As. Prof. Dr. Dr. Senem KARAGÖZ

As. Prof. Dr. Dr. Senem KARAGÖZ

[email protected]

ŞER‘îYYE SİCİLLERİNİN TÜRK DİLİ VE KÜLTÜRÜ AÇISINDAN KAYNAK DEĞERİ

21 Ağustos 2019 - 09:53

ŞER‘îYYE SİCİLLERİNİN TÜRK DİLİ VE KÜLTÜRÜ AÇISINDAN KAYNAK DEĞERİ (*)

Osmanlı tarihi kaynakları arasında yer alan şer‘îyye sicilleri; kadılık makamına intikâl eden her türlü yazışmanın belirli usûllerle kaydedildiği defterlerdir. Defterlere sicill-i mahfuz veya sadece sicil de denmektedir. Mahallî konularla ilgili kadı ve naiplerin verdiği kararlar ile merkezden gelen her türlü resmî yazılar da bu deftere kaydedilmektedir. Dolayısıyla şer‘îyye sicilleri; resmî mahkeme kayıtları ile Osmanlı Devlet merkezinden sancak ve kazalara yazılan ferman, berat, emir vs. yazı suretlerini de içermektedir.  Siyasî, askerî, kültürel ve iktisadî yapı hakkında bilgileri ihtiva eden şer‘îyye sicilleri tarih açısından “birinci elden kaynak” durumundadırlar . XV. yy.ın yarısından başlayarak XX. yy.ın ilk çeyreğine kadarki döneme ait uzun bir süreçte görülen şer‘îyye sicilleri; dil, din cinsiyet ve ırk farkı gözetmeksizin mahkemeye gelen herkese açık bir mercide tutulan, Türk kültür ve tarihinin temel kaynaklarının başında gelmektedir. 

Merkezden gelen resmî yazışmaların yanı sıra, yöre ile ilgili idarî yapıdan, şehir ve köy hayatına kadar ekonomik, sosyal ve kültürel faaliyetleri halkın kendi ikrârları ile yansıtan siciller; döneminin dil özelliklerini de bir biçimde ortaya koymaktadır. Yöre insanının kullandığı kelimeler; olaylara bakış açısı ve yaşam tarzı hakkında bilgi vermektedir. Hatta etkileşime girdiği kültürler dolayısıyla ortaya çıkan kültürel izler de sicillere yansımaktadır.

Şer’îyye sicilleri ülkenin birçok noktasında farklı şekillerde muhafaza edilirken 3 Kasım 1941 tarihinde müze ve kütüphanelere devredilmiştir. 1991 yılında Türkiye genelindeki müze ve kütüphanelerde bulunan sicillerin büyük bir bölümü Milli Kütüphane’ye devredilmiştir . 2005 yılında alınan kararla şer‘îyye sicil defterleri Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir. Çalışma yapmak isteyen ilim adamları için şer’îyye sicillerine birçok yoldan ulaşmak mümkündür. Milli kütüphanede mikro film ve cd şeklinde fotoğrafları mevcuttur. İstanbul’da Devlet Arşivleri’nde orijinalleri muhafaza edilen sicillerin fotoğrafları da kurumca, çalışma yapmak isteyenlere temin edilmektedir. İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) tarafından çalışma yapmak isteyen bilim adamları için mikro film ve fotoğrafları kütüphanede muhafaza edilmektedir. Bunların dışında Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu sahalarda tutulan şer’îyye sicillerinin bazıları Gürcistan, Bulgaristan, Mısır, Rusya, Yunanistan ve Arnavutluk gibi devletlerin müze ve arşivlerinde de mevcuttur .

Şer‘îyye sicillerinin tarihi bir kaynak olmasının yanı sıra dil ve kültür özellikleri bakımından önemli veriler barındırdığını ortaya koyabilmek amacıyla bu çalışmada; 1 No’lu Kütahya (I. Bölüm-H.1109-1112/M.1697-1701), 671 No’lu Denizli (H.1189-1192/M.1775-1778),  14 No’lu Konya (H.1080-1081/M.1669-1670), 62 No’lu Amasya (H.1200-1201/M.1785-1787),  2 No’lu Yozgat (H.1299-1304/M.1883-1888), 1596 No’lu Rodoscuk (Tekfurdağı/Tekirdağ) (H.1071-1071/M.1660-1661), 1 No’lu Çankırı (H.1063-1065/M.1653-1655), 1 No’lu Ayıntab (Gaziantep) (H. 937-960/M.1531-1553) şer‘îyye sicillerinden örneklemeler yapılmıştır. 

a) Eş Sesli Kelimeler

Dil; insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli antlaşmalar sistem, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir  .  Türkçenin en eski dönemlerden bugüne kadar gelen çeşitli dil ürünleri, değişik metinleri incelenirse çok zengin bir söz varlığıyla karşılaşılmaktadır .

