Türk Dünyası Kültürünü Birleştiren Fuzûlî

Bizi Fuzûlî’nin eserleri yakınlaştırdı

Türk kültürünün kurucu şahsiyeti, Bağdat’tan bugünkü Azerbaycan’a, oradan Balkanlara kadar uzanan coğrafyamızın edebiyatına yön veren büyük divan şairimiz Fuzûlî’nin bu yıl 530. doğum yılı kutlanıyor. Ülkemizin Azerbaycan ile hem edebiyat hem mûsikî hem de siyasi olarak yakınlığını sağlayan Fuzûlî, kullandığı dille bugün bile iki ülkenin yakınlaşmasına büyük katkılar sağlıyor. Edebiyatın yanı sıra mûsikî üzerinde de etkisi var. İki ülkeyi sadece edebi anlamda değil mûsikîyi da dahil ederek tam bir kültür birliği içinde tutan bu ismi, üzerine çalışma yapan isimlerden dinleyelim.
Kardeş ülke Azerbaycan, divan şairleri arasında belki de en çok mahlası kullanan büyük Türk şairi Fuzûlî için bu seneyi “Fuzûlî Yılı” ilan etti. Eserlerinin önemli kısmını Osmanlı idaresinin hâkim olduğu devirde yazan Fuzûlî’yi ülkemizde genellikle Leyla ile Mecnun mesnevisi ve Şikâyetnâme adlı eserleriyle tanıyoruz. Hakkını teslim etmekte geç kaldığımız bu büyük şair “Matla’u’l-i’tikâd” eserinin önsözünde; gerçek isminin Muhammed (Mehmed) olduğunu, Farsça divanında ise yazmaya başladığında girdiği mahlas arayışında “Fuzûlî”ye karar vererek mahlasını seçtiğini anlatır. Kaleme aldıklarından iyi bir öğrenim gördüğü, hikmet ve tasavvufla ilgilendiği bilinen, aslında eserleri dışında hakkında pek de bilgiye sahip olmadığımız Fuzûlî’yi, onun hakkında çalışan isimlerden dinledik. Hem iki ülke kültüründeki önemi hem eserleriyle bu coğrafyada bıraktığı izi değerlendiren araştırmacılar, iki ülkenin dil gelişimine sağladığı katkının altını ısrarla çiziyor. Farklı Türk devletlerinin hükümranlığı altında yaşayan Fuzûlî’nin, ülkemiz ve Azerbaycan arasında sağladığı kültür birliği, günümüzde artarak devam ediyor.
Düzenlenen film festivalleri, ortak alfabe çalışmaları, ortak yazarlar birliği kurmak ve etkinlikler düzenlemek bir yana iki ülke arasında taşınan sergiler de kültürlerin kaynaşmasına Fuzûlî etkisi desek yalan olmaz.
Öyle ki Orhan Şaik Gökyay’ın öğrencisi ve ahbabı, 27 Ağustos’ta vefat eden tarihçi yazar Necdet Sakaoğlu, bu büyük divan şairinin en önemli eseri Leyla ile Mecnun’un orijinal nüshasına sahipti. Eseri, günümüz Türkçesine kazandırmak için çalışan Sakaoğlu ile vefat etmeden yaklaşık iki ay önce geniş bir görüşme yapmış; Fuzûlî’yi yanlış tanıdığımızı, hakkında doğru bildiğimiz eserleri dışında pek bir bilgi olmadığını ve bunların hepsini yayımlayacağı eserle anlatacağını bana anlatmıştı. Buna ömrü vefa etmeyen Sakaoğlu, Fuzûlî’ye öyle hürmet ediyor, Türkçesine ve sanatına önem gösteriyor, günümüz insanının onu anlamasının önemine işaret ediyordu. Her fırsatta ölmeden eseri hazırlayıp araştırmacıların istifadesine sunmayı planlayan Sakaoğlu, Fuzûlî’yi bu topraklarda yeniden diriltmenin çabasındaydı. Tarihçinin bu mirasını sürdüren isimlerden Ömür Ceylan, Bilal Kemikli ve Mayis Alizade büyük şairi Litros Sanat’a anlattı.
TÜRK KÜLTÜRÜNÜ BEŞ ASIRDIR ETKİLİYOR
İstanbul Kültür Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömür Ceylan:
Fuzûlî çok özel bir isim, çok özel bir yetenek. Tanrı vergisi bir yetenek. Aslında ne Azerbaycan’da ne de Anadolu’da yaşamamış olmasına karşın, bugün iki bağımsız Türk devletini bir araya getiren en önemli köprülerden biri. Fuzûlî birkaç önemli Türk devletinin hükümranlığı altında yaşadı, hali hayatında. Hem Şah İsmail’in hükümranlığı altında hem de Kanuni’nin Bağdat’ı fethinden sonra Osmanlı hükümranlığı altında yaşadı. Birbirine rakip Türk İmparatorluklarına kaside yazmış, sunmuş, övmüş. Fuzûlî, divanındaki su kasidesiyle bütün sünni tarikatların ve sünni müslüman kitlerin, Maktel-i Hüseyin’le, Hadikatü’s-Süada’yla da bütün Alevi, İmami ya da Bektaşi grupların baş şairlerinden biri. Bunu başarabilmiş ikinci bir isim yok Türk edebiyatı tarihinde. Türkçesi, Azerbaycan
Türkçesine yakın Türkmen Türkçesidir. Azerbaycanlı Türkler Fuzûlî’yi adeta Bakü’de doğmuş ve Bakü’de yaşamış kadar sahiplenirler. Bizim için ise bütün Osmanlı edebiyatı tarihi boyunca ortaya koyduğu eserlerle klasik Türk edebiyatının zirvesini temsil eder. Dört buçuk beş asır sonra bu koca coğrafyaya dağılmış bütün Türk ve Türkmen boyları Fuzûlî’ye baktığında kendisinden bir şeyler buluyor.
Her sanatçı yeteneği ve imkanı ölçüsünde sanat küresinde bir fay kırığı yaratmaya çalışır. Kırdığı fayın uzunluğuyla kalıcı olur. Fuzûlî dokuz küsür şiddetinde fay kırmış bir isimdir. O kadar uzun bir fay kırmıştır ki Bağdat’tan Kazan’a yani Tatar Türklerine Azerbaycan coğrafyasından Balkan içlerine Kuzey Afrika’dan Özbekistan’a kadar Türkçenin konuşulduğu her yerde Fuzûlî’nin kırdığı fayın uzantıları var.
- yüzyıldan sonra bu coğrafyada yetişen hiçbir sanatçı Fuzûlî’den etkilenmeden, ona özenmeden tek bir satır yazamamıştır. 500 yıl geçtikten sonra bu büyük coğrafyada bir edebi birikim ve kültürden söz ediyorsak sebebi Fuzûlî’dir. Eğer Fuzûlî bu bağı 16. yüzyılda kendini özgür bir diliyle kurmamış olsaydı geçen beş asrı birbirimize bu kadar yakın hissederek geçiremeyecektik.
TÜRK KÜLTÜRÜNÜN KURUCU ŞAHSİYETİDİR
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü Prof. Dr. Bilal Kemikli
Muhammed Fuzûlî, Türk şiirinin öncü, hatta kurucu şahsiyetlerinden biridir. Onun divanı, Türkçe divanın yanında Farsça divanı da var elbette ama Türkçe divanı şiir inciliği, şiir işçiliği bakımından hakikaten fevkalade önemlidir. Bu divanında daha çok ele aldığı konu aşk konusudur. Aşkta da temel merkez Kerbela’dır. Yani Ehl-i Beyt sevgisi onun en çok tebarüz eden özelliklerden birisidir. Ve bu Kerbela meselesini, Kerbela hadisesini Hadikatü’s-Süada adıyla tercüme etmiş olduğu eserinde de ele almıştır. Onun Divan’ın ve Hadikatü’s-Süada’sının dışında belki de bizi en çok etkileyen eseri bilhassa aşk konusunda etkileyen eseri Leyla ve Mecnun’dur. Leyla ve Mecnun Arap Edebiyatı’nın en önemli konularından birisidir. Leyla ile Mecnun’un aşkı onu Türkçe’leştirmiş ve yeniden inşa etmiştir.
Muhammed Fuzûlî’nin Türkçesi yani Azerbaycan Türkçesidir. Tıpkı Kadı Burhanettin ve Nesimi gibi Azerbaycan Türkçesini kullanmıştır. O bakımdan Azerbaycan Türkçesinin, Anadolu Türkçesini beslemesini de sağlamıştır. Bu dil birliğini, dil mahiyetini koruyor olması bakımından takdire şayan bir isim olarak anılmalı. Ona bir vefa borcumuz vardır. Bağdatlı, Kerbela aşığı olan Fuzûlî bir bakıma Kerbela’nın türbedarı olan Fuzûlî, bizim Bağdat bölgesindeki Türkmenlerle bir köprü kurmamızı temin ettiği gibi kullandığı dil ve kavramlar itibariyle Bakü’yle, Karabağ’la diyaloğumuzu da kuran bir köprü mahiyetini taşır. O bakımdan kıymetlidir. Bir kurucu ve köprü şahsiyet olarak kurucu olarak tanımak durumundayız.
MİLLETLEŞME SÜRECİMİZİN TEMELİNİ ATTI
Gazeteci ve yazar Mayis Alizade: Muhammed Fuzûlî, milletleşme sürecimizin temelini atmış bir insandır. 16. yüzyıldan bu yana Türk edebiyatındaki tüm kuşakların üzerinde etkisi vardır. Ama hiç kimse Fuzûlî gibi yazamamıştır. Fuzûlî bana Amerikalı yazar William Faulkner’ı hatırlatır. Fuzûlî de böyle dikine yazar hep. Fuzûlî, Türk dilli edebiyatların şiir olarak zirvesindeki bir şairi. ve 20. yüzyılın ortalarına kadar, örneğin Azerbaycan edebiyatı üzerine çok büyük bir etkisi olmuştur. Türkiye’de ve diğer ülkelerdeki etkisi, üç dilde divan yaratmıştır. Her üç dilde yazan şairlerin Orta Asya’dan, Suudi Arabistan ve Afrika’ya kadar muazzam etkisi vardır. Fuzûlî’nin gazellerini kullanarak mesela Azerbaycan’ın dünyaca ünlü mizah şairi Mirza Ali Ekber Sâbir, onun mizah şiirlerini, o üslubu, o kafiyeleri alıntılar yaparak kullanmıştır. Fuzûlî’nin mûsikî üzerinde Orta Çağ’dan başlayarak Gazel edebiyatı makamsız ve mûsikîsiz olmaz. En büyük etkisi Muhammed Fuzûlî’dir. Kendisi de zaten mûsikîyle ilgili gazellerinde bahseder. Diğer taraftan ilk kez 1897’de o zaman Azerbaycan Çarlık Rusya içerisindeydi. Azerbaycan’ın Şuşa kentindeki Handemirov Tiyatrosu’nda bir sahne oynanıyor. Mecnun, Leyla’nın mezarı üzerinde, 12 yaşındaki ortaokul öğrencisi Üzeyir Hacıbeyli o sahneyi görüyor. Gördükten sonra etkileniyor ve 23 yaşında Leyla ile Mecnun operası besteliyor. 1908’de şarkın ilk operası, Bakü’de Hacı Zeynelabidin Tağıyev Tiyatrosu’nda yani petrol milyonerinin tiyatrosunda sahneleniyor. Leyla rolünü oynamaya kadın bulunmuyormuş. Erkek adam oynamış, onu da öldürmeye kalkmış. Yani bu kadar muazzam bir etkisi vardır mûsikî üzerinde.
Fuzûlî’yle ilgili çalışmalar Avrupa’da 1800’lerde başlamış. Avustralyalı bilim adamı Joseph von Hammer Purgstall başlatmış. Ardından İskoçyalı Johann Gibb çok önemli çalışmalar yapmış. 1903’te Feridun Bey Köçerli, “Azerbaycan Tatarların Edebiyatı” kitabında ilk kez Molla Muhammed Fuzûlî bahsini yazmıştır. 1920’lerde Azerbaycanlı Kırım Türkü Bekir Çoban’ın çalışmaları var. Sovyet döneminde, Çoban’ın kurşuna dizilmesinin bir nedeni de Fuzûlî üzerine yaptığı çalışmalar. Azerbaycan’daki çalışmalar 1950’lerden başlayarak ivme kazanmış. Türkiye’de özellikle Osmanlı medreselerinden yetişmiş Orhan Şaik Gökyay, Abdülbaki Gölpınarlı, Abdülkadir Karahan, Ali Nihat Tarlan, beyit beyit araştırmışlar, incelemişler. Fakat son 35-40 yılda o kadar derin çalışmaların olmadığını görüyoruz. Azerbaycan’da ise özellikle 1970’lerin ortalarından sonra rahmetli Prof. Dr. Samet Alizade beyitleri tek tek el alarak incelemiş, “Şah Beyitler” diye kitap çıkarmıştı. Rahmetli Prof. Dr. Sabir Aliyev’in de çok değerli çalışmaları vardı.
FACEBOOK YORUMLAR