TÜRKÇENİN TARİHİ SEYRİ İÇERİSİNDEKİ KAYNAK ESERLERİ / Özgür YILDIRIM

TÜRKÇENİN TARİHİ SEYRİ İÇERİSİNDEKİ KAYNAK ESERLERİ / Özgür YILDIRIM
20 Mart 2020 - 19:52

TÜRKÇENİN TARİHİ SEYRİ İÇERİSİNDEKİ KAYNAK ESERLERİ

Moğolistan ve Çin içlerinden Orta Avrupa’ya, Sibirya’dan Hindistan ve Kuzey Afrika’ya kadar geniş bir alanda varlık gösteren Türk dili, bugün de Türkistan, Azerbaycan, Anadolu Balkanlar ve Avrasya bozkırlarında kullanılmaya devam etmektedir. Binlerce yüzyıllık geçmişe sahip olan Türk dili, yayıldığı bu geniş coğrafya içerisinde zengin bir birikim meydana getirmiş ve bu birikimin sonucunda binlerce eser, anıt ve belge bırakmış hatta bu eserlerden bir bölümü de birtakım tarihi olaylar ve çeşitli faktörler vesilesiyle günümüze ulaşamamıştır. Bu gibi eserlerden de sadece çeşitli yazılı kaynaklarda adının geçmesi vesilesiyle haberdarız. Bu eserler içerisinden bir kısmı yabancı Türkologlar eliyle gün yüzüne çıkarılmış ve yine onlar aracılığıyla o dönemin zor şartları içerisinde (I. Dünya savaşı, ulaşım vs.) yurt dışına götürülmüştür. Bugün bu eserler, İngiltere, Fransa başta olmak üzere, çeşitli ülkelerin müzelerinde sergilenmektedir. Buradan hareketle bir eleştiri olarak kendi öz değerlerimize sahip çıkmadığımızı belirtebiliriz.

Tarihle Türk dili şüphesiz birbirinden ayrı düşünülemez. Türk dili tarihi içerisinde yazılmış olan eserler, yazıldığı dönemin tarihi, sosyal-kültürel ve ekonomik zemininden beslenerek neşredilmişlerdir. Bu bakımdan bu eserler, aynı zamanda tarihimizi yorumlamada birinci dereceden kaynak eser konumundadır. Aynı zamanda geçmiş dönemlerde yaşayan insanların fikri yapısını, hayat görüşünü ve olaylar karşısındaki duruşlarını ve bilgece yorumlarını anlamamız bakımından önem arz etmektedir.

Bu çalışmamızda, bu gibi belli başlı işlevleri yerine getiren kaynak eserlerimizden öne çıkanlar üzerinde durulmuş ve onların belli başlı özellikleri, konuları, amaçları, müstensihleri, nüshaları ve bugün nerelerde bulundukları hakkında sadeleştirilmiş bilgiler verilmiştir. Bu çalışmamız tamamen Türk Dili ve Edebiyatı alanının başucu kaynakları olarak addedilebilecek çalışmalardan taranarak alıntılanmıştır. Hedefimiz bu konuya ilgi duyanlara ve bu konuyla ilgili çalışmalarda bulunanlara fayda sağlamaktır ve bir farkındalık oluşturmaktır.

1.1. Köktürk Dönemi

1.1. 1.Yenisey Yazıtları

Yenisey yazıtları, Güney Sibirya’da, bugünkü Hakas ve Tuva Cumhuriyetleri içerisinde kalan Yenisey vadisinde, bu ırmağa ve kollarına dökülen Tes, Tuba, Uybat, Abakan gibi akarsuların yakınlarında bulunan Köktürk harfli yazıtlardır. Üzerinde tarih bulunmadığı için ne zaman yazıldıkları tartışmalıdır. V. Thomsen, yazıtlardaki harflerin daha ilkel olması sebebiyle, alfabenin Yenisey bölgesine Köktürk bengü taşlarından önce, 6 veya 7. Yüzyıllarda ulaşmış olduğu görüşündedir. Bu konuda bazı bilginler tarafından farklı görüşler ortaya atılmıştır.

Yenisey yazıtları, çoğunlukla Kırgızlara ait kabul edilir. Bunun sebebi, Kırgızların burada yaşamış olmasıdır. Ancak yazıtlarda Kırgızlara ait olduğu konusunda kesin bir kayıt yoktur. Aksine diğer Türk boylarına ait olduğu anlaşılan yazıtlar vardır. Tuba yazıtlarında “ Türgiş kavinin içinde ben beğ idim “Barık yazıtında “ Altı Oğuz kavminden on üç (yaşında) ayrıldım.” gibi ifadeler geçmektedir. Bunlara bakarak Yenisey yazıtlarının çoğunlukla Kırgızlara ait olduğunu; ancak bazılarının da Türgiş, Oğuz gibi diğer boylara ait olabileceğini söyleyebiliriz.

Yukarı Yenisey vadisi, yazıtların en bol bulunduğu bölgedir. Yazıtların keşfi, Köktürk bengü taşlarından önceye dayandığı gibi, keşifler bugün de devam etmektedir. Yazıtları, ilk okunuşları ve tercümeleriyle yayımlayan Radloff’ta 40 Yenisey yazıtı vardır (1895). Bu sayı, Hüseyin N. Orkun’da (1940) 47’ye, Sergey Malov’da (1952) 51’e çıkmıştır. D.D Vasilyev’in Korpus’unda (1983) 145 Yenisey yazıtı tavsif edilmektedir. Özönder, 185 Yenisey yazıtının adını vermektedir. (Özönder, 2002 : 468-469 Ercilasun’dan naklen). Yenisey yazıtlarının birçoğu üzerinde çalışılmış; ancak henüz tamamı işlenmemiştir.

Yenisey yazıtları, sade ve mübalağasız bir dille yazılmıştır. Çoğunlukla yazıt sahibinin kendi ağzından kısa hal tercümesini ve aile efradına, akrabalarına, arkadaşlarına ülkesine ve milletine doyamadan bu dünyadan ayrıldığını anlatan oldukça samimi bir ifade vardır (Ercilasun, 2007: 138-139) 

1.1.2.Köktürk Bengü Taşları

1.1.2.1.Çoyr

Tarihi bilinen ve bugüne ulaşan en eski Türk yazıtı Çoyr yazıtıdır. Bir Köktürk erinin   İlteriş’e katıldığını anlatan yazıt 687- 692 yılları arasında dikilmiştir; 6 satırdan oluşmaktadır ( Ercilsun, 2009: 128).

1.1.2.2.Hoytu Tamir

Hoytu Tamir bölgesinde bulunan metinler diğerinden farklı olarak taş üzerine kazınarak değil, kayalar üzerine boyanarak yazılmıştır. 34 parçadan oluşur; yayımlanmış 21 parça yazıtta toplam 42 satır bulunmaktadır. Metinlerde Tarduşların başı Köl İç Çor’un Türgişlerle savaşması ve Beş Balık’a yapılan seferlerden bahsedilmektedir (Ercilasun, 2007: 128).

1.1.2.3.Ongin ( İşbara Tamgan Tarkan)

719-720 tarihlerinde dikilmiş olan 19 satırlık Ongin anıtı, Bilge Işbara Tamgan Tarkan isimli bir beyin ve babası İl İtmiş Yabgu’nun, İlteriş ve Bilge Kağan zamanlarında Türk milleti için nasıl çalıştıklarını ve düşmanla savaştıklarını anlatır. Bu anıtta, “kağana bağlılık” fikri veciz bir şekilde işleniştir. Metinde keskin bir üslûp ve kahramanca bir eda vardır (Ercilasun, 2007: 128).

1.1.2.4.Köl İç Çor (İhe Huşotu)

Köl İç Çor anıtı, 723-725 yılları arasında dikilmiştir. 29 satırdır. Tarduşların başı olan İşbara Köl İç Çor, Bilge Kağan zamanında Tarduşların üzerine şad tayin edilmiştir. Köl İç Çor’un savaşlardaki yiğitliğini anlatan satırlar, Köl Tigin bengü taşındaki tasvirlere çok benzemektedir. Bengü taşın sonunda, Köl İç Çor’un Karluklarla yapılan bir savaşta öldüğü ifade edilmektedir. Satırlardaki pek çok eksiğe rağmen, Köl İç Çor’un yoğ merasiminde şehzadelerin ve birçok kavmin temsilcisinin bulunduğu anlaşılmaktadır (Ercilasun, 2007: 129).

1.1.2.5.İhe Aşete (Altun Tamgan Tarkan)

İhe-Aşete yazıtı, Altun Tamgan Tarkan adına, tahminen 724 yılında dikilmiştir. 10 satırlık küçük bir yazıttır (Ercilasun, 2007: 129).

1.1.2.6.İhe-Nῠr

İhe-Nûr yazıtı, 6 satırlık küçük bir yazıttır. 730 civarında dikildiği tahmin edilmektedir (Ercilasun, 2007: 128).

1.1.2.7.Köl Tigin Bengü Taşı

Köl Tigin bengü taşı, 21 Ağustos 732 tarihinde Bilge kağan tarafından diktirilmiştir (Sertkaya, 1995: 323; Tekin, 1995: 12). Köl Tigi bengü taşı, 4 yüzlü ve tek parça büyük bir taştır. Batı yüzünde uzunca Çince bir yazıt vardır. Diğer yüzleri baştanbaşa Türkçedir. Yazıtın doğu yüzünde 40, kuzey ve güney yüzlerinde 13’er satır vardır.[1] Köl Tigin bengü taşı, Köktürklerin birinci dönemdeki şevket devrini, daha sonra nasıl zayıflayıp Çin’e tutsak olduklarını, Çin esaretinden nasıl kurtulduklarını ve nihayet Köl Tigin’in kahramanlıklarla dolu hayatını anlatır. 71 satırdan oluşan Köl Tigin bengü taşının müellifi, Bilge Kağan’dır. Olaylar Bilge Kağan tarafından anlatılmaktadır. Bengü taş ve barkın duvarları üzerine yazıyı bizzat yazan veya yazılmasına nezaret eden Yollug Tigin’dir. Köl Tigin bengü taşı, Türk edebiyatının sanatkârane üslûpla yazılmış ilk eseridir. Bengü taşta hitabet üslûbu kullanılmıştır. Bilge Kağan’ın, bengü taşta doğrudan doğruya beylere ve halka yaptığı “Türk budun, Türk Oguz begleri ! “ şeklindeki hitapları ve Bilge Kağan’ın “ sabımın tüketi eşidgil, aŋar körü biling!” şeklindeki emir cümleleleri bunu göstermektedir[2] (Ercilasun, 2007: 131; Ercilasun, 2007: 97-98).

1.1.2.8.Bilge Kağan Bengü Taşı

Bilge Kağan bengü taşı, 24 Eylül 735 tarihinde oğlu Teŋri kağan tarafından diktirilmiştir (Tekin, 1995: 12-13). Bengü taşın doğu yüzünde 41 satırlık, kuzey ve güney yüzlerinde ise 15 satırlık Türkçe yazıt bulunmaktadır. Yine Bilge Kağan bengü taşının batı yüzünde Köl Tigin, bengü taşında olduğu gibi, Çince bir yazıt vardır. Bilge kağan anıtındaki metnin büyük bölümü Köl Tigin anıtındaki metinle aynıdır. Yalnızca Köl Tigin’in bulunmadığı olaylar Bilge Kağan bengü taşında farklıdır. Talât Tekin’e göre “anıtın güney yüzündeki yazıtın 10.-15. Satırları ile batı yüzündeki altı satırı okunabilen küçük yazıt, anıtı diktiren Teŋri Kağana aittir.”(Tekin 1995: 13). Bilge Kağan bengü taşında da Bumin ve İstemi Kağan zamanlarındaki şevket devri, Çin’e nasıl tutsak olunduğu, Çin esaretinden nasıl kurtulunduğu, Bilge Kağanın savaşları ve Türk milleti için yaptıkları anlatılmaktadır (Ercilasun, 2007: 133).

1.1.2.9.Tonyukuk Bengü Taşı

Tonyukuk bengü taşı, 725-726 yılları arasında diktirilmiştir. Bengü taşı diktiren ve üzerindeki yazıları yazdıran doğrudan doğruya Bilge Tonyukuk’tur. Tonyukuk yazıtı, dört yönlü iki taş üzerine yazılmıştır. Birinci taşın doğu ve batı yüzlerinde 7’şer, güney yüzünde 10 ve kuzey yüzünde 11 satır olmak üzere toplam 35 satır bulunmaktadır. İkinci taşın batı yüzünde 9, doğu yüzünde 8, güney yüzünde 6 ve kuzey yüzünde 4 olmak üzere toplam 27 satır vardır.[3] Bengü taşta Türk milletinin Çin tutsaklığından kurtuluşu ve İlteriş Kağan ile Kapgan Kağan’ın ilk yıllarında Köktürklerin Oğuzlarla, Kırgızlarla Türgişlerle ve Çinlilerle yaptığı savaşlar anlatılmaktadır. Bütün bu olaylarda Tonyukuk’un rolü bilhassa belirtilmektedir. Bilge Tonyukuk, Türk hatıra edebiyatının ilk Temsilcisi ve ilk Türk tarihçisidir. Bengü taşta Tonyukuk, içinde bulunulan olayları sade ve sanatsız bir şekilde, halk diliyle anlatmıştır. Yeri geldikçe de milletin ders alması için öğütlerde bulunmuş; bazen de atasözlerine deyimlere başvurmuştur (Ercilasun, 2007: 131).

1.2.Uygur Dönemi

1.2.1.Manici Çevreye Ait Metinler

1.2.1.1.Irk Bitig (Fal Kitabı)

Tahminen 930 yılında ve Köktürk harfleri ile kaleme alınmış olan Irk Bitig, Mani muhitinde yazılmış olan önemli bir eserdir. İçinde dine ait unsurlar bulunmakla birlikte dinî bir eser değildir; fal kitabıdır. Her biri ayrı bir fal olarak yorumlanan 65 paragraftan oluşmaktadır. Irk Bitig’in ilgi çekici bir yapısı ve dili vardır. Her fal, şöyle “biliniz iyidir” veya “ şöyle biliniz kötüdür.” Şeklinde bir hükümle bitmekte, hüküm cümlesinden önce “der” cümlesi bulunmaktadır. Asıl fal, “der” cümlesinden önce yer alan ve birkaç kısa cümleden oluşan metindir. Bu küçük eserde çeşitli adetler, inanışlar ve masal unsurları da yer almakta, günlük dilin kelimeleri bolca kullanılmaktadır (Ercilasun, 2007: 232).

Tensi men. yarın kiçe altun örgin üze olurupan mengileyür men. Ança bilingler: edgü ol. “Göğün oğluyum. (Çin İmparatoruyum) sabah akşam altın taht üzerinde oturarak mutlu oluyorum. Öylece biliniz (Bu fal ) iyidir (Tekin, 2013: 19).

1.2.1.2.Huastuanift

Turfan’da bulunan Huastuanift adlı eser, Mani dinine ait uzunca bir tövbe duasıdır. Pek çok nüshası bulunan metin, Maniciliğe ait birçok kavramı ihtiva etmesi bakımından mühimdir (Ercilasun, 2007: 232).

1.2.2.Burkancı Çevreye Ait Metinler

1.2.2.1.Vinayalar

Vinayalar, Burkancı rahip ve rahibelerin hayatını, günlük yaşamlarını düzenleyen kuralları içine alır. Sayıları çok değildir. Karmavȃcana, adlı viyana, manastır kıyafetinin kullanılışına dair bir metindir. Pravȃranȃ, bir burkan rahibinin yağmurlu bir günde çekildiği inzivayı anlatır (Özönder, 2002: 474 Ercillasun’dan naklen).

1.2.2.2.Sudurlar

Uygurcada nom, nom sudur ve nom bitig adı verilen bu mukaddes kitap türünde, gerek tarihȋ Burkan’ın gerekse bütün burkanların verdikleri veya vermiş oldukları inanılan vaazları bir araya toplanmıştır. Sudurlarda önce vaazların verilmiş olduğu yer tasvir edilir. Sonra mürüitlerden biri bir soru sorar ve Burkan da bu soruya dayanarak vaazını verir. Çok defa vaaz, manzum olur. Bazen soruya nazarȋ olarak cevap verilir. Bazen de burkanlardan birinin hayatıyla ilgili bir masal anlatılarak soru cevaplandırılır. Vaaz bittikten sonra dinleyicilerden iki kişi konuyu kendi aralarında tartışırlar. Sonuca ulaşamazlarsa tekrar burkana sorarlar. Böylece vaaz sürüp gider. Görüldüğü gibi sudurlarda anlatım tarzı olarak diyalog ve tahkiye kullanılmaktadır (Ercilasun, 2007: 242-243).

1.2.2.2.1.Altun Yaruk (Altın Işık)

Uygurcaya çevrilmiş en hacimli sudur, Altun Yaruk’tur. Şıngku Seli Tutung tarafından Çinceden Uygurcaya çevrilmiş olan eser bir adaptasyondur. Birçok ilave ile eseri genişletmiş olan Şıngku Seli Tutung, Uygurlar çağı Türk edebiyatının en mühim isimlerindendir. 10. Yüzyılın ilk yarısında yazıldığı düşünülen eserin istinsahı 17. Yüzyıldadır. Birkaç nüshası bulunan Altun Yaruk, Burkancılığın esaslarını, felsefesini ve budanın menkıbelerini anlatan bir eserdir. İçinde çatikler ve şiir parçaları da bulunur. Burkancılığa ait konular, geniş izahlarla ve sarih bir üslȗpla anlatılmıştır (Ercilasun, 2007: 243).

1.2.2.2.2.Sekiz Yükmek

Bu sudur, Uygurlar arasında çok yayılmış olan dinȋ bir eserdir. Çinceden çevrilmiş olan Sekiz Yükmek, Burkancılığa ait olan dinȋ-ahlȃkȋ inanışlarla bazı pratik bilgileri ihtiva eder. Kısa cümleleri, açık ve samimi ifadesi zengin bir kelime hazinesi ile dikkate değer bir üslȗbu vardır (Ercilasun, 2007: 243).

1.2.2.2.3.İnsanȋ Sudur

Çinceden çevrildiği tahmin edilen ve Semih Tezcan tarafından işlenen İnsanȋ Sudur, “rahiplerin karşılıklı olarak birbirlerine günahlarını anlatma” törenleriyle ilgilidir (Ercilasun, 2007: 243).

1.2.2.3.Çatikler

Sudurlar içerisinde yer alan çatikler, çoğunlukla uzun masallardır. Çok defa sudurlardan ayrı bir kitap halinde yazılmışlardır. Çatik adı verilen bu metinler, Buda’nın hayatlarından herhangi birini anlatır ve olağanüstü vakalarla süslüdür (Ercilasun, 2007: 244).

1.2.2.3.1.Prens Kalyanamkara ve Papamkara

Kansu vilayetindeki Bin Buda mabetlerinde bulunan bu eserde, iyi yürekli bir şehzadenin bütün canlılara yardım etmek ve canlıların birbirini öldürmelerine engel olmak üzere çok değerli bir mücevheri ele geçirmek için çıktığı maceralı yolculuk anlatılır. Aslı Çince olan ve 10. yüzyılda Uygurcaya çevrildiği anlaşılan eserde çok canlı bir tahkȋye üslȗbu vardır. Olaylar çok akıcı bir üslȗpla anlatılmakta ve yapılan canlı tasvirler ve karşılıklı konuşmalar üslȗbun akıcılığını bir kat daha artırmaktadır (Ercilasun, 2007: 244).

1.2.2.3.2.Şehzade ile Aç Pars Hikâyesi

Altun Yaruk içinde yer alan bu çatikte, açlıktan ölmek üzere olan bir parsı kurtarmak isteyen fedakâr bir şehzade anlatılır. Bu hikâye de çok canlı ve akıcı bir üslȗba sahiptir. Şehzadenin ölümü üzerine söylenen şiirde tam bir ağıt havası vardır (Ercilasun, 2007: 244-245).

1.2.2.3.3.Dantipali Beğ

Bu hikâyede de kendisini feda eden bir geyiktir. Geyikler beyi emrindeki geyikleri kurtarmak için kendini öne atar. Geyiği öldüren Dantipali Beği ise korkunç alevler yutar. Tahkiye üslûbunun hâkim olduğu bu çatikte, çok canlı tasvirler yer almaktadır (Ercilasun, 2007: 245).

1.2.2.3.4.Çaştani Beğ

Bu hikâyede Çaştani Beğ’in ülkesinde yaşayan insanlara hastalık ve belalar getiren şeytanlarla mücadelesi anlatılır. Şeytanların tasviri son derece canlıdır. Eseri Şilazi adlı bir mütercim Toharcadan Türkçe çevirmiştir (Ercilasun, 2007:245).

1.2.2.3.5.Maytrisimit

Toharcadan Türkçeye bir Türk tarafından tercüme edilen bu eserde Maitreya Burkan’ın menkıbevȋ hayatı anlatılır. “ülüş” adı verilen bölümlerden meydana gelen Maytrisimit, dramatik özelliği ile dikkat çeker. Her “ülüş”, “ bu hadiseyi falan yerde tasavvur etmek lazımdır” sözleriyle başlar. Bu bir nevȋ sahne tasviridir.

Burkancı edebiyatta daha birçok çatik vardır. Bunların bir kısmı Almanlar tarafından Vigurica ve Türkische Turfantexte gibi dizi yayınlar içinde neşredilmiştir. Bir kısmı ise henüz yayınlanmamıştır (Ercilasun, 2007: 245).

1.3.Karahanlı Dönemi

1.3.1.Kutadgu Bilig

Kutadgu Bilig, İslamȋ Türk edebiyatının ilk eseridir. 6645 beyitten oluşan manzum bir siyasetnamedir. Kutadgu Bilig, 1069 -1070 yıllarında Yusuf Has Hacȋb tarafından yazılmıştır. Yusuf Has Hacib, daha sonra esrini Doğu Karahanlı hükümdarı Tavgaç Uluğ Buğra Han’a sunmuştur. Kutadgu Bilig, mesnevi tarzında ve aruz vezniyle yazılmış didaktik bir eserdir. Eserin sonundaki üç bölüm ise gazel tarzında kafiyelenmiştir. Ayrıca eserde 173 dörtlük bulunmaktadır ve bunlar da mani tarzında kafiyelenmiştir. Eserde feulün feulün feulün feul kalıbı kullanılmıştır.

Kutadgu Bilig’de yer alan kahramanlar ve onların temsil ettikleri kavramlar şunlardır:

Kün Togdı (hükümdar): Adalet        Ögdülmüş (vezirin oğlu): Akıl

Ay Toldı (vezir): Baht                       Odgurmış (Ögdülmüş’ün arkadaşı): Akıbet

Kutadgu Bilig’in yapısı manzum bir hikâye şeklindedir. Eserde alt yapıyı teşkil eden bu manzum hikâye, kitabın büyük bir bölümünü içine alan karşılıklı konuşmalar dolayısıyla tiyatro görünümü kazanır. Bu bakımdan Türk edebiyatının ilk tiyatro eseri kabul edilebilir. Eserin kahramanları adalet, kut gibi kavramları temsil ettiğine göre, eserin alegorik bir eser olduğunu da söylemek yerinde olacaktır. Kutadgu Bilig’in ana teması, “ideal insan”dır. Bu tema eserde karşılıklı konuşmalar içerisinde sunulur. Kahramanlar arasındaki karşılıklı soru ve cevaplarla işlenen konulardan bazıları şunlardır:

Hükümdar, vezir, has hacȋp, elçi, hazinadar gibi kişilerin hangi niteliklere sahip olması gerektiği; ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiği; dünyanın ayıpları; dünya ve ahreti kazanmak; beylere hizmet etmenin kuralları; evlenilecek hanımdaki nitelikler; iyilik, dış görünüşe aldanmama… vb. Görüldüğü gibi Yusuf Has Hacȋb, eserine kendi dönemindeki ideal yönetim, toplum ve insan anlayışını yansıtmıştır. Eserin nüshalarına gelince;

Eserin bugüne ulaşmış bulunan üç nüshası bulunmaktadır. Herat nüshası, Şahruh döneminde 1439’da Herat’ta Uygur harfleriyle istinsah edilmiştir. Abdurrezzak tarafından İstanbul’a getirilen nüsha daha sonra tarihçi Hammer tarafından Viyana’ya götürülmüştür. Bu nüsha, bugün Viyana’da Avusturya Devlet Kütüphanesi’ndedir.

Mısır nüshası, 1374’ten önceki bir tarihte, İzzettin Aydemir adına Arap harfleriyle istinsah edilmiştir. Eser, daha sonra Kahire’de, Hidiv Kütüphanesi müdürü Moritz tarafından bulunmuştur. Bugün de Kahire’dedir.

Fergana nüshası, Arap harfleriyle, 14. Yüzyılın ilk yarısında Harezm muhitinde istinsah edilmiştir. Eser yıllarca Batı Türkistan’da, özel bir kütüphanede kaldıktan sonra 1913’te Zeki Velȋdi Togan tarafından bulunmuş ancak Birinci Dünya savaşı sebebiyle tekrar kaybolan nüsha, 1925’te Özbek bilgini Fıtrat tarafından tekrar bulunmuştur. Bu nüsha, bugün Taşkent’te bulunmaktadır (Ercilasun, 2007:293-313).

1.3.2.Dȋvȃnü Lȗgati’t-Türk

 

Türk dilinin bilinen ilk sözlüğüdür. Kaşgȃrlı Mahmud tarafından 1072 Ocağında yazılmaya başlanıp 1077 Ocağında bitirilmiştir. Kȃşgarlı Mahmud, eserini Abbasi halifesini oğlu Ebu’l-Kasım Abdullah’a sunmuştur. Eserin malzemesi, Türk dünyasından toplanmış, Bağdat’ta kitap haline getirilmiştir. Kȃşgarlı Mahmut, dönemin ölçünlü dilinin sözlüğümü yazmakla birlikte çeşitli Türk boylarının ağızlarına da yer vermiştir. Dȋvȃnü Lȗgati’t-Türk, Türkçeden Arapçaya bir sözlüktür. Türkçe sözlerin Arapça karşılıkları verildikten sonra, mutlaka kelimelerin içinde geçtiği örnekler verilir. Bu örnekler, sık sık bir atasözü veya bir dörtlük olabilmektedir. Daha sonra örneğin, Arapça karşılığı verilir. Eserde madde başları ise alt alta değil, önceki maddenin bittiği yere yazılmıştır. Madde başlarının karışmaması için de madde başlarının üzeri kırmızı mürekkeple çizilmiştir. Eser, bir Arabın yararlanacağı şekilde, Arap sözlükçülük geleneğine göre düzenlenmiştir. Kȃşgarlı, Dȋvȃn’da yer yer gramer açıklamaları da yapar. Bunlar eser içerisinde örnek olarak kullanıldığından dağınık bir haldedir; bir araya getirilince küçük bir Karahanlı Türkçesi grameri ortaya çıkar. Ayrıca Türk boylarının ağızları hakkında verilen bilgiler de dönemin diyalektolojisi hakkında fikir edinmemizi sağlar.

Kelimelere örnek olması için eserde verilen şiir örnekleri de yine eser içerisinde dağınık bir haldedir, bir araya getirilince küçük bir Karahanlı Türkçesi antolojisi oluşturur. Eser içinde yer alan şiirler, toplam 764 mısradır. Eserde koşma tarzı şiir örneklerinin pek çok örneği bulunduğu gibi, eser eski Tük şiirinin pek çok örneklerini vermesi bakımından da önemlidir.

Nüshalarına gelince, Dȋvȃnü Lȗgati’t-Türk’ün tek yazması vardır. Ali Emiri Efendi tarafından 1917’de İstanbul’da bir sahafta bulunan eser, bugün Fatih Millet Kütüphanesi’ndedir (Ercilasun, 2007: 314-326).

1.3.3.Atabet’ül-Hakayık

Atabet’ül-Hakayık, Edip Ahmed Yükneki tarafından 12.yüzyılda yazılmış manzum bir öğüt ve ahlȃk kitabıdır. Eser, Türk ve Acem meliki Muhammed Dȃd İspehsalar Bey’e sunulmuştur. Atabetü’l-Hakayık, 40 beyit ve 101 dörtlükten ibaret bir eserdir. Aruzun feuün feulü feulün feul vezniyle yazılmıştır. Beyitler halindeki bölüm, eserin giriş bölümüdür ve gazel şeklinde kafiyelenmiştir. Dörtlük halindeki bölüm ise eserin ana bölümüdür, mani şeklinde kafiyelenmiştir. Giriş kısmında, Tanrı’ya, peygamber ve dört halifeye övgüden sonra eserin sunulduğu kişiye övgüler bulunur. Daha sonra ki bölümde yer alan 6 beyit, eserin niçin yazıldığı hakkındadır. Eserin ana bölümünde ise şu konular işlenmiştir: İlmin faydası ve bilgisizliğin zararı, dilin muhafazası, dünyanın dönekliği, cömertlik ve hasislik, tevazu ve tekebbür, hırs, kerem-yumuşaklık, zamanenin bozukluğu…

Atabet’ül-Hakayık, yazılış amacına uygun olarak tamamen öğüt üslûbuyla yazılmıştır. Nüshalarına gelice;

Eserin 4 yazması bugüne ulaşmıştır. Semerkant nüshası, Şahruh döneminde, 1444’te Semerkant’ta Zeynelabidin tarafından Uygur harfleriyle istinsah edilmiştir. Şimdi İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya bölümündedir. Ayasofya nüshası, 1480’de İstanbul’da Şeyhzade Abdürrezzak Bahşı tarafından düzenlenmiştir. Üst satırları Uygur, alt satırları Arap harflidir. Topkapı nüshası, Fatih veya 2. Beyazıt döneminde İstanbul’da istinsah edilmiş olmalıdır; Arap harflidir. Seyyid Ali nüshası, Arap harflidir. Baştan, ortan ve sondan eksiktir (Ercilasun, 2007: 326-331).

1.3.4.Dȋvȃn-ı Hikmet

Hoca Ahmet Yesevȋ’nin şiirlerinin toplandığı yazmalara, Dȋvȃn-ı Hikmet denir. Bunun sebebi, Ahmet Yesevȋ’nin şiirlerinin “hikmet” terimiyle anılmasıdır. Divan-ı Hikmet’in yazmaları çok sonra (16yy.) istinsah edildikleri için dil bakımından Çağatay Türkçesi özellikleri gösterirler. Ancak Yesevȋ, Karahanlı döneminde yaşadığı için, onun hikmetlerini Karahanlı Edebiyatı içinde değerlendirmek gerekir. Hikmetlerin çoğu, koşma tarzında kafiyelenmiş dörtlükler halindedir ve hece vezniyle yazılmıştır. Mesnevi tarzındaki münȃcat ve nȃt ile gazelleri, aruz vezniyle kaleme alınmıştır. Yesevinin kullandığı aruz vezinleri, 2 failȃtün, 1 failün; 2 mefaȋlün, 1 feȗlün 4 mefaȋlün ve mefulü mefȃȋlü mefȃȋlü feȗlün’dür. Hece vezniyle ve koşma tarzında yazılan hikmetleri 4+4+4=12; gazel tarzı hikmetleri de 7+7=14 hecelidir. Dörtlükler çoğunlukla 10-12 kıt’a; gazeller ise 7 beyittir. Yesevȋ, hikmetlerindeki gerek ritim gerekse sade söyleyişiyle coşkun, akıcı ve samimi bir üslûbun sahibi olmuştur. Yesevȋ’nin hikmetlerinde işlenen konuların başlıcaları, dinin esasları, tasavvuf adabı, cennet-cehennem, kıyamet ahvali, peygamber sevgisi ve dünyadan şikâyet gibi konulardır (Ercilasun, 2007: 332-335).

1.4.Harezm-Kıpçak Dönemi

1.4.1.Mukaddümet’ül-Edeb

Mukaümet’ül-Edeb, Arapçayı öğretmek üzere yazılmış kelime ve kısa cümlelerden ibaret olan bir eserdir. Arapça kelime ve ibarelerin altına Harezm Türkçesi, Farsça, Hȃrezmce, Moğolca, Çağatayca ve Osmanlıca gibi dillerde anlamları yazılmıştır. Tabii ki her nüshada bütün bu diller yoktur. En eski nüshalar, Harezm Türkçesi ve Farsça ile tercümeli olan nüshadır. Eserin yazarı Zemahşerȋ’dir. Mukaümet’ül-Edeb’i Harezmşah Atsız’a sunmuştur. Eserin yazılış tarihi 1128-1144 yılları arasıdır. Eser alfabetik bir sözlük değildir, eserin dörtte birini isimler, dörtte üçünü fiiller bölümü oluşturur. Nuri Yüce yayınında 3506 kelime vardır. DLT’den sonra Mukaümet’ül-Edeb, Orta Türkçenin en zengin lügat hazinesine sahip olan eseridir. Mukaümet’ül-Edeb’in esasen birçok nüshası bulunmakla birlikte, bilinen en eski nüshaları, istinsah tarihi 1257 olan Yozgat ve istinsah tarihi 1282 olan Berlin nüshalarıdır. Ayrıca istinsah tarihi bilinmeyen ve İran’ın Şuşter kasabasında hususȋ bir kütüphanede bulunan bir diğer nüshada Şuşter nüshasıdır (Ercilasun, 2007: 369).

1.4.2.Kısasü’l-Enbiya

Kısasü’l-Enbiya. “peygamber kıssaları” demektir. Peygamberlerin hayat hikâyelerini ve mucizelerini, sahabelerin ve dört halifenin menkıbelerini anlatan bir eserdir. Yaradılıştan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e kadar gelir. İçerisine 484 mısra tutan 43 şiir vardır. Haremz Türkçesiyle yazılmış olan eserin yazarı, Nasireddin bin Burhaneddin Rubgazi’dir.

Rubgazi’nin bu eseri, Arapçadan Farsçaya yapılmış bir tercümenin Türkçeye uyarlamasıdır. Moğol şehzadesi Nasireddin Tok Buga’nın emriyle 1310’da yazılmıştır. Kısasü’l-Enbiya’nın pek çok yazması vardır. Aysu Ata’nın çalışmasında, Leningrad’da 6, İsveç’te 2, Paris’te 1 Bakü’de 1 nüshadan bahsedilir (Ercilasun, 2007: 371).

1.4.3.Muȋnü’l-Mürid

1313’te yazılmış dinȋ-tasavvufȋ manzum bir eserdir. Yazarının kim olduğu tartışmalıdır. Bir rivayete göre Şeyh Şeref Hoca’dır. M. Fuat Köprülü eserde yazarın, ismini İslam olarak kaydetmesi dolayısıyla eserin yazarının isminin İslam olduğunu belirtir. Eserin bilinen tek nüshası vardır: Bursa Orhan Kütüphanesi’nde bulunan nüsha, bilim dünyasına Zeki Velȋdi Togan’ın “ Harezm’de yazılmış eski Türkçe eserler” adlı makalesiyle tanıtılmıştır (Ercilasun, 2007: 372).

1.4.4.Hüsrev ü Şirin

Hüsrev ü Şirin, Genceli Nizamȋ tarafından 12. yüzyılda Fars dilinde yazılmış bir mesnevidir. Salsani hükümdarı Hüsrev ile Ermeni kraliçesi Şirin arasındaki aşkı anlatır. Bu eser Kutb mahlaslı bir Türk şairi tarafından 1341-1342 yıllarında Harezm Türkçesine çevrilmiştir. Kutb, eserini Altın ordu hanlarından Tını Beg Han ve eşi Hanmelek adına yazmıştır. Kutb’un mesnevisi 4370 beyitlik büyük bir mesnevidir. Kutb, mesnevisini mefȃȋlün mefȃȋlün feȗlün vezninde yazmıştır. Eserin tek nüshası 1383’te İskenderiye’de Berke Fakih tarafından Altın Boğa adına istinsah edilmiştir. Bu nüsha, Paris’te Bibliothéque Nationale’de bulunmaktadır. Eser üzerinde 1950’lerde Zajaczkowski, !960’larda Necmettin Hacıeminoğlu çalışmıştır (Ercilasun, 2007: 373).

1.4.5.Muhabbetnȃme

Mesnevi tarzında yazılmış uzunca bir manzumedir. “name” adı verilen 11 küçük bölümden oluşur. İçinde seyrek olarak “kıt’a” adı verilen gazeller de vardır. Eser, mefȃȋlün mefȃȋlün feȗlün vezniyle yazılmıştır. Muhabbetname’nin yazarı, Harezmȋ mahlasını taşımaktadır. Asıl adı bilinmemektedir. Şair, eserini 754’te tamamladığını ”hatime” bölümünde belirtmiştir. Herezmȋ, eserini Mahmud Hoca Big’e sunmuştur. Muhabbetname’nin dört nüshası bulunmaktadır. Biri Uygur, diğer üçü Arap harflidir. British Museum’da bulunan Uygur harfli nüsha, 1432’de Emir Celȃleddin Fȋrȗz Şah adına istinsah edilmiştir. Yine British Museum’da bulunan Arap harfli nüsha, 1509’da Herat’ta istinsah edilmiştir. Arap harfli bir diğer nüsha ise İstanbul Millet Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Ketebe kaydı bulunmadığından istinsah tarihi ve müstensihi bilinmemektedir. Millet Kütüphanesi Ali Emȋrȋ Efendi bölümünde bulunan bir diğer Arap harfli nüsha da eksiktir (Ercilasun, 2007: 375).

1.4.6.Nehcü’l-Feradis

Kırk hadis türünde mensur ve hacimli bir eserdir. Dört bab ve kırk fasıldan oluşur. Her fasıl bir hadisle başlar. Hadisin Türkçesi verildikten sonra tanınmış İslam âlimlerinin eserlerinden hadisin manasını aydınlatacak mahiyette mütalȃalar ve hikâyeler nakledilir; başka hadis ve ȃyetlerle konu açıklanmaya çalışılır. Birinci bölüm, Hz. Peygamberin hayatı, faziletleri; ikinci bölüm, dört halife ve ehl-i beytin hayatları hakkındadır. Üçüncü bölüm, Allah’a yaklaştıracak ameller hakkındadır. Dördüncü bölüm ise Allah’tan uzaklaştıran ameller hakkındadır. Eserin adı, “Uştmahlarnıŋ Açıḳ Yolı”dır. Eserin adı, yazılış amacını da göstermektedir. Nehcü’l-Feradis’in yazarı, Mahmud bin Ali’dir. Eserini ölümünden üç gün önce, 1358’de tamamlamıştır. Eserin iki nüshası bilinmektedir. Elde bulunan en temiz ve işlenmiş nüsha, Yeni Cami nüshasıdır. Zeki Velȋdi Togan tarafından bulunan ve bilim dünyasına tanıtılan nüsha, 1360’ta El-Harezmî tarafından istinsah edilmiştir. Bilinen diğer yazması ise Kırım nüshasıdır. Bu nüsha, 1928’de Bahçesaray’da bulunmuş, Yalta Müzesi için satın alınıp müze müdürü Yakup Kemal tarafından bir risaleyle tanıtılmıştır.1390’da Kasım bin Muhammed tarafından istinsah edilmiştir. Eser, Kırım Sarayı mensuplarından Muhammet Şah’ın hususȋ kütüphanesinde bulunmaktadır (Ercilasun, 2007: 377).

1.4.7.Mirȃcnȃme

Peygamberimizin mirȃcını konu edinen mensur bir eserdir. Bibliothéque Nationale’de bulunan Uygur harfli tek nüshası, 1436’da Malik Bahşı tarafından Herat’ta istinsah edilmiştir. Eserin dili, müstensihten dolayı Çağatay Türkçesi özellikleri göstermektedir. Osman Fikri Sertkaya, eser üzerinde doktora çalışması yapmıştır (Ercilasun, 2007: 379).

1.5.Kıpçak Türkçesi

1.5.1.Codex Cumanicus

Karadeniz’in kuzeyindeki Kıpçak Türklerinden İtalyanlar ve Almanlar tarafından 14. yüzyılda derlenmiş iki bölümlük bir eserdir. Yazı dilini değil o zamanki Kıpçakların konuşma dilini, ağızlarını yansıtır. İtalyan bölümü 55 yapraktır ve iki sözlük listesinden oluşur. Sözlükler, Latince-Kıpçakça-Farsçadır. İlk liste alfabetik, ikinci liste tematiktir. İtalyan bölümünde bazı gramer kurallarına da yer verilmiştir. Alman bölümü ise 27 yapraktır. İki karışık sözlük listesi ve bazı metinlerden oluşur. Birinci liste, Kıpçakça-Almanca; ikinci liste, Kıpçakça-Latince sözlüktür. Metinler İncil’den parçalar, ilahiler, bilmece ve atasözlerinden oluşur. Metinlerin Latince tercümeleri de verilmiştir. Codex Cumanicus’un ilk satırları 1303 tarihini taşır. Eser, 1362 yılında Petrarca tarafından Venedik Cumhuriyetine hediye edilmiştir. Bu tarih dikkate alındığında eser, 1303-1362 tarihleri arasında meydana getirilmiş olmalıdır (Ercilasun, 2007: 382-383).

1.5.2.Et-Tuhfetü’z-Zekiyye fi’l-Lügati’t-Türkiyye

15. yüzyılın başlarında yazılmış bir sözlük ve gramerdir. Sözlük bölümünde Arapça kelimeler alfabetik olarak sıralanmış; önce isimler sonra fiiller ve bunların Türkçe karşılıkları verilmiştir. Gramer bölümünde sentaks ve morfoloji konuları da yer almıştır. Eserdeki Türkçe kelimelerin sayısı 3000’e yakındır. Eserin yazıldığı tarih ve yer bilinmemektedir. Ancak eserin eldeki tek yazmasının ilk sayfasında bulunan ve 829 tarihini gösteren çıkmadan eserin1429’dan önce yazılmış olduğunu söyleyebiliriz. Eserin başındaki ve sonundaki bazı ilavelerden de eserin Mısır’da yazıldığı anlaşılmaktadır. Eserin tek nüshası, İstanbul’da, Beyazıt Kütüphanesi Veliyüddȋn Efendi bölümündedir. Arapça kelimeler siyah, Türkçe kelimeler kırmızı mürekkeple yazılmıştır (Ercilasun, 2007: 387).

1.5.3.El-Kavȃnȋnü’l-Külliyye li-Zabti’l-Lügati’t-Türkiyye

15.yüzyılın başlarında, Arap dilinde yazılmış bir Türk grameridir. Eserin adı sade bir şekilde  “Türk Dilinin Genel Kuralları” olarak çevrilebilir. Yazarı ve yazılış tarihi belli değildir. Kahire’de yazıldığı tahmin edilmektedir. El-Kavȃnȋn’i diğer Memlük sahası dilcilik eserlerinden ayıran en önemli özelliği, sözlük kısmının bulunmayıp, sadece gramerden ibaret olmasıdır. Ancak gramer içinde yer yer kelime listeleri verilmiştir. Eser fiiller, isimler ve ekler olmak üzere üç baba ayrılmıştır. Eserin “hatime” bölümünde fiillerin teklik 2. Şahıs emir biçiminde listesi verilmiştir. El-Kavȃnȋn’in tek nüshası bulunmaktadır ve İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Şehit Ali Paşa bölümünde saklanmaktadır. Bu yazmada, Arapça kelimeler siyah mürekkeple; Türkçe kelimeler kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Türkçe kelimeler harekelidir (Ercilasun, 2007: 389).

1.5.4.Gülistan Tercümesi

Sadȋ’nin 1258’de yazılmış Gülistan adlı eserinin Kıpçak Türkçesine tercümesidir. Seyf Sarȃyȋ tarafından tercüme edilen eser, 1391 tarihinde tamamlanmıştır. Sadi’nin eserinin Türkçeye yapılan ilk tercümesidir. Eser, tercümeden çok adaptasyon karakterindedir. Eser, Mısır’da hacȋbler hacȋbi olan Emir Bathas adına tercüme edilmiştir. Eserin tek yazması, Seyf-i Sarȃyȋ’nin elinden çıkmıştır ve Leiden İlimler Akademisi Kütüphanesi’ndedir. Eseri ilim âlemine Hotsma (1894) ve Theory Josef (1903) tanıtmıştır (Ercilasun, 2007: 392).

1.5.5.Kitȃbü’l-İdrȃk li-Lisȃni’l-Etrȃk

Endülüslü dil bilgini Ebȗ Hayyan Muhammed bin Yusuf tarafından yazılan bir sözlük ve gramerdir. Mısır’da 18 Aralık 1312 tarihinde tamamlanmıştır (Ercilasun, 2007: 384).

1.5.5.1.Kitȃbü’l-İdrȃk

Sözlük, morfoloji ve sentaks olmak üzere üç bölümde düzenlenmiştir. Sözlük bölümünde isim ve fiiller karışık olarak, Arap alfabe sistemine göre düzenlenmiştir. Fiillerin bilinen geçmiş zaman teklik üçüncü şahısları ve emir teklik ikinci şahısları madde başı olarak verilmiştir. Türkçe kelimelerin anlamları genellikle Arapça tek kelimeyle karşılanmış; bazen kısa cümlelerle örneklendirilmiştir. Bazı kelimeler ise Kıpçakça ve Türkmence olarak kaydedilmiştir (Özyetgin 2001: 46-49 Ercilasun’dan naklen). Kitȃbü’l-İdrȃk’ın üç nüshası bulunmaktadır: Birincisi, Beyazıt Umumi Kütüphanesi Veliyüddȋn Efendi Bölümünde bulunmaktadır. 1335 yılında istinsah edilmiştir. Türkçe kelimeler kırmızı mürekkeple yazılmış ve harekelidir. İkinci olarak, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki yazma, 1402 tarihinde Ahmed bin Safȋ tarafından Lazkiye’de istinsah edilmiştir. Bu nüsha, Türkçe kelimeler kırmızı mürekkeple yazılmış olup harekelidir. Üçüncü nüsha da Kahire’de Darü’l-Kütüp Kütüphanesinde bulunmaktadır (Ercilasun 2009: 385).

1.6.Batı Türkçesi

1.6.1.Eski Anadolu Türkçesi

1.6.1.1.Dede Korkut

Dede korkut adıyla tanınan bu eser, bir destani Oğuz hikâyeleri mecmuasıdır. Bu destani hikâyeler; Türk dilinin, halk edebiyatının, kültür ve felsefesinin en önemli “metin” kayıtlarındandır (Akar 2010: 277). Bu eserin biri Dresten, diğeri Vatikan olmak üzere iki nüshası bulunmaktadır. Dresten nüshası, bir girişle beraber on iki hikâyeyi içine almaktadır. Vatikan nüshası ise bir girişle beraber altı hikâyeyi içine almaktadır. Son hikâyenin son iki sayfası eksiktir. Hikâyeler aynı devirde, aynı bölgede yaşayan ve birbirlerine çeşitli şekillerde bağlı bulunan Oğuz beyleri etrafında toplanmıştır. Her hikâye, esas olarak bir beyin macerası olmakla birlikte, az veya çok diğer beylerin de katıldığı veya hiç değilse bir vesile ile isimlerinin karıştığı olaylar silsilesidir. Hikâyelerde ön planda beyler bulunmakla birlikte, hikâyelere beylerin çevresi, yaşayışı, adetleri, gelenekleri ve çeşitli yönleriyle bütün bir Oğuz kavminin hayatı aksettirilmiştir. Hikâyelerde yer alan Oğuz ülkesi ise Gürcistan-Pasinler-Ağrı Dağı üçgeninde yer alan bölge, yani kuzeydoğu Anadolu’dur. Dede Korkut hikâyeleri, on beşinci yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Hikâyelerde nazım-nesir karışıktır. Hikâye yazıcısının anlattığı bölümler nesir dili ile anlatılmış, heyecanlı olaylar sırasında kahramanların konuştukları bölümler ise nazım dili ile anlatılmıştır. Her hikâye boy adını taşımakla birlikte her hikâye kendi içinde bir bütünlüğe, müstakil bir yapıya da sahiptir. Ancak ortak kahramanların bulunuşu, Dede Korkutun hikâyenin sonunda ortaya çıkıp konuyu bağlaması hikâyelerin birbiriyle olan ilgisini ortaya koymaktadır (Akar 1999: 276; Ergin 2011: 23-33, 33-34, 51-54, 54-56).

Dresten nüshasında yer alan hikâyeler şöyle sıralanabilir:

Giriş

1.Dirse Han oğlı Buġaç Han boyu

2.Salur Kazan’ın ivi yağmalanduğı boy

3.Kam Pürenün oğlı Bamsı Beyrek boyı

4.Kazan oğlı Uruz Bigün tutsak olduğı boy

5.Duha Koca oğlı Delü Dumrul boyı

6.Kaŋlı Koca oğlı Kan Turalı boyı (Ergin 2011: 65).

7. Kazılık Koca oğlı Yigenek boyı

8. Basat Tepegözü öldürdügi boy

9.Begil oğlı Emren boyı

10.Uşın Koca oğlı Segrek boyu

11.Salur Kazan tutsak olup oğlı Uruz çıkardugı boy

12.İç Oğuza Taş Oğuz asi olup Beyrek öldügi boy

Vatikan nüshasındaki hikâyeler şöyle sıralanabilir:

Giriş

1.Hikayet-i Han oğlı Buğaç Han

2.Hikayet-i Bamsı Beryik Boz atlu

3.Hikayet-isalur Kazanun evi yağmalandugıdur

4.Hikayet-i Kazan Begün oğlı Uruz Han dutsak oldugıdur.

5.Hikayet-i kazılık Koca oğlı Yegenek Beg

6.Hikayet-i Taş Oğuz İç Oğuza asi olup Beryek vefatı (Ergin 2011: 65-66).

1.6.1.2.Yunus Emre

1.6.1.2.1.Divan

Yunus Emre’nin Dȋvȃn’ı 400 kadar şiir ihtiva etmektedir. İçerisindeki şiirlerin bir kısmı heceyle, bir kısmı da aruzla yazılmıştır. Dȋvȃn’da ilahilerin çoğu dörtlük şeklinde söylenmiş olmakla birlikte, gazel ve mesnevi tarzında şiirleri de vardır. Dȋvȃn’ın karşılaştırmalı metni Doç. Dr. Mustafa Tatçı tarafından yayımlanmıştır.[4](Ercilasun, 2007: 440).

1.6.1.2.2.Risaletü’n-Nushiyye

600 beyitten oluşan dinȋ-tasavvufȋ didaktik bir mesnevidir. Aruzun mefaȋlün mefaȋlün feȗlün vezniyle yazılmıştır. Eser, altı bölümden meydana gelmiştir: Ruh ve akıl, kibir ve kanaat, öfke ve gazap, sabır, cimrilik ve haset gaybet ve bühtan. Yunus Emre’nin öteki şiirlerinde görülen lirizm, bu eserinde görülmez. Eser, en son Doç. Dr. Mustafa Tatçı tarafından yayımlanmıştır (Gülsevin, 2010: 9; Ercilasun, 2009: 440).

1.6.1.3.Ahmed Fakih

1.6.1.3.1.Çarhnȃme

100 beyitlik, din ve tasavvuf konularında kaleme alınmış öğretici mahiyette bir eserdir. Kaside şeklindedir ve aruzun mefȃȋlün mefȃȋlün feȗlün kalıbıyla yazılmıştır. Eserde dünyanın faniliğinden, dünya zevklerine kapılmamak gerektiğinden ve kıyamet günün dehşet ve korkularından bahsedilmektedir. Eser, Mecdut Mansuroğlu tarafından yayımlanmıştır[5] (Gülsevin, 2010: 9; Ercilasun, 2009: 441).

1.6.1.3.2.Kitabu Evsȃf-ı Mesȃcidi’ş-Şerife

339 beyitlik bir eserdir. Mesnevi tarzında ve aruzun mefȃȋlün mefȃȋlün feȗlün kalıbıyla kaleme alınmıştır. Eserde Ahmed Fakih’in Hac ziyareti sırasında gördüğü Şam, Kudüs, Mekke, Medine gibi yerler ve buradaki kutsal yerler hikâye edilerek anlatılır. Eserin 13.yüzyıl Türkçesinin nadir eserlerinden olması, onun değerini oldukça artırmaktadır. Bilinen tek yazması, British Museum’da bulunmaktadır. Eseri ilim âlemine Hasibe Mazıoğlu bir tebliğ ile tanıtmış sonra da sözlüğünü ve metnini yayımlanmıştır (Gülsevin, 2010: 9; Ercilasun, 2009: 441).

1.6.1.4.Şeyyad Hamza

1.6.1.4.1.Yusuf u Züleyha

Anadolu sahasının ilk Yusuf u Züleyhası olması bakımından önemlidir. Eser, mesnevi tarzında ve aruzun fȃ’ilȃtün fȃ’ilȃtün fȃ’ilün kalıbıyla kaleme alınmıştır. 1529 beyittir. İslȃmî edebiyatların ortak konulu eserlerinden olan Yusuf u Züleyha’nın aslı, Kur’an’daki Yusuf kıssasına dayanmaktadır (Gülsevin, 2010: 11).

1.6.1.5.Âşık Paşa

1.6.1.5.1.Garȋbnȃme

12.000 beyitlik mesnevi biçiminde ve aruzun fȃ’ilȃtün fȃ’ilȃtün fȃ’ilün kalıbıyla 1330’da yazılan bu eser, on bölümden oluşmaktadır. İçinde, dinȋ-tasavvufȋ öğütler bulunan bir ahlȃk kitabıdır. Dilinin sadeliği, itinayla yazılmış harekeli bir nüshasının bulunması dolayısıyla Eski Oğuz Türkçesinin dili için bulunmaz bir eserdir. Garȋbnȃme üzerinde Zeki Kaymaz doktora çalışması hazırlamıştır[6](Gülsevin, 2010: 11; Ercilasun, 2009: 440).

1.6.1.5.2.Fakrnȃme

Tasavvufȋ konulu 160 beyitlik didaktik bir eserdir. Eserde alçak gönüllülük, dünya nimetlerini hiçe sayarak az şeyle yetinme gibi konular işlenmektedir. Fakr, türlü renklerle bazenmiş bir kuş olarak tasvir edilmektedir. Fakrnȃme, Agah Sırrı Levend tarafından ilim âlemine tanıtılmış ve yayımlanmıştır[7] (Gülsevin, 2010: 11).

 

1.6.1.6.Gülşehrȋ

1.6.1.6.1.Mantıku’t-Tayr

İranlı meşhur şair Feridüddin Attar’ın aynı adlı eseri esas alınarak 1317’de mesnevi tarzında meydana getirilmiş 4300 beyitlik bir eserdir. Eserde Vahdet-i vücȗd konusu sembolik olarak işlenmiştir. Eserin kahramanlarından Hüdhüd aklı, kuşlar halkı ve simurg da Hakk’ı temsil etmektedir.

1.6.1.6.2.Feleknȃme

İlhanlı hükümdarı Gazan Han adına 1301’de Farsça olarak kaleme alınan eser, tasavvufȋ bir yapıya sahip olmakla birlikte, didaktik ve ahlaki özelliklere sahip manzum bir eserdir. İnsanın nereden gelip nereye gittiği hakkında bilgiler verir. Mesnevi tarzındadır ve aruzun fȃ’ilȃtün fȃ’ilȃtün fȃ’ilün kalıbıyla yazılmıştır. Eserin tek nüshası bulunmaktadır.

1.6.1.7.Hoca Mesud

1.6.1.7.1.Süheyl ü Nev-bahar

5568 beyit tutarında mesnevi tarzında yazılmış bir eserdir. Eser, aruzun fȃ’ilȃtün fȃ’ilȃtün fȃ’ilün kalıbıyla yazılmıştır. Eser içerisinde değişik kalıplarda yazılmış şiirler de bulunmaktadır. Eser, Yemen padişahının oğlu Süheyl ile Çin fağfurunun kızı Nevbahar arasındaki aşkı konu alan ve bu eksen çerçevesinde değişik maceralara yer veren romantik bir aşk hikâyesidir (Gülsevin, 2010: 13).

1.6.1.8.Kadı Burhaneddin

1.6.1.8.1.Dȋvȃn

600 sayfalık bu eser, edebiyatımızın en hacimli eserlerindendir. Dil olarak Azerbaycan Türkçesinin özelliklerini gösteren bu eserde, çoğu tasavvufȋ gazellerden başka 116 tane tuyuğ vardır. Tuyuğ nazım şeklini edebiyatımızda en çok kullanan şair, Kadı Burhaneddin’dir. Eserin tek nüshası bulunmaktadır (Gülsevin, 2010: 13).

1.6.1.9.Ahmedȋ

1.6.1.9.1.İskendernȃme

Büyük İskender’in Doğu edebiyatlarında efsaneleşmiş hayatına, idealine, aşklarına ve fetihlerine dair rivayetlerden, destanlardan derlenmiş bilgilerle din, tasavvuf, ahlȃk, felsefe, astronomi, tıp vb. Konularının ele alındığı didaktik özellikler de taşıyan manzum bir eserdir. 8754 beyitten oluşan ve mesnevi tarzında yazılmış bir eserdir. Türk edebiyatında yazılan ilk manzum İskender hikâyesidir (Gülsevin, 2010: 16).

1.6.1.9.2.Cemşȋd u Hurşid

İran şairi Selman-ı Saveci’nin aynı adlı eserinden tercüme yoluyla meydana getirilmiş 5000 beyitten oluşan bir mesnevidir. I. Mehmet’e sunulmuştur. Aruzun mefaȋlün mefaȋlün feȗlun vezniyle yazılmıştır (Gülsevin 2010: 16).

 

1.6.1.9.3.Tervih’ül Ervah

Ahmedȋ’nin tıpla ilgili olarak kaleme aldığı bu eser, 10100 beyitten oluşmaktadır. Eser aruzun mefaȋlün mefaȋlün feȗlun vezniyle yazılmış bir mesnevidir. Emir Süleyman’a sunulmuştur (Gülsevin, 2010 16).

1.6.1.9.4.Mirkatü’l-Edep

Aydınoğlu İsa Bey’in oğlu Hamza Bey için yazılmış Arapça-Farsça sözlüktür ( Gülsevin, 2010: 16).

1.6.1.10.Ahmed-i Dȃȋ

1.6.1.10.1.Türkçe Divan

5 kaside ve 199 gazelden oluşmuştur (Gülsevin 2010: 17).

1.6.1.10.2.Çengnȃme

Emir Süleyman adına kaleme alınan bu eser, 1446 beyitten oluşan bir mesnevidir. Aruzun mefaȋlün mefaȋlün feȗlun vezniyle yazılan Çengnȃme, sembolik özellikler de gösterir. Bir Türk çalgısı olan çengin mahiyeti, yer yer dinȋ, ahlȃkȋ ve tasavvufȋ motiflerle işlenir (Gülsevin, 2010: 17).

1.6.1.10.3.Cȃmasb-nȃme

73 beyitlik mesnevi tarzında yazılan eser, bir yıldıznȃme kitabıdır. Meşhur edib Nasȋr Tȗsi’nin aynı adlı eserinin tercümesidir (Gülsevin, 2010: 18).

1.6.1.11. Süleyman Çelebi

1.6.1.11.1.Mevlid

Asıl adı Vesiletü’n-Necat olan eser, dinȋ edebiyatımızın en önemli eserlerindendir. 732 beyit tutarındaki eser mesnevi tarzında ve aruzun fȃ’ilȃtün fȃ’ilȃtün fȃ’ilün vezniyle kaleme alınmıştır. Eserin tamamlanış tarihi 1492’dur. Mevlid, peygamberimizin hayatını ve faziletlerini konu alır (Gülsevin, 2010: 18).

1.6.1.12.Şeyhȋ

1.6.1.12.1.Divan

Küçük bir divandır. İçerisinde 20 kadar kaside, 200 kadar gazel, terkȋb-i bend ve tercȋ-i bendler yer alır (Gülsevin, 2010: 18).

1.6.1.12.2.Hüsrev ü Şȋrȋn

Yaklaşık olarak 7000 beyitlik mesnevi türünde yazılan bir eserdir. Aruzun mefȃȋlün mefaȋlün feȗlün vezniyle yazılmıştır. Konusu, Nizamȋ’den alınmıştır. Eser, şairin ölümünden sonra Rumȋ adlı bir şair tarafından tamamlanmıştır. Doğu edebiyatının meşhur klasik aşk hikâyesini konu alır ( Gülsevin, 2010: 18).

1.6.1.12.3.Harnȃme

 

Yazarın en dikkat çeken eseridir. “eşek hikâyesi” demektir. 126 beyitten oluşmuş bir mesnevidir. Mizah ve hiciv edebiyatımızın bir şaheseri olan eser, aruzun fȃ’ilȃtün fȃ’ilȃtün fȃ’ilün kalıbıyla yazılmıştır (Gülsevin 2010: 18).

1.7.Çağatay Dönemi

1.7.1.Abuşka Lugati

yüzyılın başlarında Anadolu’da yazılmıştır. Yazarı belli değildir. İlk maddesi “abuşka” olduğu için bu adla tanınmıştır. “Lugat-ı Nevayi” olarak da bilinir. Pek çok nüshası bulunmaktadır. En eski nüsha 1560 tarihlidir, 2000 kadar kelime ihtiva eder. Eserin ilmȋ neşrini Türkiye’de Besim Atalay yapmıştır.[8]

1.7.2.Ebulgazi Baahadırhan

1.7.2.1.Şecere-i Terȃkime

Şecere-i Terȃkime, 1656-1660 yıllarında Ebulgazi Bahadır Han tarafından yazılmıştır. Eseri yazmak için Ebulgazi Bahadır Han’a Türkmen boyları arasında söylenen rivayetler ve hocaların, beylerin, ellerinde bulunan şecereler kaynaklık etmiştir. Şecere-i Terȃkime, Oğuznȃme’nin Türkmen rivayetidir. 17.yüzyıl Çağatay Türkçesiyle yazılmış olan eser, klasik sonrası metinleri içinde yer alır. Eserin yedi nüshası bulunmaktadır. Bunlardan dört tanesi, Taşkent’te, ikisi Aşkabat’ta, bir tanesi de Leningrad’da bulunmaktadır (Ölmez, 1996: 23).[9]

1.7.2.2.Şecere-i Türk

Ebulgazi Bahadır Han’ın 1663’te ölümü üzerine yarım kalan Eser, daha sonra oğlu Enȗşe tarafından tamamlanmıştır. Yazar eserin 313 sayfasını kendisi yazmış, oğlu ise 16 sayfa daha ekleyerek kitabı tamamlamıştır. Yazar, eserde kendi soyunun öyküsünü ele alır. Âdem’den Ebulgazi’ye dek uzanan Türk Tarihini dokuz bölüme ayırır. Eser, aynı zamanda Moğol tarihine dair bilgiler vermesi açısından da önemlidir. Eser; destan, tarih ve anı karışımı bir anlatıma sahiptir (Bozkurt 1999: 237). Yazar, eserde ”Türkçeyi öyle söyledim ki beş yaşında bir çocuk bile anlar. Arapça Farsça kelime kullanmadan, Çağatay Türkçesiyle yazdım” dese de eserde pek çok Arapça, Farsça sözcük mevcuttur. Ancak kelimeler Türkçede yaygın olarak kullanılan kelimelerdir.

Eserin ilk bölümü Reşideddin’in Camiü’t-Tevȃrihine dayanır. Ancak Ebulgazi Bahadır Han, kimi bölümleri düzeltmiştir. Eserde on yedi tane Çingiznȃme kullandığını söyler. Şecere-i Türk, 1717’de Strahlenberg tarafından Tobol taraflarında bulunmuş, Schneström tarafından Rusça bilen bir imama sözlü olarak çevirtilmiştir. Eser, Kazan baskısı esas alınarak Ahmet Vefik Paşa tarafından Osmanlıcaya çevrilmiş, 1864’te Tasvir-i Efkȃr’da tefrika edilmiştir (Ölmez, 1996: 24-25).

1.7.3.Muhammed Zahireddȋn Bȃbür şah

1.7.3.1.Dȋvȃn

Dȋvȃn, Bȃbür ’un gazel, mesnevi, rubai, muamma, kıt’a, tuyuğ, matla, beyit ve müfret gibi türlerdeki şiirlerini ihtiva eder. Aynı zamanda Dȋvȃn içerisinde Risїle-i Vȃlidiyye Tercümesi de yer almaktadır. Babür Dȋvȃnı, kalsik tarzda düzenlenmemiştir. Fakat divan yazma geleneği içinde yazılmış olmakla klasik tarzı ifade eder. Bȃbür, şiirlerinde genellikle aşk, tabiat, güzellik, ahlȃḳ, tasavvuf ve sosyal hayatla ilgili konuları işler. Dȋvȃn üzerinde çalışmış olan Bilȃl Yücel, Bȃbür ’un samimi bir üslȗbu ve sade bir söyleyişi olduğunu, Bȃbürnȃme’deki bu samimi söleyişi Dȋvȃn’da da sürdürdüğünü, bütün söz ve şekil sanatlarına hakim olmasına rağmen, sanat yapma endişesinden uzak olarak, konuşur gibi şiir yazdığını söyler. Bȃbür Dȋvȃnı’nın, İstanbul, Paris ve Hindistan’da pek çok nüshası bulunmaktadır. Bȃbür Dȋvȃnı üzerinde bilimsel yayını Bilȃl Yücel yapmıştır[10] (Argunşah, 2013: 58).

1.7.3.2.Aruz Risȃlesi

Bâbür’ün Aruz Risȃlesi adlı eseri, Nevȃyȋ’nin aruzla ilgili eseri olan Mizanü’l-Evzan’ı yeterli görmediği için kaleme aldığı eserdir. Türkler tarafından aruzun bazı nazım şekillerindeki kullanılışı ile ilgili bilgiler verir. Bu risȃlenin, bir yazma nüshası, Paris Bibliothѐque Nationale’de; bir nüshası da Tahran’da Kütübhȃne-yi Saltanatȋ’de bulunmaktadır. Eser üzerinde A. M. Şçerbak (1969) çalışmıştır (Argunşah, 2013: 59).

1.7.3.3.Mübeyyen

Bȃbür, Mübeyyen adlı eserini bütün müslümanlara Hanefi mezhebinin inançlarını, kurallarını öğretmek amacıyla yazmıştır. İman, namaz, zekȃt, oruç ve haccın anlatıldığı beş bölümden oluşan manzum bir eserdir. İçerisinde yer yer mensur bölümlerinden bulunduğu Mübeyyen, 2558 beyitten oluşmaktadır. Aruzun feilȃtün mefȃ’ilün feilün vezniyle yazılmıştır. Eserin Taşkent kütüphanelerinden birkaç yazma nüshası bulunmaktadır. Ayrıca Leningrad, Tahran, Berlin kütüphanelerinde de nüshaları bulunmaktadır. Fuat Köprülü’nün özel kütüphanesinde de bir nüshasının olduğu bilinmekteyse de kitap kaybolmuştur.

Eser, Saidbek Hasan ve Hamidbek Hasan tarafından 2000 yılında Mübeyyen adıyla Taşken’te yayımlanmıştır. Türkiye’de eserin bilimsel yayınını, Tanju Oral Seyhan[11] yapmıştır (Argunşah, 2013: 59).

1.7.3.4.Risȃle-i Vȃlidiyye

Timurlular dönemi mutasavvıflarından Hoca Ubeydullah Ahrar’ın Vȃlidiyye adlı tasavvuf ahlȃkını anlatan Farsça risȃlesinin Çağatay Türkçesine çevirisidir. Eser, Bȃbür Dȋvȃnı içerisinde yer almaktadır. İstanbul Üniversitesi’nde bulunan bir nüshası, Fuat Köprülü[12] tarafından yayımlanmıştır. Eseri A.J.E. Bodrogligeti de Ural-Altaische Jahrbücher (1984, s.1-61) dergisinde yayımlamıştır. Son olarak, Bilȃl Yücel, yayımladığı Bȃbür Dȋvȃnı’nın başında bu esere yer vermiştir. Yücel neşrinde, toplam 243 beyit vardır. Eser, Feilȃtün feilȃtün feilün vezniyle yazılmıştır (Argunşah, 2013: 60).

1.7.3.5.Babürnȃme

Zahirettin Muhammet Bȃbür, Çağatay yazınının Ali Şȋr Nevȃyȋ’den sonra en büyük yazarlarındandır. En önemli eseri de Bȃbürnȃme’dir. Bȃbürnȃme, kendi yaşamını ve savaşlarını anlatan anılarıdır. Yazar, yaşamını anlatmaya çocukluğundan başlar ve eser yaşamının son yıllarına dek sürecek olan tam bir öz yaşam öyküsüdür. Akıcı ve içtenlikli bir dille yazılmıştır. Zahireddin Muhammed Bȃbür, sadece büyüklüklerini ve başarılarını değil; yenilgi ve yanılgılarını da büyük bir içtenlikle yazmıştır. Ayrıca yazar, yaşamını anlatırken tümüyle dingin ve doğaldır. Tüm bu yönlerine ek olarak eser bir dönemin görüntüsü gibidir. Yazar gördüğü sanat eserlerini, gezdiği yerlerin hayvan ve bitkilerini, gördüğü halkların ruhlarını ve tanıştığı insanların kişiliklerini canlı cümlelerle betimler. Düzyazı türünde Nevȃyȋ’nin dilinden daha yalın bir Türkçe ile yazılmış olan eserin Cümleleri de Nevȃyȋ’den daha açık ve düzgündür.

1.7.4.Ali Şȋr Nevȃyȋ

1.7.4.1.Muhakemetü’l-Lugateyn

Çağatay yazınının büyük ozanı Ali Şȋr Nevȃyȋ’nin 15. Yüzyılda yazdığı eser, Türkçe bir sözlüktür. Ali Şȋr Nevȃyȋ, bu eserinde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırır, Türkçenin Farsça karşısında daha üstün bir dil olduğunu kanıtlamak ister. Türkçenin üstün yanlarını, inceliklerini ve öbür dillerden ayrılan yönlerini gösterir. Bilinçli bir ulusçu olan Nevȃyȋ; Farsçanın edebi dil olarak egemen olduğu dönemde yabancı dillere karşı Türkçeyi savunur. Nevȃyȋ bununla da kalmaz, eserinde yüz dolayında Türkçe sözcük verir ve bu sözcüklerin incelik ve özelliklerini Farsçada karşılayacak sözcük bulunmadığını bildirir. Söz konusu kavramları Farslara anlatmak için Arapça sözcüklerin de yardımıyla uzun cümleler kurmak gerektiğini yazar. Savını kanıtlamak için örnekler de örnekler verir. Ayrıca eserde adlara ve eylemlere getirilen eklerle Türkçenin yeni sözcük yaratmada zenginliğini anlatır. Türkçenin zengin bir eylem dili olduğunu ortaya koyar. Bu yönüyle Farsçadan üstün bir dil olduğunu kanıtlar. Eserinde Türkçe yazmayanlara da sitem eder (Bozkurt, 1999: 227).

1.7.4.2.Garȃ’ibü’s-Sıgar

1465 yılında yazılmıştır. Ali Şȋr Nevȃyȋ’nin 8-20 yaşları arasında (1449-146 yılları) yazmış olduğu çocukluk ve ilk gençlik dönemi şiirlerini içine alan Dȋvȃn’dır. Günay Kut tarafından bilimsel yayını yapılmıştır[13](Argunşah, 2013: 43).

1.7.4.3.Nevȃdirü’ş-Şebab

Ali Şȋr Nevȃyȋ’nin 20 ile 35 yaşları arasında (1461-1476 yılları) yazmış olduğu gençlik dönemi şiirlerini içene alan Dȋvȃn’ıdır. Eser, Metin Karaörs tarafından doktora tezi olarak çalışılmış ve yayınlanmıştır[14](Argunşah, 2013: 43).

1.7.4.4.Bedȃyi’ül-Vasat

Ali Şȋr Nevȃyȋ’nin 35-45 yaşları arasında (1476-1486 yılları) yazmış olduğu olgunluk dönemi şiirlerini içine alan Dȋvȃn’dır. Eser, Kaya Türkmen tarafından çalışılmış ve yayınlanmıştır[15](Argunşah, 2013: 44).

1.7.4.5.Fevȃidü’l-Kiber

Ali Şȋr Nevȃyȋ’nin 45-60 yaşları arasında (1486-1501 yılları) yazmış olduğu yaşlılık dönemi şiirlerini içine aldığı Dȋvȃn’dır. Eser üzerinde Önal kaya çalışmıştır[16](Argunşah, 2013: 44).

1.7.4.5.Farsça Divan

Ali Şȋr Nevȃyȋ’nin “fȃnȋ” mahlasıyla Farsça yazdığı şiirleri ihtiva eder. Nevȃyȋ, Muhakematü’l-Lugateyn adlı eserinde Farsça divanın, 600 beyit olduğunu söyler (Argunşah, 2013: 44).

1.7.4.6.Hayret’ül-Ebrar

İslȃm dininin temel konularının anlatıldığı dinȋ-ahlȃkȋ türden bir eserdir. 1483 yılında Müfte’ilün müfte’ilün fȃ’ilün vezniyle Herat’ta yazılmıştır. Nizamȋ’nin Mahzen’ül-Esrȃr’ına karşılık yazılan Cȃmȋ’nin Tuhfetü’l-Ahrar’ına naziredir. Bu eseri Muhammed Sabir çalışmıştır[17](Argunşah, 2013: 44).

1.7.4.7.Ferhȃd ü Şȋrȋn

1484 yılında Herat’ta Mefȃ’ȋlün Mefȃ’ȋlün fȃ’ilün vezniyle yazılmıştır. 5792 beyitlik bir mesnevidir. Emir Husrev-i dihlevȋ’nin Husrev ü Şȋrȋn adlı mesnevisinden etkilenerek yazılmış olan mesnevi, Nizamȋ’nin eserinden farklıdır. Husrev yerine Ferhȃd üzerine kurulmuş özgün bir eserdir. Bu mesneviyi Gönül Alpay Tekin edebȋ bakımdan da değerlendirerek doktora tezi hazırlamış ve eser daha sonra basılmıştır[18] (Argunşah, 2013: 44).

1.7.4.8.Leylȃ vü Mecnȗn

1484 yılında Herat’ta Mef’ȗlü Mefȃ’ȋlün fȃ’ilün vezniyle yazılmıştır. 3622 beyitlik bir mesnevidir. Hacu-yı Kirmanȋ’nin Güher-nȃmesine karşılık yazılmıştır. Bazı motifleri değişik olsa da aslına uygun olarak yazılmıştır. Bu mesneviyi Ülkü Çevik doktora tezi olarak çalışmış, bu tez daha sonra basılmıştır[19] (Argunşah, 2013: 44-45).

1.7.4.9.Mecalü’n-Nefȃyis

1494’te Herat’ta yazılmıştır. Türk edebiyatında ilk şuara tezkiresi olması bakımından önemli bir eserdir. Tezkirede her bölüme “meclis” adı verilmiş olup sekiz meclisten ibarettir. Sekizinci meclis Nevȃyȋ’nin yakın arkadaşı Hüseyin Baykara’ya aittir. Bu eser, ayrıca başka kaynaklarda yer almayan kırk üç şair hakkında bilgi vermesi bakımından önemlidir. Eser üzerinde Kemal Eraslan çalışmıştır[20] (Argunşah, 2013: 45).

1.7.4.10.Nesȃyimmü’l-Mahabbe min Şemȃyimi’l-Fütüvve

1496 yılında Herat’ta yazılmıştır. Şairin tezkire türünden ikinci eseridir. Cȃmȋ’nin ricası üzerine Farsça yazılmış olan Nefehatü’l-üns min Hazarati’l-kuds adlı sufilerle ilgili tezkirenin Nevȃyȋ tarafından yapılmış olan Türkçeye tercümesidir. Bu tezkirede 34’ü kadın olmak üzere 770 velȋnin hayat hikȃyesi anlatılır. Aynı zamanda Nevȃyȋ, eserin orijinaline Yesevȋ’den kendi dönemine kadar yaşamış olan birçok Türk velȋyi de dȃhil etmiştir. Eserin karşılaştırmalı ve tenkitli nüsha yayını, Kemal Eraslan tarafından doktora tezi olarak hazırlanmış, önce İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde, sonra da Türk Dil Kurumunda yayımlanmıştır[21] (Argunşah, 2013: 46).

1.7.4.11.Münȃcat

Dinȋ-ahlȃkȋ konularda yazılmış mensur bir eserdir. Eser, Vahit Türk tarafından yayımlanmıştır[22] (Argunşah, 2013: 46).

1.7.4.12.Lisȃnü’t-Tayr

1498 yılında Herat’ta. Fȃ’ilȃtün fȃ’ilȃtün fȃ’ilün vezninde yazılmış 3599 beyitlik bir mesnevidir. İranlı şair Feridüddin Attar’ın Mantıku’t-Tayr adlı eserine nazire olarak yazılmış bir mesnevidir. Eserde kuşların konuşmalarından kaynaklı tasavvuf düşüncesinin temelini oluşturan Tanrı’nın insanda belirmesi anlatılır. Nevȃyȋ eserin tercüme olduğunu söyler fakat eser birebir tercüme değildir. Lisȃnü’t-Tayr mesnevisinin bilimsel yayını, Mustafa Canpolat tarafından yapılmıştır[23] (Argunşah, 2013: 47).

1.7.4.13.Tevȃrih-i Enbiyȃ vü Hükemȃ

1492’den sonra Herat’ta yazılmış mensur bir eser olup Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelmiş geçmiş başlıca peygaberler ve bazı kişilerin menkıbevȋ hayatları anlatılır. Eser, Deniz Abik tarafından Tȃrȋh-i Mülȗk-i ‘Acem ve Münşe’ȃt adlı diğer iki eserle birlikte çalışılmıştır[24] (Argunşah, 2013: 47).

1.7.4.14.Tȃriȋh-i Mülȗk-i ‘Acem

1492’den sonra Herat’ta yazılmıştır. Nevȃyȋ’nin, Dört hanedana ayırdığı İran padişahlarının hanedanları ile birlikte İran’ın tarihini anlattığı mitolojik bir eserdir. Mensurdur fakat içinde iki beyitlik şiirler de mevcuttur. Eser üzerinde, Deniz Abik çalışmıştır.[25] (Argunşah, 2013: 47).

1.7.4.15.Hamsetü’l-Mütehayyȋrȋn

1492-1495 yılları arasında Herat’ta yazılmıştır. Nevȃyȋ, bu eserini “risȃle” olarak adlandırır. Bu eseri yakın arkadaşı ve üstadı olan Cȃmȋ için, onun ölümünden sonra yazmıştır. Risȃlede Cȃmȋ’nin hayatını, kendisiyle yakınlığını, mektuplaşmalarını, onunla okuduğu kitapları ve Cȃmȋ’nin yazdığı kitapları anlatır. Eserin metni, Deniz Abik tarafından yayımlanıştır[26] (Argunşah, 2013: 48).

1.7.4.16.Vakfiyye

1481 yılında Herat’ta yazılmıştır. Mensur bir eserdir ancak arada şiirler de mevcuttur. Yakın arkadaşı Hüseyin Baykara ve kendisinin yaptırdığı vakıflardan bahseder. Eser, Agȃh Sırrı Levend tarafından yayımlanmıştır[27]. Ayrıca Maria Eva Subtelny’nin de çalışması vardır.[28] (Argunşah, 2013: 48).

1.7.4.17.Münşe’ȃt

1492 yılından sonra Herat’ta yazılmıştır. Eser, Nevȃyȋ’nin özellikle Hüseyin Baykara’ya yazılmış mektuplarından oluşmaktadır. Eser, Deniz Abik Tarafından çalışılmıştır[29](Argunşah, 2013: 48).

1.7.5.Hüseyin Baykara

1.7.5.1.Dȋvȃn

Şiirlerinde “hüseynȋ” mahlasını kullanan Baykara, devrinde Nevȃyȋ’den sonraki en güçlü şair sayılır. Aslında şair olarak çok başarılı değildir ancak klasik Çağatay şiirinde mühim bir yere sahiptir. Gazellerini Cȃmȋ ve Nevȃyȋ tarafından çok sık kullanılan fȃ’ilȃtün fȃ’ilȃtün fȃ’ilȃtün fȃ’ilün vezniyle yazmıştır. Hüseyin Baykara’nın şiirlerinin konusu, genel olarak aşk ve şairin yaşadığı hayattır. Lirik bir üslȗbu vardır. Kendi emriyle küçük yaşlardan itibaren yazdığı şiirlerini bir divanda toplatmıştır.

Baykara Dȋvȃnı’nın sekizi Türkiye’de, on üçü Yurt dışında olmak üzere yirmi bir nüshası tespit edilmiştir. Bu nüshalar, genellikle Topkapı Sarayı, İstanbul Üniversitesi, Ayasofya, Fatih, Millet kütüphaneleriyle Paris Bibliothѐque National, Londra British Museum, Leningrad ve Türkistan’da bulunmaktadır.

 

Baykara Dȋvȃnı üzerinde ilk çalışmayı, İsmail Hikmet Ertaylan[30] yapmıştır. Daha sonra Kemal Eraslan[31], Dȋvȃn’dan seçmeler ve Türkiye Türkçesine çevirisini içeren küçük bir çalışmasını yayımlamıştır. Dȋvȃn üzerine en kapsamlı çalışma, Talip Yıldırım[32] tarafından Ankara Üniversitesinde yapılan doktora tezidir. Bu tez, Daha sonra basılmıştır (Argunşah, 2013: 49).

1.7.5.2.Risȃle-i Sultan Hüseyin Baykara

Hüseyin Baykara’nın bu eseri, otobiyografik bir eserdir. Bu otobiyografik eserde Hüseyin Baykara; kendisini, soyunu, dervişlere saygısını, adalete düşkünlüğünü, şairleri himaye ettiğini, Molla Cȃmȋ’ye hürmetini ve yakın dostu Ali Şȋr Nevȃyȋ’yi anlatır. Eserin iki nüshası bulunmaktadır. Birinci nüsha; Amasya’da, ikinci nüsha ise İstanbul’da bulunmaktadır.

Bu eseri ilk olarak İ. Hikmet Ertaylan[33] yayımlamıştır. Hüseyin Baykara’nın eserinin iki nüshasının karşılaştırmalı metni ise Bilȃl Yücel[34] tarafından yayımlanmıştır (Agunşah, 2013: 50).

1.7.6.Şiban Han

1.7.6.1.Dȋvȃn

Şiban Han Dȋvȃnı’nda 7 tevhȋd, 10 na’at, 306 gazel, 8 mensur parça, 1 murassanȃme, 27 rubai, 12 tuyuğ, 5 tarih, 1 musarra (iki mısraı kafiyeli) beyit ve 48 muamma bulunmaktadır. Şiirlerinde aruzun kolay kalıpları kullanılmıştır.

Şiban han Dȋvȃnı’nın bilinen tek nüshası, İstanbul Topkapı Sarayı Müze Kütüphanesi’ndedir. Dȋvȃn’ın bilimsel yayını ise Yakup Karasoy[35] tarafından yapılmıştır (Argunşah, 2013: 53-54).

1.7.6.2.Bahru’l-Hudȃ

Şiban Han’ın dinȋ-ahkȃkȋ nitelikte Bahru’l-Hudȃ adlı bir mesnevisi bulunmaktadır. Eser, fȃ’ilȃtün fȃ’ilȃtün fȃ’ilȃtün fȃ’ilün vezniyle yazılmıştır. Eser, Allahı’ın birliğinden, Hz. Muhammed’in büyüklüğünden ve dünyanın fanȋliğinden bahseder. Bu eserin bilinen tek yazması, British Museum’da bulunmaktadır (Agunşah, 2013: 54).

1.7.6.3.Fıkıh Risȃlesi

Fuat Köprülü, Şiban Han’ın kendi kütüphanesinde bir Fıkıh Risȃlesi’nin bulunduğunu belirtir. Köprülü’nün ölümünden sonra bu eser kaybolmuştur (Argunşah, 2013: 54).

1.7.7.Gedaȋ

1.7.7.1.Dȋvȃn

Gedaȋ’nin elde bulunan tek eseridir. Bu divanda 231 gazel, 1 müstezat, 5 kıt’a bulunmaktadır. Aruzu iyi kullanan ve kudretli bir şair olan Gedaȋ, şiirlerinde sevgilisinin güzelliği ve ona olan umutsuz aşkını; sevgilsinin kendisine kayıtsız kalışını dile getirir. Arada sırada sufȋce düşünceleri dile getirdiği de olmuştur. Eraslan, şairin mahlası ile bu sufȋce söyleyişlerinin ilişkili olduğunu düşünmektedir. Şiirlerinde kullandığı dil, basit ve üslȗbu doğaldır.

Dȋvȃn’ın sonu eksik olan tek nüshası Paris Bibliothѐque Nationale’de bulunaktadır. Önce Dȋvȃn’dan seçmeler yayımlayan J. Eckman[36], sonra Gedaȋ Dȋvȃnı’nı tıpkıbasımıyla birlikte sözlük ve metin olarak yayımlamıştır (Argunşah, 2013: 30-31).

1.7.8.Sekkȃkȋ

1.7.8.1.Dȋvȃn

Sekkȃkȋ, Çağatay Türkçesini ustalıkla kullanmış bir şairdir. Arapça ve Farsçaya da hâkim olan bir sanatçı olarak Çağatay Türkçesini Klasik edebiyat anlayışı içerisinde ortaya koymuştur. Yazarın bugün elde sadece Dȋvȃn’ı bulunmaktadır. Küçük hacimli bu divanda 13 kaside, 57 gazel mevcuttur. Dȋvȃn’da 407’si kasidelerde, 398’i gazellerde olmak üzere toplam 805 beyit bulunmaktadır. Ayrıca Sekkȃkȋ’nin dȋvȃn’ı mürettep bir divan değildir. Dȋvȃn’da yer alan şiirlerde şairin birkaç kusur dışında aruz ölçüsünü ustalıkla kullandığı görülür. Şiirlerinde klasik edebiyatın bütün mazmunlarını, edebî sanatlarını, ayet ve hadislere telmihlerini, kıssa ve rivayetlerini, mühendislik matematik ve astronomi gibi bilimlerin izlerini bulmak mümkündür. Şiirlerinin genel konusu aşktır. Ancak şiirlerinde söz konusu olan bu aşk, tasavvufȋ aşk değildir, şiirlerine bu konuyu yansıtmamıştır. O, şiirlerinde ümitsiz aşktan dolayı çektiği acıları, sevgilisinin güzelliğini ve sevgilisinin kendisine kayıtsız kalışını dile getirir. Bunun yanı sıra, şiirlerinde insan sevgisine, kendi dert ve sıkıntılarına ve tabiat güzelliklerine de yer verir. Sekkȃkȋ’nin şiirlerine bakıldığı zaman dönemin dünya görüşü, kültürü, değer yargıları açıkça görülür.

Eserin birisi Biritish Museum’da, diğeri de Taşkent’te Özbekistan Fenler Akademisi Ebu Reyhan Birunȋ Şarkşinaslık Enstitüsü’nde kayıtlı olmak üzere iki nüshası vardır.

Dȋvȃn’ı Türkiye’de Kemal Eraslan bütün olarak incelemiş ve iki nüshanın tıpkıbasımıyla birlikte yayımlamıştır[37](Argunşah, 2013: 33).

1.7.9.Lütfȋ

1.7.9.1.Dȋvȃn

Lütfȋ’nin Dȋvȃnı’nda 1 tevhit, 1 na’at, 4 kaside, 361 gazel, 113 tuyuğ ve 57 müfret bulunmaktadır. Yazar, aruza oldukça hâkimdir. Dȋvȃn’da herhangi bir vezin hatası, kafiye veya redif aksaması bulunmamaktadır. Bilhassa tuyuğlardaki cinaslı kullanımları, Türk dilinin ulaştığı seviyeyi göstermesi bakımından önemlidir. Dȋvȃn’ı çağdaşlarınınkine göre daha sade bir dille yazılmıştır. Şairin asıl başarısı gazel ve tuyuğ sahasındadır. Türkçe’de en çok tuyuğ yazan şairlerden birisidir.

Dȋvȃn’ın 20’den fazla nüshası bulunmaktadır. Lütfȋ’nin bu eserinin Nüshaları Londra’da British Museum’da, Paris Bibliothѐque Nationale’de ve İstanbul Süleymaniye Kütüphanelerinde bulunmaktadır.

Dȋvȃn, Günay Karaağaç[38] tarafından 1983 yılında İstanbul Üniversitesi’nde doktora tezi olarak hazırlanmış ve daha sonra Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanmıştır. Günay Karaağaç bu çalışmasında Dȋvȃn’ın 6 nüshasını karşılaştırmıştır. Dȋvȃn’ın tahlili üzerine de Cemal Aksu[39] tarafından bir doktora tezi hazırlanmıştır (Argunşah, 2013: 37).

 

1.7.9.2.Gül ü Nevruz

Eser, yaklaşık 2400 beyitten oluşan bir mesnevidir. Celâleddin Tabib tarafından 1333 yılında Farsça olarak yazılan hikȃyenin Şiraz emiri İskender Mirza adına Çağatay Türkçesine çevirisidir. Bu eser, basit bir tercüme olmayıp, Lutfȋ tarafından incelikle işlenmiş ve esere telȋf havası katılmıştır. Fakat dil ve üslȗp bakımından Dȋvȃn’dan zayıftır.

Gül ü Neruz’un çeşitli kütüphanelerde 9 nüshası bulunmaktadır. Eser, Leman Dinçer[40] ve Bayram Orak[41] tarafından çalışılmıştır (Argunşah, 2013: 37-38).

Özgür YILDIRIM

Sahipkıran AKADEMİ BaşkaYardımcısı

__________________________

DİPNOTLAR

 [1] http://tr.wikipedia.org/wiki/Orhun_Abideleri adresinden   25.10.2013 tarihinde alınmıştır.

 [2] Ayrıntılı bilgi için bkz. Ercilasun Ahmet Bican, “Makaleler”, Ankara, 2007 s.97-105

 [3] http://tr.wikipedia.org/wiki/Orhun_Abideleri adresinden   25.10.2013 tarihinde alınmıştır.

 [4] TATÇI, Mustafa; Yunus Emre Divanı 1-2 (inceleme-tenkitli metin) Ankara, 1990.

 [5] MANSUROĞLU, Mecdut; Ahmed Fakih, Çerhname, İstanbul, 1956.

 [6] KAYMAZ, Zeki; Aşık Paşa-Garȋbnȃme (metin-dil özellikleri-dizin), Malatya 1989.

 [7] LEVEND, Agah Sırrı; Aşık Paşanın bilinmeyen iki mesnevisi Fakrnȃme ve Vasf-ı Hal, TDY-Belleten, 1953, s.205-253

 [8] Atalay Besim, Abuşka lügati, Ankara, 1970

 [9] KARGI ÖLMEZ, Zuhal; Şecere-i Terȃkime, Ankara, 1996

 [10] YÜCEL, Bilȃl; Bȃbür Dȋvȃnı, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara, 1995.

 [11] SEYHAN ORAL, Tanju; Zahirüddin Muhammed Bȃbür Mirza, Mübeyyen Der Fıkh (Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), Çağrı Yayınları, İstanbul, 2004.

 [12] KÖPRÜLÜ, Fuat; “Risȃle-i Vȃlidiyye Tercümesi”, Millȋ Tetebbular Mecmȗası, Sayı: 1, 1915, s.113-124.

 [13] Günay Kut, Ali Şȋr Nevȃȋ, Garȃ’ibü’ş-Sıgar, İnceleme-Karşılaştırmalı Metin, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2003.

 [14] Metin Karaörs, Ali Şȋr Nevȃȋ, Nevȃdirü’ş-Şebab, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara,2006.

[15]TÜRMEN, Kaya; Ali Şȋr Nevȃȋ’nin, Bedȃi’ül-Vasat, , Üçünçi Dȋvȃn, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2002.

 [16] KAYA, Önal; Ali Şȋr Nevȃȋ, Fevȃyidü’-Kiber, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1996.

 [17] SABİR, Muhammed; Hayretü’l-Ebrar (İnceleme-Metin-İndeks), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayınlanmış doktora tezi, 3 cilt, 1961.

 [18] TEKİN ALPAY, Gönül; Ali Şȋr Nevȃȋ, Ferhȃd ü Şȋrȋn, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1994.

 [19]ÇELİK, Ülkü; Ali Şȋr Nevȃȋ, Leylȃ vü Mecnȗn, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1996.

 [20] ERASLAN, Kemal Ali Şȋr Nevȃȋ, Mecȃlisü’n-Nefȃyis I, (Giriş ve Metin), II (Çeviri ve Notlar), Türk Dil Kurulu Yayınları, Ankara, 2001.

 [21] ERASLAN, Kemal; Nesȃyimü’l-Mahabbe min Şemȃyimi’l-fütüvve, İstanbul 1979, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1996.

 [22]TÜRK, Vahit; “Ali Şȋr Nevȃȋ’nin Münacȃtı”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi (Üzbek Bayçura Özel Sayısı), C. X., İzmir, 2001, s. 367-392.

 [23] CANPOLAT, Mustafa; Ali Şȋr Nevȃȋ, Lisȃnü’t-Tayr, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1995.

 [24] ABİK, Ayşehan Deniz; ‘Ali Şȋr Nevȃȋ’nin Risȃleleri Tȃrȋh-i Enbiyȃ ve Hukemȃ, Tȃrȋh-i Mülȗk-i ‘Acem, Münşe’ȃt, Metin-Gramatikal İndeks-Sözlük, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü yayımlanmış doktora tezi, Ankara, 1993.

 [25] Bk. Tȃrȋh-i Enbiyȃ vü Hükemȃ

 [26] ABİK, Ayşehan Deniz; Ali Şȋr Nevȃyȋ, Hamsetü’l-Mütehayyȋrȋn, Metin-çeviri-Açıklamalar-Dizin, Seçki Yayıncılık, Ankara, 2006.

 [27]LEVEND, Agȃh Sırrı; Ali Şȋr Nevȃyȋ 4. Cilt Dȋvȃnlar ile Hamse dışındaki eserler, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1968, s. 27-36

 [28] SUBTELNY, Maria Eva;“The vaqfiya of Ali Şȋr Nevȃyȋ as Apologiya”, Türklik Bilgisi Araştırmaları / Journal of Turkish Stuides, S. 15, Harvard, 1991, s. 257-313.

 [29] Bk. Tȃrȋh-i Enbiyȃ vü Hükemȃ.

 [30] ERTAYLAN, İsmail Hakkı; Türk Edebiyatı Örnekleri V. Dȋvȃn-ı Hüseyn Mirza Baykara “Hüseynȋ”, İstanbul, 1946.

 [31] ERASLAN, Kemal; Hüseyn-i Baykara Dȋvȃnı’ndan Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999.

 [32] YILDIRIM, Talip; Hüseyin Baykara Dȋvȃnı, İnceleme-Metin-Dizin-Tıpkıbasım, Hat Yayınevi, İstanbul, 2003.

 [33] ERTAYLAN, İsmail Hikmet; Türk Edebiyatı Örnekleri II. Risȃle-i Hüseyin Baykara, İstanbul, 1945.

 [34] Yücel, Bilȃl; “Hüseyin-i Baykara Risȃlesi’nin Uzak İki Nüshası”, Türklük Bilimi Araştırmaları, S.2, s.69-112, 1996.

 [35] KARASOY, Yakup; Şiban Han Dȋvȃnı (İnceleme-Metin-Dizin-Tıpkıbasım), TDK, Ankara, 1998.

 [36] ECKMANN, Janos; “Çağatay Dili Örnekleri II: Gedaȋ Dȋvȃnı’ndan Seçmeler”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C. X. (1960), s.65-110; ECKMANN, Janos; The Dȋvȃn of Gadᾱ’ȋ, Bloomington: The Hague, 1971.

 [37] ERASLAN,Kemal; Mevlȃna Sekkȃkȋ Dȋvȃnı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1999.

 [38] KARAAĞAÇ, Günay; Lutfȋ Dȋvȃnı, Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım, TDk, Ankara, 1997.

[39] AKSU, Cemal; Lutfȋ Dȋvȃnı’nın Tahlili, İstanbul Üniversitesi, yayımlanmış doktora tezi, 2002.

[40] DİNÇER, Leman; Kitȃb-ı Gül ü Nevruz, Mezuniyet Tezi, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü, yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul, 1970.

 [41] ORAK, Bayram; Lutfȋ’nin Gül ü Nevruz’u Gramer İndeksi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü yayımlanmamış yüksek lisans tezi, İzmir, 1995.

KAYNAKÇA

AKALIN, Haluk; Yazım Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2012;

AKAR, Ali; Türk Dili Tarihi, Ötüken Yayınları, Ankara, 2013;

ARGUNŞAH, Mustafa; Çağatay Türkçesi, Kesit Yayınları İstanbul, 2013;

BOZKUT, Fuat; Türklerin Dili, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1999;

ERCİLASUN, Ahmet Bican; Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara, 2007;

ERGİN, Muharrem; Dede Korkut Kitabı I-II, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2011;

GÜLSEVİN, Gürer; Eski Anadolu Türkçesi, Gazi Kitabevi, Ankara, 2010;

KARGI ÖLMEZ, Zuhal; Şecere-i Terȃkime, Simurg Yayınları, Ankara, 1996;

TEKİN, Talȃt; Irk Bitig, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2013;

TEKİN, Talȃt; Türk Dilleri, Simurg Yayınları, İstanbul, 1999.

Kaynak: Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM)

http://sahipkiran.org/2015/12/18/turkcenin-kaynak-eserleri/

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum