Türk Dünyasının İki Büyük Düşünürü Yunus Emre ve Molla Kasım Hakkında Bazı Araştırmalar

Türk Dünyasının İki Büyük Düşünürü Yunus Emre ve Molla Kasım Hakkında Bazı Araştırmalar
08 Ağustos 2024 - 10:30

Yunus Emre ve Azerbaycan: Türk Dünyasının İki Büyük Düşünürü Yunus Emre ve Molla Kasım Hakkında Bazı Araştırmalar

Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı-Aliyeva

Muş Alparslan Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı

Yunus Emre hakkında yazarken ilk sözleri Türk dünyasının ünlü aydınlarından olan Namık Kemal Zeybek’in bu sözleriyle başlamak yerine düşer: -Yunus Emre ve onun şiirleri yedi yüz yılı aşan bir zamandan beri gönüllerde ve dillerde yaşıyor. Anadolu köylerinde böyle kulaktan-kulağa, nesilden nesile geçen Yunus deyimlerini söyleyen insanlara rast geldim. Avustralya’da Türk’çe bilmeyen Pakistanlının dilinden Yunus’un şiirlerini işittim. Arnavutluk’ta, Balkan ülkelerinde Yunus’un şiirlerinin söylendiğini öğrendim. Yunus Emre’nin adı gelince yüzler aydınlaşır ve bir sevgi rüzgârı esiyor. Yunus Emre sevgisi bizi bir-birimize bağlayan en güzel bağlardandır. Milletimiz ona çok borçludur” (Zeybek 1992:4).

Ünlü aydın, Türk dünyası için büyük işler gören Namık Kemal Zeybek’in bir cümlesi bizi özellikle duygulandırdı: “Türkiye’de Yunus’u sevmeyen var “mı?  Biz ise diyoruz: – Bütün Türk dünyası Yunus’un  hayranı, vurgunudur.  Yunusu sevenler çoktur. Böyle olmasaydı, Yunus’un mezarı Azerbaycan’da olmazdı. Bu da Yunus’a olan sevginin kanıtıdır.  “Yunus hakkında Azerbaycan’a da araştırmalar yapılmıştır. Elbet ki, bu yeterince değil ve bunun da sebebi var. Azerbaycan Türklerini Anadolu Türklerinden ayırmak isteyen ve onların bu Türklerle hiçbir ilişkisi olmadığını diyen Rus şovenizmleri Türk edebiyatının Azerbaycan’ın Üniversitelerinde geniş şekilde öğrenilmesine her zaman mani olmuşlar. (Abbashanlı-Aliyeva 2007: 88). Ama her yerde çıkarlarını güden Ruslar kendileri Yunus Emre’nin ve Anadolu aşıkları hakkında çok sayıda kitaplar basmışlar O kitaplardan biri 1983 yılında Moskova’da “Bedii Edebiyat” Yayım Evi tarafından basılmıştır (Türk Aşık Şiiri 1983). Kitap Türk Aşık Şiiri adlanır ve kitap Rus dilindedir. Kitabı düzenleyen ve Ön Söz’ün yazarı dünyaca ünlü Türkolog, şimdi Hak dünyasında olan Haluk Köroğlu’dur (Koroğlu 1983: 3) Kitap Yunus Emre’nin şiirleri ile başlıyor. Bütün şiirleri Rus Türkologlar çevirmişler, bunların içerisinden sadece bir Türk var, o da A.İbrahimova’dır. Dünyaca ünlü bilim insanı Haluk Köroğlu kitaba yazdığı “Ön Söz” Yunus Emre hakkında çok değerli fikirler söylüyor.  (Köroğlu 1983:4) Kitabın sonunda Y. Emre’nin kısa özgeçmişi verilip.  Yunus Emre’nin “Güldeste” adlı şiirler kitabı 1992 yılında yılda Azerbaycan’da ışık yüzü görür. Bundan başka “Türk Halk Şiirinden Seçmeler”, “İki zirve” Salman Mümtazın “Azerbaycan Edebiyatı Kaynakları”, kitabında olan yazıları, 20’den fazla gazete makalesi bulduk. Bütün yazılarda Azerbaycanlı araştırmacıların Yunus Emre yaratıcılığına ne kadar ihtiram ve saygı ile yanaştığını gördük.  Yazımızda o makaleler hakkında geniş konuşacağız.  Onlardan birini Azerbaycan’ın çok ünlü bilim adamı olan Salman Mümtaz kaleme almıştır. Onun “Molla Kasım ve Yunus Emre” makalesi çok ilgi çekiyor. Yunus Emre’nin adı gecen kitaplardan biri de Bakı Devlet Üniversitesinin Öğretim Üyesi, aşık edebiyatı hakkında değerli araştırmalar yapmış Prof.Dr. Nizami Halilov”un “Aşık Sanatının Teşekkülü” kitabıdır”. Kitap Bakı’da 2003 yılında basılmıştır. Bir makale ise Selahettin Sultanovun Yunus Emre Nerde Defin Edilmiştir? Makalesidir (Komünist gazetesi, 1977). Bu makale Sovyet Döneminde Yunus Emre hakkın Azerbaycanlar bağlılığını gösteren ilk makale ola bilir. Tabii ki, Salman Mümtazın Molla Kasım ve Yunus Emre hakkındaki makale daha öncelerde yazılmıştır.  Bir başka makale Yunus Emre’nin 750 yıllığı münasebetiyle yazılmış “Oğuz Ormanında Düşünceler” makalesidir. Makaleni H.Ezimov ve P.Mehmetov yazmışlar. Çok teessüf ki, 2013 yılında Bakıda düzenlenen Büyük Türk Şairi Yunus Emre’nin Hayat ve Yaratıcılığına ithaf olunmuş Yaşayan Yunus Emre Uluslararası Sempozyumdaki önemli konuşmalar içerisinde Molla Kasım ve Yunus Emre konusuna rastlamadık (Yaşayan Yunus Emre 2013:6)

Salman Mümtaz Azerbaycan edebiyatı tarihinde önemli yer tutan bilim insanlarından biridir. Onun Azerbaycan ve öylece de Türk dünyasının şair ve yazarları hakkındaki ilmi araştırmaları dikkati çekmektedir. Salman Mümtaz’ın “Molla Kasım ve Yunus Emre” makalesi de onun değerli ilmi eserlerinden biri sayılır.  Salman Mümtaz yazıyor ki, Yunus Emre’ni dünyada her kes tanıyor. Onun Eski Osmanlı Edebiyatı üzerinde mühim bir etkisi ve kıymeti olduğunu da her kes biliyor.  Bu büyük Türk sofisine dair etraflı yazılar yazanlar olmuştur” (Mümtaz 1986:11). Salman Mümtaz bugüne kadar hiçbir ilim adamının Yunus Emre hakkında dokunmadığı meseleden konuşur. O da Molla Kasım ve Yunus Emre konusudur. Salman Mümtazın fikrince, Yunus Emre’ni Molla Kasım adlı bir şairin etkisinde görüyoruz.  Bu etkiyi Yunus Emre kendisi de itiraf ediyor:

Derviş Yunus, bu sözü eyri-büyru söyleme,

Seni sigeye çeker bir Molla Kasım gelir.

Göründüğü gibi, Yunus Molla Kasım’a ilim-irfan sahibi, bir Hoca Efendi gibi bakıyor. Aslında Yunus Emre haklı. Molla Kasım çok bilgili olmakla beraber, birkaç dil bilmiş, mantık okumuş bir insan idi.  Salman Mümtazın fikrince, Yunus Emre ne kadar mütevazilik edip, Molla Kasım’ı övse de kendisi ilim-irfan yönünden hiç de üstadından geri değilmiş.  Molla Kasım’ın “Bin Kelamlı Molla Kasım Şirvan’ı” isimli iki veya üç şiiri göze çarpmaktadır.  Bu da iki tecnis ve bir şiirden oluşur.  Bu şiirlerin birine Yunus Emre nazire yazmıştır. Salman Mümtaz kitabında her iki şiiri verir ve onları inceliyor:

Molla Kasım”ın şiiri:

Mügabirden güzer ettim,

Acayip merdüman gördüm.

Garangu toprak altında

Yatan cismiyle can gördüm.

Yunus Emre der:

Teferrüc eylüyü vardım,

Bugün ben sinliyi gördüm,

Karışmış kare toprağa

Şu nazik tenleri gördüm.

Salman Mümtazın fikrince, her iki şiiri yan yana koyup, okudukça açık görünür ki, Yunus Emre’nin şiiri konu, şekil, redif, kuruluş itibari ile Molla Kasım’ın şiirine nazire olarak söylenmiş bir şiirdir. Aşağıdaki şiir numuneleri dediklerimizi bir daha onaylamaktadır:

Molla Kasım:

Yumulmuşsa ala gözler,

Kıyamet yolunu gözler.

Hanı şiirin, şeker sözler

Dehanı  bizeban gördüm.

Yunus Emre:

Soğulmuş ela gözler,

Bozulmuş ay gibi gözler

Karışmış kara toprağa

Gül deren elleri gördüm.

Molla Kasım:

Kim eyş ile işrette

Kimi zövs ile sohbette

Kimi fencile möhnetde,

Katı halın yaman gördüm.

Yunus Emre:

Kimi zövgüyle işretde,

Kimi eysu beşarette.

Kimi azabı möhnette,

Dün olmuş günleri gördüm.

(Mümtaz 1986 12)

Azerbaycanlı bilim insanı E.Memmedov bu konuda yazdığı eserinde ihtiyatla, çok hassas şekilde hakkında söz açılan bu tecnisleri başka şairlerin adına  yazmaktadır: “Eğer gerçekten Yunus Emre ile ismi zikr edilen Molla Kasım efsanevi karakterdirse, o zaman bize   şimdi malum olan her üç şiir ya Molla Kasım Zakir’in, ya da bize şimdilik belli olmayan başka bir Molla Kasımındır” (Memmedov 1998: 59)

Prof. Dr. N. Halilov E.Memmedov’un bu fikrine itiraz ederek şunları söylemektedir: “Neden biz ismi, unvanı belli olmayan bir yazarın şiirlerini şüphe altına alıp başka isim altında vermeliyiz (Halilov 2003:71)

Molla Kasım ve Yunus Emre konusuyla bağlı Azerbaycan’daki ünlü bilim insanları yazdıkları makalelerde bu konuya aydınlık getirmeye çalışmışlar. Onların birçoğu çok bilgili araştırmacı Salman Mümtaz’ın ilk defa kaleme aldığı Molla Kasım ve Yunus Emre makalesini kaynak ve doğru olarak kabul etmişler. Çünkü Salman Mümtaz Halilov’un yazdığı gibi işin içinde idi. Eski el yazılarından, cönklerden, halk arasında dolaşan malumatlardan istifade ederek fikirlerini söylemiştir. (Halilov 2003:72)

Bir diğer araştırmada başka bir fikre de rastladık. Bilim insanı E.Memmedov Azerbaycan’ın ünlü halk edebiyatçısı  Prof. Dr. Qara Namazov’un  fikirlerine istinat ederek Molla Kasım ve Yunus Emre ile bağlı halk arasında yayılmış bir efsaneden söz açmaktadır. Efsanede denilir ki, Yunus Emre üç bin şiir yazmıştır. O şiirler onun Divanının içinde imiş.  Güya şairin ölümünden sonra bu şiirler Molla Kasım’ın eline geçiyor. Molla Kasım divanı alıp nehir kıyısına geliyor, şiirleri okumaya başlıyor. Şiirlerin bin tanesini şeriata zıt olduğu için yakıyor. Daha sonra diğer bin şiiri de okur, memnun kalmıyor. Diğer şiirleri okumaya başladığında bu beyte rastlar:

Derviş Yunus, bu sözü eyri-büyru söyleme,

Seni siğeye çeker bir Molla Kasım gelir.

“O beyti okuyan Molla Kasım Yunus Emre’nin Peygamberliğine inanıyor, kendisini de kutsallar içinde hesap ediyor. Molla Kasım bin şiiri öperek gözünün üstüne koyuyor” (Kudeman  1980:19)

Bilim insanı E.Memmedov buradaki düşüncelerle bağlı bir soruya cevap aramakta:- Nasıl olmuş Salman Mumtaz’ın bu efsaneden haberi olmamış? Ve bir de nasıl olmuş ki, Salman Mümtaz Yunus Emre’yi Molla Kasım’ın çağdaşı olarak kaleme vermiştir? (E.Memmedov 1998: 59)

Prof. Dr. N. Halilov bu düşüncelere kendi dünya görüşünden yanaşmaktadır. Yazıyor ki, Molla Kasım Yunus’un yaşadığı dönemde kendisini ünlü bir şair olarak kültür dünyasına tanıtmıştı, diğer taraftan konuyu incelesek, o rivayette denilir ki, o beyti okuyan Molla Kasım  Yunus Emre’nin Peygamberliğe yücelmesine inanıyor,  kendisini de o kutsalların içinde his etmiştir- fikrinin içinde de bir muamma vardır. Ama E. Memmedov’un sonraki fikirleri o fikirden daha fazla muammalıdır. E.Memmedov yazıyor ki,  Salman Mümtaz o beyti Y.Emre’nin Divanı’ndan almıştır, demeli o beyti şairin kendisi yazmıştır. Bunun aksini söylesek ki, bu beyti efsane yazanlar uydurmuşlar?  Bu efsane kime ve neye lazım?

Bizim fikrimizce Yunus’un şöhretini artırmak, onu din hadimine, mollaya karşı koymak, sanatın ve sanatkarın cehalet üzerindeki parlak zaferini göstermek maksadıyla yapılmış ola bilir (Memmedov 1998: 59)

Prof.Dr.N.Halilov Molla Kasım Hakkında Gerçekler makalesinde bilim insanı E.Memmedov’la fikir alış-verişine giriyor.  Der ki, Molla Kasım o dönemde çok ünlü ozan idi. Aynı zamanda derin ilmi biliye malik olan şahıslara 13 yy. Molla ismi veriyordular ve bu Molla ismi onlara hürmet, ihtiram idi (Örneğin; Molla Nasrettin, Molla Fuzuli, vs.)

Bilim insanı E. Memmedov buradan böyle bir fikir ortaya koymaktadır:- Nasıl olmuş ki, Salman Mümtaz bu efsaneden haber tutmamış, Molla Kasım’la Yunus Emre’ni bir dönemin şairleri olarak yazmıştır?  E. Memmedov sonrasında konuyu bilim insanı Salman Mümtaz’ın fikirleri ile devam ettirir. Yazıyor ki, Molla Kasım Yunus Emre döneminde kendisini ünlü şair olarak onaylamıştı. İsmini Yunus’un şiirinde gören Molla Kasım kendinin kutsallığına inanıyor. Bilim insanı bu fikri muammalı saymaktadır. Ancak E. Memmedov’un daha sonra dediği fikir de muammalıdır:-Salman Mümtaz o beyti Yunus Divan’ından almıştır. Belki bu bunu da halk kendi yarattığı efsaneye ilave etmiştir? Her halde burada Salman Bey’in esas düşüncesi Yunus’un şöhretini artırmak, onun hümanist düşüncelerini, sanatın ve sanatkarın cehalet üzerindeki zaferini göstermek niyeti idi.

Araştırmacının fikrine göre, Sultan Velet, Yunus Emre, İzzettin Hasanoğlu ile birlikte Şirvanlı Molla Kasım da varmış ve o Yunus Emre gibi Türk sofisine ustalık etmiştir.

Aşık şiiri üzere tanınmış bilim adamı, Doç.Dr.Nizami Halilov da Yunus Emre yaratıcılığını dikkatle incelemiş ve o da  hocası Salman Mümtaz gibi  onun Molla Kasım’la bağlı yönlerini dile getirmiştir.  N.Halilov yazıyor: “Aşık şiirinin 13 ve 14 yy.  kaynaklarında Molla Kasım ve Yunus Emre’nin  adı ile çok bağlıdır. Prof.Dr.Nizami Halilov Aşık Sanatının Teşekkülü isimli kitabında dediği gibi, Azerbaycan ozan sanatının kökü çok kadimlere dayanmaktadır. Bu kadım ozan sanatımızı yaşatanlardan biri de Molla Kasım’dır: -Çok güman ki, Molla Kasım yalnız olmamış, hem ondan evvel, hem ondan sonra sazı, sözü ile halkın içinde ünlü olan diğer o ozanlar da olmuştur” (Halilov 2003: 66) Molla Kasım hakkında çok az bilgiler bu güne kadar gelmiştir. Onun hakkında yapılan araştırmalarda Molla Kasım’ın Hasanoğlu, Yunus Emre, Gazi Burhanettin’le bir dönemde yaşadığı söylenilmiştir.

Yunus Emre ile Molla Kasım’ın şiirlerinin dil ve üslubundan konuşlarken böyle bir kanaate gelmek oluyor ki, Molla Kasım’ın Azerbaycan Türkçesiyle, Yunus Emre’nin Türkiye Türkçesiyle yazdığı eserler dil bakımından birbirinden farklı değil. Bunu kanıtlayan ihtimamlardan biri de Yunus’un mezarının Azerbaycan’da olmasıdır.  Böyle belli oluyor ki, Yunus Emre ile Şirvanlı Molla Kasım Azerbaycan’da buluşmuşlardır. Onların birbirine nazire yazması da Yunus Emre’ni Azerbaycan Türkü olmasını gösteriyor (Halilov 2003: 90)

Yunus Emre’nin Azerbaycan Türkü olması, şiirlerini Azerbaycan Türkcesiyle yazmasını Yunus Emre’nin şiirlerinden oluşan Güldestenin 1991 yılında Bakıda basılması ve kitaptaki yazılarda  Yunus Emre’nin  Rum’u, Şam’ı ve bütün yukarı elleri gezip dolaştığından söz açılır. Rum-Anadolu, Şam-Suriye, Yukarı Eller ifadesinde Azerbaycan ve İran kastedilmiştir. (Güldeste 1991: 9) Belki de Azerbaycanlı alimin fikri burada mübahase de doğura bilir, çünkü o, Yunus Emre’nin sırf Azeri Türkçesiyle yazdığı kanaatindedir ve bunu sadece kendisi söylemiyor, çok ünlü alimlerin fikrine istinaden söylüyor, bunun kanıtı da Azerbaycan’ın Gah kentinde Yunus Emre’nin mezarının olmasıdır.

Yunus Emre’nin şiirlerinin dil ve üslubundan konuşan Dr. Kübra Kulıyeva büyük sofi şairinin şiirlerinin dilinde Azerbaycan Türkçesinde kullanılmış diyalekt sözlerine rast geldiğini yazarak orada sifetlerden söz açmış, örnekler sunmuştur. K. Kuliyeva özellikle, sifetleri koyu sifetler üzerinde yoğunlaştırarak bu karara gelmiştir ki, Yunus Emre Azerbaycan Türkçesinde hem eski, hem de bu gün kullanılan sözleri hala 13 yy.de şiirlerinde kullanmıştır Bu sözler ulu, irak, görklü, esrük, arı, yeg, uslu vs. sözlerdir. (Kuliyeva 2013:390) Aynı zamanda K. Kuliyeva Kitabi-Dede Korkut’ta kullanılan sözleri Yunus Emre’nin şiirlerinde kullandığını da dile getirmektedir. K. Kuliyeva yazıyor: Yunus Emre Divan’ı Azerbaycan dilinin şivelerinde paralel işlenen uslu sözü hem de sakit manasını bildirir Bunu örneklerde de görmek mümkündür:

Seni sevenlerin ola mı aklı?

Bir dem usluysa, bir dem uludur

(Kuliyeva 2013:391)

Prof. Dr. N. Halilov Molla Kasım ve Yunus Emre konusundaki kaynakların araştırılmasında gecikme meselesini ortaya koymuştur, o sözüne devam ederek der ki, aşık şiirinin meydana gelmesinde Molla Kasım ve Yunus Emre gerçeğine göz yummuşuz, onların Azerbaycan aşık şiirinin gelişimindeki çok önemli hizmetlerini kifayet kadar araştırıp ortaya koymamışız. Bunun için bir sıra nedenler var. Lakin bu bir gerçektir ki, araştırmacılar temiz Azerbaycan Türkçe’sinde yazdığı kanaatinde oldukları Yunus Emre aynı zamanda Azerbaycan aşık şiirinin yeni merhaleye yükselmesinde, milli aşık şiiri ananelerin araştırılmasında öncül mevkie malik olmuştur. Tabii ki, bu hakta geniş ve etraflı araştırmaya ihtiyaç vardır (Halilov  2003:13).

Yunus Emre’nin mezarının Azerbaycan’da olması hakkında ilk makale Sovyet Döneminde 1977 yılında “Komünist” gazetesinde “Yunus Emre Nerede Defin Edilmiştir?” basılmıştır.  Orada yazılıyor ki, şairin nerede doğduğu, nerede defnedildiği bugüne kadar belli değil. Türkiye’de Yunus Emre’nin defnedildiği 15 kent vardır. Belli oluyor ki, şairin daha bir mekânı vardır. Eski kütüphanelerin birinde Sultan 2.i Muhammedi’n (1429-1481) hakimiyeti dönemine ait arşiv belgeleri bulunmuştur. Orada yazılır ki, Yunus Emre Selçuklar devletinin eski Başkenti Konya’da defin olunmuştur. Makaleden öğreniriz ki, Kah kentinde yaşayan bilim adamı Selahaddin Sultanov bu bilgi ile tanış olduktan sonra Kah’dakı Oncalı mezarlığındaki Taptık Baba ve Yunus Emre mezarları hakkındaki rivayetlerin  Türkiye’dekilere ne kadar  benzediği hakkında kıyaslamalar yapmış, bunların bir-birini tekrar ettiğini görür. Kah kentinde Taptık Baba ve Yunus Baba hakkında bir kaç efsane var.  Bir efsanede denilir ki, o dönemde Taptık Baba çok iyi emelleri ile ünlü olmuş bir insan idi, her kes sadakati ile onun gözünde yücelmek istiyordu.  Lakin kimse bu işte Yunus’a tay ola bilmemişti.  Yunus’un bu sadakatini gören Taptık Baba:- Onu mezarımın baş tarafında gömün –demişti.  Bir başka efsanede denilir ki, Hac ziyaretine geden bir şahıs yetim bir çocuğu da kendisi ile götürür. Bu çocuk o kadar zekidir ki, Şeyh seviyesine yükselir. Bir gün Türk bezirganları eşidirler ki, Şeyh erkeklerle kadınların bir arada namaz kılmasına izin veriyor. Bunu Yunus da eşidir ve Şeyhe mektup yazıyor. Şeyh Yunus’a bir mektup gönderir, onun içinde   kömür, pamuk ve mum vardır. Mektupta yazıyor ki, yürek temiz olduğu zaman kadınlarla bir arada namaz kılmak mümkündür. Yunus Şeyh’in yanına geliyor ve onun hizmetinde olur, ona odun taşımaktan omuzu, sırtı kabar oluyor. Çektiği çilenin karşılığı olarak Şeyh vasiyet ediyor ki, Yunus’u onun mezarının başında defnedin, mezarımı ziyaret eden önce Yunus’un mezarını, sonra beni ziyaret etsinler.  Her gün onlarca insan onların mezarını ziyaret ediyor. Onlar Yunus Baba’nın azaplarını hafifleştirmek için onun mezarına odun koyuyorlar. Yunus Baba’nın mezar taşındaki sözlerden belli oluyor ki, mezarı Yunus Emrar Çelebi inşa  etmiştir.

Bilim adamlarını bir soru düşündürür? Anadolu yaylasında dünyaya göz açan Yunus Azerbaycan’ın Kah kentinde nasıl defin oluna bilir?  Bu soruya cevap vermek için Selahaddin Sultanov”un makalesine müracaat edelim.  O yazıyor ki, Selçuklar sülalesinden olan Melik Şah feth ettiği yerlerde isyan ve ayaklanmalardan korunmak için Anadolu’dan Hazar kıyılarına Türk tayfaları göçürmüştür.  Selahaddin Beyin yazdıklarına göre, bu kanıt “Tarihi-Cevdet” kitabının birinci cildinde gösterilmişti. Aynı zamanda Sultanov yazıyor ki, Selçuklar o zamanlar Anadolu, Şam ve İran taraflarda devlet kurmuşlar. Tarihi-Cevdet” kitabı Türk tayfalarının göçürüldüğü yerleri nişan verirken bu yerler bu gün şimdiki Gah kentinin yerleştiği araziye denk geliyor.  Görünür, göçürülenler arasında Yunus Emre de varmış ve burada Taptık Babaya rast geliyor.

Makalenin yazarı bir meseleye de dikkati çeker.  Türkiye’nin Kültür Bakanlığında Bakan yardımcılığı yapmış Feyzulla Budak Azerbaycan’a gelirken Yunus Emre’nin uyuduğu Oncalı mezarlığına baş çekmiş, hayretini gizletmeden böyle demiş: – Artık Yunus’un  mezarının sayı 22’ye ulaştı. Bir insanın 22 yerde uyuması mümkün değil. Görünür halk Yunusu o kadar sevmiş ki, nerede üstünde isim olmayan ve halk tarafından kutsal mezar gibi kabul edilen mezarlara Yunus’un mezarı demişler.  Makalenin yazarları F. Budag’ın fikrindeki mantıkın güçlü olmasını söyleseler de, ama bazı muahezelerle anlaşmamışlar. Bu da ondan ibarettir ki, bu mezarların hiçbirinde Yunus’un mezarı Taptık Baba ile yan yana değil.  Bu sadece Azerbaycan’da böyledir.

Eski dönemlerde Yunus Emre Azerbaycan’da Türkiye’de olduğu kadar ünlü değildi, Abdulla Şaik’in kitabında dikkate almasak onun hakkında o kadar da bilgi yok idi. Bir de sade halk her kesi mukaddes saymaz ve meçhul mezarı ziyaretgaha çeviremez. Bu bir tesadüftür ki, halkın kutsal bildiği bir şahıs büyük bir şair imiş. Eğitimsiz insanlar o zamanlar Yunus Emre hakkında hiç ne bilmiyordular.

Makalenin yazarları sonuçta böyle bir sonuca geliyorlar ki, Yunus Emre bir tarihi şahıs gibi bu yerlerde tanınmaz olup. Yalnız son zamanlar Türk tarihine, edebiyatına merak arttığı için belli olmuştur ki, ziyaretçilerin geddikleri bu mezar çok ünlü Türk şairi Yunus Emre, yanındaki ise Taptık Baba’dır. Demek onları burada halk yaşadır, şair gibi değil, kutsal bir insan gibi. Ama bununla iş bitmiyor. Çok güman ki, o yerlerin yaşlı insanlarının dilinde Yunus Emre ve Taptık Baba ile ilgili çok sayıda rivayet var. Onları toparlamak, Türkiye’de olanlarla kıyaslamak lazımdır.  Yani Azerbaycan’daki Yunus Emre mezarı tam araştırılmamıştır:- “Getir gibi göğün yüzünü tutmuş iri gövdeli  palıt ormanının eteğinde-geçmişle bu günün yüz-yüze geldiği yerde yaşı kimseye belli olmayan eski Oğuz mezarlığı uyuyor. Kufi hattı ile yazılmış mezar taşları asırların gaddarlığına, zamanın sertliğine bakmayarak, okunuşunu bugüne kadar koruyup saklamış, lakin bu güne gibi okunmamış kalmıştır” (Azimov N.Mehmetov P.Kommunist gazetesi 1991)

Bu mezar hakkında ikinci makale 1991 yılında Yunus Emre’nin 750 yıllığı nedeniyle Komünist gazetesinde yayımlanmıştır. O makale Oğuz Meşesinde (ormanında) Düşünceler isimli makaledir. Makalede okuyoruz ki, Azerbaycan’ın çok eski kentlerinden olan Kah kentinde eski bir mezarlık var. Buradan gecen insanlar salavat verir ve dua okurlar. Burada Taptık Baba, Yunus Baba uyuyor. Sovyet döneminin yasaklarından korkan insanlar bu mezarları gizlice ziyaret ediyordular. Bu yüzden buradaki taş kitabeler okunmamış kalmıştır.  Neden onlara “Baba” diyorlar? Makale yazarlarının fikrince, halk arasında yüksek hürmet-izzet sahibi olanlara “baba” diyorlar. Yunus da Taptık da sağlıklarında mukaddes olmuşlar.

Makalede Azerbaycan’ın görkemli şairi Abdulla Şaig’in 1928 yılında bastırdığı kitabında (Şaik 1928) Yunus Emre’ni güzel tanıdır. Abdulla Şaik yazıyor ki, Yunus Emre Sakarya etrafındaki köylerin birinde yaşamış, fakir Türkmen köylüsüdür. Taptık Emre namında pir dervişin kapısında uzun yıllar çalışmış, ona ormandan odun taşımıştır. Taptık rahmetlik olandan sonra insanlar Yunus’un etrafında toplanmışlar.

Yunus Emre’nin Azerbaycan’daki mezarı hakkında Azerbaycan’ın dünyaca ünlü tarihçisi Ord. Prof. Meşedi Hanım Nemet yazmıştır. O da Kah şehri, Oncalı köyü, Oğuz mezarlığındaki Şeyh Yunus ve Hacı Taptık Baba isimli bir kutsal insandan konuşmaktadır. Onun yazdığına göre kutsal sayılan bu pir her eksin ziyaretgahına çevrilmiştir. Yunus’un mezarının üzerinde Arapça yazılmış kitapça var ve orada şöyle yazılmıştır:- Biz topraktan günahsız yaranmışız,  toprağa ise günahkâr dönüyoruz. Bu mezarı merhum Yunus hatırasını aziz tutmak için Mirza İbn Çelebi ünlü Sultan ibn Salih ibn Muhammet Zaman ibn İmam Ali- Allah onları affetsin-821 (1418) yılı tarihinde bine etti (inşa etmek anlamında) (Nemet 1992).

Bellidir ki, Yunus Emre’nin doğum ve ölüm tarihleri hakkında çeşitli fikirler mevcuttur. Dünyaca ünlü Türkiyeli bilim insanı Fuat Köprülü ve başka araştırmacılar bu konu hakkında şöyle yazıyorlar: – Yunusun nereli olduğu hakkında dakik bir  fikir ileri sürülmese de onun Bolu çevresinde doğmuş olduğu yanlış sayılmaz (Köprülüzade 1966:226)

Meşedihanım Nemet’e göre, “Selçuklardan çok çok önce Maverünnehr’den bu taraflara göçüp gelen Oğuz Türkleri Horasan, Ecem, Irak, Halep’te yerli halk içinde kaynayıp karıştı.  Bütün bu zorluklara bakmayarak, bir Türk memleketi haline gelmiş, Anadolu ve Azerbaycan Türkleri için yeni medeniyet merkezine çevrildi ve Oğuz Türkleri ebedi olarak bu toprakları vatan saydı. “Böylece, Oncalı köyünde Oğuz mezarlığının mevcut olması tesadüfi değildi Oğuzların Azerbaycan’da kök salıp yerli Türk dilli tayfalarla kaynayıp karışmasına daha bütün imkanlar vardı (Nemet 1992)

Ord. Prof. Dr. M. Nemet Yunus Emre Taptık Babanın mezarları hakkında yazdığı eserinde şöyle diyor:- ”Yunus Emre’nin ve mürşidi, büyük sofi Şeyh Taptık Babanın Kah şehrindeki Oncalı mezarlığındaki kabirlerinin unutulmayıp kutsal  mekan gibi büyük ihtiramla yad edilmesi bir daha Azerbaycan Türkleri ile Anadolu Oğuz Türklerinin aynı kültürün insanı olduğunu kanıtlamıştır” (Nemet 1992:98)

Yunus Emre hakkında Azerbaycan’da basılmış kitaplardan biri de şairin şiirlerinden oluşan Güldeste kitabıdır. Kitap 1999 yılında Bakıda “Yazıcı” Yayım Evinde basılmıştır.  Kitabı Türkçe’mden şair Muzaffer Şükür Meçhul çevirmiştir.  Kitap 1990 yılında Ankara’da   Sevgi ve Ayvaz Gökdemirliler’in hazırladıkları Güldeste kitabının çevrisidir.  O zaman Türkiye’nin Kültür Bakanı olan Namık Kamal Zeybek kitaba “Ön söz” yazmıştır. Sevgi ve Ayvaz Gökdemirliler ise kitapta Yunus Emre’nin hayatı, şahsiyeti, dünya görüşü ve mücadelesi hakkında yazmışlar.  Kitabın sonunda Muzaffer Şükür’ün Yunus Emre hakkında “Hakk Aşıgı-Hakk Işıgı” makalesi var. Muzaffer Şükür Yunus şiirlerinden değerlediği güzel ifadelerden istifade ederek ilim-irfan sahibi Yunus hakkında öz fikirlerini böyle söylüyor: “Varlığın ele bir hücresi yoktur ki, Yunus ora baş vurmamış olsun.  Öyle bir insan kamı yoktur ki, Yunus ondan habersiz olsun. Ele bir hak şerbeti yoktur ki, Yunus ondan tatmamış olsun. Yunus nereye bakıyorsa, orada hakkın ışığı var, neyi görürse hakla, insafla görüyor” (Şükür 1999: 229).

Azerbaycan’ın ünlü bilim insanı Azerbaycan’da Yunus Emre’nin en güzel araştırmacılarından olan Prof. Dr. Huraman Hümbetova da Yunus Emre’nin Risaletün-Nüshiyye eserini Azerbaycan Türkçesine çevirmiş ve ona Yunus Emre’nin Yaşadığı Dönem, Hayatı ve Risaletün-Nüshiyye Mesnevisnde Ahlaki Telkin isimli otuz sayfalık Ön Söz yazmıştır (Hümbetova 2013:3). Huraman Hümbetova Ön Sözde şunları dile getirmiştir:-Yunus Emre’nin yaşadığı dönem ne kadar savaş meydanlarına sahne olsa da bu kanlı-kadalı savaşlar ozan-aşık şairin poetik (şiirsel) deyim-duyumunun önüne kara perde çeke bilmiyordu.  Bunun sonucudur ki, Yunus şiirleri günümüze kadar ulaşmıştır. Yunus Emre halk üslubunda yazdığı için şiirlerinin fazlasını Moğol işkalı döneminde ve ondan sonraki durumdan etkilenerek yazmıştır. Onun yazdıkları yukarıda dediğimiz sorulara şairin cevabı idi. Yunus şiirleriyle insanların kalbine giriyor, onların ruhunu temizler, bu dünyanın geçici olduğunu göstermeğe çalışıyordu” (Hümbetova 2013:4)

Bir olayı de sizlerle paylaşmak isterim. Yunus Emre’nin şiirlerinde ismi gecen Hz. Cercis Peygamberin mezarı da Azerbaycan’ın Aran Karabağ bölgesinde – Beylegan şehrindedir. Orası da kutsal birdir ve insanlar oraya ziyarete geliyorlar (T.A)

Ve son olarak bilim insanlarının Yunus Emre’nin mezarlarının 22   yerde olması fikrini Bahtiyar Vahabzade’nin fikirleri ile sonuçlandırmak yerine düşerdi:

Her gün kazılır çünkü gönüllerde mezarı,

Otlarda, çiçeklerde ve güllerde mezarı.

Efsanemi, gerçekmi bu insan, nasıl insan,

Varlık sesidir o kopmuş Türk’ün kopuzundan.

(Vahabzade 2002:10  )

Türk Dünyasının sesi, Azerbaycan’ın dünyaca ünlü şairi, Anadolu Türklerinin çok sevdiği Bahtiyar Vahabzade Yunus Kervanı şirinde Yunus hakkında en güzel düşüncelerini dile getirmiştir.  Şair yedi yüz yol gelen Yunus kervanından konuşmaktadır. O kervanın yükü muhabbettir, sevgidir. Muhabbet unvanlı o kervan kemala eriştirir, onların kalbini vicdanını temizlemektedir. Kim Yunusu okursa onun şiirlerindeki hikmetten mest oluyor. Yunus’u okuyanların kalbi kötü duygulardan kurtulur.  Şair Yunusun diliyle şöyle diyor:

O demiş: -Sevenin itikadında

Kin değil, sevgi var, ben değil, sen var!

Vahabzade diyor, Yunusa göre, gerek insan içindeki nefreti öldürsün, insanın yol yoldaşı seven gönül olacaktır.

Yunus demiş: -Allah’a giden zorlu yol,

Her kesin gönlünden baş alır, ancak,

Demiş: -Kendi içinden yeniden doğul,

Bu eski dünyaya taze gözle bak.

Şair kendi kendine soru veriyor: -Yeniden doğmak ne demek?  Yeniden doğan insan hem kendini görüyor, hem de Allah’ı. Ve o zaman onun kalbi tamahtan ve kötü huylardan arınmış oluyor. Vahabzade’ye göre, Yunus ulu göklerin eteğinden tutmuş ve kalbinden toprağa su vermiş, ana toprağa sığınarak sevgiyi bayrağa çevirmiştir. Dünyada belki yegâne insandır ki, Putperesti, Haçperesti, Müslumanı aynı gözde görerek sevmiştir. Onun kanı da sevgi cevheridir. Sevgi Yunus için meslektir…ve yedi yüz yıldır Yunus Kervanı sevgi yüküyle yol gelmektedir. (Yüz Yılın Yüz Şairi 2000: 195)

Azerbaycan’ın ünlü araştırmacısı, şair Muzaffer Meçhul Şükür Yunus sevgisini şöyle dile getirmektedir: – “İlahiye kavuştukça  insana yaklaşan, insan kalbine inen Yunus Emre büyüklüyü  onun şiirlerinde bir boyda, bir biçimdedir. Her çiçeği bir renge çalan bu gülistandan doymak mümkünsüz. Hasretli bülbülleri Yunus Emre gibi okuyan dertli gönülleri Yunus gibi inildeyen bu ebedi gülistandan güller kokladık.  Ne iyi ki, Yunus olan dünyada aynı zamanda büyük Türk dünyasında biz de varız, varız ki, bütün yokluklar bize can atıyor, eskilik çergesinde Yunus Babanın yeri var, Yunusların yeri öndedir. Yunus için garip diyorlar. O nasıl gariptir ki, nevası koca Kaf dağından başlamış, Ağrı dağlarının yüce zirvelerindeki Nuh Peygamberin nevasına karışmış, Türkün ulu, kutsal göklerinde Hakkın ışığı ile süslenmiştir. O nasıl gariptir ki, mezarı Türk toprağında, ruhu Hak dergahında, kelamları her bir duyan, düşünen insanın gönlündedir. Yunus garipler garibinin yardımcısı, elinden tutanı büyük Türk dünyasında Marmara’dan Kara denize, Baykal’dan Hazara, Gök göle kocaman bir yelken açmış doğmalar doğmasıdır” diyor Azerbaycanlı bilim insanı, Yunus’un ünlü araştırmacılarından olan şair Muzaffer Şükür Meçhul ve devam ediyor: “Ben bir mabet tanıyorum ki, her kulesinde bir Hak ışığı yanıyor, her hücresinde bir garip dinlenir, bir yalnız yürek uyuyor. Bu, Yunus şiiri, Yunus kelamıdır.  Yunus Emreler olmasaydı, onların Hakka kanatlanan yalvarışları olmasaydı, belki de bu dünya çoktan yerle-yeksan idi, güneş ışığını insanlardan esirgerdi. Kanlı savaşlar meydanı olmuş eli kanlı dünya bütün günahları kendi üzerine götüren Yunus Emre gibi dâhilerin yüzüne kalmıştır (Güldeste 1992:229)  

Ben gelmedim dava için,

Benim işim sevda için.

Dostun evi gönüllerdir

Gönüller yapmağa geldim…

Kaynakça

Abbashanlı-Aliyeva Tamella (2007) Yunus Emre ve Azerbaycan Nizami”den Yunus Emre”ye ve Atatürkten H.Aliyeve Uzanan Sevgi Yolu Uluslararası Sempozyum, Azerbaycan, Bakı

Azimov H.,Mehmetov P. (1991) Oğuz Ormanında Düşünceler. Kommunist gazetesi 18  Haziran, Azerbaycan, Bakı

Anar, Akpınar, Yavuz (2000) Bin Yılın Yüz Şairi. Kültür Bakanlıgı Y.Ankara

Emre, Yunus 1992) Güldeste, Yazıcı Yayım Evi, Bakı

Gölpınarlı, A. (1948). Yunus Emre Divanı. İstanbul

Halilov, Nizami (2003) Aşık Sanatının Teşekkülü, BDU Yayın Evi, Bakı

Hümbetova, Huraman (2013). Yunus Emre ve Risaletün-Nüsniye. İlim ve Tehsil Y., Bakı

Koroglu, Halık (1983) Türk Asık Şiiri kitabına (Rus dilinde)  Ön Söz Bedi Edebiyat Yayın Evi, Rusya, Moskova

Kudeman,V.B (1980). Yunus Emre”nin Poezıyası. Nauka Y.E. Moskova

Kuliyeva, Kubra (2013) Azerbaycna Dili ve Dialekt Şiveleri, Y.Emre Şiirleirndeki Bir Sıra Sifetler. Yaşayan Yunus Emre Uluslararası Sempozyum, İlim ve Tehsil Y.Bakı

Mehmetov E.(1998) Tecnis Sanatkarlıgı, Bakı

Mümtaz, Salman (1986).  İki Zirve. Azerbaycan Edebi Kaynakları Yazıcı Yayım Evi, Bakı

Namazov Gara (1980). Aşıgın Sazı ve Sözü, Bakı

Nemet, Meşedihanım (1992) Azerbaycan”da Taptık Baba ve Yunus Emre Gebirleri. Edebiyat Gazetesi, 21 Şubat, Bakı

Şaik, Abdulla (1928) Yunus Emre, Bakı

Sultanov, Selahettin (1977) Yunus Emre Nerde Defn Edilmiştir? Komünist gazetesi, Bakı

Türk Asık Şiiri (1983) Türk Asık Şiiri (Rus dilinde).  Bedi Edebiyat Yayın Evi, Rusya, Moskova

Vahabzade, Bahtiyar (2002) Soru İşareti, Çaglayan Y. İstanbul

Yaşayan Yunus Emre (2013) Uluslararası İlmi Sempozyum, İlim ve Tehsil Y.Bakı

Zeybek, Namık Kamal (1992) Y.Emre Güldeste Kitabına Ön Söz

Yazıcı Yayım Evi, Bakı
Not: Makale ilk olarak https://www.polsam.org/yunus-emre-ve-azerbaycan/ sitesinde yayınlanmıştır.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum