Tarihi Dokusuyla Şehzadeler Şehri Manisa

TR Dergisi Osmanlı padişahlarından II. Murat, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat, III. Mehmet ve I. Mustafa Manisa’da sancak beyliği yapmıştır.

Tarihi Dokusuyla Şehzadeler Şehri Manisa
22 Temmuz 2019 - 11:06

Manisa, bulunduğu coğrafi konum itibarıyla Yontma Taş Devri’ne kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Teselya’dan gelip yerleşen Magnetler’in Spil Dağı eteğinde kurduğu bu şehir, “Magnesia” olarak anılmış ve zamanla Hitit, Frig, Yunan, Lidya, İran, Roma, Bizans, Saruhanoğulları Beyliği ve Osmanlıların bir yerleşim yeri olmuştur. Beyliğin bölgedeki varlığından dolayı şehir Saruhan olarak da anılmıştır. Osmanlı egemenliğinin ardından şehrin ismi Mağnisiye, Mağnisa ve son olarak Manisa şeklini almıştır. Şehir, Osmanlıların bir sancak merkezi olmasından dolayı geleceğin padişahlarının idarecilik yeteneklerinin geliştirildiği bir yerdir. Osmanlı padişahlarından II. Murat, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat, III. Mehmet ve I. Mustafa Manisa’da sancak beyliği yapmıştır. TARİH KOKAN ŞEHİR MANİSA Tarihe meraklıysanız şehzadeler şehri Manisa’ya uğramadan geçmemelisiniz. Şehre varmadan evvel kilometrelerce uzayan zeytin bahçeleri ve meşhur Sultaniye üzümüne ait bağlar ile şehri bir uçtan bir uca sarmalayan Spil Dağı sizi karşılayacaktır. Şehre vardıktan sonra antik dönem ve Osmanlı izlerini taşıyan birçok tarihî eserle karşılaşacaksınız. Öncelikle Ağlayan Kaya Anıtı olarak da bilinen Niobe’ye uğrayarak, bu efsanevi eseri yerinde görmelisiniz. Karaköy Semti denen bu yerleşkedeki Çaybaşı Deresi ve tarihî Kırmızı Köprü’nün de bulunduğu yolda ilerlediğinizde tarihî Kır Kahvesi ile karşılaşırsınız. Burada biraz mola verip, akarsuyun o müzikal şırıltısı eşliğinde ve çınar ağaçlarının gölgesinde dinlendikten sonra Niobe’nin hemen önünde yer alan Revak Sultan Türbesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Türbenin bulunduğu yerin sağında ve solunda bulunan, servi ağaçlarıyla gölgelenen 14. asırdan günümüze kadar gelen Gülgün Hatun Dere Mescidi ve Hamamı ile Saruhan Bey’in eşi olan Gülgün Hatun’un inşa ettirdiği Yedi Kızlar Türbesi görülmeye değer. 16. asırda Pilavcı Hacı Hüseyin tarafından inşa ettirilen Kabak Tekkesi, taş işçiliği ve ihtişamıyla kendini gösterir. Güzergâhtaki çınar ağaçlarının gölgesinde akan dere boyunca aşağıya doğru devam ederseniz 1484’te yaptırılan İvaz Paşa Camii’nin cephe ve minaresindeki tuğla işçiliğindeki zarafeti görebilirsiniz. Civarda yer alan binaların arasında kalmış, Kaval Çeşmesi’nin tuğla işçiliği de enfestir. Karaköy Hamamı’nın hemen arkasında girişinde ufak bir mükebbiresi, cami içi süslemeleri, minber, mihrap ve tavan döşemelerinin süslemesi ile sanat galerisini andıran 1480 tarihli Attar Hoca Camii yer alır. Caminin biraz ilerisinde yine tuğla işçiliğinin görüleceği 1470’lerden kalma Hacı Yahya Camii vardır. Buradan rotamızı Spil Dağı eteklerine doğru çevirdiğimizde, biraz yukarıda 16. asırda yaptırılan Lala Paşa Camii taş işçiliği, ihtişamı ve dâhilindeki bahçesiyle insana sükûnet veren bir havaya sahiptir. Yine bu civarda olan, Defterdar Mahmut Efendi Camii ve girişte 1586 tarihli Pür Nefes Çelebi Çeşmesi karşımıza çıkar. Cami, ahşap işçiliği, tavan motifleri ve minberiyle sanatsal bir zevk sunar. Manisa’nın Türkleşip Müslümanlaşmasında önemli etkisi olan, kuruluş devrinin alperenlerinden Haki Baba’nın türbesi de yine bu civardadır.

AYŞE HAFSA SULTAN’IN İZLERİ

Şehrin merkezini ikiye ayıran 8 Eylül Caddesi boyunca devam ederken caddenin sağında ve solunda tarihî türbeler, çeşmeler, camiler vardır. Anadolu’nun en büyük türbesi olduğu söylenen 22 Sultanlar Türbesi, prizma formundaki kubbesi ile dikkat çeken Yarhasanlar Camii, Süleyman Paşa Çeşmesi, Ayn-ı Ali Camii ve Türbesi bunlardan bazılarıdır. Türbeden yukarı doğru giderken dar bir sokakta, 1549 yılında Karamanizade Emre Hoca’nın oğlunun inşa ettirdiği kiremitli üç küçük kubbesi ile servi ağaçlarının gölgesinde ferah bir bahçesi bulunan İbrahim Çelebi Camii ve caminin karşısında Entekkeliler Tekkesi yer alır. Tekkenin bulunduğu sokak boyunca ilerlediğimizde, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Ayşe Hafsa Sultan tarafından yaptırılan Sultan Camii, Sıbyan Mektebi, Sultan Hamamı, Darüşşifa ve Medrese görülür. Camii, iç ve dış süslemeleriyle Osmanlı sanatının nadide örneklerindedir. Darüşşifa olarak inşa edilen ve günümüzde Tıp Tarihi Müzesi olarak kullanılan yapı, Osmanlıların kullandığı tıbbi aletlerden, göz ameliyatı, dağlama gibi tedavileri anlatan balmumu heykellerinden, asırlık ilaç kapları ve yazma eserlerin sergilendiği odalardan oluşmaktadır. Ayrıca 41 çeşit bitkinin karışımıyla meydana getirilen “Mesir Macunu”nun yapım aşamasına ait görseller ile Cumhuriyet dönemi Manisa’da yaşamış, şevketi bostan bitkisinden yapılan ilk yerli ve patentli “Lityazol Cemil” adlı ilacı imal eden Cemil Şener’in balmumu heykeliyle kullandığı malzemeler de sergilenmektedir.

OSMANLI ASIRLARINDAN YADİGÂR CAMİLER, TÜRBELER, ÇEŞMELER

Sultan Camii’nin karşısında Manisa’daki Osmanlı devri yapılarının en değerlilerinden olan, III. Murat tarafından yaptırılan Muradiye Camii görülür. Mimar Sinan tarafından yaptırılan Muradiye Camii ve Külliyesi görülür ki içerisinde medrese, imarethane, sıbyan mektebi de yer almaktadır. Camii çeşitli süsleme ve işçilikleriyle Türk süsleme sanatının bir şaheserdir. Caminin hemen yan bahçesinde yer alan medrese yapısı, günümüzde Etnografya Müzesi; imarethane yapısı ise Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmaktadır. Arkeoloji Müzesinde Osmanlı dönemine ait eserler ile Manisa’da Antik dönemden kalma mermer sütunlar, heykeller, mezar taşları, lahitlerden oluşan yüzlerce eser sergilenmektedir. Bizans döneminin önemli bir merkezi olan Manisa’nın fethini gerçekleştirerek beylik merkezi hâline getiren Saruhan Bey ya da yöre halkının deyişiyle Saruhan Baba’nın asırlık türbesi de caminin yakınındadır. Saruhan Bey’in türbesinden ilerlediğinizde Yiğitbaşı Veli Türbesi ile zaviyeli cami tipinde inşa edilen, büyük bir avlusu olan Ali Bey Camii ve biraz ilerisinde duvarında çeşmesi olan İlyas Bey Mescidi yer alır. Mescidin yukarısında 14. asırdan kalma Seyit Hoca Tekkesi / Mescidi görünür. Mescidin üst sokağında şırıl şırıl akan Vakvak Çeşmesi ile az ötesinde Vakvak Tekkesi vardır. Bu yol boyunca Manisa’yı kuş bakışı görebilirsiniz. Yolu takip ettiğinizde tarihî Ulu Camii ile karşılaşırsınız. Şehre hakim bir konumda yer alan yapı, Manisa’nın en eski camilerinden olup, Saruhan Bey’in torunu İshak Bey tarafından 1366’da Mimar Emet bin Osman’a yaptırılmıştır. Caminin minberi Türk ağaç oymacılığının en nadide örneklerindendir. Şehrin merkez yerleşkesinde var olan tarihî mekânlara dair bilgilerin bir kısmını verdiğimiz Manisa rotasında, bu mekânları gezdikten sonra şunlar da ihmal edilmemeli: Türkiye’nin ilk çevre korumacısı olarak tanınan “Manisa Tarzanı” heykeli ve Aigai Antik Kenti’ni ziyaret etmeli. Gediz ovasının bereketli topraklarında yetişen Sultaniye üzümü, Akhisar zeytini, Kırkağaç kavunu gibi tarım ürünleri tadılmalı. Mesir macununu almayı unutmamalı. Manisa kebabını deneyin. Yine Spil’e çıkmışken mesire alanlarında gözünüze bir Manisa Lalesi takılırsa mutlaka fotoğrafını çekin. Alanda gezinerek doğanın güzelliklerini keşfedebilir, karşınıza çıkacak bir yılkı atına denk gelebilirsiniz. Biraz doğayla iç içe olmak isterseniz kendinizi kuş seslerinin müzikal esintisine bırakın…

Kaynak:http://trdergisi.com/tarihi-dokusuyla-sehzadeler-sehri-manisa/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları