XVII. Yüzyılda Manisa Ermenileri

XVII. Yüzyılda Manisa Ermenileri
11 Ağustos 2024 - 11:51

XVII. Yüzyılda Manisa Ermenileri

Doç. Dr. Mehmet GÜNAY

Anadolu’daki Ermeni varlığı çok eski dönemlere dayanmaktadır. Fakat Batı Anadolu bölgesindeki Ermeni varlığının oluşması daha geç tarih- lerde gerçekleşmiştir. Manisa şehri başta olmak üzere XVI. Yüzyıl son- larına kadar bölgede yapılmış olan tahrirlerde gayr-i müslimler arasında Rum ve Yahudiler zikredilirken Ermeniler yer almamaktadır. 1531 yılında yapılan tahrirde tahmini nüfusu 6500 civarında olan şehirde 88 hane Yahudi bulunuyordu. Diğer gayr-i müslim unsurlardan Rumlar ise şehre yakın Horosköy’de ikâmet etmekteydiler. 1575 yılındaki tahrirde ise; şehrin nüfusu 8245’e, Yahudilerin hane sayısı 117’ye1 yükselmişken Ermenilerin mevcudiyetine bu tarihte de rastlanmaz. XVI. Yüzyılın sonlarına doğru Ermenilerin Manisa şehrine ve bölgeye olan ilgisinin arttığı, bu ilginin neticesi olarak da resmî belgelerde çeşitli sebeplerle yer almaya başladıkları görülmektedir. XVII. Yüzyıl ortalarına gelindi- ğinde ise Ermeniler şehirdeki en büyük gayr-i müslim topluluk haline gelmişlerdir.2

Manisa’ya vâki’ olan bu Ermeni göçünün sebepleri her ne kadar çok açık değilse de3 muhtemel sebepleri üzerinde yine de durmak gerekmek- tedir. Bu sebeplerin başında XVI. yüzyılın sonuna doğru Batı Anadolu Bölgesinde meydana gelen ekonomik, ticârî ve sosyal değişimler gel- mektedir. Gerçekten de önce Avusturya İmparatorluğu ile (1593-1606) sonra Safevîler egemenliğindeki İran ile (1603-1618) yapılan savaşlarda uğranılan maddî ve insanî kayıplar hem hazineye müthiş bir yük getirdi hem de devletin klâsik yapısının bozulmasında etkili oldu. Bu durumda Batı Anadolu bölgesindeki merkezî otorite daha da zayıflayarak tica- retin daha rahat yapılmasına imkan sağladı. XVII. Yüzyıl başlarında İzmir’in ekonomik bir merkez olarak ortaya çıkması tam da bu döneme rastlamaktadır.4

Ermenilerin XVI.-XVII. Yüzyıllarda Batıya doğru yayılışlarını ortaya koymak ilgi çekicidir. İran’ın batı, Anadolu’nun doğu eyaletlerindeki Ermenilerin İstanbul yolu üzerinde bulunan bütün konak şehirlere sıra- sıyla yerleştikleri görüldü. Erzurum, Sivas, Tokat, Ankara, Bursa ve hatta Avrupa’ya geçerek Edirne’ye bile yerleştiler. Onlara Halep, Trabzon ve İzmir’de de rastlanıyordu. Bunlar gitgide Acemlerin pabucunu dama atı- yor hatta bu alanda, İran ipeğini Avrupa’ya satmakta başarısızlığa uğra- yan Acemlerden memnun olmayan ve bu görevi Ermenilere veren Şah Abbas’ın da desteğini sağlıyorlardı. Öte yandan XVII. Yüzyıl başlarında Türklere karşı savaş halinde bulunan Şah Abbas, sınır eyaletlerindeki Ermenilerin birçoğunu ipek üretim merkezi olan Geylan’a (özellikle Culfa’ya) kaydırdı. Bu iki etken Ermeniler’e önemli bir gelişme fırsatı verdi. Tavernier, Tournefort, le P. Raphael du Mans gibi XVII. Yüzyılın Avrupalı gezginleri bunları, Doğu ve Batı arasındaki ticaretin başlıca temsilcileri olarak saymaktadırlar. Avrupa’nın büyük ticaret kumpanya- ları ortaya çıktığı zaman kolayca aracı olarak bunlara doğru yöneldiler ve böylece rolleri gittikçe daha büyük bir önem kazandı.5

Celâli İsyanları da Anadolu’nun demografik yapısını derinden etkilemiştir. XVI. yüzyıl sonları ile XVII. Yüzyıl başlarındaki isyan- lar ve Osmanlı-İran Harpleri esnasında Doğu Anadolu’da yaşayan Ermenilerden pek çoğu ülkelerini terkle İstanbul’a Tekirdağ’a, Batı Anadolu Vilayetlerine ve daha başka taraflara hicret etmişlerdir.6

Cemaatin Nüfusu

1531 ve 1575 yıllarına ait tahrirlere göre Manisa’da Yahudiler ve Rumlar dışında herhangi bir gayr-i müslim topluluk yer almamak- taydı. Bu tarihten sonra özellikle de yüzyılın sonlarına doğru yuka- rıda izah etmeye çalıştığımız sebeplerin etkisiyle, Manisa’ya büyük bir Ermeni göçünün başladığı ve bu göçün sonraki yüzyıllarda da devam ettiği anlaşılmaktadır. Ermenilerin bulundukları bölgelerden doğrudan Manisa’ya mı geldikleri yoksa başka yerlerde geçici olarak yerleşip son- radan mı geldikleri belli değildir.7 Şer’iyye Sicillerinde Ermenilere dair ilk bilgilerin yer alması asrın sonlarına doğrudur. Meselâ 1007/1598 yılına ait bir belgede Manisa’da ikâmet eden 13 Ermeni mahkemeye müracaat ederek cizye-i gebranları âmili olan Mehmed bey’i kanun-u Pâdişâhîden ziyade cizyelerini aldığı gerekçesiyle şikâyet etmişler, dava neticesinde on beş akçeden fazlasının Ermenilere geri verilmesi karar- laştırılmıştır.8 Şehrin bu tarihlerdeki nüfusu hakkında tahmin yapma- mızı sağlayacak herhangi bir veriye sahip değiliz. Bu kayda göre cizye şikâyetini yapanların sadece on üç kişi olması Manisa’daki Ermeni var- lığının ilk dönemleri olduğu intibaını vermektedir. Nitekim Manisa’ya komşu olan şehirlerden Balıkesir’de Ermenilerin varlığına delâlet eden ilk resmî kayıtlar da yaklaşık olarak bu tarihlere aittir.9 Bu dönemden sonra yapıldığını çeşitli kayıtlardan öğrendiğimiz ilk tahrir 1030/1620 tarihlidir.10 Ancak bu veriler de maalesef elimizde yoktur. Manisa’da yaşayan Ermeniler hakkındaki en kapsamlı bilgiler Vezir İsmail Paşa tarafından 1070/1659-60 yılında yaptırılan avarız tahririne dayanmak- tadır. Buna göre 54 mahalleden meydana gelen Manisa’da üç gayr-i müslim topluluk yaşamaktadır. Bunlardan en büyüğü olan Ermeniler bâlâ ve suflâ olmak üzere iki mahallede ikâmet ederlerken Rumlar ve Yahudilerin de birer mahalleleri vardı. Ermeni mahalleleri kale duva- rının dışarısında yer alan mahallelerdendi.11 Manisa kalesi duvarları en son Celâli İsyanlarının yaşandığı dönemde 17. Yüzyılın başlarında inşâ edilmişti. Bu durum Ermenilere ait mahallelerin teşekkül tarihi hak- kında da bir fikir vermektedir.

Ermeniyân-ı bâlâ mahallesi şehrin güney-doğusunda olup bu günkü Serâbâd mahallesinin yukarı taraflarından Mevlevîhane’ye giden yola kadar uzanmaktaydı.Toplam 80 hanenin bulunduğu mahallede yaklaşık olarak 420 civarında nüfus vardı. Bunun yanında diğer mahallelerde de olduğu gibi askerî taifesinden dört hane vardı. Mahalledeki Ermenilerin ikâmet ettiği evlerden yaklaşık on tanesi Müslümanlara ait gibi görü- nüyorsa da bunların sonradan ihtidâ eden Ermeniler olması kuvvetle muhtemeldir. Evlerden üç tanesi için “hâli muattal” kaydı düşülerek bu evlerde oturan kimsenin olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum Yukarı Ermeniler mahallesine ilginin azlığına delâlet edebileceği gibi bu mahalledeki bazı evlerin kullanılamayacak kadar eski ve kötü durumda olduğunu da göstermektedir.12 Yine mahalledeki bir kişi a’mâ olup geçi- mini dilenerek sağlamaktaydı.13

Ermeniyân-ı suflâ mahallesi ise şehrin ovaya doğru olan tarafında Horos köyüne yakın bir mahalde14, bugünkü Malta ile Sürat Yolu (sicil- lerde Koşuyolu) arasındaki bir yerde bulunuyordu. Bu mahallede oturan Ermenilerin bir kısmının mahallenin konumuna uygun olarak zira- atle de iştigâl ettikleri belgelerden anlaşılmaktadır. Mahallede toplam 74 hanede 390 kişi yaşamaktaydı. Bu mahallede de üç yetim, iki a’mâ yaşamaktadır. Hanelerden iki tanesi müslümanlar adına kaydedilmiş- tir. Mahallede yine dört askerî hanesi mevcuddur.15 Aşağı mahalledeki Ermeniler bu bölgede bulunan bağ ve tarlaları satın almak suretiyle üzerlerine evler inşâ etmişler ve mahallenin daha da büyümesini sağ- lamışlardır. Meselâ; mahalleden Mikail veled-i Safer, Karabet veled-i Çırak, Boyacı veled-i Kirkor vs. Ermeniler mahkemeye gelerek on altı sene önce hakk-ı tefvîzini satın aldıkları dört dönüm tarlaya evler yapa- rak sâkin olduklarını fakat sâhib-i arz olan Mehmed bey’in yıllar sonra geçtikleri yolun iki tarafına duvar yaparak geçmelerine mâni olduğunu şikâyet etmişler, neticede; Mehmed bey bundan men edilip duvarı yık- masına karar verilmiştir.16

Vezir İsmail Paşanın yaptığı tahrîr ise çok sağlıklı değildir. Dolayısıyla bu tahrîrin neticesi olarak ortaya çıkan rakamlar da tartışmaya açıktır. Nitekim tahririn hemen akabinde Manisa Mahkemesine vukû’bulan şikâyetlerden birçok Ermeni’nin çeşitli nedenlerle sayım dışı kaldıkları (hâriç ez-defter) anlaşılmaktadır. 27. Ra. 1072/ 20. Kasım 1661 tarihli olup Manisa Kadısına gönderilen bir fermanda yâve cizyesini tahsil için görevlendirilen Mustafa Ağa’nın Edirne’ye gönderdiği arzuhalde birçok Ermeni’nin sayım dışı kaldığı halde cizyelerini vermek istemediklerini şikâyet ettiği ifâde edilmekte ve tahsiline yardımcı olunması istenmek- tedir.17 Bu minvaldeki davalara birçok sicil kaydında rastlamak müm- kündür. Yukarı mahalleden Kirkor veled-i Pergaz,18 Dönik veled-i Elo19 ve Dönik20 isimli başka bir Ermeni’nin davası bu hususa bir misâldir. Netice olarak tahrire dayanarak tahmin edilebilecek 750-800 rakamı- nın daha yukarı çekilmesi gerekmektedir. Tahrirle ilgili diğer davalar da dikkate alındığında bu dönemde Manisa’da mevcud Ermeni nüfusu- nun 900 civarında olduğunu rahatlıkla ifâde edebiliriz. Buna göre; aynı dönemde Batı Anadolu bölgesi şehirleri içerisinde en büyük Ermeni nüfusuna sâhip şehir Manisa idi.

1661 Yılında Batı Anadolu Bölgesindeki Şehirlerde Mevcud Gayr-i Müslim Nüfus21 (Hâne İtibarıyla)

 

Ermeni

Rum

Yahudi

Toplam

Kuşadası - İzmir 61 Manisa 154 Urla - Toplam 215 79 - 79 301 54 377 811 271 633 41 249 - 377 312 1.338

Bu sonuçlara göre; Batı Anadolu Bölgesindeki şehirlerde Rumlar ve Yahudiler sayı itibarıyla ilk sırayı alırken Manisa’da tam dersi bir durum söz konusudur. Manisa’daki gayr-i müslimler içerisinde Ermeniler en kalabalık topluluğu oluşturmaktadır.

Şer’iyye sicillerindeki muhtelif kayıdlara göre bâlâ mahallesinde ikâmet eden Ermeniler daha sonraki yıllarda “suflâ” mahallesine yer- leşmede istekli davranmışlar fakat her seferinde önlerine mahallelinin itirazı çıkmıştır. Bu ilginin nedeni muhtemelen Ermenilerin daha önce- leri iştigal ettikleri mesleklerinin yanısıra şehirdeki ziraî faaliyetlerin ekonomik hayata katkılarını zamanla anlamaları olmalıdır.

Cemaat İçi İlişkiler

Ermeniler de diğer gayr-i müslim topluluklar gibi “millet” biçiminde örgütlenmişlerdi. Cemaat içi dini ve kültürel ilişkilerini kendileri düzen- leyip yönetiyorlardı. Millet sistemi içerisindeki bir birey doğduğu millet kompartımanının içinde o cemaatin ruhâni, mâli ve idâri otoritesine bağlı olarak yaşamak durumundaydı.22 Manisa’da yaşayan Ermeniler arasında muhtelif bölgelerden gelenler varsa da büyük çoğunluk doğu bölgelerindendiler. Eçmiyazin kilisesine bağlı olmalarına rağmen 17. Yüzyılda kiliseler arasındaki nüfuz mücadelesinin etkilerinden Manisa Ermenileri de kurtulamamıştır. Geleneksel dîni merkezler olan Eçmiyazin, Sis, Ahtamar ve Kudüs’ün otoritesinin zayıflamaya başladığı bu dönemde İstanbul Patriğinin özellikle perakende Ermeni topluluk- ları üzerinde toptan vergi miktarını artırarak sınırlı yetkilerini genişlet- meye çalıştığı görülmektedir. 1664’te Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın bir fermanıyla, daha önceki Patrik kendisini İmparatorluk Ermenilerinin Katalikos’u ilân etmiş ve 1715 yılına kadar gelen Patrikler bu makamı kullanmışlardır. 1726 yılından sonra ise özellikle Eçmiyazin Kilisesine bağlı olan Ermenilerin göçler yoluyla Batı Anadolu’da yerli Ermenilerden sayıca daha fazla hâle gelmesi Eçmiyazin Kilisesinin bu bölgedeki nüfuzunu artırdığı gibi İstanbul Patrikliğinin gücünün far- kına varan Eçmiyazin kökenli piskoposların da İstanbul’da daha güçlü hâle gelmesine yardım etti.23

Bu döneme gelinceye kadar bir çok papaz Patriklik yetkilerini çeşitli ikili anlaşmalarla kullanmaya çalışmışlardır. Meselâ; Ermenilerin çeşitli dini âyinlerinde kullandıkları Belesan yağı daha önce Eçmiyazin’den dağıtılırken Kudüs Ermeni Patriği Ağyazar Kudüs ve civarındaki Ermenilere kendisi tevzi etmek üzre her sene için on beşer bin akçeye iltizamına almış, bu durum üzerine Eçmiyazin Patriği Agop derhal Dersaadet’e müracaatla tevzî hakkının yine Eçmiyazin’e verilmesini talep edip buna da muvaffak olmuştur. Burada Eçmiyazin Patriğinin Kudüs Patriğini şikâyet ederken kullandığı “...hâlâ Kudüs-ü şerifde Ermeni tâifesine âyinlerine muhâlif yolu değilken tağalluben Patrik olan Ağyazar nâm râhip...”, ifadesi ilginçtir. Eçmiyazin Patriği burada hem Kudüs Patriğinin patriklik makamını tagallüben aldığından kendisini tanımadığını ifâde ederken hemen akabinde de belesan yağı iltizamının Patriğin resmî makamlara yaranma gayreti olduğunu imâ etmektedir.24

17. Yüzyılda Manisa’daki iki Ermeni mahallesinde en az iki kilisenin olduğu anlaşılmaktadır.25 1660/1070 yılındaki tahrirde Ermeniyân-ı bâlâ mahallesinde 1, suflâ mahallesinde iki olmak üzere üç Papaz ikâ- met etmekteydi.26 Ancak bunların, kiliselerin baş Papazları olduğun- dan bu şekilde kaydedilmiş olabilecekleri, bunlardan başka papaz olarak görev yapan Ermenilerin de olduğu sicillerden anlaşılmaktadır. Yukarı Ermeniler mahallesindeki Papazlar avâyidlerin paylaşılması konusunda anlaşmazlığa düşünce meselenin halli için mahkemeye müracaat etmiş- ler, neticede avâyidleri eşit şekilde bölüşmeyi taahhüt etmişlerdir. Burada Papazlardan Avanis veled-i Papas mahallede beş papazın eskiden beri görev yaptığını ifâde etmektedir.27 Aşağı Ermeniler mahallesindeki kilise’ye Patrik Avanos veled-i Mıgırdıç’ın iltimasıyla Asotor veled-i Agop28 isimli ermeni, Yukarı mahalleye de papazları olan Aleksan’ın vefatı üzerine Yusuf veled-i Sait29 papaz olarak tayin edilmesi İstanbul Ermeni Patriğinin Manisa Ermeni cemaati üzerindeki etki ve kontro- lüne delâlet etmektedir.

Kiliselerden Aşağı mahalledeki Papaz Aleksan veled-i Kiro’nun kili- sesi 1663 yılında soyularak, içindeki altı sîm haç, bir sîm ve zincirli mec- mer (tütsü kabı), iki serâser kaftan, bir kapaklı sîm fincan ve bir bakır âlet-i kâfiriyye çalınmış ancak hırsız bulunamamıştı. Mesele kapanmış- ken Mütesellim kethüdası Mehmed bey hırsızın bulunması ya da ken- disine cerîme verilmesi konusunda Ermenileri sıkıştırarak, Papaz Yusuf, kayyim Mardik ve bevvap Zakarya’yı hapsetmiştir. Mahpuslar ancak cemaatin kendilerine kefil olmasıyla kurtulabilmişlerdir.30

Cemaat merkezî yönetimle ilişkilerini kethüdaları vasıtasıyla düzen- lemekteydi. Kethüdalar, özellikle vergilerin tahsili konusunda önemli sorumluluklar yükleniyorlar hatta bu hususta şiddete dahi maruz kala- biliyorlardı. Aşağı Ermeniler mahallesinin Kethüdası Karabet veled-i Habik cizyelerini toplamadığı gerekçesiyle Harrâc El-hac Ali Ağa tara- fından odunla feci şekilde dövülerek kemikleri kırılmış, şikâyetini bildir- mek üzere mahkemeye mahallelinin kollarında gelebilmişti.31 Başka bir olayda da yine Aşağı Ermeniler mahallesi kethüdası Karabıyık veled-i Cerak’a mahkemeye üç yüz guruş verdiği gerekçesiyle Mütesellim Piri Ağa emriyle üç yüz değnek vurularak yürüyemeyecek hâle getirilmişti.32

17. Yüzyılda müslim ve gayr-i müslim, köylü ya da şehirli insanların ehl-i örf hakkındaki en fazla şikâyetleri konak hususunda olmaktaydı. Herhangi bir devlet görevlisi çeşitli bahanelerle gittiği yerlerde ahali- nin ileri gelenlerinden birisinin evine konarak bedava yem ve yemeklik tedarik ettirerek günlerini geçiriyordu. Gayr-i müslimlerin sâkin olduğu mahalleler de bundan nasibini alıyordu. Özellikle Aşağı Ermeniler mahallesi konum itibarıyla İzmir ve Menemen’e giden yola yakın oldu- ğundan sürekli bu hususta rahatsız edilmekteydi. Konak olarak kul- lanılacak evin seçimi de kethüdalar vasıtasıyla yapılmaktaydı. Böyle bir olayda, Aşağı mahallenin kethüdası Hubek veled-i Begos, Kerker bt. Mesli ermeniyenin evine kendisi İzmir’de iken konak kondurmuş, bu sebeple birçok eşyası zâyi’ olduğundan kethüda Hubekten davacı olmuştu.33 Kethüdalara yardımcı olan Yiğitbaşılar genellikle Papazlar arasından seçilmekteydi. Ancak yukarıda izâh edilen sebepler yüzünden Yiğitbaşı bulmak da hayli zordu. Aşağı Ermeniler mahallesinin sâkinleri mahkemede eskiden beri mahallelerinde bir yiğitbaşı bulunması mutad iken birkaç seneden beri Yiğitbaşı olmadığından salyânelerinin tevzî, taksim ve tahsilinin karmakarışık olduğunu bildirerek Papaz Zakarya veled-i Karagöz’ü yiğitbaşı olarak seçtiklerini bunun mahkemece de tas- dik olunmasını istemişlerdir.34

Cemaat mensupları arasında zaman zaman çeşitli anlaşmazlık- lar meydana gelmiş ve bunlar mahkemeye aksetmişti. Meselâ; Yukarı mahalleden Menkasar veled-i Markar’ın komşusu Avanos veled-i Norsez’in erkek merkebinin ayaklarını sinirlemesi,35 Aşağı mahalleden Muratsan veled-i Kuval’ın Muratsan veled-i Zafer ermeninin taşla diş- lerini kırması36 gibi. Farklı dinlerden olmalarına rağmen Ermenilerin de Türkler gibi ırz ve namus konusunda son derece hassas olduklarını söyleyebiliriz.37 Mahallenin namus konusundaki hassasiyetlerine zarar verenler derhal şikâyet edilerek mahalleden ihrâçları sağlanmaktaydı. Hem Müslümanlar hem de Ermeniler tarafından defalarca mahkemeye şikâyet edilerek bulunduğu mahallelerden çıkarılan Aşağı Ermeniler mahallesinden Meryem bt. Mellek dönemin meşhur fahişelerinden olup “ermeni kızı” adıyla şöhret bulmuştu.38

Sosyal Hayatta Ermeniler

Ermeniler XVI. Yüzyılın sonlarına doğru Manisa’ya küçük grup- lar hâlinde gelmeye başladılar. Şehirde bulunan dindaşları Rumlarla ilişkilerinin diğer topluluklardan daha erken başladığı söylenebilir. Nitekim belki de cemaat içerisindeki evlenme çağına gelmiş gençlere yine cemaat içerisinde yeteri kadar kız olmadığından Rum kızlarına tâlip olmuşlardır. Onların bu taleplerine Rumlar tarafından her zaman olumlu cevap verildiğini söyleyemeyiz. Daha ilk dönemlerde yaşanan bir hâdise bu kanaati kuvvetlendirmektedir. 23.C. 1011/7Aralık 1602 tarihli bir sicil kaydına göre; Manisa’da sâkin Ermenilerden Murad veled-i Sefer, Gevher isimli Rum kızını annesinin rızasıyla kendisine nikahlamış, on iki gün sonra Menkese veled-i Mumcu isimli Rum, Gevheri babasının rızasıyla kendisinin nikahladığını söyleyerek evine alıp götürmüştür.39 Yâni, Rum aileler kızlarını Ermenilere verme konu- sunda çok fazla istekli değillerdir ve aile ferdleri arasında da bu konuda bir mutabakat sağlanamamıştır. Bu tür hâdiseler sonraki yıllarda da yaşanmıştır. İki cemaat ferdleri arasındaki sevgi ve aşk bazen önlene- mez hâle geldiğinde evlilikler vuku’ bulmuş ancak dînî farklılıklar ya da bir kısım hassasiyetler yüzünden çeşitli olaylar yaşanmıştır. Meselâ; Zafire bt. Estimad isimli Rum kadın Aşağı Ermeniler mahallesinden Dönik isimli Ermeninin karısı iken taun hastalığı sebebiyle vefat etmiş, Ermenilerin Zafire’yi kendi mezarlıklarına gömme isteklerine annesi şiddetle karşı çıkarak “...eğer siz mezbûre Zafireyi ermeni mezarına defn iderseniz ben dahi size kızım mezbûre Zafireyi katl eylediniz diye dava iderim”,40 diyerek tehdit etmiş, neticede zorla iknâ edilebilmiştir. Yine Aşağı mahalleden Mehmed b. Abdullah isimli mühtedî ticaret için başka bir şehre giderken Rum asıllı kaynanası Sofya bt. Yani’ye verdiği yüz guruşu alamamıştır.41

Ermenilerin kolaylıkla ilişki kurdukları kesimlerden birisi de Ermeni asıllı olduğu muhtemel devlet görevlileri idi. Bu dönemde Manisa’nın ileri gelenlerinden olup Cizye tahsildarlığı, Beytülmâl Eminliği, Bedel-i nüzul cem’i gibi görevlerde bulunan İvaz Ağa b. Abdullah bunlardan birisidir. İvaz Ağanın İlyas-ı sağir mahallesindeki evi Ermenilerin sık sık gidip geldikleri yerlerdendi. Aşağı Ermeniler mahallesinden İbrahim b. Abdullah isimli mühtedî de bir gece İvaz Ağanın evinden gelirken saldırıya uğrayıp yaralanmıştı.42 İvaz Ağa ve Ermeniler arasın- daki bu münasebet herkesin ma’lumuydu. Hatta bu yüzden İvaz Ağaya “Ermenioğlu” lâkabı takılmıştı.43

Ermeniler en yoğun ilişki içerisinde oldukları kesim şehrin müs- lüman sâkinleriydi. Şehrin sosyal ve ekonomik hayatı içerisinde çoğu zaman karşı karşıya gelmişlerdir. Bu münasebetler bazen dostluğa ve bir iş ilişkisine dönüşmüş44, bazen de din değiştirmeye kadar gitmiştir. Manisa şer’iyye sicillerinde çeşitli yönleriyle tahlil edilebilecek bir çok ihtidâ olayı yer almaktadır. Öyleki, ferdlerinden bazısı hristiyan iken bazısı müslüman olan aileler vardı. Bunlardan birisi oldukça ilginçtir. 19. Ca. 1067/5 Mart 1657 tarihli bu hüccete göre Yukarı Ermeniler mahal- lesinden Nuri veled-i Muradsagan ermeninin mirası vefatından sonra çocukları arasında paylaştırılmaktadır. Burada Nuri’nin dördü erkek beş çocuğu vardır. Bunlardan büyük olan iki oğlu müslüman olarak Ahmed ve Mehmed isimlerini almışlardır. Mahalledeki babalarından kalan evi de on altı riyâlî guruşa satarak paylaşmışlardır.45 Diğer bir ihtidâ olayında Mustafa ismini alan ermeni çocuğun mahkemedeki ifâdesi şöyledir; “...ben mukaddemâ ermeni taifesinden olup şeref-i islâm ile müşerref oldukda mezbur Ahmed beşe (rum cizyesi cem’ine memur) beni yanına alıp sünnet ettirip bana külliyet ile riayet etmeğin hâla ben mezbur Ahmed beşe yanında durup âher kimesne yanına varmam”.46

İhtidâ eden ermenilerden bir kısmı eski alışkanlıklarını kolay kolay terkedemiyor özellikle içki konusunda kendilerini tutamıyorlardı. Yeni dinlerinde şiddetle yasaklanan bu fiili işlediklerinde de cezalandırılma- mak için müslümanlardan biraz daha hoşgörü bekliyorlardı. Mehmed b. Abdullah isimli mühtedi şehir Subaşısı tarafından içkili olarak yakala- nıp mahkemeye getirildiğinde ve içki içip içmediği sorulduğunda; “ben Abdullah oğlu olmağla şürb-ü hamr eyledim”, diyerek kendisini mazur göstermek istemiştir. Müslümanların hassasiyetlerine saygı göstermeyip hakaret edenler de yaptıklarının hesabını mahkemede veriyordu.47

Ermeniler sağlık hizmetleri konusunda da Müslümanlardan istifâde ediyordu. Yukarı Ermeniler mahallesinden Avadan veled-i Melkek ve karısı Minkar bt. Donaniz’in yedi yaşındaki çocukları Melkek mesane- sindeki taş sebebiyle rahatsızlanınca o dönemde Manisa’nın önde gelen cerrahlarından Lokman b. Süleyman tarafından ameliyat edilip sağlı- ğına kavuşmuştur.48

Ekonomik Durumları

Manisa’daki Ermenilerin uğraştıkları meslekler ve ekonomik durum- ları hakkında bize fikir verecek birçok belgeye sâhibiz. İran menşe’li birçok malın ticaretinde, özellikle büyük tüccarların getirmiş olduğu malların Manisa, İzmir ve çevresinde satılmasında Ermeniler aktif olarak rol alıyorlardı. Ermeniler sâyesinde İran menşe’li malların satıl- ması hususunda Batı Anadolu bölgesinde bir ticâret ağı kurulmuştu. Böyle bir ticârî faaliyet için Urla’dan Manisa’ya gelen Ermeniler yolda Bahşîoğulları denilen bir grup tarafından öldürülmüş, davanın halli da âsitâneye havâle olunmuştu.49 Ancak bu ticâri faaliyetlerde Manisa Ermenilerinin ne kadarının görev aldığı belli değildir. Bir kısmı şehir içerisinde çeşitli meslekler icrâ ederek geçimlerini sağlıyorlardı. Kasaplık yapanlar,50 Manisa ve köylerinde ırgatlığa duranlar,51boğasi ticaretiyle uğraşanlar,52diğer şehirlerle kumaş ticareti yapanlar53 vardı. Öyle anla- şılıyor ki bu ticaretten önemli paralar kazanıyorlardı. Meselâ; Acem tüccârından olup Manisa’da oturan Haçador veled-i Arazar ermeni ticaret için İzmir’e giderken yanında üç bin altın ve bin altınlık eşya götürmekteydi.54

Ticaretle uğraşan Ermeniler içerisinde Valilere borç para vere- cek kadar zengin olanlar vardı. Meselâ; Van kalesi sâkinlerinden olup ticaretle uğraşan Serkiz veled-i Karagöz, Saruhan Mutasarrıfı Mehmed Paşa’ya bin yedi yüz kıt’a riyâlî guruş borç vermiş, bu parayı daha sonra Mütesellimi olan İbrahim Ağadan almıştır.55

Ermenilerin özellikle İran menşe’li malları dükkan kiralamadan ulu- orta yerlerde satmaları Manisa esnafının tepkisini çekmiş, bunun engel- lenmesi için çeşitli zamanlarda mahkemeye şikâyette bulunmuşlardır. Manisa’daki bezzâzân taifesi dergâh-ı muallâya mektup göndererek, eskiden beri acem ermenisi ve yerli ermenilerin eşyalarını bezzazlar içe- risinde satarlarken şimdi köylerde, hamam önlerinde, iplik pazarında, mahalle aralarında, han köşelerinde ve özellikle Müslümanların evleri üzerine varıp ehl-i iyâllerine sattıkları, beş akçelik malı on akçeye ver- dikleri, eskiden dışarıdan bez getirenlerin bunları dükkancılara satıp kendileri satmazlarken buna riâyet etmediklerini şikâyet edip mallarını bezzazlar çarşısında satmalarını istemişlerdir.56 Özellikle evlere kadar giderek müslüman kadınlara mal satmak istemeleri bazı hoş olmayan olayların meydana gelmesine sebep olmuştur. Nahcivan tüccarından olup Manisa’da ikâmet eden Tatos veled-i Aleksan Adala kazasına bağlı Yağbasan köyünde evlere kadar gidip mal satmaya yeltenince muhteme- len timar sahibi Mehmed Çelebi b. Piri tarafından kendisi ve ortakları dövülmüştü.57

Bu durum karşısında Ermeni tüccarlar da boş durmayıp davalar açmışlardır. Evâhir-i R. 1075 tarihli olup Manisa Kadısına hitâben gönderilen bir fermanda kazalarda gezen acem tüccarının kimseye teaddîleri yokken ve bir cürmleri de olmadığı halde şehir idarecilerinin kendilerine mâni olmamaları istenmiştir.58

Ermenilerin Osmanlı topraklarındaki ticaretinin kolaylaştırılması için merkezî hükümet tarafından da çaba gösterildiği ve fermanlar gönderildiği vâki’dir. Meselâ; Evâhir-i Ra. 1067/ 14 Ocak 1657 tarihli Bağdad, Erzurum, Tokat ve Sivas Eyaletlerindeki idarecilere gönderi- len bir fermanda İran Şahından elçi olarak gelen Kelp Ali Hanın da isteği doğrultusunda İran tüccarının istedikleri yere gidip gelmelerine yardımcı olunması istenmekteydi.59

17. yüzyılda İzmir’e ham ipek getiren kervanların sayısı giderek arttı. İrandan gelen bazı tüccarlar ise Balkanlara doğru yola devam ederek Edirne ve Selanik’e kadar gitmekteydiler.60Şehirler ve ülkelerarası bu ticaretin Manisa Ermenilerinin ekonomik durumları üzerinde hayli olumlu katkısı olduğu açıktır. Bunun yanında Manisa’nın en önemli ürünlerinden birisi olan üzüm ile de ilgilendikleri ve bağlar satın aldık- ları görülmektedir.61

Evler de insanların ekonomik durumunun bir göstergesidir. Gelir seviyesi yüksek olanların oturdukları evler gerek değerleri gerekse müçtemilâtıyla hemen fark ediliyordu. Ermenilerin sâhip oldukları evlerin nitelik olarak daha iyi olduğu, şehir idarecilerinden bazılarının Ermenilerin evlerinde kiracı olarak oturdukları görülmektedir. Örneğin; Saruhan Mutasarrıfı Mehmed Paşa’nın Şatırbaşısı Esseyyid Ömer bey b. Abdullah, Habik isimli ermeninin evinde kiracıydı.62 Bu dönemde satışlar sebebiyle sicillere akseden Ermenilere ait evlerin tespit edebildi- ğimiz kadarıyla fiyatları ve özellikleri şöyledir:

XVII. Yüzyıl Ortalarında Manisa’daki Ermenilere Ait Evler; Fiyatları ve Özellikleri:

Mahallesi

Satan

Satın Alan

Fiyatı

Özellikleri

Aşağı Ermeniler

Vaşak veled-i Kiryako

Aleksan Papaz veled-i Kesper

40 riyâlî guruş

Toprak örtülü ev, kire- mit örtülü çardak ve bir mikdar avlu içindeki- lerle beraber.63

Aşağı Ermeniler

Feraş veled-i Rence

Ohan veled-i Malkoç

80 riyali guruş.

İki odalı toprak örtülü evler, çardak, iki zemin altında fırın ve bir miktar avlu.64

Aşağı Ermeniler

Karabet veled-i Sanan

Zuhal bt. Kazer

42 riyâlî guruş

1 odalı toprak örtülü ev, kenif, meyve ağaçları ve bir miktar avlu.65

Aşağı Ermeniler

Takribe bt. Yagop

Hızır beşe b. Abdullah

130 riyâlî guruş

1 odalı fevkâni kiremit örtülü ev, altında bir oda, bir toprak örtülü ev, çardak, bir tahtâni oda, kenif ve avlu.66

Aşağı Ermeniler

Vartan veled-i Minkasar

Esseyyid Mehmed Çelebi

24.5 riyâlî guruş

İki odalı tahtâni toprak örtülü çardak, fırın, kenif ve bir miktar avlu.67

Yukarı Ermeniler

Kirkor veled-i Begos

El-hac İvaz Ağa b. Abdullah

6000 akçe.

İki odalı toprak örtülü ev, bir orta sofa, toprak örtülü kiler, ahır, kenif ve avlu.68

Yukarı Ermeniler

Kirkor veled-i Ahik

El-hac Ahmed Efendi

1500 akçe

Tahtani toprak örtülü çardak, toprak örtülü bir şırahâne.69

 

Buna göre Ermenilere ait evler çeşitli özelliklere sahipti. Evin tah- tânî ya da fevkânî olması, odalarının sayısı, avlusunun genişliği, kiremit ya da toprakla örtülü olması gibi özellikler fiyatları etkilemekteydi. Ev alış-verişlerinin özellikle Aşağı Ermeniler mahallesinde yoğunlaşması bu mahallenin yukarı mahalleye göre daha revaçta olmasıyla ilgili olma- lıdır. Hususiyetlerine nazaran Ermeni evleri müslüman evlerinden pek de farklı değildi.

Netice olarak; XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Manisa’ya gelip yerleşmeye başlayan Ermeniler, kısa süre içerisinde şehrin diğer sâkin- leriyle kaynaşarak onlardan biri haline gelmişler, ekonomik, sosyal, dîni ve kültürel hayatlarını rahatça yaşamışlardır. Bu durum, Ermenilerin büyük devletler tarafından tahrik edilip içerisinde huzur içerisinde yaşadıkları devletlerinin aleyhine zararlı faaliyetlere girişmelerine kadar devam etmiştir.

Not: Makalenin tam metni için kaynak: 
http://dunyasavasi.ttk.gov.tr/upload/files/Ermeni_Kulliyat/4-Cilt/10-MehmetGUNAY.pdf (11 Ağustos 2024, 11,20)
Not:2 Görselde kullanılan resimde  
MANİSA ST.  Rum Ortodoks Kilisiesi görünmektedir. (Yayıncı)


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum