TALHA FORTACI: KÜLTÜREL YOZLAŞMA
Yine mazide birbirimizi çok kırmazdık, en azından kırmamaya, incitmemeye özen gösterirdik. Şimdi ise sosyal medya ortamlarında her türlü konuda, bazen gülünecek kadar komik meselelerde birimizi kırıyor hatta fütursuzca küfürler sarf edebiliyoruz.
KÜLTÜREL YOZLAŞMA
Değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir demişti Heraklitos bin yıllar önce. Aristo da öyle söylüyordu zaten; âlemde asıl olan harekettir, evrendeki her şey sürekli hareket etmektedir. Hareket de zaten bir nevi değişimi ifade ediyor. Maddenin tabiatında olan bu hareket ve değişim kanunu sosyal hayata da dokunuyor. Her şey sürekli bir değişim içerisinde, hiçbir şey sürekli aynı kalmıyor. Hayatta devamlı bir devinim söz konusu. Dün ile bugün, bugün ile yarın hiçbir zaman aynı kalmıyor.
Çocuk mesela, doğuyor ama her gün bir büyüme halinde hayata tutunuyor. Doğduğu gibi kalmıyor hiçbir şey. Tohum önce fidan oluyor, sonra ağaç oluyor, bitkiler de yerinde saymıyor. İnsanlık da aynen böyle; ilk insan Âdem (as)’dan bugüne, nasıl bir değişim meydana geldiği apaçık ortada duruyor. Bugün dünyanın bir ucundan bir ucuna birkaç saatte gidebiliyoruz, ama o günlerde bir yerden bir yere gitmek için hayvanları evcilleştirmemiz gerekiyordu.
Bugün itibariyle bilim ve teknolojinin geldiği nokta akla durgunluk verecek seviyede. Söz konusu ilerleme, gelecekte ne olacağı konusunda bizlere epey bir fikir veriyor. Mevcut durumdaki gelişmenin seviyesi, yarın için hayal gücümüzün sınırlarını zorlamaya yetiyor. Marsa tatile giden, aya zaten çok seneler önce çıkmış bir insanoğlundan bahsediyoruz. Şimdi ilk insan ile bugünün insanı arasındaki fark çok bariz bir şekilde açığa çıkıyor. İşte biz buna değişmek diyoruz.
Bu değişim ve dönüşüm, çok tabi olarak sadece bilim ve teknoloji alanında sınırlı kalmıyor.Hayatın her alanında gözle görülür bir devinim sürekli kendini gösteriyor.En basitinden bireysel yaşantımızda bunu çok net gözlemleyebiliyoruz.On sene önceki ben ile bugünkü ben çok bariz farklarla boy gösteriyor.
Fakat bunca değişen ve dönüşen şeye mukabil, aynı durması gereken, hiç bozulmadan varlığını devam ettirmesi zorunlu olan, buna rağmen yine de değişen ve dönüşen birçok şey mevcut.
Son derece saf bir halde, katışıksız olarak kalması lazım gelen inancımız ve manevi değerlerimiz var mesela. Bundan onbeş, yirmi sene önce cep telefonu, internet yoktu. Facebook, Twitter gibi sosyal medya araçları henüz hayal dünyamızı zenginleştirmekle yetiniyordu. Şimdi her cepte bir telefon, her evde internet, her yerde sosyal medya var.
Sosyal hayatımızı ve toplumsal hayat anlayışımızı kökünden değiştiren bu aygıtlar bizlerde çok farklı etkiler yarattı. Normalde toplumlarda kültürel ve sosyal değişimler çok uzun seneler sonucunda meydana gelir. Ama bahsettiğimiz bu teknoloji aygıtları söz konusu değişmeyi maksimum seviyeye çıkardı ve çok hızlı bir değişmeyi meydana getirdi. Genelde tüm dünya, özelde de millet olarak biz, bu değişmeden son derece etkilenmiş durumdayız.
Sosyologlarında ortaya koymuş oldukları bir gerçektir ki bizler; sahip olduğumuz kadim kültürü, manevi ve ahlaki değerleri bir kenara koymuş durumdayız. Özellikle genç kuşaklara hitap eden bu araçlar, değerler bağlamında ileriye dönük çok büyük kayıplara sebep oldu ve olmaya devam ediyor. Ahlaki ve kültürel temelde telafisi mümkün olmayan kayıplar yaşamaya alışmış gibiyiz.
Eskiden, “komşusu açken tok yatan bizden değildir” ilkesini gayet iyi biliyorduk. Komşumuza bir tas yemek veremesek de, eğer biz şey yiyorsak veya evimize bir şeyler götürüyorsak bunu gizli saklı yapardık, ne de olsa yiyen var yiyemeyen var, alan var alamayan vardı. Ama şimdi gittiğimiz lokantalarda, pastanelerde içtiğimiz suya kadar fotoğraflayıp sosyal medyada paylaşıyoruz ve adeta dünya bilsin istiyoruz. Oradan gelen beğeniler bizi tatmin ediyor ve gururumuzu okşuyor. Ama göz hakkı dediğimiz şey nerede kaldı, onu pek hesap etmiyoruz. Yiyen ve yiyemeyen meselesini çok da hatırlar gözükmüyoruz.
Mesela geçmişte ibadetlerimiz son derece gizli olurdu. Aman riya olmasın diye bu konuda çok titizlenirdik. Ne de olsa din bize bunu emrediyordu. Ama şimdi Kabe’de çekilen, boy boy resimleri, son derece rahat bir şekilde paylaşıyoruz. Kutsal mekânda ibadet maksadıyla gittiğimiz her yeri adım adım fotoğraflıyor ve insanların beğenisine sunuyoruz. Bunun belki de bir riya olabileceğini hiç düşünmüyoruz.
Yine mazide birbirimizi çok kırmazdık, en azından kırmamaya, incitmemeye özen gösterirdik. Şimdi ise sosyal medya ortamlarında her türlü konuda, bazen gülünecek kadar komik meselelerde birimizi kırıyor hatta fütursuzca küfürler sarf edebiliyoruz.
Aslında düzgün kullanıldığında büyük nimet sayılabilecek bu teknoloji ürünleri maalesef bizlerde hazımsızlığa yol açtı. İlk defa görmenin verdiği heyecanla biraz afalladık. Öz eleştiri yapacak olursak, sosyal medya dediğimiz bu alanı kişisel hazlarımızın, tutkularımızın, bastırdığımız birçok duygunun tatmin edildiği mekânlar haline getirdik.
Zararın neresinden dönersek kardır. Bundan sonra, unuttuğumuz, hatırlamadığımız ama aslında bizim olan manevi, ahlaki değerlerimizi ve kültürümüzü tekrardan ihya edebiliriz. Sosyal medyayı, değerlerimizi ve inancımızı yansıtan bir araç olarak kullanabiliriz. Facebook’u, Twitter’ı ve daha nice sosyal medya ürünlerini, bunun farkına vararak ve her an bu bilinçle kullanmayı başarabilirsek belki de güzel dinimiz islamı da daha iyi temsil edebiliriz. Selam ve dua ile.
05.05.2015 Talha FORTACI
FACEBOOK YORUMLAR