Uzlaşma Kültürü - Yazar: Yusuf KOCATÜRK

Uzlaşma Kültürü - Yazar: Yusuf KOCATÜRK
13 Kasım 2020 - 20:43

Uzlaşma Kültürü

Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. (Anayasa 24. Md.)

Dinde Uzlaştırıcı Maturidi Görüş

Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu bütün sorunların, dinle ve dini değerlerle bir bağlantısı mutlaka vardır. Sorunların temelinde, din konusunda doğru bilgi sahibi olmamak yatmaktadır. Din insana temel iletişim kodlarını verir. Doğru bilgi, iletişim kanallarının açık tutulmasını sağlar. Bilen insanların birbirlerini anlamaları, ortak noktaları bulmaları her zaman mümkündür. Öncelikle İslam hakkında ilmi nitelikli bilgiye ihtiyaç vardır. Bugün için ve çoğu zaman, Kur’an, Müslüman’ın hayatını doğrudan etkileme alanının dışında kalmıştır. Kur ’ani zihniyetin izleri, günden güne azalmış; din gelenekle bütünleşmiştir. Geleneğin kutsallaştırılması, din haline getirilmesi, öncelikle onun doğru olarak anlaşılmasını engellemektedir. Kur’an, geleneğin böyle bir nitelik kazanmasına “ataların dini zihniyeti” adını vermekte ve şiddetle eleştirmektedir.         

“Onlara, Allah’ın indirdiğine ve resule gelin dendiğinde şöyle derler: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter.” Peki, ataları hiçbir şey bilmiyor, doğru yolu bulamıyor idiyseler de mi?” Maide, 104

“Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiğinde: “Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.” derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!” Bakara, 170

Türkiye’de geleneğin kutsallaştırılması sadece dindar insanın sorunu değildir.[1] Ancak konumuz dinde uzlaşı kültürü olduğu için o sahaya girmiyoruz.

Tevhidde Birleşenler Şeriatta Ayrışıyor.

“Tevhid-inancı” vahye dayanan dinin özünü oluşturmaktadır. Şeriatın insana bakan yönü, yani vahyin anlaşılışı, yorumlanışı ise, her dönem ve her devirde ihtiyaca göre değişikliğe tabi tutulmaya müsaittir. Önemli olan, şeriatın esas amacının, yani “Tevhide”  götüren bir yol olma durumunun devamlı göz önünde bulundurulmasıdır. Gerek ilahi gerekse insani bütün yönleriyle birlikte dinin uygulanış ve gerçekleştiriliş örneğini oluşturduğu için, “şeriat”tan “din” diye söz edilebilmiştir.

Aslında, Maturidi’ye göre bütün kural ve kurumlarıyla birlikte, yani çeşitli mezhepleri görüşleriyle birlikte, şeriata “dinin değişen yönü”, “tevhid-esası”na da  “dinin değişmeyen yönü demek” daha uygun görünmektedir.[2]

Yaklaşık bütün dini ve toplumsal problemler, dinin bu değişen yönüyle ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü insan etkisinin, yani insanın değerlendirme ve yorumunun söz konusu olduğu durumlarda, görüş belirten kişilerin ilmi seviye ve yetkisi ne olursa olsun, ayrılık ve ihtilafların bulunması kaçınılmaz bir olgudur.[3]İşte tam da bu noktada; tevhid de ve inanç esaslarında aynı imana sahip olan kişiler, kendi şeriat algılarından farklı mezhebi görüş ve düşüncede olanları dışlamakta ve hatta “küfür”le suçlamaktadır. Bu yüzden toplumun tadı tuzu kaçmakta, barış ve huzurla uzlaşı içerisinde yaşanılabilir orijinal görüşlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bundan dolayı Maturidi görüş ve yorumlarının yeniden keşfedilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır. Kişilerin, grupların, mezheplerin dini anlama biçimleri, görüş ve yorumları kendilerini bağladığı bilgisi esas alındığında, zaten tevhit ve inanç esaslarına iman konusunda toplumda herhangi bir ayrışma olmadığı görülmektedir. Bundan anlaşılıyor ki insanları ayrıştıran, çatıştıran tevhid ve inanç esaslarına iman değil, şeriat kısmındaki farklı görüş ve algılama biçimlerinden kaynaklanmaktadır.[4]

Her mezhebin dinden anladığı, o mezhep için bir şeriattır. O halde, şeriat, Allah katında değişmez yol ve gerçek olan İslam’ın içinde kişilerin, grupların ve toplumların dinden anladıklarına göre oluşturulmuş yorumlar ve kurallar bütünüdür. Yüce Allah, şeriatın her birimize göre değişen bir din anlayışını ifade ettiğini Maide, 48’de açıkça bildirmektedir ki, hiç kimse dinden anladığını dinin kendisi ilan etmeye kalkmasın.  Şeriat mezhep kabulleriyle, nihayet fıkıhla eşitlenebilir. [5]Mezhepler ise din değil dinin anlaşılma biçimleridir.

Birleştirici Uzlaştırıcı Maturidi Görüş

Din alanındaki bilgi boşluğu, İslami düzen, İslam Devleti, İslam İktisadı, Şeriat vs.” gibi kavramların ideolojik amaçlı kullanılması, zihinlerin karışmasını kolaylaştırmaktadır.[6]

Kur’an siyasi alanla ilgili tasarrufta bulunma hakkını insana bırakmıştır.[7] Maturidi, din ve siyaset ayrımı[8]yaparak bu sahanın ideolojik olarak kullanılmasının önünü kesmiştir. Siyasetin dini bir söylem ile yapılması, farklı dini düşünce grupları arasında rahatsızlık yaratacaktır, bu durum çatışmaların ayrışmaların, kamplaşmaların zeminini oluşturacaktır. Hatta Dini siyaset aracı olarak kullanmak, yanlış yaptıklarında siyasilere karşı yapılacak eleştirilerin din karşıtlığı gibi gösterilmesine kadar varacak rahatsız edici kamplaşmalara, bölünmelere neden olabilecektir. Buda milletin birlikte yaşama kültürüne büyük ölçüde darbe vuracaktır. Bu konuda anayasamızın 24. maddesi çok önemli ve hayati bir maddedir.[9]

“Kimse .. her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”

Amel, ibadet konularında eksiği noksanı olan kişileri tekfir eden selefi zihniyeti, bu tutumu ile toplumu ayrıştırıp kamplara bölerken; Maturidi, din kavramında amel imandan bir bölüm değildir diyerek kişilerin İslam toplumundan dışlanmasını engelleyerek, eksiği noksanı da olsa o kişiler yine de mümindir demektedir.[10]

İslam’a girmenin şartı ameller değil Allah’ı tasdiktir. İnsanlar, amelleri terk etmekle mümin ismini kaybetmez, ama tasdiki kaybetmekle iman ismini kaybeder.[11] Müminlerin iman ismi amellerden önce olması amel ve imanın ayrı olduğunu gösterir. İnsanların farzları işlemesi iman etmiş olmalarından dolayıdır. Yoksa imanları farz olan şeyleri işlemiş olmalarından doğmuş değildir. Müslüman olmanın şartı amel değil, imandır. Kısaca Maturidi’ye göre iman amelin sebebidir. Amel imanın oluşmasının sebebi değildir.[12]

Maturidi, toplumu şeriat’ın ameli yönü ile çatışma konumuna getiren zihniyete geçit vermez. Elbette ki tespitler, görüşler kitaplarda kaldıkça kimseye faydası olmayacaktır. Maturidi’nin toplumu birleştiren, uzlaştıran görüşleri anlatılmalı yaygınlaştırılmalı ki bölücü, ayrıştırıcı fikirler zemin bulup birlikte yaşama kültürümüze zarar veremesin.

Yazar:Yusuf KOCATÜRK

———————–

Sence Dergisi 13. sayıda yayımlanmıştır. Dergiyi okumak için tıklayınız

Kaynaklar

[1] Prof. Dr. Hasan ONAT

[2] Maturidi, Te’vilat, vr. 174b, 704b, 705a. Maturidi, Tevhid, ss. 44, 191.

[3] Prof. Hanefi ÖZCAN, Maturidi’de Dini Çoğulculuk, s.73.

[4] Yusuf KOCATÜRK

[5] Yaşar Nuri Öztürk (Allah ile Aldatmak sayfa 97…100) 

[6] Prof. Dr. Hasan ONAT

[7] Mahmut Ay,Mu’tezile ve Siyaset,Pınar Yay.,İstanbul,2002,s,47-48

[8] Te’vilatü’l Kur’an

[9] Yusuf KOCATÜRK

[10] Yusuf KOCATÜRK

[11] Ebu Hanife, Risale ila Osman el-Betti,(İmamı Azam’ın Beş Eseri içerisinde, İstanbul 1981),67.

[12] Te’vilat,Topkapı Sarayı Müzesi Ktp.,Medine bölümü,Nu:180, v.223b-224a. Sönmez KUTLU, Bilinmeyen Yönleriyle Türk Din Bilgini; İmam Maturidi, s.18-19 Dini Araştırmalar, cilt:5,Sayı:15,Ocak-Nisan2003,Dört Aylık Bilimsel Dergi.
 

MATURİDİ YESEVİ OTAĞI - İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği

www.maturidiyeseviotagi.com

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum