Sivas kadim bir Anadolu şehridir. Yavuz Bülent Hoca’ da bu şehrin kadim şairlerinden birisidir. Yufka yüreği, ıslak gözleri, misilsiz heyecanı ve memleket tutkusuyla, örnek bir insan olmuştur. Şimdiye kadar yazmış olduğu bütün kitapları kütüphanemde mevcut. Zaman zaman; şiire doymak adına, çevirdiğim sayfaları hala yüreğimin telini sızlatmaktadır.
Şiir sanatının gerçekçilik akımına örnek teşkil eden, natüralist anlamdaki mısralarını incelediğimizde; Anadolu insanının, ancak bu kadar safiyane ve duru bir şekilde anlatılabilmesi, ancak saf bir Anadolu delikanlısına yakışırdı. O saf, berrak Anadolu delikanlısı da elbette ki Yavuz Bülent Bakiler’ di. Abartısız; olduğu gibi ve yüreği sızlayarak yazdığı duru mısraları, şiir dünyasının ne kadar geniş ve etkileyici olduğunu göstermeye yetiyordu.
O, bir şehrin yanaklarından süzülen içli bir gözyaşı gibi mısra mısra dokuduğu şiirleriyle, bir şehri sevmenin lezzetini tattırmıştı. Belli bir kuşaktan gelen, özellikle Sivas gençliği, bu şehri sevmeyi Yavuz Bülent Bakiler’in, kitaplarından, şiirlerinden konferanslarından öğrendi.
“Kopuz” ve “Orkun” dergilerinden sonra belki de en verimli ve üretken diyebileceğimiz zamanı “Hisar” zamanlarıydı. “Hisarcılar” adı verilen o meşhur grubun içinde yer alması ile birçok şair ve yazarı yakından tanıma imkânı buldu. Şiir anlayışını daha da geliştirdi. Merhum, üstadımız Arif Nihat Asya’dan etkilendiğini, mısralarında, sözlerinde rahatlıkla görebiliriz
Şiir, bir nevi insan yüreğine dokunma sanatı değil midir? İşte derin bir ıstırabın, kalemden birer gözyaşı gibi dökülüşüne nefis bir örnek…
“Ben Anadolu’yum.
Yıllar yılı susuz kaldım yıllar yılı aç,
Şükrederek kalktığım sofralarımda,
Ya soğan ekmek olur yahut bulamaç”
Mısralarına bile ciltlerce kitap yazılabileceği gibi, yine ruhu yangınlarla köz olmuş bir Anadolu insanının sabrını, hüznünü hıçkırıklarını döker sayfalara;
“Ben Numanlar köyünden Emine Bacı”
Oysa içimizi en çok acıtan, o yürek paralayan, epik olduğu kadar bir bakıma harikulade şiiri;
“Sivas’ta Ulu Camii avlusunda yoksul çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açıyorlar küçük esmer avuçlarını:
-Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka!
Başımızda kavak yellerinin estiği ve gençlik zamanlarımızın alabildiğine romantik zamanlarında, kendi kendimizle baş başa kaldığımız anların içli vakitlerinde terennüm ettiğimiz, adeta his dünyamıza öncülük eden, doyumsuz şiirlerinden birisi değil midir?
“Hani senin siyah bir önlüğün vardı
Beyaz yakalığın her gün kolalı
Tertemiz halini görenler anlardı
Ayakkabıların, çantan, kurdelan Türk malı”
Dizeleri, romantizmin doruğunda olan genç yüreklerimize adeta sevginin tohumlarını ekiyordu.
Şimdiye kadar Sivas’taki bütün konferanslarını titizlikle takip eden bendeniz, “O” konuştuğu zaman isterim ki hiç susmasın! O’nu dinlemek bile ayrı bir ders niteliğindedir. Çünkü konuştuğu zaman asla ve asla boşa konuşmaz. Yazılarındaki noktalama işaretlerini olan duyarlılığı, Türkçeye olan titizliği, hitabeti, etkileyici ses tonu ve mikrofonun hakkını fazlasıyla verebilen üslubu ayrı bir yazı konusudur.
Sivas’ta üç ayda bir yayınladığımız ve bendenizin de yayın kurulunda bulunduğum “Sultan Şehir” dergisi için Yavuz Bülent Bakiler Hoca’ mızdan bir yazı istememi rica etmişlerdi. Tuhaf bir heyecan ile telefonunu çevirdiğim de alacağım tepkiyi merak ediyordum. Kısa bir hal hatırdan sonra; “Hocam, yeni sayımız için bir yazınızı istirham ediyoruz” dediğimde, kırk yıllık dost gibi karşılayarak, “hay hay güzel kardeşim memnuniyetle” cevabı, gözümüzde yüreğimizde bir kat daha büyümüş, nezaketi, letafeti ve kibarlığına hayran kalmıştık.
Dergi için gönderdiği ve el yazısıyla yazdığı mektupları bende duruyor. Benim için artık “önemli” bir evrak niteliğindedir ve kütüphanemde özenle saklayacağım belgelerim içinde yerini almıştır.
Yavuz Bülent Bakiler’i anlatmaktan öte, aslında iç dünyasını çok iyi anlamak gerekmektedir. Hem Anadolu insanını ve hep ülkesini düşünen yorgun, yorgun olduğu kadar da cesur bir yürektir. “Türkçü-Turancı” fikriyatı, ülkesine milletine bağlılığı, çektiği çileleri ve mücadelesi, örnek bir şahsiyet olmasına yeter de artar bile…
Sevgili Hoca’ma bundan sonra ki hayatında sağlık, huzur ve mutluluklar dilerken, O’ nu, bayıldığım şu mısraları ile selamlamak istiyorum…
“Yürüyüşün duruşun bakışın,
Salınışın, Erzurum’un kız barlarında…
İri güzel gözlerini dallarda unutmuşsun,
Saçlarını ekin tarlalarında”