YA SÜSTE BOĞULURSUNUZ YA DA ARINARAK SAFLAŞIRSINIZ - Prof. Dr. Nurullah Çetin

YA SÜSTE BOĞULURSUNUZ YA DA ARINARAK SAFLAŞIRSINIZ - Prof. Dr. Nurullah Çetin
08 Kasım 2020 - 18:56
YA SÜSTE BOĞULURSUNUZ YA DA ARINARAK SAFLAŞIRSINIZ

Mevlana’nın anlattığı bir hikâyeye göre padişah, Çinli ressamlarla Anadolulu ressamlar arasında bir resim yapma yarışı düzenlemiş. Her iki ressam grubuna birbirine açılan iki oda vermişler. Çinli ressamlar kendilerine ayrılan odadaki duvarı rengârenk boyalarla süslü resimler yapmışlar. Anadolulu ressamlar ise kendilerine tahsis edilen odanın duvarını sadece parıl parıl ayna gibi olacak şekilde cilalamışlar, boya sürmemişler. Padişah, Çinli ressamların resmini beğenmiş. Sonra Anadolulu ressamların duvarına bakınca o cilalanmış duvarda Çinli ressamların yaptığı resimlerin yansımasını görmüş ve bunu daha çok beğenmiş.

Bu hikâyeden hareketle, dolaylı olarak iki farklı dünya görüşü ve hayat algısını karşılaştırmalı olarak ortaya koyabiliriz. Çinli ressamların temsilciliğinde bir kısım insanlar hayatlarına maddi süslerle, somut dünyalık değerlerle anlam katmaya çalışıyorlar. Onlar için hayat, bu dünyanın maddi süsleriyle süslenirse o zaman anlam kazanır. Kendini, bedenini, varlığını dünya malı ile süsleyen, insanlara, başkalarına madde olan süsleri gösterir, bunları sergiler.

Anadolulu ressamların temsilciliğinde ise saf İslam imanına sahip hakiki Müslüman ruhunu, kalbini bütün lekelerden, kirlerden, kötülük ve günahlardan temizleyip parlatır, Allah’a ve insanlara tertemiz, cilalanmış ayna gibi olan kalbini gösterir. Bu cilalanmış kalp aynasında dünyalık süsler kendisi değil de; onlarda tecelli eden Allah’ın isimlerinin saf, saydam, yalın yansıması görülür.

Maddecilerin insanlara sunup gösterebileceği şey, sadece sonradan edinilmiş eğreti, yok olmaya mahkum, gidici, uçucu, ölücü maddi değerlerdir. Bu madde süsü gerçek kişiliği, ruhu, kalbi örten, karartan, gizleyen bir paravandır. Maddeyi geri plana atıp insanlara iyilik, güzellik, fayda gibi soyut, manevi, İslamî, imanî zenginlikler gibi ruhsal zenginliğini kalbinin aynasında gösteren ise daha anlamlı bir iş yapıyor demektir. Maddecilik insanı gizleyen, silen, yok eden ve çürüten; maneviyatçılık ise insanı geliştiren, zenginleştiren, yücelten, öne çıkaran, sonsuzlaştıran bir dünya ve hayat algısıdır.

Bu meseleyi büyük Türk şairi Neşati çok veciz biçimde özetlemiş:
“Ettik o kadar ref-i taayyün ki Neşatî
Ayîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânız”
(Ey Neşâtî! Görünülürlüğü, bedensel maddi varlığımızı o derece ortadan kaldırdık ve tamamen manevileştik ki cilâlanmış, parıl parıl parlayan aynaya baktığımız zaman bile görünmez haldeyiz.)

Son sözü ilk sözün sahibine bırakalım: “Kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insanlara süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmran 14) 
Prof. Dr. Nurullah Çetin

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum