Sultan Süleyman'ın süt kardeşi Yahya Efendi

Sultan Süleyman'ın süt kardeşi Yahya Efendi
14 Mayıs 2025 - 11:09


Sultan Süleyman'ın süt kardeşi - Türkan Turan yazıyor
Türkan Turan yazıyor


Osmanlı donanmasından yüzlerce gemi, yola çıkmadan önce Boğaz'ın Ortaköy kıyılarına yanaşıyordu. Mürettebatın tamamı güvertede durmuş, dikkatle ilerideki tepeye bakıyorlardı. Boğaz'ın bütün sessizliğini, sessizce bekleyen askerlerin, "Ey molla!" diye bağırması bozdu. Yeşilliklerin arasında, denizcilerin evliyası olarak bilinen manevi bir lider tepeden belirirdi. Ellerini havaya kaldırıp Osmanlı donanmasının savaştan zaferle dönmesini temenni ederdi. Bütün donanma askerleri hep bir ağızdan "Âmin" diyerek Beyaz Deniz'e doğru yola koyuldular. Onun zamanında ne Osmanlı donanması, ne de İstanbul balıkçıları bu manevi önderin duası olmadan ava çıkmazdı... Bu Osmanlı geleneği manevi önderin ölümünden sonra bile yıllarca sürdürüldü. Zamanla "Ey molla" sözcüğü "heyamola"ya kısaltılmıştır. Günümüzde hala bazı balıkçılar tekneleriyle kıyıya yaklaşıp tepedeki mezara dönerek Fatiha okuyorlar. Bazı kaptanlar bu duayı okumadan Boğaz'ı hiç geçmezler. Denizcilerin evliyası olarak adlandırılan bu zat Şeyh Yahya Efendi'dir. Hatta bu günde Yahya Efendi'nin Boğaz'ı ve gemicileri koruduğuna inanılır. Türbe, Beşiktaş'ta, Ulduz Parkı'nın yanında, Çırağan Sarayı'nın hemen önünde bulunmaktadır.
 
Yahya Efendi
 
Sultan Süleyman'ın Yahya isminde bir süt kardeşi olduğunu biliyordum. Ama denizcilerin koruyucusu, gönüllerin sultanı, dilek ve dua yeri olduğunu bilmiyordum. Bunu tesadüfen Yeşu'nun mezarında öğrendim. Joshua ayrı bir konu, onu da detaylı yazacağım. Şimdi Şeyh Yahya'ya dönelim; Şehzade Yavuz Selim'in Trabzon Sancakbeyliği döneminde 1495 yılında Trabzon'da doğdu. Şehzadenin oğlu Süleyman da Yahya ile aynı haftada doğar. Annesi Aişe Hafsa'nın sütünü kesmesi üzerine Süleyman, Yahya'nın annesi Afifa Hatun tarafından emzirildi. Böylece Yahya ile Süleyman süt kardeş olmuşlardır. Yahya, aynı yaşta olmalarına rağmen Süleyman'a her zaman saygı gösterir, ona "ağabey" ve "hocam" diye hitap eder. 17 yaşına kadar Trabzon'da yaşayan Yahya Efendi, sık sık şehrin dışında bir mağaraya çekilip ibadet ve tefekkürle meşgul olurdu. Rivayete göre bu durum 7 yıl kadar sürüyor.

İki kardeşin Mahidovran Sultan'a olan öfkesi
 
Bir gün Trabzon'da öğrenilecek hiçbir şey kalmadığı sonucuna varır ve İstanbul'a doğru yola çıkar. Zamanın en büyük âlimlerinden ders alır. Öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul'un ilk yükseköğrenim kurumu sayılan "Sahnı Seman" medreselerinden birinde uzun yıllar ders verdi. Elbette Süleyman bir yoldaş, bir akraba, bir kardeş, bir dost, teselli bulduğu bir insan oluyor. Ama her şey gibi bu da kalıcı olmuyor ve süreç bir noktadan sonra rayından çıkıyor. Kanuni'nin oğlu Şehzade Mustafa'yı boğarak öldüren Mahidovran Sultan'ı Yahya saraydan uzaklaştırır. Bunlar yetmezmiş gibi, kendisine verilen aylık maaşı da saray hazinesinden kesiyor. Bunu öğrenen Yahya, Sultan Süleyman'a bir mektup yazar. Mahidovran, yaptığının yanlış olduğunu belirterek Sultan'dan merhamet diler. Sütçünün kardeşinin bu hareketi Kanuni'yi kızdırdı ve Yahya'nın medresedeki görevinden alınarak emekliye ayrılmasını emretti.

Bu olaydan sonra kendi parasıyla Beşiktaş'ta arsa satın almaya karar verir. Burada bir medrese kuruyor. Daha sonra medrese, hamam, çeşme ve kütüphaneden oluşan bir külliye inşa ettirdi. Diğer ustalarla birlikte inşaat işlerinde hünerlerini sergiliyor, kendisi de bir usta. Oluşturduğu medreselerde çok sayıda öğrenci yetiştirmektedir. Burada sadece İslami ilimler değil, tıp ve geometri dersleri de veriliyor. Türbenin kapısı Müslüman olsun olmasın herkese açıktır. Halkın sevgisini kazanan Yahya Efendi, buraya yerleştikten sonra hala Beşiktaşlı Yahya Efendi olarak anılmaktadır. Bir süre kırgınlık devam etse de saraya bağlanır. Nasihatine ihtiyaç duyulan ve tavsiyelerine başvurulan bir alim olarak saygı duyulmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman bile Yahya Efendi'yi huzuruna çağırmamıştır. Beşiktaş'a gider, türbesini ziyaret eder, gönüllere hitap eden sohbetlerini dinler, manevi yönden beslenirdi.
 
Kalp hırsızı
 
Yahya Efendi'nin sufi olduğu söylenir. Ağaç dikti, bahçeler yaptı, doğayla ilgilendi. Halkın sorunlarına duyarsız kalmayan bir insandı. Sıkıntısı olanlar türbeye gelirdi. Yahya bazen buraya kapanıyordu ama o kapıyı kimseye kapalı tutmuyordu. Cömertliği dillere destandı. Bahçesine kendi elleriyle diktiği ağaçların meyvelerini ziyaretçilere ikram ediyordu. Aynı zamanda şair olan ve Müderris lakabını kullanan Yahya Efendi, Beşiktaş'ta satın aldığı arazide hayır amaçlı çok sayıda ev yaptırmıştır. Yaptığı, yarattığı eserlerden övgüyle bahsediyordu. Onun sayesinde birçok Hıristiyan Müslüman oldu. Yunanlılar ona "Hırsız Aziz" diyorlardı. Çünkü onların kalplerini fethetti ve dinlerini değiştirmelerine sebep oldu.

Ölümüne kadar tefekkür ve ibadet hayatını sürdürdü. Hiçbir anını boşa harcamıyor. 1570 yılında vefat ettiğinde 75 yaşındaydı. Cenaze törenine bütün İstanbul akın etti. Süleymaniye Camii'nde namazı Şeyhülislam Ebusuud Efendi kıldırdı. Yüzyıllardır İstanbul'un en büyük manevi önderi sayılmış ve kendisine sonsuz saygı gösterilmiştir. Bugün insanlar oraya akın ediyor. Benim gittiğim gün tesadüfen ayın 5'ine, yani fakirlerin ellerinin değdiği güne denk geliyordu. Böyle günlerde buradaki kalabalık daha da artıyor. Burası insanların dua edip dilek tuttuğu bir yer. Niyetleri gerçekleştiği anda hemen buraya gelip şeker dağıtıyorlar. Bahçeye gelince; Gülü, bülbülü, bülbülü çağırır. Yüzlerce rengarenk çiçeği, dev ağaçları, kuş cıvıltılarını, pervane gibi uçuşan kelebekleri, güneşlenen, ortalıkta dolaşan kedileri, tepenizde uçan martıları gördüğünüzde, sanki cennet dedikleri yer burasıymış gibi hissediyorsunuz. İşte bu kadar. Bir yandan önünüzde uzanan denizi ve boğazı görüyorsunuz, o an ister istemez görünen ve görünmeyen her şeye karşı şükran duyuyorsunuz.
 
Hazreti Yuşa
 
Yukarıda anlattığım Yuşa hikayesine gelince... Yahya Efendi, üç gün boyunca her gece rüyasında Hz. Yuşa'yı gördü: "Ben Beykoz'dayım, gel, ben Yuşa peygamberim ve bu tepede uyuyorum. Gel, yerimi bul ve beni ziyaret et."
Ertesi gece yine aynı rüyayı görüyor. İlgilenir ve İsrailoğullarından Yeşu'nun Hz. Musa'nın yeğeni ve sağ kolu olduğunu, kendisinin de Filistin'de öldüğünü öğrenir. Aynı rüyayı üçüncü defa görünce dervişlerle birlikte rüyasında gördüğü tepeye doğru yola çıktı. O civarda koyunlarını otlatan bir çoban görürler. Ona burada garip bir şey görüp görmediğini soruyorlar. Çoban, 10 yıldır bölgede koyun güttüğünü, koyunların hiç ayak basmadığı bir arazi parçasının da bulunduğunu söyledi. İşte o gün Hazreti Yuşa'nın kabri Yahya Efendi tarafından bulundu. Durumu Sultan Süleyman'a bildirir. Aynı tepede Hazreti Yuşa'nın türbesini ve bir de camii yaptırdı. Mezarın 17 metre uzunluğunda olmasının sebebi ise koyunların ayak basmadığı bir yer olmasıdır. Bazıları gelip, Yeşu'nun 17 metre boyunda olduğunu sanarak körü körüne dua ediyorlar.

Yahya Efendi Türbesi'nden bir gün önce, yani Pazar günü Yuşa Türbesi'ne gittim. Gördüklerimi, gözlemlediklerimi özetleyip, önümüzdeki hafta yazacağım.
 
Yahya ile Hızır'ın buluşması
 
Halk arasında Yahya Efendi'nin Hz. Hızır'la sık sık görüştüğüne inanılmaktadır. Efsaneye göre bu iki kişi iki denizin birleştiği yerde karşılaşmışlar. Hatta gelişi ve gidişi bilinmeyen Hızır Peygamber'in efsanesi Sultan Süleyman'ın kulağına kadar ulaşır. Yahya Peygamber'in yanına vardığında, "Ne olur, Hızır Hazretleri'yle görüşelim." dedi. "İnşallah" diye cevap verir Kanuni.
Bir gün Yahya Efendi, türbede kendisini ziyarete gelen bir misafirle sohbet ederken, Sultan Süleyman'ın adamı gelip, "Padişahımız sizi kıyıda bekliyor, sizinle Boğaz'da yürüyecek." dedi. Yahya Efendi misafirini alıp padişahın huzuruna çıkar. Sultan Süleyman, saray kayığında oturmuş, yanındaki misafirin kim olduğunu bilmeden onları karşılıyor. Yolculuk sırasında dervişin gözü kralın parmağındaki kıymetli yüzüğe takılır. Gözlerini ondan ayırmadan ona bakıyor. Durumu sezen Süleyman, yüzüğü parmağından çıkarıp dervişin kollarına fırlatır. Misafir yüzüğü alır, önce sağa, sonra sola çevirir, sonra gülümseyerek denize atar. Bu olaydan dolayı öfkelenen hükümdar, Yahya'nın sinirlenmemesine dikkat ederek onunla konuşmaya devam eder. Bir süre sonra misafir önemli bir işi olduğunu ve hemen karaya çıkması gerektiğini söyler. Yön değiştiren tekne kıyıya yaklaştığı sırada seçkin konuk Derviş, elini boğazın derin sularına daldırdı ve birkaç saniye içinde suya attığı elmas yüzüğünü çıkarıp kralın ayaklarının dibine koydu. Sonra hızlı bir hareketle kıyıya atlayıp gözden kaybolur. Sultan Süleyman gördükleri karşısında hayrete düşerek, "Bu garip adam kimdir?" diye sordu. Ayrıca uzun zamandır görmek istediği kişinin Hızır olduğunu söyler. Çaresiz kalan kral, Yahya'ya kendisini neden tanıştırmadığını sorar. Yahya der ki, "Kendini sana tanıtmaya çalıştı, ama sen onu fark etmedin. Çünkü Hızır (a.s.) hazır olanlara görünür. Hazır olmayanlardan kendini gizler."

Yahya Efendi, 1569 yılı Kurban Bayramı gecesi vefat etti. Kendi avlusundaki kendi türbesine gömüldü. Mezarının üzerindeki türbe, 1571 yılında II. Selim tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. İstanbul'un 4 koruyucusu olduğu söylenir. Bunlardan biri Hazreti Yuşa, ikincisi Yahya Efendi, üçüncüsü Telli Baba, dördüncüsü Azizi Mahmud Hudayi'dir. Dördü de kutsal mekan olarak kabul ediliyor.

Kaynak: 12 Mayıs 2025, https://525.az/news/295879-sultan-suleymanin-sud-qardasi--turkan-turan-yazir

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum