Un çuvalındaki edebiyat hazineleri kurtarılıyor

Karar gazetesinden Saliha Sultan'ın söyleşisi: "1950’li yılların önemli eleştirmeni Fahir Onger’in, Rıfat Ilgaz’dan Attila İlhan’a Orhan Kemal’den Bedri Rahmi’ye şiir, hikayeci ve ressamlarla yaptığı söyleşiler gün yüzüne çıktı. İlim ve Edebiyat Eserleri Meslek Birlikleri Başkanı Cafer Vayni, dört klasörü çöpten nasıl kurtardığını anlattı."

Un çuvalındaki edebiyat hazineleri kurtarılıyor
13 Şubat 2021 - 12:41 - Güncelleme: 13 Şubat 2021 - 14:17

Dosyalarda, şairlerin ‘Hakkında ne düşünüyorsunuz?’ sorusuna verdiği cevaplar dikkat çekiyor: 

İLHAN BERK: Orhan Veli’nin aylak zümrelerin şairi olmaktan hoşlanışına bir türlü mana veremiyorum. 

CAHİT KÜLEBİ: Günü gün etmek için yazılmış şiirler hoşuma gitmez. Böyleleri makale yazsa daha iyi etmezler mi?  

RIFAT ILGAZ: Fazıl Hüsnü mistik dünyada yolunu arayan Allahlık bir şair. Salah Birsel zorlama bir heveskâr. 
Eleştirmen Fahir Onger’in 1950’lerde Cahid Külebi,  Sabahattin Kudret, Ziya Osman Saba gibi birçok yazarla yaptığı söyleşileri içeren dört dosya çöpe gitmekten son anda Cafer Vayni tarafından kurtarıldı. 70 yıl sonra gün yüzüne çıkan ve ilk kez KARAR okurlarına sunduğumuz söyleşilerde İlhan Berk Orhan Veli’ye ‘Aylak zümrelerin şairi’, Rıfat Ilgaz Salah Birsel’e ‘zorlama bir heveskâr’ derken, Sait Faik Abasıyanık hikâyeci Samim Kocagöz için “Fazla exact bulurum ama realist değil” diyor. 

İlim ve Edebiyat Eserleri Meslek Birlikleri (İLESAM) ve Telif Hakları Derneği başkanlıklarını yürüten Cafer Vayni, yazın çalışmalarıyla da günümüz edebiyat dünyasının yakından tanıdığı bir isim. Vayni’yi tanıyan herkes bilir ki, edebiyat dünyasında nerede unutulmaya yüz tutmuş bir eser, bir sanatçı şahsiyet ya da göz ardı edilen bir mesele varsa, kendisinin vefalı kalemindedir.

Bir gün telefonla konuştuğumuz sırada, on yıldır elinde duran ve güvenip kimselere veremediği bir dosyadan bahsedip ardından “KARAR kültür sanat sayfasını büyük beğeniyle takip ediyorum. Bu dosyanın sizin sayfanızda layıkıyla yer alacağına inancım tam” dedikten sonra ilk fırsatta buluşmak üzere sözleştik.


 Babıali’ndeki bir Karadeniz lokantasında buluştuğumuzda Vayni, yanında getirdiği daktiloyla yazılmış, sararmış kağıtlarla dolu dört dosyayı çantasından çıkararak, 1950’li yıllarının önemli edebiyat eleştirmeni Fahir Onger’e ait, yarım asır önceden gelen bir edebiyat tarihini önüme yığdı. 

Her edebiyatseveri gibi önümdeki hazinede kendimi bir süre kaybedip, yaşadığım şaşkınlığı üzerimden attıktan sonra Vayni’ye “Bunlar nereden çıktı hocam?” diye sordum.

Dosyaların 10 yıldır elinde bulunduğunu aktaran Vayni, kendisinin eline geçme hikayesini ise şu sözlerle aktardı: “Bakırköy’deki evime komşu bir daire boşaltıldığı sırada, kapının önünde un çuvalları içerisinde yığılı kitaplar gördüm. Kitapların nereye gittiğini sorduğumda ‘Geri dönüşüme gönderiyoruz’ cevabını aldım.


 Dayanamadım, ‘Ben bir inceleyeyim, sonra gönderseniz olur mu?’ diye rica ettim. Onlar da kırmadılar. O un çuvallarının içindeki kitapları incelerken bu Fahri Onger dosyalarını buldum.” Kitapların boşaltıldığı evin, Atatürk’ün kahyalarından olarak bilinen Esat Kahya’nın oğluna ait olduğunu öğrendiği bilgisini veren Vayni, Onger’in çalışmalarının bu eve nasıl girdiğini ise bilmediğini vurgulayarak “Kahya ile bir muhataplığı olmuş olmalı ki, bu çalışmaları güvenip ona bırakmış” görüşünü paylaştı.
 Vayni, “Onger’in dosyalarını bugüne kadar neden yayımlamadınız? Yayımlamayı düşünüyor musunuz?” soruma ise “Hep istediğim halde yoğun çalışmalarım nedeniyle bir türlü vakit ayıramadım. Onger’in yıllar süren emeğinin zayi etmeyeceğine inandığım bir yayınevi olursa yayınlamayı düşünebilirim” cevabını verdi.

Sohbetimizin ardından Onger’in edebiyat tarihinin tozlu sayfalarında kalmış dört ayrı dosyasını incelememe müsaade eden Vayni, ardından çöpten kurtardığı çalışmalardan birçok görseli de tek tek tarayarak büyük bir cömertlikle gazetemizle paylaştı. 

ŞAİRLERİN, HİKÂYECİLERİN VE RESSAMLARIN SANAT DÜNYASI 

Onger’in ‘Bugünkü Sanatımız’ üst başlığı ile yayıma hazırladığı dosyalardan ilki ‘Şiir, Hikayeci ve Ressamlarla Konuşmalar’ alt başlığını taşıyor. Dosyanın şiir bölümünde Salah Birsel, Ziya Osman Saba, Rıfat Ilgaz, Fazıl Hüsnü Dağlarca, İlhan Berk, Cahid Külebi, Suad Taşer, Attila İlhan ve Sabahattin Kudret ile yapılan söyleşiler yer alıyor.

Hikayeci bölümünde yer alan isimler ise Sait Faik Abasıyanık, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Samim Kocagöz ve Oktay Akbal. Resim bölümünde Nurullah Berk, Bedri Rahmi ve Nuri İyem ile yapılmış görüşmeler bulunuyor. 1940’ların 50’lerin sanat dünyasının nabzını tutan Onger, görüştüğü her isme ilk olarak kendi ağzından biyografisini yazdırarak da çok önemli bir ayrıntıya daha imza atıyor. 

SAİT FAİK, TEVFİK FİKRET ve RIFAT ILGAZ ÇALIŞMALARI 

Eleştirmen Onger’in büyük kısmı tamamlanmış Sait Faik, Rıfaz Ilgaz ve Tevfik Fikret adlarını taşıyan üç ayrı dosyası daha var. Bu üç dosyadan Sait Faik çalışmasında yazarın kendi el yazısıyla yazdığı biyografisinin yanı sıra Osmanlı Türkçesiyle yazdığı notlar tasnif edilmiş.

Rıfaz Ilgaz dosyasının kapağı ise yazarın Onger’in adına imzaladığı büyük boy fotoğrafıyla açılıyor. Yazarın ‘Yarenlik’ şiir kitabının ilk halleri de bu dosyada yer alıyor. Onger, gazete haberlerinden dergilerdeki makalelere birçok belgeyi tasnif ettiği ve oldukça kabarık olan Tevfik Fikret dosyası da önemli bir diğer dosya.

Onger bu kalın dosyanın fihristini de önden yazmış. Fihriste Fikret’in hayatı, eserleri, sanat şahsiyeti ve değeri, bibliyografya, şiirleri, Yağmur, Sekva-yı Fırak, Son tesadüf, Şehidlikte, Verin Zavallılara, Hayat, Sabah Olursa, Mazi Ati, Sis, Rücu, Bir lahza-i teahhur, Millet şarkısı, Han-ı yağma, Haluk’un Vedaı’ndan, Haluk’un Amentüsü, Tarih-i Kadim’den, Doksan beşe doğru’dan, Rubab’ın cevabından, Molla sırat başlıkları yer alıyor. Türk edebiyatı tarihimizin önemli bir dönemine ışık tutan ve her biri bir kitap niteliğinde olan dosyalar yayım dünyasının ilgisini bekliyor.

ŞAİRLER BİRBİRLERİ HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORLARDI? 

Fahir Onger, hazırlığını yaptığı ‘Bugünkü Sanatımız’ dosyasının şiir bölümünde Salah Birsel, Ziya Osman Saba, Rıfat Ilgaz, Fazıl Hüsnü Dağlarca, İlhan Berk, Cahid Külebi, Suad Taşer, Attila İlhan ve Sabahattin Kudret yer alıyor.

Şairlere yönelttiği ve dikkat çeken sorulardan biri ise, diğer şairlerin isimlerini sıralayarak sorduğu ‘Haklarında ne düşünüyorsunuz?’ sorusu. Bu soruya verilen cevaplarla dönemin farklı kuşaklardan ve edebi tarzlardan şairlerinin birbirleri hakkındaki düşünceleri kayıt altına alınıyor. Soruya verilen ilginç cevaplardan bazıları şöyle: 


Rıfat Ilgaz’ın Fahir Önger’e imzaladığı büyük boy fotoğraf.

RIFAT ILGAZ: SALAH BİRSEL ZORLAMA BİR HEVESKAR 

Fazıl Hüsnü: Mistik bir dünyanın alacakaranlığında el yordamıyla yolunu arayan Allahlık bir şair. 

Salah Birsel: Cyrano de Bergrac gibi çok şeyler yapmak isteyip de yapamayan, zorlama bir şiir heveskarı. 

Orhan Veli: Zekasını şiirden ziyade şairlikte kullanan ve genç nesil namına ortada görünmesini bilen bu arkadaşın gerçekten kendisini şiire vermesi edebiyatımız için bir kazanç olur. 

İlhan Berk: ‘İstanbul’un yeni anlayışı’nın ilk ümitli tezahürüdür fakat İlhan yalnız İstanbul’la kalacak bir şair değildir… 

İLHAN BERK: ORHAN VELİ AYLAK ZÜMRELERİN ŞAİRİ 


Rıfat Ilgaz sevdiğim şairlerin başında gelir. Cahid Külebi, Behçet Necatigil, Necati Cumalı’nın sosyal şiire karşı olan cehidlerinin hiçbir vakit küçümsenmeyecek olduğu kanaatindeyim. Fazıl Hüsnü, Salah Birsel ve Orhan Veli’ye gelince: Sonuncusunun aylak zümrelerin şairi olmaktan hoşlanışına bir türlü mana veremiyorum. Geri kalan iki şairse beni hiçbir vakit alakadar etmemişlerdir. 

SABAHADDİN KUDRET: ŞİİR OKUMASINI SEVMEM


Ben şiir yazarım. Şiir yazdığım için de yalnız kendi şiirlerimi bilirim. Sorduklarınızı şahsen tanırım. İçinde iyileri de, ukalaları da vardır. Ama şiirlerini bilmem. Okumam başkalarının şiirini. Zaten Şiir okumasını sevmem. Yalnız şunu görüyorum: Herkes şiirle uğraşıyor. Sanki yapacak başka iş yokmuş gibi. Ne diye şiir yazarlar anlamıyorum. Her işi erbabına bırakmak lazım. 

CAHİD KÜLEBİ: ŞİİR DEĞİL MAKALE YAZSINLAR 


Bu saydıklarınızın çoğunuzun şiirlerine hayran olmuşumdur. Hala da hayranım. Yalnız sanatla ilgili olmayan, günü gün etmek için yazılmış, özentili şiirler neden bahsederse etsin hoşuma gitmez. Böyleleri makale yazsalar daha iyi etmezler mi? Niçin değer vermedikleri bir sanatın gölgesine sığınıyorlar? 

‘İTİRAF, TENKİT VE SÖVMELERE ALIŞTIK’

Eleştirmen Fahir Onger hikaye, şiir ve resim sanatlarına yer verdiği ‘Günümüz Sanatı’ dosyası için kaleme aldığı giriş yazısında, çalışmayı hazırlama nedenini şu sözlerle anlatıyor okurlarına: “Neden böyle bir kitap hazırlama lüzumu duydum? Şair, hikayeci ve ressamlarımızda hiçbir seçme yapmadan bazılarıyla konuşmak, onların kendi sanatları hakkında neler düşündüklerini, eserlerini nasıl hazırlayıp onlara ne gözle baktıklarını araştırmak belki de sırf bir tecessüm tatmini için yapılsa adeta faydasız bir iş gibi düşünülmektedir.

Birçok aydınlar plansız ve sistemsiz bir kitap ortaya çıkarmakla beni suçlandıracaklardır. ‘Bugünkü Şairlerimiz’in başına gelenler aynen, elinizde tuttuğunuz şu ufak kitabın da macerası ve kaderi olabilir. (…) Bunlardan başka daha hatıra ve hayale gelmedik itiraz, tenkit ve sövmelerle karşılaşacağımı biliyorum.

Bugün edebiyat ve sanat piyasasında bu kabil haller o kadar çok tekrarlanıyor, o kadar kuvvetle yaşıyor ki, buna biz bütün yazıcılar ve sanatçılar hep alıştık. İtiraz, tenkit ve tehdit artık bizi yolumuzdan alıkoyamıyor. Hani meşhur meseldir, ‘it ürür kervan yürür’ derler. İşte biz de her türlü ürümeye pabuç bırakmadan yürümeğe devam ediyoruz.” 

‘SAMİM’DEKİ EKSİK TARAF OKTAY’DAKİ FAZLALIK’ 

Onger’in hazırladığı hikaye dosyasında yer alan isimlerden Sait Faik Abasıyanık, eleştirmenin ‘Samim Kocagöz, Sabahattin Ali ve Oktay Akbal’ın hikayeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusunu şu ifadelerle yanıtlamış: “Yazıcılar içinde Sabahattin Ali’yi pek severim. Aramızdaki benzerlik ve ayrılıkları da başkaları düşünür.



Oktay Akbal gençlerin içinde en kıymetlilerinden biridir. Samim Kocagöz’ü fazla exact bulurum ama realist değil. Bana sorarsanız Oktay Samim’den daha çok realisttir. Samim’de eksik bir taraf var ama neresi bilmiyorum. Belki de Oktay’daki fazlalık. Aramızdaki ayrılık, birlik meselesini de siz makul olarak benden daha iyi tetkik edebilirsiniz.”

Samim Kocagöz ise benzer soruya şu cevabı verir: “Oktay -laf aramızda- Said’e benzer. Yalnız biraz daha santimaldir. Onlar politikada birleşiyorlar. Said meselelere temas etmiyor, insanları veriyor. O, ‘bana ne’ der ama şiir gibi hikayeler yazıyor.” 


(Soldan sağa) Sait Faik Abasıyanık, Behçet Necatigil, Naim Tirali, Salah Birsel, İskender Fikret Akdora, Oktay Akbal, Cemil Meriç, Kenan Harun ve Fahir Onger, Asmalımescit’teki Elit Kahvesi (1946). (Fahir Onger Arşivi)

40 KUŞAĞINI GÜN IŞIGINA ÇIKARAN SİVRİDİLLİ ELEŞTİRMEN 

Mali müşavirlik mesleğinin yanı sıra edebiyatı, bir iş olarak gören Fahir Onger 1920 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Işık Lisesi’ni bitiren, İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü okuyan ve Yüksek İktisat ve Ticaret öğrenimini yarıda barıkan Önger, banka memurluğunun yanı sıra ticaretle de uğraştı. 1965 yılında kendi adını verdiği yayınevini kurdu. 1940-1971 yılları arasında Türk edebiyatında eleştiri alanında kendini gösteren Onger’in 1955-1965 yılları arasında ise, bilinmeyen bir sebepten dolayı yazmaya ara verdiği biliniyor.


Fahir Onger (soldan ikinci) Sait Faik Abasıyanık, İskender Fikret ve Cemil Meriç ile birlikte.

Onger, eleştiri alanında kendi üslubunu geliştirir. Sivri dili ve cüretkâr eleştirileriyle Türk edebiyatına eleştiri alanında katkı sağlayan Onger’in sanata yatkınlığının Osmanlı subaylarından Hafız Hüsnü Bey’in kızı olan annesinden geldiği biliniyor.

Behçet Necatigil, onu tanıtırken “Bugünkü Şiirimiz antolojisi ile 1940 kuşağını toplu halde ilk o, gün ışığına çıkarmıştı” ifadelerini kullanıyor. Ankara’da bulunan tanınmış şairlere karşı yazılar yazdığı bilinen Onger, Ahmet Muhip, Cahit Sıtkı, Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet, Necati Cumalı gibi isimler için “Keyfe mâyeşa başıboş sanat yapılmasından usandık. Bu işin mesullerini aramak zorundayız. Kendilerine bir mesuliyet yükletilmesini istemeyen sanatçılar, en kısa zamanda sanat alanını terk etmelidirler” demektedir.

Ona göre, şöhret sahibi olmuş insanlar, sanatın hakkını vermelidir. On yıllık suskunluk döneminin ardından vefat ettiği 1971’e kadar yazmaya devam eden Onger ardında yüzü aşkın eleştiri yazısı bıraktı. Ölümünün ardından bazı dergiler ve gazeteler ona özel bir yer ayırarak duydukları üzüntüyü paylaşır. Ancak hakkında en çok yazan yakın dostu Oktay Akbal olur. Akbal, Onger’in kendisine gönderdiği mektupları Yeni Edebiyat dergisinin özel sayısında yayımlamıştır.

Kaynak: https://www.karar.com/un-cuvalindaki-edebiyat-hazinesi-1605218


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum