymamıştır. Onu Antakya’da gezdiren 150’liklerden Ali İlmi Fani ve Mesut Fani kardeşler Antakya Lisesi’nde öğretmenlik yapmakta ve Fransızlarla da araları iyi olan kişilerdir. Akif bu koşullarda Antakya da bir çok kişi ile görüşmüştür. Hatta Mesut Fani Bey, Akif’e Atatürk’le ilgili görüşünü de sormuştur. Akif de Atatürk için “Büyük adam vesselam. Keşke halife olmak isteseydi! Ona ilk defa ben biat eder ve şimdi böyle vatan hasretiyle diyar diyar sürünmezdim” demiştir. Mesut Fani Akif’in bu görüşünü hem öğrencilerine anlatmış hem de 1938’de Antakya’da basılan Atatürk’ün Hayat Felsefesi isimli kitabında yayınlamıştır.14 Akif’in Atatürk hakkındaki düşünceleri konusunda Hakkı Tarık Us’un yazdıkları da önemlidir. Akif 1936’da yurda döndükten sonra hastanede yatarken Atatürk’e yakın bir yazar olan Hakkı Tarık Us tarafından ziyaret edilmişti. Akif’e hasta yatağında özellikle Kur’an Tercümesi sorulmuştu. Sohbette Atatürk hakkında da şöyle demiştir: “Tarık Bey, ben yemin etmem; fakat işte yemin ediyorum; ben Millî Mücadelede yanında bulundum; yakından tanıdım. Vallahi’l Azim, eğer Atatürk olmasaydı, bu zafer kazanılmazdı.”15 Ölmek üzere olan bu büyük karakter sahibi şairin sözlerine itibar etmek gerekir.

Kaldı ki, Akif’in Antakya ziyareti sadece Türkiye istihbaratı tarafından değil, Fransız istihbaratı tarafından da takip ediliyordu. Kendisinin Fransız işgal yönetimiyle hiç teması olmamıştır ve Fransız istihbaratının da sıkı takibi altındadır.16

 

Akif’in Antakya’da Yazdığı Şiir

Akif’in Safahat’ta Kıt’a başlığı altında yer alan bir şiiri var. Şiirin yazıldığı tarih olarak da “Ağustos 1935” yazmaktadır.17 Yakın dostu Hasan Basri Çantay Akif’in ölümünden sonra yayınlanmak üzere Akifname isimli bir eser yazmıştı. Bu eser zamanında yayınlanamadı ve 1966’da yayınlanabildi. Burada rahmetli Çantay, Akif’in vefatından hemen sonra Antakyalı bir gencin gönderdiği mektupta, Akif’in bir dörtlüğünü gönderdiğini ve bu dörtlüğü Antakya seyahati esnasında yazdığını belirtiyor. Söz konusu gencin mektubunda şöyle anlatılıyor: “Merhum Mehmed Akif iki sene evvel tebdili hava için Antakya’ya gelmişti. Ciğerlerinden muzdaripti. Ümitizdi. Bir gün (Asi) boyunca gezerken birkaç genç onu teselliye çalışıyorduk. Bir aralık Antakya’yı nasıl bulduğunu sorduk. Durdu, düşündü, kararan sulara, morlaşan dağlara, gölgelenen ovalara baktı, baktı… “Çok güzel, yalnız havada üzerime çöken bir ağırlık var” dedi ve sonra bize şu kıtayı okudu:

 

Viranelerin yasçısı baykuşlara döndüm,

Gördüm de hazanında şu cennet gibi yurdu,

Gül devrini görseydim onun bülbül olurdum,

Yarab! Beni evvel getireydin nolurdu?18

 

Akif’in bu şiiri okurken Antakyalı gençlere “üzerime çöken bir ağırlık var” demiş olmasında büyük bir anlatım gücü ve mühim mesaj bir söz konusu. Çünkü gerçekten hastadır, ama vatanından uzakta gurbet ellerde kalmıştır ve gezip gördüğü Antakya’da o anda Fransız bayrağı dalgalanmaktadır. Nitekim aynı konuyu anlatan Mehmet Tekin de benzer şekilde anlatırken, ikindi vakti Asi kenarında bir grup arkadaşıyla gezerken Ali İlmi “Üstadım, Antakya için bir şiir lütfeder misiniz, hatıranız olur” deyince, Akif batıda gurup vakti oluşan manzaraya, Asi’nin akşam güneşi altında renkli pırıltılar yaparak akıp giden sularına, bir de Kışla’daki direkte dalgalanan Fransız bayrağına bakar. Sonra bu cennet beldenin anavatandan ayrı kalmasından duyduğu derin üzüntüyü dile getiren malum kıtayı söyler.19

Akif, Antakya ziyaretinden bir yıl sonra Mısır’dan İstanbul’a döndü. Vatan hasreti ve hastalığı dayanılacak gibi değildi. Oldukça zayıflamıştı. Dostlarının yardımıyla gözlerden uzak hastanede yattı ise de, çok sayıda ziyaretçisi eksik olmadı. Nihayet 27 Aralık 1936’da hayata veda etti. Ali İlmi Fani onun arkasından yazdığı şiirde Antakya seyahatine ve Antakya’da okuduğu dörtlüğe de değinmektedir. Ali İlmi Fani’nin bu güzel şiirinin son üç beyti şu şekildedir:

 

Görmek bu günü sence de en mutlu dilekti,

Dursandı ne var, beklediğin gün gelecekti,

 

Gittin bizi öksüz gibi âvâre bıraktın

Kalsandı Hatay Marşı’nı sen yazacaktın

 

Gül devri onun geldi, fakat bülbülü nerde?

Yâdın gibi onmaz yaralar kaldı ciğerde.

 

1 Ekmelddin İhsanoğlu – Fatma M. Şen, Akif’ten Emanetler, Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2024, s. 39; Muharrem Coşkun, Kod Adı: İrtica-906, İstanbul 2014, s. 28

2 M. Ertuğrul Düzdağ, Mehmed Akif Mısır Hayatı ve Ku’an Meali, Şule Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2005, s. 102; Ekmeleddin İhsanoğlu – Fatma M. Şen, Akif’ten Emanetler, s. 85

3 Mehmet Tekin, “Mehmet Akif Ersoy ve Antakya”, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi 1. Uluslararası Mehmet Akif Sempozyumu, s. 518

4 Ali İlmi Fani, Bir 150’liğin Mektupları, Hazırlayan: Abdullah Uçman – Handan İnci, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1998, s. 96

5 Mehmet Tekin, Mehmet Akif Ersoy ve Antakya, s. 518

6 M. Ertuğrul Düzdağ, Mehmed Akif Mısır Hayatı ve Kur’an Meali, s. 113

7 Mehmet Tekin, Mehmet Akif Ersoy ve Antakya, s. 518

8 Ekmeleddin İhsanoğlu – Fatma M. Şen, Akif’ten Emanetler, s. 87; M. Ertuğrul Düzdağ, Mehmed Akif Mısır Hayatı ve Kur’an Meali, s. 104

9 Ali İlmi Fani, Bir 150’liğin Mektupları, s. 99

10 Mehmet Tekin, Mehmet Akif Ersoy, Mehmet Akif Ersoy ve Antakya, s. 527’deki harita

11 Ekmeleddin İhsanoğlu – Fatma M. Şen, Akif’ten Emanetler, s. 71

12 M. Etuğrul Düzdağ, Mehmed Akif Mısır Hayatı ve Kur’an Meali, s. 104, 105

13 Muharreem Coşkun, Kod Adı: İrtica-906, İstanbul 2014, s. 44-51

14 Mehmet Tekin, Mehmet Akif Ersoy ve Antakya, s. 519, 520

15 Ekmeleddin İhsanoğlu – Fatma M. Şen, Akif’ten Emanet, s. 309

16 Mehmet Tekin, Mehmet Akif Ersoy ve Antakya, s. 519

17 Mehmet Akif Ersoy, Hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ, Çağrı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 2005, Safahat, s. 585

18 Hasan Basri Çantay, Akifname, Ahmed Sait Matbaası, İstanbul 1966, s. 374

19 Mehmet Tekin, Mehmet Akif Ersoy ve Antaakya, s. 519

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum