Türkmen Aşiretleri

Türkmen Aşiretleri
04 Ocak 2023 - 17:27 - Güncelleme: 04 Ocak 2023 - 17:47

Fraylic-Ravling, Türkmen Aşiretleri, (Çev.Çigdem Önal), Aşina Kitaplar, Ankara, 2008, 434 sh.

Sunuş

Elinizde tutmakta olduğunuz kitap, Aşâir ve Muhacirin Müdüriyet-i Umûmiyesi Neşriyatından çıkan 2. kitap olup 1334 (1918) senesinde Almanca’dan çevrilip İstanbul’da Kütüphane-i  Sûdi tarafından Orhaniye Matbaası’nda basılmış eserin çevrimyazımıdır (sadeleştirilmemiştir).
Kitabın yazarları olarak kaydedilen, Doktor Frayliç ve Mühendis Rav-lig olarak okunabilen isimlerle ilgili bir nebze bilgi edinebilmek veya bu kitapla ilişkilendirilebilecek Almanca bir eser bulabilmeye dair küçük bir umutla yaptığımız dar kapsamlı araştırma sonucunda ne bu isimde yazarlara, ne de Türkmenler üzerine Almanca böyle bir metne rastladık. Kitabın mütercimi olarak kapakta kimsenin ismi geçmemektedir, ancak metin içinde geçen bir dipnotun (s.55) sonuna “H.A.” kısaltması eklenmiştir.

Türkmen Aşiretleri kitabının Habil Adem tarafından çevrilmiş veya da yazılmış olduğu bilgisi, Cumhuriyet’in ilk kuşak araştırmacıları tarafından dillendirilmiş, 1930-40’lı yıllarda kitabı kaynak olarak kullananlar çevirmen veya yazar olarak
Habil Adem’in adını zikretmişlerdir. Dolayısıyla ‘H. A.’ kısaltmasını Habil Adem olarak anlamak bir sorun çıkarmayacaktır.

Abidin Nesimi’nin 1977’de yayınlanmış olan Yılların İçinden isimli eseriyle1 başlayan Habil Adem ilgisi, 1994’ten itibaren bu ilginç kişi ve yayınları hakkında makaleler yazıl-
masıyla devam etmiştir. Bütün kanıtlanamayan iddialara ve çözülemeyen muammalara karşılık, Habil Adem’in, Talat Paşa emrinde Aşiretler Masası’nda Türkmenler bölümünde çalışan, iyi yetişmiş ancak entrikayı, hatta şantajı seven ve 1930’larama 

kadar basın ve yayın hayatında kendi üslubunca yer almış olan Naci Pelister adlı bir uzman olduğu ortaya çıkmaktadır.2

Habil Adem, Cumhuriyet’ten sonra, zamanında kendi düşüncelerini kendi adıyla yayınlama olanağı olmadığı için birçok eserini sahte adlarla yazmak ve kendisini çevirmen olarak göstermek zorunda kaldığını iddia etmiş ve bu iddiasını doğrulayan yayınları da bulunduğundan, kimlikleri saptanamamış Alman yazarlarıyla Türkmen Aşiretleri kitabının da kendi telifi olduğu yolunda yaygın bir kanı oluşmuş. Doğrusu, çevrimyazı bitene kadar, böyle bir kanı bizde de vardı. Ancak çalışmamız bittiğinde, bu kanı güçlenmedi, sar- sıldı.

Teşkilat-ı Mahsusa’ya bağlı olarak çalışan Aşâir ve Mu- hacirin Müdüriyet-i Umûmiyesi’nin kuruluşuna ve yaptığı yayınlara bakarak, ittihat ve Terakki iktidarının Anadolu halkının toplumsal/kültürel/etnik durumunu tespit etmeye dair ciddi girişimler içinde bulunduğunu ve araştırmalar yaptırmış olduğunu görüyoruz. Türkmen Aşiretleri kitabının son sayfasında ilanı3 bulunan İskân-ı Muhacirin4, Kürtler5 (ki bu kitap “Birinci cildin sonu” ifadesiyle bitmektedir. 1992 yılında yayınlanan yeni yazısında6 bu bilgiye yer verilmemiştir) ve “1914-1915 yıllarında Bektaşiliği tedkik etmek amacıyla bizzat hükümet tarafından Anadolu’ya gönderilen” Baha Said’in araştırmalarıyla7 da bu niyet ve çabalar somutlaşmaktadır.

Bu çerçevede, Türkmen aşiretleri araştırmasını Alman uzmanlar mı yoksa Habil Adem mi yapmıştır? Bu sorunun cevabını vermek halen daha zor olmakla birlikte, metnin içe- riği, konunun Türkmen aşiretlerinin araştırılmasından çok daha derin ve önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Metinde dört yıllık bir saha araştırmasından söz edilmekte olduğu gibi8, Konya’nın sulama olanaklarından söz edilirken konunun İki Anadolu Ovasının Kuvve-i Inbâtiyesini İade adlı “eserimizde” incelendiği belirtilmekte, ayrıca kullanılan literatür İngiliz, Hollanda, Rusya sömürgecilik deneyimlerinin karşılaştırmalı olarak incelendiğini göstermektedir. Metnin tonunun uzmanlarınca yazılmış olduğu anlaşıldığı gibi, çalışmanın ana fikrinin de Türkmen aşiretlerin iskanı ve aslında aşiret iskan bölgelerinin Alman sermayesine yatırım için hazırlanması olduğu ortaya çıkmaktadır.

Türkmen Aşiretleri kitabı, aşiretlerin nüfus ve cevalan sahalarından adetlerine, ‘halkiyatı’na (şarkılar, ninniler, rakslar ve şeytaniyâtına) dair ayrıntılı bilgiler içermektedir. Bu arada, çadırların obada hiyerarşik yerleşimi, konuk kabul hukuku ve evlenmelerde aşiretler arasında, aşiret içinde ve bireyler arasında “hukuk-u şahsiye” başlıklarıyla, bugün de beşeri ve toplumsal bilimlerimiz için önem taşıyan ve yeterince konu edinilmemiş bilgiler verilmektedir. Örneğin kitapta, bugün de kamuoyunun pek de hoş karşılamayacağı döl alma konusundan9, Sünni, Şii ve Alevilerin İslam anlayışlarının karşılaştırılıp değerlendirilmesine kadar ilginç konular bulunmaktadır.

Kitabın en uzun bölümü olan Türkmenlerin iskanı bölü- mündeyse, kapitalist sisteme entegre edilmek üzere aşiretlerin nasıl yerleşik hayata geçirilerek üretici hale getirilecekleri, odaların metre kare ve pencerelerinden, konutlara su getirme sorunlarına kadar tartışılmaktadır. Daha da ilgi çekici olanı, bölgeye yatırım yapacak olanların, gelecekte doğacak işçi hakkı vb talepleri konusunda yatırım ve kârlarını nasıl güvence altına alacakları bile, tazminat hukuku ve hükümet ilişkileri çerçevesinde tartışılmakta ve Osmanlı aşiret bölgelerinin top- lumsal yapılar açısından farklılıkları da göz önünde bulundurularak, özgür, yarı-sömürge ve tam sömürge olmak üzere üç bölgeye ayrılması önerilmektedir.

Bu haliyle kitabın, folklor, etnisite araştırmasının ötesinde Alman sermayesinin hazırlık raporu biçiminde olduğu görülmekle, kim tarafından nasıl yazıldığı önem taşırken, Aşâir Masası yayını olarak nasıl ve hangi amaçla yayınlanabildiği sorusu da, ortaya çıkmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sırasında İttihatçı hükümet ile Almanya’nın ilişkisinin ve Almanya’nın Osmanlı ülkesini sömürgeleştirme niyetinin daha o zaman tartışılmaya başlandığını, ordu içinde de Almanya’nın savaşı sürdürme biçimine karşı muhalefetin oluşmaya başladığını biliyoruz. Bu dönemde Almanya-Osmanlı ilişkilerinin kurumsallaştırılmaya çalışıldığı ve “doğu” üstüne yoğun Almanca literatür oluşturulduğu da görülmektedir. Almanya’nın Osmanlı ülkesine yönelik niyetlerinin devletin iskânla ilgili kurumu eliyle yayınlanmış olması ise, belki ancak İttihat ve Terakki iktidarının Almanya’ya yönelik olarak farklı ka- natlarının farklı tutumlar geliştirmelerinin bir sonucu, gizli bir iç çekişmenin dışa yansıması olarak değerlendirilebilir. Talat Paşa ile Enver Paşa’nın ayrı ayrı kendilerine bağlı istihbarat örgütlenmeleri kurdukları bu dönemde, bu çatışma ve Almanya ilgisi ve çelişkisinin belgelere yansımasını beklemek zaten zor olacağı gibi, dönemin sonradan bu yönüyle anımsanması da istenmemiş olacaktır.

 

Türkmen aşiretlerinin iskânı ve Alman yatırımları açısından olduğu kadar, İttihat ve Terakki iktidarı, bu iktidarın çeşitli kanatları ve Alman politikası konularında ve Almanya’nın
“doğu politikası” konusunda araştırmacılarımızın üstünde durması gereken bir eserle karşı karşıya olduğumuz ortadadır.
Ancak bu kitap, aşiret zihniyetinden örgütlenmesine ve göçebelerin yerleşikler ve devletle kurduğu ilişkilere kadar, konusundaki bugün de yararlanılabilecek, yararlanılması gereken bir araştırma olma niteliğini de korumaktadır.

Eserin çevrimyazısını hazırlarken en zorlandığımız konu, zikredilen yazar adlarını Osmanlıcadan okumak oldu. Habil Adem’in ünlü uydurmacılığı karşısında, bulabildiğimiz adlar ve bu adlarla ilgili bilgiler, diğer yazarların ve anılan eserlerin de gerçek olması gerektiği kanısını kuvvetlendirirken, konunun anlatmaya çalıştığımız biçimde ‘ciddiyet kesbetmesi’ karşısında, belki Almanlarca hazırlanmış komisyon raporları, belki Aşâir Masası ve Habil Adem’in bu tür çeşitli raporlardan seçmeleri karşısında olduğumuz kanısı bizde uyandı. İnternet üzerinden Alman Ulusal Kütüphanesi, Büyük Britanya Kütüphanesi, Kongre Kütüphanesi, vs kataloglarını taramamıza karşın, ne bahsi geçen kişilere ne de onlara atfedilen kitaplara ulaşabildik, fakat araştırmalarımız sırasında konuyla ilgili eserlerde10, Osmanlı hükümeti tarafından Almanlara hazırlatılan çeşitli raporlardan söz edildiği gibi, başta Bağdat Demiryolu olmak üzere, ‘şarkiyatçılık’ bağlamında da çok zengin Almanca bir literatürün gene araştırmacılarımızı beklediği ortaya çıktı. Bunlara, bulabildiğimiz kişi adlarıyla ilgili dipnotlarda (metnin yazarının ve Habil Adem’in dipnotlarından ayırt edilmek üzere ‘h.n.’ ile belirterek) kısaca değinmeye çalıştık.

Okuyup aslını saptayamadığımız yazar adları için okuma önerisini [ ] içine alıp yanına Osmanlıcalarını da yazdık. Aşiret ve yer adlarından, kaynaklarda teyit edemediklerimizi ise dipnotlarda Osmanlı alfabesi ile de gösterdik. Eserin diline hiç müdahale etmediğimiz gibi (kitabın sonuna bir sözlükçe ekledik), imla hataları ve özne-yüklem uyuşmazlığı gibi bariz ek hatalarını düzeltirken, cümle yapısını değiştirmeyi gerekti- recek düşüklükleri aynen bırakmayı tercih ettik.

Kitabın literatür ve Türkmen araştırmaları açısından de- ğerlendirilmesi Suavi Aydın tarafından yapılmıştır. Kendisine teşekkür ediyorum. Fransızca telaffuzlar konusunda Recep Emiroğlu’na, Almanca telaffuzlar ve kitap taraması konusunda yardımları için Mustafa Elhasoğlu’na teşekkür ederim. Kudret Emiroğlu kitabın hazırlanarak gün ışığına çıkması için gayret göstermiş, fotokopisinin alınmasından son okumasına kadar her aşamasında yer almıştır.

Çiğdem Önal Ankara,
Şubat 2008

 

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum