Reklam
Reklam

TOPRAK…

Yunus Emre’nin “hor bakma sen toprağa toprakta neler yatar/hani bunca evliya yüz bin peygamber yatar” veya “ölümden ne korkarsın/korka ebedî varsın” mısralarında ifadesini bulduğu gibi Türk şiir ikliminde “toprak altı” da “toprak üstü” kadar canlıdır.

TOPRAK…
20 Eylül 2025 - 10:39

TOPRAK…

ÖCAL OĞUZ

Sözlükler, doğal kütlelerin kırılıp ufalması ve bunların çürümüş organik kalıntılarla karışmasıyla oluşan ve canlıların yaşamasına ortam sağlayan yer kabuğu yüzeyi diye tanımlıyor. Osmanlı dönemi metinlerinde Arapça “türap” ve Farsça “hâk” da eşanlamlısı olarak karşımıza çıkıyor.

Toprağın cinsine göre kireçlisi, killisi, kumlusu, taşlısı, tuzlusu, humuslusu; rengine göre karası, bozu, kızılı, sarısı var. Atalar her ne kadar “ineğin sarısı, toprağın karası” dese de toprağın her türlüsünün ayrı bir bitki örtüsü ve verimliliği; bunların hiçbiri yoksa “vatan toprağı” olarak kutsallığı vardır.

Mitolojiyle tarihin buluştuğu bir noktada karşımıza çıkan Mete Han, düşmanlarına “barış için bana ait olan ne varsa isteyin vereyim ama toprak devletin temelidir, onu vermeye yetkim yoktur” der. Mete Han’ın yolundan gitmeyen ve bir Uygur destanının dramatik öyküsü içinde karşımıza çıkan başka bir kağan ise “değersiz bir toprak” diyerek kutlu kayayı düşmana vermek suretiyle milletinin felaketine ve ata yurtlarından göçüne sebep olur. 

Mitolojinin, destanın ve tarihin anlattığı bu ibretlik öyküleri bellediğinde taşıyan kültür, Mithat Cemal’de “bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/toprak eğer üstünde ölen varsa vatandır”; Mehmet Akif’te ise “ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker” mısralarıyla şiirin ölümsüz anıtlarını diker. 

Belki de bu nedenledir ki toprağın vatan oluşunun kanıtı olarak “ata mezarları” gösterilir. Süleyman Nazif “dedem koynunda yattıkça benimsin ey güzel toprak” derken Gabriel Garcia Marquez’in “oturduğu toprakların altında ölüleri olmayanlar o toprağın insanı değildir” sözü, toprağın sahibi olmanın vicdani ölçütünü  belirler. Akif’in “bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı/düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı” mısralarına yansıyan da aynı ölçüttür. 

Mevlâna’nın “Şeb-i Arûs” sözüyle ölümü “düğün gecesi” olarak tanımlaması gibi, topraktan geldik toprağa döneceğiz” tevekkülüyle ölümü kavuşma olarak karşılayan kültür, belki de bu tevekkül içinde defin işlemini düğüne giden sürecin bir basamağını oluşturan “kız vermek” deyimiyle buluşturur ve “toprağa vermek” olarak ifade eder.  

Fuzûlî ise “dest-bûsi ârzusiyle ger ölsem dostlar/kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su” mısralarıyla sevgiliye kavuşmayı mezarının toprağından yapılan testinin sevgilinin dudağına değmesi olarak anlatır ki bu kavuşma da ancak toprak altında ve toprak aracılığıyla mümkün olur. 

Yunus Emre’nin “hor bakma sen toprağa toprakta neler yatar/hani bunca evliya yüz bin peygamber yatar” veya “ölümden ne korkarsın/korka ebedî varsın” mısralarında ifadesini bulduğu gibi Türk şiir ikliminde “toprak altı” da “toprak üstü” kadar canlıdır. Cahit Sıtkı “kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini” veya Yozgat Sürmelisi “ölüp de kabire girdiğim zaman/ben susayım kemiklerim söylesin” mısralarını bu inançla söyleyebilmektedir. 

Ancak bu tevekkülü bağlamından koparmamak gerekir. Nitekim “baba ben derviş miyim/kürkümü giymiş miyim/ben sevdim eller aldı/niye ben ölmüş müyüm” diyen halk gibi düşünen Mehmet Emin’in diller pelesengi “bırak beni haykırayım susarsam sen matem et/unutma ki şairleri haykırmayan bir millet/sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir” mısralarında “toprak olmak” kavuşmanın değil, ayrılmanın sembolü olarak karşımıza çıkar. Nitekim Yunus, genç ölümlere “acırım yiğit iken ölenlere/göğ ekini biçmiş gibi” mısralarıyla üzülürken halk “sıralı ölüm” diler ve Dede Korkut da “üç otuz on yaş” dolsun diye dua eder. Bu duyguyla Türk dili uzun yaşayan insanı “olgun meyve” olarak betimler ve “toprağa bakmak” veya “toprak çekmek” deyimlerini “üç gün yatak, dördüncü gün toprak” duasıyla birlikte kullanır.    

İster klasik, pop, halk, isterse arabesk olsun günümüz türküsü şayet geleneğe bağlıysa Ferdi Tayfur’un “toprak olur taş olurum/yolunda yoldaş olurum/istersen kardaş olurum/merak etme sen” dediği gibi sevgili uğruna toprak olur ama son dönem kadın cinayetlerinin esin kaynağı hâline gelen “ya benimsin ya toprağın” caniliğini aklına bile getirmez. 

Hıristiyan kültüründe “toprağı bol olsun” duasıyla gönderilenlerin “zombi” olarak dönüşünde veya bizim kültürümüzdeki hainler ve kötüler için anlatılan mezarından hortlama efsanelerinde dile gelen “toprak kabul etmemiş” sözü, toprağın her şeyi ve herkesi kabul eden engin hoşgörüsünün ve tahammül sınırlarının aşıldığı durumları efsaneleştirir. 

Mevlana’nın “tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol” öğüdüne veya Yunus Emre’nin “benim yüzüm yerde gerek bana rahmet yerden yağar” mısralarına da yansıdığı şekilde kültürümüzde toprak, “başlar başaklara benzer, doldukça eğilirler” sözünde veya “yüzü yerde” deyiminde olduğu gibi dik başlılığın değil, tevazu ve derinliğin sembolüdür.  

Anadolu’da “tuttuğun altın olsun” alkışının yanında bahtsızlık “altın tutsa toprak olur” diye anlatılır. Evladın hayırlısı “avrat boşamayan, tarla satmayan” olarak tanımlanırken “toprak ağası” denilen “açgözlü”ler için “gözünü toprak doyursun” kargışı edilir. Tebrizli Şems’in “ne diye böbürleniyorsun, doğumun bir damla su, ölümün bir avuç toprak değil mi” ve Seyrani’nin “rızka sebep olan türab/gözlerine dolar bir gün” mısraları bu hırsa bir uyarıdır.

Mevlana’nın “Hak’tan bahar fermanı gelmedikçe, toprak sırrını açmaz” dediği gibi, halkın gözlemine ve takvimine göre kara kıştan yeşil bahara cemrelerin havaya, suya ve nihayet toprağa düşmesiyle ulaşılır. Böylece baharın, yazın gelmesi, toprağın bolluk ve bereket saçması dilimize “toprak ana” sözünü kazandırmıştır. 

Eteklerine zil bağlayarak bastığı yerlerdeki canlıları uyaran ve dilimize “etekleri zil çalmak” deyimini kazandıran dervişi hatırlatan bir tavırla “ilkbaharda usul yürü, toprak ana hamiledir” diyen Kızılderili kocası, “toprağım” diyebileceğimiz bir yakınlıkla bizden biri gibidir.

UNESCO tarafından vefatının 700. yılı Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri arasına alınan Şeyh Edebali, “toprağın ekim zamanını bilen çiftçi başkasına danışmaz; yeter ki toprağın tavda olduğunu bilsin” veya Anatole France “toprak kadın gibidir; kendisine karşı ne sert ne de çekingen davranılmasını ister” derken ekinci kültürlerin “toprağın ilmi” dediği bin yıllara dayanan geleneksel bilgiyi işaret ederler. Nitekim “toprağı işleyen ekmeği dişler” atasözü de bu tecrübenin ifadesidir.

Toprak; köylünün “geçim”, kentlinin “doyum” kapısıdır. Son zamanlarda kullanılan “tarım reformu”, “köylüye toprak dağıtmak”, “işlemeyenin toprağını kamulaştırmak” veya Marksizmin “toprak işleyenin su kullananın” sloganı toprağın adil dağıtımını ve verimli kullanımını amaçlar.  Ancak “yeni toprak ağaları” ortaya çıktıkça ve toprağını eskilerin “peynirli dürüm” olarak ifade ettiği “öldüm fiyatına” satıp “taşı toprağı altın” sanılan büyük şehirlere göçenlerin “bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun” atasözüne pek kulak asmadıkları anlaşılıyor.  

Ülkeden ülkeye seyahatte “toprak bastı parası” ödenirken, deniz aşırı seferlerde fırtınalardan kurtulup kıyıya ulaşmak, “karaya çıkmak” veya “toprağa ayak basmak” olarak ifade edilir ki bunun bahası yoktur. Hele “vatan sevgisi imandandır” duygusunu taşıyanların gurbetten veya esaretten dönüşte “vatan toprağını öpmesinin” parayla ölçülebilir bir bedeli yoktur.

Toprak sevgisi Türk şiirinde belki de en güzel ifadelerinden birini, barışı ve kardeşliği “aynı topraktan geldik kardeşiz” diyen Âşık Veysel’de bulmuştur. Veysel, “dost dost diye nicesine sarıldım/benim sadık yârim kara topraktır” dedikten sonra “gün gelir Veysel’i bağrına basar” mısraı ile halkın “toprağa vermek” deyimiyle Mevlana’nın “düğün gecesi” ifadesini kendi tarz ve üslubuyla yeniden üretir.  

Dileğimiz ve duamız odur ki, Nihat Genç’in ifadesiyle “bu toprağın çocukları”, “nasıl bilirdiniz” diye sorulduğunda hiç kimse için “iyi bilirdik” demekte zorlanmasın ve kimse de “toprak kabul etmez” veya “toprağına ağır gelmesin” sözüne muhatap olmasın.

Kaynak: 24 Ağustos 2025, https://www.facebook.com/ocal.oguz.3

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum