ULUSLARARASI GÜVENLİK VE KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ - ADİL İNCE

ULUSLARARASI GÜVENLİK VE KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ - ADİL İNCE
28 Şubat 2021 - 12:05

Uluslararası güvenlik uluslararası ilişkiler ve güvenlik konuları ile yakından ilişkilidir. 1900’lerin başlarında yani yaklaşık yüz yıl öncesinde, Batı için Rusya uluslararası güvenlik açısından yoğun tehdit ve tehlike haline gelmişti. Bu tehlike algısı bütün tarihin serüvenini etkiledi. Konuyu anlatmadan önce kavramsal şema çizmek gerekir.   Önce güvenlik kavramının en genel biçimde nasıl anlaşıldığını görmek gerekir. Yani tehdidin veya korkunun alt edilebilirliği insanı güvende hissettirir. Güvenlik; tehditlerden, korkulardan ve tehlikelerden uzak olmak anlamına gelmektedir (Karabulut, 2015)  .

Bu kavramsal şema çizilirken de dikkat etmemiz gereken ilkeler vardır. Birincisi; öncelikle insanın, varlık olarak güven içinde yaşama ihtiyacını ön kabul olarak almalıyız. Şüphesiz ki insan toplumsal hayatı içinde güven duygusuyla hareket ederse potansiyelini daha iyi ortaya koyabilir, sorunları çözmek daha kolay olur. İnsanlık var olduğundan beri güvenliği için çalışır. Birkaç insan dünyada yaşarken bile güvenlik bir problemdi, gerekli olan bir durumdu.

İkincisi; insanların güvenliklerinin yanında toplumun da güvenliği vardır. Toplum; meşru olarak güvenlik talep eder, bu meşruluğun kaynağı genelin iradesi değildir ancak genelin müzakeresinden çıkan bir karardır. (Habermas, 2018)

Üçüncüsü ise toplumların güvenlik algıları olduğu gibi devletlerin ve uluslararası kurum ve kuruluşlarında güvenlik algıları vardır. Farklı yorum değerlerine sahip olsalar da bunlar ulusal boyutta olan güvenlik algılarından ve normlardan daha geniş ve karmaşık bir perspektife sahiptir.

Ancak tabi ki tam güvenlik denen durum pratik anlamda mümkün değildir. Güvenlik kavramına yorumlar değişse de tamamen güvenin geçerli olduğu bir durum ütopiktir  (Karabulut, 2015) .

Güvenlik sübjektif bir anlam içermektedir. İnsanlar tarafından yorumlanır. Tehlike ya da tehdit olmaması değerlere bağlıdır. Bir grup için tehdit olan durum başka bir grup için önemsiz bir durum oluşturabilir.  Carlo Masala’nın dediği güvenlik  “devlet”  ve “hükümet ” ve “hükümet dışı kurumların”  karar alma seçeneklerini kısıtlayan tehditlerle mücadele kavramı, yetersiz kalmaktadır. Uluslararası güvenlik anlamında bakarsak ise Muhammed Ayoob’un yorumu çok önemlidir; devletlerin sahip olduğu değerlere, ülkesel ve kurumsal yapıya ve rejime yönelik herhangi bir tehdidin olmaması durumudur (Karabulut, 2015) .

Dışsal – içsel, fiziksel – psikolojik vb. şekillerde tehditler ve tehlikeler güvenlik paradigmalarının özünü oluştururlar. Öncelikle günümüzde popülerliği artan şekliyle “terörizm” olgusundan örnek verelim. Hobsbawn’ın değindiği   “radikal dinci terörizm” küreselleşmeyle beraber tehdit algısının nasıl değiştiğini açıklamaktadır. Hobsbawn’a göre küreselleşme terörizmin yayılışını artırmaktadır. Bu nedenle bölgesel veya uluslar tehditler çok hızlı ve etkin bir şekilde uluslararası tehditlere dönüşebilmektedir.

Güvenlik kavramının geniş kitlelere ve küresel bağlamda incelenmesi de uluslararası güvenlik kavramının özünü oluşturur. Kitleler uluslararası düzeyde incelenmelidir. Geçmiş on yıllarda radikal dinci terör bu kadar yayılabilen ve geniş kitlelere ulaşabilen -görece- bir olgu değildi bugün görüyoruz ki bu algı değişti. Devletlerin küreselleşmeye bakışı da bu şekilde farklı bir yöne doğru evrilmektedir.

Uluslararası ve ulusal güvenlik arasında kimi zaman bir gerilim olduğu vurgulanır. Ancak uzmanların bazıları bunları kabul etmez. Bu uzmanlar devlete ve devletlerarası güvenliğe yapılan vurgunun, özellikle Soğuk Savaş sonrası yaşanan değişimleri göz ardı ettiğini söylerler. Bazıları için toplumsal daha doğru ifadeyle ulusal güvenlik daha önemli iken bazıları için uluslararası güvenlik daha önceliklidir  (Baylis, 2008)  .

Bu tartışma uluslararası güvenlik ve ulusal güvenlik arasındaki ilişkisine vurgu yapmaktadır. Soğuk Savaş sonrası uluslararası güvenlik istenen seviyeye gelmesi gerekirken tek kutuplu ve demokratik bir düzene doğru evrilmesi gerekirken istenen küreselleşme terörizmin ve krizlerin küreselleşmesini de sağlamıştır. Güvenlik derken bunu sadece çatışma anlamında düşünmemek lazım. Bugün içinde bulunduğumuz salgın döneminde devletlerin uluslararası güvenlik konusunda Soğuk Savaş’ın nükleer çatışma riskinden daha kötü bir dönem atlatmaktadır.  Salgın olgusu tek başına düşünüldüğünde uluslararası güvenliğin bir durumu olarak görülemeyebilir ancak Çin-ABD arası krizin yükselmesi, ticari ve askeri ortaklıkların salgın nedeniyle sekteye uğraması bazı diplomatik kurumların yürütülmesinde aksamaların yaşanması güvenlik açıklarını da beraberinde getirmektedir.

ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TEHDİT ALGISI

Uluslararası güvenlik olgusu rasyonel bağlamda bakılırsa Weber’in otorite tanımlamaları içerisinde de yorumlanabilir . Uluslararası kurum ve kuruluşlar toplumları doğrudan temsil etmezler . Bu örgütler belli bir iktidarı ve böylelikle bir otoriteyi temsil eder . Bu nedenle uluslararası toplumda dominant olan otoriteler uluslararası güvenlik bağlamlarını da değiştirebilir . Uluslararası bağlamın değişmesi , ulusal bağlamı da değiştirir . Güvenlik algıları dönemsel ya da kalıcı olarak değişebilir . Uluslararası güvenlik paradigmalarının bu şekilde değişimine örnekler verebiliriz . Soğuk Savaş döneminde Batı dünyası için “Komünizm” bir şeytandı . Ancak 1991 ‘ de Sovyet Komunizm ‘inin yıkılması uluslararası güvenlik ortamında Sovyet karşıtlığı merkezli bağlantıları ve kurumları tamamen yok etmemiştir . Örneğin ; NATO yani Kuzey Atlantik İşbirliği Örgütü hala işbirliğine devam etmektedir . Uluslararası toplum küresel değişimlere bu şekilde evrilir ya da dönüşür .

Peki neden uluslararası güvenlik bu kadar önemli hale geldi ? (Baylis, 2008) Baylis’in makalesinde bu durum uluslararası terörizm , nükleer kaza riski , küresel ısınma , küresek ekonomik kriz vb tehlikeler içeren bir olgunun yerleşmesinin uluslararası güvenliği hassas hale getirdiğini söylemektedir . Bu olgu  ” küreselleşmedir ” .