Yazılışları aynı olup, anlamları farklı olan kelimelere “eş sesli kelimeler” denir.  Bu bakımdan “bas-mak” kelimesi değişik bölgelerde farklı anlamlarda kullanılmıştır. Derdini mahkemede “sığırları basdırıp, sığırlar basdı ” diyerek anlatmaya çalışan kişi sığırların tarlasına girip, etrafı talan ettiği ve zarar verdiğini ifade etme çabasındadır. Bir başka hükümde yer alan “atla ardımdan gelüp bindiği ata beni basdırup ” diyen kişi; at tarafından çiğnendiğini beyân etmiştir. Bir hamama izinsiz giren kişiler için “hamam basmışlardır ” ifadesi kullanılmıştır. Kağnı altında kalan kişinin  “kanglı basup …vefat eylemiş ” ibaresi ölümün nedenini ortaya koymuştr. Evine zorla yani cebren girildiğini anlatmaya çalışan kişiler bunu “hânelerin basup ”, “odamı basma ”, “ben ahâr diyarda iken … evim basdırup ” sözleri ile mahkemede dile getirmiştir.

Yoluna çıkıp kendisinin darp edildiğini anlatmaya çalışan kişi bunu “benim yolumu basub ve beni darb eylemişdir ” sözleri ile ifade etmiştir.

Yurt edinme, yurt kılma anlamları “yurd tutub ”  ifadesi ile kayıtlara geçmiştir. Tarlasına gelen suyunun kesildiğini iddia eden kişi bunu “mezbûr Aharos zımmi suyumu tutdu ” sözleriyle ifade etmiştir. “âher diyara gidüb beni ve… iki buçuk yaşında sulbiyyemizi Fatıma’yı nafaka ve kisvesiz tutub gidüb ” diyen kadın kocasının kendilerini, geçinmek için maddi bakımdan yetersiz bir durumda bırakıp gittiğini “tutub gidüp” kelimeleri ile anlatmıştır.

b)Anlam Değişmeleri

Yazıldığı dönem itibarıyla günümüzdeki kullanım yerleri ve anlamları farklı olan söz ve söz öbekleri bu grup içerisinde değerlendirilmiştir. Bu noktadan hareketle kendisinin üzerine gelindiğini, şiddet gördüğünü ifade eden bir kadın bunu “üzerimize hücum edip … benim üzerime hücum ”  sözleri ile ifade etmiştir.

Denizli sicilinde yer alan “çatal karındaşlar ” ifadesi ile üvey kardeşler belirtilmiştir. Buradan hareketle üvey kardeşler için “çatal” ifadesi kullanılmıştır. Ayıntab sicilinde, annenin kız çocuğu için kullandığı “oğul ” ifadesi bu kelimenin kız ve erkek çocuklar için kullanıldığını göstermektedir.

Kütahya’ya ait şer‘îyye sicilinde “konak odası ” şekliyle yer alan ifade konuk odası, misafir odası anlamını taşımaktadır. Benzer bir ifade Konya’ya ait sicilde de görülmektedir.  Mahkemede “evim önünde harman yerinde sulbî oğlu dururken dört nefer atlı gelüp konak taleb idüp tüfenk ile habs itdirmiştim ” beyânatında geçen konak talep etme ve sonrasında atlıların hapsedilmesi, bu gelen kişilerin aileden kendilerine kalacak yer istediklerini ortaya koymaktadır. Ayıntab sicilinde; kayıp bir merkep için “evime girüp konak kaldı ” ifadesi kullanılmıştır. Kişi bu ikrârında, kayıp diye adlandırılan merkebin gün içinde akşama kadar evinde konakladığını, sahibi çıkmayınca emin Ali çelebiye teslim ettiğini anlatmaktadır .

Oğlunun üstüne yürüyen kişiyi ve niyetini anlatırken “tüfenk kaldırdıkda ” tüfek doğrultma anlamında kullanmış ve “oğlum mezbûr dâhi beni katlediyorlar deyü feryad itmeğin” şeklindeki doğrulayıcı beyânıyla da tüfenk kaldırmanın karşısındaki kişiyi, canına kast eder nitelikte hedef aldığını göstermektedir. 

Attan düşüp, başını taşa çarpan ve bunun sonucunda ölen kişinin ölüm nedeni “başın sağ tarafı taşa rast gelüp ” şeklinde belirtilmiştir. Burada başın taşa rast gelmesi; “başı taşa denk geldi, başı taşa çarptı” ifadeleri yerine geçmiştir. Başka bir hükümde “birinin taşı işbu sağ koluma rastgelüb ” şeklinde rast gelme yukarıdaki anlamda kullanılmıştır.

Aynı hükümde yer alan “önüne inüb ” önüne çıkma, “kılıç ile salma ” kılıç sallama, kılıç ile saldırma anlamında kullanılmıştır. Hükmün devamında “kılıc ile saldıktan” sonra saldırılan kişinin iki parmağının yaralandığı belirtilmiştir.

Kesmek üzere sürmek, vurmak, çarpmak, atmak  anlamları bulunan çalmak; hükümde,  eli bıçakla yaralanan kişinin “bıçak ile çalub ” ifadesi ile olayı anlatması bıçak çalmanın yaralanma ile sonuçlanan bir eylem olduğunu ortaya koymaktadır.

Satılmış adlı kişinin şahitlerce ölüm nedeni anlatılırken; başına gelen iki topağın yanı sıra kullanılan “bıçak vurub ” ifadesi kişinin bıçak darbeleriyle yaralandığını göstermektedir.

Ürününün yetiştiğini fakat kanuna göre hasat zamanı olmadığını bildiği halde ürününü hasat etmesi gerektiğini mahkemeye anlatmaya çalışan kişi, yanında getirdiği bir miktar arpa sünbülesini ve kirazı mahkemeye sunduktan sonra “arpa ve buğday mahsûlden bazısı yetişüp harman olmağla ve sürülüp savrulmağa kâbil olup ” sözleri ile harmanını hasat etmek için gerekli izni almıştır. Tarladaki ekinini anlatırken “gök ekin ” şeklinde geçen kayıtta ekinlerin daha olgunlaşmadığı ifade edilmektedir. 

Kardeşinin oğlunu evine bıraktığını anlatmaya çalışan kişinin ikrârı “evine kodum ” şeklinde yer almıştır. Yozgat sicilinde geçen “araya adamları düşürüb ” ifadesi ile araya adam, aracı koyma anlamı karşılanmaktadır. Kesilebilir yaşta ve irilikte olan koyunlardan bahsedilirken “bıçağa yarar iki yüz re‘s ağnam ” tabiri kullanılmıştır. Denize açılacak donanma “derya yüzüne çıkacak donanma ” şeklinde ifade edilmiştir. Evine izinsiz giren kişiler için “benim menzilime dâhil oldular ” ifadesi kullanılmıştır. Yakalanan kişiler için günümüzde “ele geçirme” şeklinde kullanılan ifade, hükümde “ele getürülüb ” şeklinde kullanılmıştı.

Sarhoş olduğu iddia edilen kişilerin arkadaşlarını da yanına almak için evine gelip, babasından izin isterken kullandıkları “şâb içün evinden bize çıkarıvir, yârenimiz olmağla evden çıkar didik ” ikrârları kayıtlara geçmiştir. Buna göre; hep birlikte dışarıda vakit geçirmek isteyen kişiler, bir diğer arkadaşlarının evine gelip, arkadaşlarının babasından dışarı çıkmak izin talep etmektedirler.

c) Yazım Değişmeleri

Yapılan değerlendirmeler bir dilbilimcisi gibi değil; dil özellikleri bakımından günümüz yazım ve anlatımında görülen farklılıklar olarak ele alınmıştır. Her ne kadar kâtip hatalarının da olabileceği göz önünde bulundurulmalıysa da defterin tamamında kelimenin aynı şeklide yazılması seçilen örneklerin incelenmesi gerekliliğini ifade etmektedir.  

Denizli sicilinde “ana göre ”,  Kütahya sicilinde “anlar dahi ”, Yozgat sicilinde “andan başka, anın dahi hesabın isterim ”, “anlar ” kelimelerinde “o” zamirinin “a” şeklinde yer almıştır.

Belirtme hâl eklerinin kullanılmaması bir diğer husustur. Bu bağlamda “kendülerin bağlayıp ” “tahtaların yıkıb ”şeklinde geçen kelimelerde bu ekin kullanılmadığı görülmektedir.

Günümüzde yaygın olarak kullanılan “amca-emmi”nin farklı yörelerde farklı biçimleriyle yer aldığı görülmektedir. Kütahya ve Konya sicillerinde “ammi , “ammim oğlu ”, Yozgat sicilinde “amuce ” şeklinde yazılmıştır.

 Kütahya sicilinde “arpa yahmışdım, ahşam ”, Ayıntab sicilinde “ahşam, yohsa ” Yozgat ve Çankırı sicilerlinde “kangi, kangınız ” şeklinde geçen kelimelerde günümüz yazım kuralına göre “h-k” değişimi yaşandığı görülmektedir.

Heybe; Konya ve Yozgat sicillerinde “heğbe ”, Çankırı sicilinde günümüz şekliyle “heybe ” biçimiyle yazılmıştır. “Yoğiken ”, “yoğsa ”, “ulağ ” kelimelerinde “k-ğ” değişimi görülmektedir.

 “Emanete koduk, evine kodum ; ” ifadelerinde günümüz yazım kuralına göre “y” harfinin olmadığı görülmektedir. 

“Sebet ”, “tebsi ”  kelimelerinde günümüz yazım kuralına göre “b-p” değişimi görülmektedir. “Gavga eylediklerinde ” ifadesinde “gavga” kelimesinde günümüzde oranla “k-g” değişimi yaşanmıştır.

Günümüzde “ark/arık” şeklinde yazılan kelime “harak ”; “şimdi” olarak yazılan kelime  “imdi ” şeklinde kayıtlara geçmiştir.

 “Sağ küreği üzerine urub; değnek ile boğazına urub ” ifadelerinde “urub” şeklinde yazılan kelime günümüzde “vur-” şeklinde yazılmaktadır.

Konya, Tekirdağ ve Çankırı sicillerinde duvar “divar ” şeklinde yazılmıştır.

ç) Günümüzde Kullanılmayan Kelimeler

Ayıntab sicilinde kavga olaylarında sık sık geçen “çakışma ” ifadesi birbirini mat etmeye çalışma, tartışma, münakaşa etme, mukâyese etme, müsabaka etme  gibi farklı anlamlarda kullanılmaktadır.

Yeni bir şeyi, hayırlı bir işi sahibinin yapacağı ikramla kutlamak  anlamına gelen ıslatma, Kütahya sicilinde “ıslacak ve şarab satarsun, ıslacık ve şarab satarsun ” şeklinde şarapla birlikte kullanılmıştır. Bu noktadan hareketle “ıslacık-ıslacak” kelimelerinin içki anlamında kullanıldığı söylenebilir.

Top da küçültme ekiyle (top+ak) yufka açmak içinde yuvarlanmış hamur parçası; tereyağı, toprak, kömür, peynir topağı gibi anlamları olan topak; tarlada bostanını beklerken “topak ” ile kişinin kafasına vurulduğu beyânıyla sicilde yer etmiştir.

Konya ve Rodoscuk sicillerinde inde “çağşır, çakşır ” olarak geçen sözcük; erkeklerin iç donu üzerine giydikleri, belden uçkurlu, diz kapağının altında birden darlaşıp bacağı saran, bazen paçalarına birlikte giyilen bir mest dikilmiş olan, çuhadan yapılma üst giyeceği, bir tür pantolon  demektir.

Hükümde “bağıma koyun kodu ve divarım çelengini yıkdı, bağına koyun komuşsun ve çelengini hedm eylemişsin ” şeklinde mahkemeye taşınan olayda “çeleng” sözcüğünün “duvarın saçağı ” anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre koyu duvarın bir tarafının yıkılmasına sebebiyet vermiştir.

Tahtaların en ince yerleri  olan puşta; sicilde “tahta ve puşta bağımı ” şeklinde, anlamını doğrulayıcı nitelikte, benzer kelime grubuyla birlikte kullanılmaktadır.

Bina önündeki üstü kapalı, önü açık yer, sundurma  tahta gölgelik, çardak, bağ kulübesi, evin önü açık ve taş döşemeli bölümü  gibi anlamları olan örtme; Konya sicilinde “bir tahta bağ ve iki oda ve bir örtme ve eşcar bahçesi ”, “iki ahur bir örtme ” şeklinde benzeri yapılarla birlikte yer almıştır.  Rodoscuk sicilinde “hayatı ve sundurmayı ”  olarak geçen ifadede yer alan “önü açık çatı altı” anlamına gelen sundurma da benzer yapılar içerisinde yer almıştır. 

Konya sicilinde “haranı ” şeklinde yazılan, hereni olarak da yazılışı ve söyleniş olan farsça kelime, kazan ve tencere olarak kullanılmaktadır.

Kendisine hakaret edildiğini iddia eden kişi bunu “bana gidi ve pezevenk didi ”, “gidi ve pezevenk deyu şetm eyledi”, “bana gidi ve köftehor deyu şetm eyledi” sözleriyle mahkemede dile getirmiştir. Kelime; pezevenk, deyyus, kaltaban anlamlarını taşımaktadır .

Elbise veya örgülerde çorap koncunun ağzı gibi büzülen kısım, baş örtüsü, ağ gibi seyrek örgülü bir cins dokuma , sık gözlü balık ağı, elbise ve örgülerde çorap koncunun ağzı büzülmüş olan  olan tor; Konya sicilinde “bir dârâyı zıbun ve iki tor ve bir peştemâl ” olarak öncesinde ve sonrasında yakın sözcüklerle bir arada kullanılırken, Amasya sicilinde de “tor kîse -tor kese”olarak yer almıştır. 

Kasapların yol üzerine döktükleri kanaradan şikâyetçi olan halk; camide namazlarını kılamadıklarını, evlerinde ve dükkânlarında oturamadıklarını “kasablar kanara döküp, dökdükleri kanarayı kaldırup ” sözleri ile mahkemeye taşımışlardır. Arapça hayvan kesilen yer, mezbaha, kasaphâne, salhâne, kınnâre, et çengeli ve halk ağzında başıboş ve obur köpek demektir.

Biri alçak yerde biri yüksek yerde olduğu için; aşağıdaki değirmenine, yukarıdaki değirmenden gelen suyun karıştığını ve kendi değirmenine suyun zarar verdiğini “su garılup ” sözcükleri ile taşıyan kişinin sorunu; yukarıdaki değirmenin su bendini bir miktar aşağıdan tutma kararı ile çözüme kavuşturulmuştur. Divan-ı Lügati’t-Türk’te  “qarıldı” şekliye yer alan sözcük “bir şey başka bir şeyle karıştırıldı” anlamını taşımaktadır . 

Ayakla basıp toprağı işlemeye yarayan tarım aleti  olan “bel ” kazma, balta gibi aletlerin yanında kullanılarak anlamını doğrulmaktadır.

Hısım, akraba  demek olan “ammete” hükümlerde “ammeteme söyle mezbûr Hamide vekâleti bana virsün de ”, ““mezbûr Huri’nin ammetesi müvekkilem mezbûrun validesi ” şeklinde yer almaktadır. Her iki hükümde ammete diye hitap edilen kişinin kadın olduğu açıktır.

Amasya sicilinde  “pâk burmadan altışarından hırer otasından … etmeksiz onar pareye etmekli sekizar pareye tel vermeyen yarma narhını narhından ziyade yiğitbaşı marifetiyle nizam ” şeklinde ipek dokumacılığında çalışanların yaptıkları iş karşılığında aldıkları ücrete dair bir hükümde yer alan “etmek”; Rodoscuk sicilinde de “etmekçi fırını, ikişerlik yirmi bin etmek ” ifadeleriyle yer almıştır.

Daha önce kızını Süleyman adlı kişiye verdiğini kabul eden baba kızının bu evliliği istemediğini “lakin kızım kendümü salb iderim varmam diyor ” sözleri ile anlatmaya çalışmıştır. Salb; Arapça, asarak idam etme, asmak anlamındadır .

Kıldan, yünden dokunmuş çuval olan seklem  Yozgat sicilinde “seklem içinde bulunan altınlar ” şeklinde yer almıştır.

Heybenin ilmeği ya da donun uçkuru gibi şeylerin ucuna sarılan sicim demek olan bürük , Divan-ı Lügati’t-Türk’te Yozgat sicilinde geçen “beyaz bürük içinde; bürük içinde gördüm  ” ifadesindeki anlamını doğrulayıcı şekilde “börk: başlık “ olarak yer almaktadır.

d) Sağlık terimleri

Cüzzamlı olduğu için tekkede kalınması istenmeyen kişinin sağlık durumu hekimbaşı kontrolünden geçer.  Kişinin cüzamlı olduğu “cüzzam zahmedine mübtela olmağla ” şeklinde zahmet kelimesi ile nitelendirilirken; hekimbaşı tarafından konusu geçen kişinin marâzının cüzzam değil “tuzlu balgam ” olduğu tespit edilmiştir.  

Satın aldığı hayvanı kusurlu olduğu için iade edip, parasını geri almak isteyen kişi atın durumunu “kır atımın terki olduğuna, kolları terk olduğu ” sözleri ile anlatmıştır. Terk; çok çalışmaktan kol ve bacaklarda olan tutukluklar Acıpayam -“Terk olma” ifadesi Muğla yöresinde “belim terk oldu, bacaklarım terk oldu” şeklinde belin, bacağın; ağrı, sızı olmaksızın kasılması, hareket edememesi anlamları ile kullanılmaktadır.

Sık sık soluyan, çok soluyan anlamını taşıyan soluğan  ““kısrağı soluğan illeti olub ” şeklinde aldığı kısrağı kusurlu bulduğu için geri vermek isteyen kişinin ikrârında geçmektedir.

Beş yaşındaki oğlu merkepten düşüp, kolunu kırınca gittikleri “Sınıkçı Molla Hasan bin Köse Mehmed, ben sınıkçıyam deyu sagir merkumun kolunu sarub, sınıkçı ustalarından ” ifadeleriyle yer alan sınıkçı; “sındı, sındu” şekliyle Divân-ı Lügati’t-Türk’te “sındı: yıgaç sındı (başka bir şey de olabilir) kırıldı. Sû sındı (ordu kırıldı)-sındu kırkı, kırkma makası da denilir(oğuz Türkçesi) ” anlamları Oğuz Türkçesi içindi yer almıştır. Sırp Sındığı Savaşı’na adını Verne kelime de Sırp’ın kesildiği savaş anlamındadır

e) Kültürel Özellikler

Taşlaşma (mülâ‘abe) olarak bilinen iki mahallenin ya da mahalle içerisindeki erkeklerin iki gruba ayrılarak, birbirlerine taş atmaları şeklinde oynanan, bu nedenle “savaş oyunu” diye de adlandırılan oyundur. Antep şehrinde XVI. yy.da oynandığı sicillere yansımıştır. Hamile bir kadına denk gelen bir taşın kadının çocuğunu düşürmesine sebebiyet verdiği için olay mahkemeye taşınmıştır. Cumhuriyet döneminde de oynanmaya devam eden bu oyun tehlikeli sonuçlar doğurduğu için dönemin valisi tarafından yasaklanmıştır .

Orta Asya’dan beri günümüze kadar süre gelen, bir spor olarak oynanan cirit XVII. Yy.da Antep ve Konya yöresinde oynandığı sicillere yansımıştır. Ayıntab sicilinde; kişinin kafasının sol tarafına ciritin isabet etmesi sonucu kafasının delinmesiyle olay mahkemeye taşınmıştır. Aynı sicilde gayrı-müslimlerin de cirit oynadığı kayıtlara geçmiştir . 1670 tarihli Konya şer‘iyye sicili hükümlerinde “cirid ile kulağı üzerini darb idüb ol darbdan dördüncü gün vefat eylediğini; cirid oynarken, cirid isabet etmiş ” şeklinde kayıt altına alınmıştır. 

Konya sicilinde “kapumuza katran sürülmüş idi; kapuma katran sürülmüş ” şeklinde iki hükümde yer alan katran sürme; mahalleli tarafından evde zina işlendiği fikrinin ortaya atılması şeklidir. Mahalleli zina işlendiğini düşündüğü evin kapısına katran sürerek, bu düşüncesini ortaya koyardı. Eve; tanınmayan, aşina olunmayan kişilerin girip çıkması kapıya katran sürmek için mahallece yeterli bir sebeptir. Böylece kapısına katran sürülen kişi mahalleli tarafından şüpheli ve lekeli olarak değerlendirilecek, kişi kendini aklayıncaya kadar da çevresi tarafından dışlanacaktır . Bu olay, “toplum baskısı” olarak da adlandırılan; mahalle ve ya köylünün kişi üzerindeki etkisini de ortaya koyması bakımından önemlidir.    

Bir aşk meyvesi olarak mitolojide yer alan elma  Konya sicilinde  “kapım önüne iki elma bırakmış bana âr lâhık oldu ” şeklinde bir kadının şikâyetiyle mahkemeye yansır. Kutsal kitaplarda yer alan, açık olarak “elma” ismi geçmese de yasak meyve olarak tabir edilen bir meyvenin olduğu bilgilerinin yanı sıra; yaratılış konulu mitler ve Türklerde derlenen sözlü edebiyat geleneğinde; kadında doğurganlık vasfının kazanılmasında etken olan elma, aynı zamanda aşkın ve üremenin de sembolüdür. Doğuramayan kadına elma verilmesi; yenilen yasak meyvenin dişiye vermiş olduğu doğurganlıkla bağlantı kurulur. Rüya yorumları yapılırken; Balıkesir yöresinde, halk arasında elmanın yasak aşka delâlet ettiği ifade edilmektedir.

Başörtüsü ve eskiden Bilecik, Bursa ve Üsküdar’da ipekle dokunan, kabartma çiçekli, özellikle yastık yapmakta kullanılan, çok makbul ve meşhur kadife kumaş  olan çatmanın Konya, Rodoscuk ve Çankırı yöresinde “çatma yasdık, çatma döşek, çatma yorgan ”şeklinde bu eşyaların yapımında kullanıldığı görülmektedir. 

Yozgat sicilinde “emişmiş ” ifadesi aynı kadından süt emen kişiler için kullanılmıştır. Sütkardeşliği anlamı ile hükümde kullanılan bu ifade; beş yaşındaki Hamide ile on beş yaşındaki Mustafa’nın babaları vekâleti ile kıyılan nikâhın, erkek tarafının oğlanın askerden dönmesi ile evliliğin gerçekleşmesini talep etmesi sonucu mahkemeye taşınmıştır. Mustafa ile aynı anda emzirdiği bebeğinin Hamide değil de Hamide’nin ablası Zeynep olduğu, Hamide ve Zeynep’in annesinin şahitliği ile mahkeme kayıtlarına geçmiştir.

Rodoscuk sicilinde “varsak tabir olunur bıçak ile, varsak ile üzerine hücûm ”  diyen kişinin ikrârında varsak diye adlandırılan bir bıçak türünün kullanıldığı görülmektedir.  Bu bıçak yeniçerilerin kullandığı silahlardan biri olarak varsak denilen yatağan bıçağı  şeklinde bilinmektedir.

f)Atasözleri ve Deyimler

Sicillerde; mahkemeye gelmiş kişiler, kadı huzurunda halklılığını ortaya koymak ya da bir durumu ifade etmek için atasözü ve deyimlerden yararlanmışlardır. Örnekler verilecek olursa “haklarından gelinmedikçe ” ifadesinde geçen hakkından gelme; zor bir işi başarı ile sona erdirme, yenme  anlamında kullanılmıştır.

“Altun ve incümü yedim içtim ” diyen kişi bunların kendisine ait olduğunun altını çizdikten sonra; “yedim içtim” diyerek aslında hepsini bitirdiğini söylemektedir.  

Bir kadının akli dengesinin yerinde olduğu “mezbûrun zevcesi akılda olduğu halde ” ifadesi ile ortaya konulmaya çalışılmıştır. Davanın kayda geçtiği sırada bahsi geçen Ayşe  “mecnun” olarak nitelendirilmiş fakat davanın konusu olan mirastan paylarına düşen hisseleri bundan daha evvel kimseye vermediği şahitlerce “aklı başındaydı” denilerek ispatlanmıştır.

Yozgat sicilinde yer alan “esası çürük olan maddenin feride çürüktür ” ve “gasb ve sirkate güneş gibi meydanda iken ” ifadelerinde bir atasözü ve bir deyim karşımıza çıkmaktadır. 

Yozgat sicilinde; kendisine zorla iş yaptırıldığını mahkemeye şikâyet eden kişi; bu beyânını “geceli gündüzlü yapdırdı, böyle cebren yapdırdığını ” şeklindeki ikrârı ile geceli-gündüzlü, zorla çalıştırdığını ortaya koymuştur.

Hasta babasını öldürmeye çalışan kişinin babasına “seni öldürüp bu yükten kurtulayım ” dediğini şahitler mahkemede dile getirmiştir.

Rodoscuk sicilinde yer alan “sınur taşından yol sıra gidip ” ifadesi ile “yol boyunca gitme” anlamı karşılanmaktadır.  

            Sonuç olarak; şer‘îyye sicilleri, mahallînde kayıt altına alınması bakımıyla yörenin ağız ve kültür özelliklerini mahkemeye gelen kişilerin ikrârları vasıtasıyla aktarmaktadır. Geçmişten günümüze kelimelerde yaşanan yazım ve anlam değişmeleri, yörelerin birbirleriyle ifade ve kültür farklılıkları ya da benzeşmeleri sicillerde yer edinmektedir. XV., XVI. ve XVII. Yy.’a ait sicillerde yöresel  ağız ve ifadelerin kullanımı daha belirgin olmakla beraber; XVIII. yy.ın ikinci yarısı ve XIX. Yy.da mahkemelerde ihtisaslaşmaya gidilmesiyle birlikte ağız ve kültür özelliklerinin sicillere yansımadığı görülmektedir. 

KAYNAKÇA:

BARIŞ, Gülhan; 2 No’lu (H.1299-1304/ M.1883-1888) Yozgat Şer‘iyye Sicilinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Kayseri 2007, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).

BOSTANCI, Necla, 1596 Numaralı Rodoscuk (Tekfurdağı) Şer‘iyye Sicilinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, 2010 Sakarya, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).

ÇETİN, Halil İbrahim; Denizli Şer‘iyye Sicili (M.1775-1778 / H.1189-1192),İstanbul 2006 (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).

DAĞLI, Serpil; 1 Numaralı Kütahya Şer‘iyye Sicili (I. Bölüm) Transkripsiyonu Ve Kritiği, Kütahya 2004, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).

KARAGÖZ, Senem; I No’lu Ayıntab Şer‘îyye Sicili Defteri Transkripsiyonu, Muğla 2012, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).

KÖSE, Uğur; H.1063-1065 (1058), M.1653-1655 Tarihli Çankırı Şer‘iyye Sicilinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Ankara 2009, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).

KÜÇÜK, Fatih; 14 Numaralı Konya Şer‘iye Sicili (1080-1081/1669-1670) (Değerlendirme ve Transkripsiyon), Konya 2013, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).

ŞAHİN, Ahmet; 62 No’lu (H.1200-1201/M.1785-1787) Amasya Şer‘iyye Sicilinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Samsun 2010, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).

AÇA, Mehmet; “Türk İnanış ve Düşünüş Sistemlerinde Meyve”, Prof. Dr. Fikret Türkmen Armağanı, Ed. Gürer Gülseyin-Metin Arıkan, İzmir 2005, s. 239-261.

AKGÜNDÜZ, Ahmet; Şer‘iye Sicilleri Mahiyeti, Toplu Kataloğu ve Seçme Hükümler, C.1, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1998.

AKSAN, Doğan; Türkçenin Zenginlikleri İncelikleri, Bilgi Yayınevi, Ankara 2005.

AKSOY, Ömer Asım; Gaziantep Ağzı III Sözlük ve Kullanılmayan Kelimeler, TDK.D. 23, 1945.

AYVERDİ, İlhan; Misalli Büyük Türkçe Sözlük 1,2,3, Kubbealtı Neşriyat,  İstanbul 2005.

EKİN, Ümit; Gaziantep’te Terkedilmiş Bir Âdet: Mülâ‘abe (Taşlaşma)”, Gaziantep’in 75. Yılına Armağan, Sayı: 55, Gaziantep 1999, s. 263-268.

ERGİN, Muharrem; Türk Dilbilgisi, Bayrak Yayınevi, İstanbul 2003.

KARAGÖZ, Senem; “Şer‘îyye Sicili Defterlerinin Türk Dili ve Kültürü Açısından Önemi: 1 No’lu Ayıntab Şer‘îyye Sicili Örneği”,  IV. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Bildirileri (22-24 Aralık 2011), C. I, Ankara 2012, s. 681-694. 

Kaşgarlı Mahmud, Divânü Lugâti’t-Türk, (Çev, Uyarlama, Düzenleme: Seçkin Erdi, Serap Tuğba Yurteser), Kabalcı Yayın, İstanbul 2005.

MUTAF, Abdulmecit; “Osmanlı’da Zina ve Fuhuş Olaylarına Karşı Toplumsal Bir Tepki: Kapıya Katran Sürmek ve Boynuz Asmak”, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Balıkesir, Editörler: Bülent Özdemir- Zübeyde Güneş Yağcı, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2007, s. 93-104.

ONGAN, Halit; Ankara I Numaralı Şer’iyye Sicili, Ankara 1958.

ÖZDEMİR, Özdemir;  “Şer’iyye Sicillerinin Sosyo-Ekonomik Tarih ve halk Kültürü Açısından Önemi”, I. Battalgazi ve Malatya Çevresi Halk Sempozyumu Tebliğler, Malatya 1986.

Şemseddin Sâmi, Kamus-ı Türki, Şifa Yayınevi, İstanbul 2012.

ŞENOCAK, Ebru; “Türk Halk Kültüründe ve Mitolojik Bağlamda Üzümün Yeri”, Turkish Studies İnternational Periodical For the Languages, Literarure and History of Turkish or Turkic Volume 3/5 Fall 2008,  s. 175-192.

Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü X, TTK Basımevi, Ankara 1978.

UĞUR, Yunus;  “Şer‘iyye Sicilleri”, DİA XXXIX, İstanbul 2010, s. 8-11.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı; Osmanlı Devleti Teşkilatında Kapıkulu Ocakları, C. I, TTK, Ankara 1988.

ÜNAL, Mehmet Ali; Paradigma Osmanlı Tarih Sözlüğü, Paradigma Yayıncılık, İstanbul 2011.

YILMAZÇELİK, İbrahim; Diyarbakır Şer‘iyye Sicilleri (Katalog ve Fihristleri), Diyarbakır Tanıtma Kültür ve Yardımlaşma Vakfı Yayını, Ankara 2001.

YİĞİT, Ahmet; “XVII. Yy. Antep Şer‘îyye Sicillerinde Sosyal ve Ekonomik Hayat”, Türk Dünyası Araştırmaları (Mayıs-Haziran 2007) S.168, İstanbul 2007, s. 191-214.

YİĞİT, Ahmet; XVI. Yüzyılın ikinci Yarısında Edirne Kazası, Muğla 1998, (Yayınlanmamış Doktora Tezi).

Senem KARAGÖZ

(*) Karagöz, Senem, (2013). Şer‘îyye Sicillerinin Türk Dili ve Kültürü Açısından Kaynak Değeri, Yeni Türkiye Dergisi (Türkçe Özel Sayısı) Kasım-Aralık 2013, Yıl 9, S. 55, Ankara, 452-460.