Türkiye'den dünyaya açılan bir aydın Erol Güngör
Erol Güngör ayakları Türkiye’ye basan ancak dünyaya açılan bir aydındır. O, Türkiye’nin entelektüel ve fikrî gelişimini çok iyi takip eden, bunu önemseyen ve bundan beslenen biridir. Güngör’ü anmanın ve dolayısıyla anlamanın en iyi yolu Güngör’ün kendi yoludur; hiçbir doğmaya hapsolmadan, tarihe, Türkiye’ye ve dünyaya çok geniş bir entelektüel perspektiften bakabilmek ve bunu yaparken de, “yerli ve millî” kalabilmek.
Türkiye’de entelektüel ve siyasî hayatta iz bırakan isimleri vefat yıl dönümlerinde anmak bir mutad halini almıştır. Özellikle 10’lu yıllar bu kişileri anmak ve bu isimler üzerine çeşitli programların icra edildiği yıllar olmuştur. 24 Nisan 1983’te 45 yaşında hayatını kaybeden Erol Güngör’ün 40. vefat yıl dönümü de 2023’e tekâbül etmektedir. Erol Güngör üzerine çeşitli programlar, özel sayılar ve kitaplar şimdiden hazırlanmaya başlandı bile.
ENTELEKTÜEL MÜKTESEBAT
Erol Güngör’ün nasıl bir aydın olduğunu tayin etmek onun entelektüel müktesebatının mahiyetini anlamaktan geçer. Erol Güngör akademinin sınırları içinde düşünmüş ve yazmış bir isim değildir. Onun entelektüel ilgisi ve bilgisi akademik ihtisas sahalarıyla mahdut olmamıştır. Tarih, edebiyat, tercüme gibi alanlarda son derece geniş bir bilgisi ve bu konularda çok önemli metinleri vardır. O, divan edebiyatına hâkim olduğu gibi çok iyi tarih de bilmektedir. Yakın arkadaşı olan meşhur tarihçi merhum Mehmet Genç bile arşiv çalışmalarında Osmanlıca bazı metinlerde takıldığı yerleri Erol Güngör’e sorduğunu aktarmıştır. Yaptığı tercümeler ve bu tercümelerin dili ise fevkalade başarılı bulunmuştur.
Akademik ve entelektüel ilgileri ve malumatına ek olarak Erol Güngör’ün içinde yaşadığı çağın ve toplumun sorunlarına duyarlı bir aydın olduğunu tespit etmek gerekir. O, entelektüel müktesebatını sadece akademik gaileler etrafında metinler yazmak için tüketmemiştir. Bunlara ek olarak, toplumun umumî meselelerine, kronik sorunlarına yoğunlaşmış ve kendi açısından aciliyet teşkil ettiğini düşündüğü birçok soruna dair de bir şeyler söylemiştir. Dolayısıyla Erol Güngör siyasî ve toplumsal aktüaliteye duyarlı bir aydındır; ancak siyasî ve toplumsal sürece, sorunlara yaklaşımı aktüalite ile, aktüalitenin gereklilikleri ile sınırlı olmamıştır. Sorunlara daima tarihsel ve sosyolojik zaviyeden bakmaya çalışmıştır. Türkiye’nin fikrî ve entelektüel birikimini reddetmemiş; tam aksine önemsemiş ve bu entelektüel gelenekle daima bir hesaplaşma içine girmiştir. Bu geleneğin zaman zaman müspet zaman zaman da menfi taraflarını ele alarak bunlar üzerine kendi görüş ve değerlendirmelerini eklemiştir. Güncel meselelere yaklaşımında entelektüel derinliğinin izlerini ziyadesiyle görmek mümkündür. En aktüel yazıları olan gazete yazılarında bile bu durumu tespit etmek gerekir.
DOĞU’DAN BATI’YA TÜM METİNLERE VUKUFİYET
Erol Güngör’ün bir diğer ayırıcı vasfı, Batılı metinlere hâkimiyetidir. İngilizce ve Fransızca gibi bildiği yabancı diller vasıtasıyla Batı’nın hem kurucu metinlerine hem de kendi döneminin önde gelen tartışmalarına vâkıftır. Yaptığı tercümeler büyük oranda bu vukufiyetinin bir tezahürüdür. Bu tercümelerin bir diğer kıymetli tarafı, yaşadığı dönemin hâkim entelektüel kodlarına aykırı metinler olmasıdır. Altyapının, sınıfsal ilişkilerin her şeyi belirlediği tezlerinin hâkim olduğu Türkiye’nin 1960’lı ve 70’li yıllarında Erol Güngör ‘kültür’ü öne çıkarmıştır. Çevirdiği Sanayileşmenin Kültürel Temelleri adlı kitabı, dönemindeki bu baskın paradigmaya adeta bir meydan okumadır. Güngör’ün kültür vurgusunun bir boyutu Türk milliyetçiliğiyse esas diğer yönü sosyal bilimlerde sol/sosyalist paradigma dışındaki ilmî otoritelerle entelektüel düzeyde kurduğu münasebettir.
O halde Erol Güngör’ün sol ve sosyalizm karşıtlığı reaksiyoner/tepkisel sathî bir tavır alıştan ileri gelmez. Onun ‘anti-komünizm’i hem daha derinlikli hem de kendi dönemine göre hayli ileri düzeydedir. Kültür üzerine metinlere yoğunlaşması ve kültürü öne çıkarmasının Türk solundaki izleri ancak 1980’lerin ortasında görülecektir. Kültürel süreçler, bunların ajanları olan aydınlar üzerine düşünmek, Türk solunun 1980’lerden sonra gündemine girebilecektir. Nitekim Avrupa solunu belki Marx’tan bile daha fazla etkilemiş Gramsci’nin metinlerinin solda revaç bulması da 1980 sonrasına rastlayacaktır. Güngör, Türk solunun Gramsci keşfinden çok önce “kültür” ve “aydınlar” gibi alanlara yoğunlaşmış bir isimdir.
Aynı zamanda Erol Güngör, Doğulu metinlere de son derece vâkıftır. İslâmın Bugünkü Meseleleri’nde Doğu toplumlarının, özellikle de Müslüman toplumların modernleşme süreçlerini ve bu süreçteki sancılarını gayet derinlikli bir şekilde analiz edebilmiştir. Aynı zamanda bu sancıların 1980’lerdeki tezahürleri ve evrileceği olası istikametler de Güngör’ün üzerinde durduğu meselelerdir. Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin bir şekilde Türkiye’ye de sirayet edeceğini öngörmüş, bu gelişmeleri sathî ve üstünkörü bir şekilde ele almak yerine tarihî ve sosyolojik perspektifleriyle meseleye yaklaşmıştır. Zira, ancak böyle bir yaklaşımla bu sorunların ve sonuçların Türkiye’yle alâkaları tespit edilebilir ve olası etkileri anlamlandırılabilir olacaktır.
ÇOK YÖNLÜ BİR DÜŞÜNÜR
Erol Güngör ayakları Türkiye’ye basan ancak dünyaya açılan bir aydındır. O, Türkiye’nin entelektüel ve fikrî gelişimini çok iyi takip eden, bunu önemseyen ve bundan beslenen biridir. Ancak sadece Türkiye’ye kapanmanın, ister Doğulu ister Batılı olsun, dış dünyaya bigane kalmanın da savunucusu asla olmamıştır. Aksine Türkiye’nin sorunlarında ve entelektüel gündeminin zenginleşmesindeki arayışlarında ufku ve perspektifi çok geniştir. Sığ ve yüzeysel bir Batıcılığa duçar olmadığı gibi kaba ve hoyrat bir Batı karşıtlığına da savrulmamıştır. Ortadoğu ve Müslüman toplumlara ezber ve klişelerle yaklaşmadığı gibi Türkiye’nin birçok meselesinin, Türkiye dışındaki coğrafyalardan ithal fikir ve önerilerle çözülebileceğini de savunmamıştır. Güngör’ün sabitesi Türkiye’dir; Türkiye’nin tarihî, sosyolojik ve aktüel sorunlarıdır. Ancak bu sorunların çözümünde asla ‘biz bize yeteriz”ci bir mantıkla hareket etmemiştir. Hem Doğulu hem de Batılı metinlere vukfuyeti, Türkiye dışındaki ilmî gelişmeleri yakından takip etmesi bunun en bariz göstergesidir. Türkiye’den dünyaya açılmasını bilmiş ancak o dünyada kaybolmadan da var olabilmiştir. Düşüncelerinde Türkiye, Türk toplumu ve bunların sorunları merkezî bir yer tuttuğu için de kısa ama etkili fikir hayatında son derece istikrarlı ve büyük oranda da tutarlı bir düşünce sistematiğine sahip olabilmiştir. Dolayısıyla Erol Güngör’ü okurken ve anarken her şeyden önce onun çok yönlü bir aydın olduğuna dikkat etmek gerekir.
AKINTIYA KARŞI FİKİR SERDETMEKTEN ÇEKİNMEDİ
Hem sosyal bilimlerin farklı alanlarına vâkıf olması hem de Türkiye’den dünyaya bakabilme ufku ve perspektifi onun en ayırt edici vasfıdır. Güngör’ün kendisi hiçbir zaman birtakım klişe ve ezberlere itibar etmemiş, bunlarla yetinmemiştir. Döneminin entelektüel öfkesini üzerine çekmek pahasına da olsa bazı konular ve şahıslar üzerine akıntıya karşı fikirler serdetmekten çekinmemiştir. Bu yüzden Erol Güngör’ün ve onun fikirlerinin birtakım ezbere klişelerle ele alınması onun hatırasına yapılacak en büyük nezaketsizlik olacaktır. Erol Güngör’ü anmanın ve dolayısıyla anlamanın en iyi yolu Güngör’ün kendi yoludur; hiçbir doğmaya hapsolmadan, tarihe, Türkiye’ye ve dünyaya çok geniş bir entelektüel perspektiften bakabilmek ve bunu yaparken de, “yerli ve millî” kalabilmek. Erol Güngör’e bu ölçü muvacehesinde yaklaşıldığı zaman, onun fikirlerinin daha iyi anlaşılması ve anlamlandırılması imkân dahilinde olacaktır.
Not: Yazı ilk olarak https://www.yenisafak.com/dusunce-gunlugu/turkiyeden-dunyaya-acilan-bir-aydin-erol-gungor-4525388 sitesinde yayınlanmıştır.
FACEBOOK YORUMLAR