Ulusal güvenlik algısının değişimi de uluslararası güvenlik denen olguyu etkilemektedir . Uluslararası güvenlik bölgesel ve ulusal denklemleri değiştirebilen bir üst formdur aslında . Ulusal – uluslararası farklılaşması bundan dolayıdır . Bu farklılaşmaya çok güzel bir örnek Mısır’da yaşanmıştır . Mısır , II.Dünya Savaşı süreci boyunca Nazi hükümetini destekleyici bir politika gütmüşlerdir . Savaş bittikten sonra bile gerçekten soykırım olmadığı bunun küresel Yahudi merkezli bir örgüt tarafından yapıldığı iddiaları ortaya atılmıştır . Nazi hükümeti Mısır’da partilerle ortak programlar ortaya koymuştur . Bu dönemde Yahudiler kızıl komunistler olarak görülmüş ve katliamları hoş görülmüştür . Ancak uluslararası sistem Nazilerin yıkımından sonra   Sovyetler Birliği ve ABD arasında iki kutuplu bir düzene evrilmiştir . Sovyetler , Süveyş Kanalı’nın 1956 yılında millileştirilmesinde Mısır’da Nasır hükümetini desteklemiş ve Mısır’da Sovyetler Birliği aleyhtarlığı kesilmiştir . Bu dönemde Mısır’lılar Yahudileri Nazi işbirlikçisi olarak tanıtmış ve komunist ifadesi yerine faşist ve ırkçı Yahudi terimleri yerleşmiştir  (Lewis, 2018)  . Düşman görülen Sovyetler bir anda dost ve müttefik olmuşlardır . İşte uluslararası ilişkilerin uluslararası güvenlik kavramına addettiği önem hakkında güzel bir örnek budur .

ULUSLARARASI GÜVENLİK KURGU VE UYGULAMALARI

Uluslararası güvenlik kavramının tanımını ve  tüm uluslar için öneminde bahsettik . Uluslararası güvenlik kavramının dünyada nasıl kurgulandığını ve uygulandığı konusundann bahsetmek gerekir . Güvenlik hukuki olarak zaten cezalar ve yaptırımlarla alakalı bir tarafının olduğunu biliyoruz (Habermas, 2018) . Yani uluslararası güvenlik yaptırımları ve cezalarıyla hukuki bir kavramdır . Aynı zamanda içerdiği ilişkisellik bağlamında uluslararası ilişkiler , siyaset bilimi ve sosyolojiyi de içine alan bir perspektif oluşturur (Hobsbawn, 2007)  .

Uluslararası toplum değişen ve dönüşen dünyada ortak bir güvenlik mekanizması kurmaya çalışmıştır . İlki I. Dünya Savaşı sonrası  “Milletler Cemiyeti” olarak ortaya çıkmış , İkincisi ise  II.Dünya Savaşı sonrası organize olan “Birleşmiş Milletler’dir” .  İki kurumda uluslararası güvenlik mekanizmaları olarak uluslararası mülteci krizlerini , radikal hareketleri önlemeyi , azınlıkları korumayı ve insan hakları ihlallerini önlemeye dair bir takım girişimleri yapmışlardır (Karabulut, 2015)  .  Ancak Soğuk Savaş dönemi göstermiştir ki bu kurumlar yeterli etkiye sahip olamamış galiplerin mağluplara üstünlüklerinin bir yansıması olarak kalmıştır . Soğuk Savaş döneminde NATO ve Varşova Paktı gibi hareketler uluslararası güvenlik paradigmasının evrensel olamadığını gösteren kurumlardır (Huntington, 2004) .

Bu kurumlar vasıtasıyla uluslararası güvenlik olgusu yeni kavramlarla değişim yaşamıştır . I. ve II. Dünya Savaşları’nda geçerli savaşlara dair yapılan ittifak ve birlikler yerini bölgesel ve küresel anlamda kolektif işbirliği ve müttefiklik  anlaşmalarına ve örgütlerine bırakmıştır . Bunun içinde ekonomik işbirliği ve kültürel alanda uyum ve değişim de eklenmektedir  . Hatta eğitim kurumlarıyla veya öğrenci değişimleriyle de katkı sağlanmıştır (Caforio, 2017) .

Peki nedir bu yeni kavramlar ? Birincisi ; kolektif güvenlik kavramıdır . Devletler arası  oluşturulan normlar ve kurallar ile saldırganlığı ya da aşırılığı birlik olarak durdurma çabasını ve çalışmasını açıklar . Ancak bu teoriler pratikte yeterli olmamıştır . Devletler belirli birlik-kardeşlik duyguları ile değil de ulusal çıkarları ve uluslararası denklemlere göre hareket etmişlerdir . Almanya ve Fransa buna örnek gösterilebilir . İki ülke de hem I. Dünya Savaşı hem II .Dünya Savaşı’nda birbirlerine karşı nefretle kanlı savaşlar verdiler . Ancak bugün iki ülke neredeyse 300 milyar dolar ticaret hacmine sahipler ve iki tarafında kazandığı denklemlerde anlaşmazlık yaşamıyorlar (OEC, 2017) . İki ülke de Avrupa Birliği’ni hem ekonomik hem de güvenlik anlamında domine etmekte uluslararası güvenlik denklemlerinde güçlü bir aktör olmaktadır .

Önemli kavramların ikincisi ise kolektif savunmadır . Ortak bir düşman veya potansiyel bir ortak düşman varsayımına dayanır . Kolektif güvenlikten farklı olarak düşman tanımlaması zorunludur . Güvensizliği sağlayan nedenin veya ülkenin ortadan kaldırılması amaçlanır . Güvenlik bir amaç doğrultusunda organize edilir . Kolektif savunma grubuna dahil olan devlet zorunluluk olarak karşı tarafı da düşman gördüğünü kabul etmektedir (Karabulut, 2015)  . Varşova Paktı ve NATO’yu örnek verebiliriz buraya .

SONUÇ

Şüphesiz uluslararası güvenlik olgusu toplumların nasıl tehdit veya tehlike altında olmadan yaşayabileceği sorunsalı üzerine kurulmuştur . Heywood’un (Heywood, 2017) bahsettiği şekilde “güvenlik genellikle uluslararası politikanın acil sorunu kabul edilmiştir . Çünkü güvenliğin sağlanması istikrarlı ve düzenli olabilmesi bir anlamda güvenliğe bağlıdır . Her çağda olduğu gibi güçlü devletler uluslararası ilişkilerde etkin rol oynamaktadırlar . Ancak küreselleşmenin güvenlik üzerinde oynadığı rol uluslararası kurum ve kuruluşlara ve denklemlere verilmesi gereken önemi artırmaktadır .

İlişkiler sadece askeri olmakla kalmayıp siyasi . kültürel ve ekonomik alanlarda da pekiştirilmektedir . Bu ilişkiler sayesinde ulus devletler çıkarlarına yönelik hareket etme konusunda daha güvenli hissediyorlar . İnsan psikolojisi gereği zaten birlik olmak insana güven hissettirmektedir . Uluslarda kendilerini güven içinde hissetmek için uluslararası birliklere ve kurumlara ihtiyaç duymaktadır .

Her ne kadar liberal , rekabetçi görüşlerin demokratik ilerleyişi daha da artıracağı düşünülse de kanaatim bunun böyle olmadığı yönündedir . Huntington’ın ortaya koymaya çalıştığı bir perspektiften bakıyorum . Rekabet ve liberal ortam ulusların çıkarlarının ötesine varmak istemelerinin önünü açmakta ve uluslararası kurumlar aracılığıyla da anti-demokratik ve anti-liberal baskı ve engellemeleri kullanmaktadır (Huntington, 2004) .

Tabi ki saldırgan tutumlara karşı uluslararası bir birlik anlayışı zaten liberal görüşün içinde bulunmaktadır . Ancak uluslararası güvenlik fikri artık ulusal güvenlik  fikrine baskın gelmektedir . Bundan önceki yıllara baktığımızda Ortadoğu ve Asya özellikle olmak üzere tüm dünyada ulus devletlerin diktatoryal ve baskıcı rejimlerine tanıklık ettik .

İdeolojik arka planı önem vermeksizin Sovyet Sosyalizmi , Ortadoğu’da Baas veya İhvan-Müslimin hareketleri , Afganistan ve Irak işgalleri , Vietnam Savaşı gibi olaylar bize gösteriyor ki aslında uluslararası güvenlik iç politikada da belirleyici bir kavramdır . Uluslar önceleri iç politikada halkı baskı altına almak konusunda daha sert ve daha rahat iken bugün küreselleşme ile gelen medya ve basın ulaşılabilirliği ve gelişimi , ülkeler arası hızlı dolaşım , diplomatik temsilcilik vb unsurlarla devletin kapalı olmasının zorluğu  gibi unsurlar ulusal politikaları dönüşüme uğratmıştır .

İktidarın direkt otorite olarak değil de uluslararası kurumlar üzerinden ilişkileri yürütmeyi tercih ettiği bir düzen oluşmuştur . Bugün geldiğimiz nokta güvenlik kaygılarının standardize olmaya başladığı “radikal dinci terör” dalgasının insanları ulusal kabuklarından çıkaran ve dünyada olup bitene dikkat etmelerini gerektiren bir uluslararası güvenlik düzeni getirmiştir .

Tabi ki askeri güç uluslararası güç için en önemli unsurlardan biridir . Dünyada şuan tartışmasız en iyi askeri güç olan ABD uluslararası güvenlik paradigmalarını da şekillendiren devlet olmaktadır . Ama ABD ‘ de dahil bütün ülkeler uluslararası güvenliğe dikkat etmektedir . 11 Eylül sonrası ABD ‘ de uluslararası sığınmacılar , dini radikalizm vb konulara uluslararası güvenlik algılarındaki değişime bağlı olarak daha çok yönelmiştir .

Sonuç olarak ; denklemin bir tarafına güvenlik bir tarafına başka şeyler koyduğumuzda devletin , sermayenin ve halkın önce güvenlik seçeceği bir dönemdeyiz . İstikrar ve güvenliğin uluslararası ortamda sağlanabilir olması ulusal ortamda da sağlanabileceğine bir işarettir . Ancak günümüzde geldiğimiz nokta uluslararası güvenlik üzerinde çalışan kurumların aslında güçlü devletlerin otoritelerini sergiledikleri bir iktidar aracı olmaktadır . Pek çok konuda anti-demokratik ve baskıcı politikalar bu sayede meşruiyet kazanmaktadır . Güvenlik sorununun gideceği nokta ise belirsizdir ve görünüşe göre belirsiz kalmaya da devam edecektir .

Kaynakça

Baylis, J. (2008). Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı. Uluslararası İlişkiler Dergisi , 69-85.

Caforio, G. (2017). Askeri Sosyoloji. İstanbul: Nobel Yayınları.

Giddens, A. (2017). Siyaset , Sosyoloji ve Toplumsal Teori. İstanbul: Metis Yayınları.

Habermas, J. (2018). Kamusallığın Yapısal Dönüşümü. İstanbul: İletişim Yayınları.

Heywood, A. (2017). Küresel Siyaset. Ankara: BB101.

Hobsbawn, E. (2007). Küreselleşme , Demokrasi ve Terörizm. İstanbul: Agora Yayınları.

Huntington, S. (2004). Asker ve Devlet. İstanbul: Salyangoz Yayınları.

Karabulut, B. (2015). Küreselleşme Sürecinde Güvenliği Yeniden Düşünmek . Ankara: Barış Kitap.

Lewis, B. (2018). Semitizm ve Anti-Semitizm. Ankara: Akılçelen Yayınları.

OEC. (2017). Observatory Of Economic Complexity. 05 19, 2020 tarihinde https://oec.world/tr/profile/country/deu/ adresinden alındı.

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi – SASAM


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum