Sultan Bayezid'in Michelangelo'ya olan aşkı

Sultan Bayezid'in Michelangelo'ya olan aşkı
17 Haziran 2025 - 14:12

Türkan TURAN

Sultan Bayezid'in Michelangelo'ya olan aşkı - yazıyor Türkan Turan

İMPARATORLARIN YAPAMADIĞINI YAPAN KADIN
Son zamanlarda yeni uğrak noktam tarihçi ve yazar Rashad Akram Kochu oldu. İlk fırsatta onun hakkında yazacağım ama pişmanlığım başka: Neden bu kadar derin bir kişiliği bu kadar geç keşfettim?! Hayat bu günlerde o kadar hızlı akıyor ki değerli bir şey veya birini bulduğunuzda "çok geç" olduğunuzu hissediyorsunuz. Bence bu, içinde yaşadığımız çağın en karamsar ve yaygın hislerinden biri. Elbette, kimin yüzünden, ne yüzünden...


Değerli bir tarihçinin kitaplarından yola çıkarak Bezmialem Sultan'ın izinden gittim. Bezmialem, Osmanlı İmparatorluğu'nun otuzuncu padişahı II. Mahmud'un eşi ve Sultan Abdülmecid'in annesiydi. Kocasının vefatından sonra 16 yaşındaki Abdülmecid tahta çıktı. Bezmialem de 32 yaşında Valide Sultan oldu ve 14 yıl bu görevde kaldı. Bezmialem Sultan genç ve deneyimsiz hükümdara rehberlik etmeye başladı. Düşünebiliyor musunuz, genç yaşta köle pazarından satın alınıp saraya getirilen, padişaha hazırlanan, 13-14 yaşında anne olan, üç oğlunu kaybeden ve dördüncüsüne tüm gücüyle sarılan bir Gürcü kızı Osmanlı İmparatorluğu'nu yönetti. Bu ne bir efsane ne de efsanedir; gerçektir, hakikattir. Bazen bana öyle geliyor ki, onu yöneten her kadının ruhundan bir parça İstanbul'a sinmiş ve orayı böyle çılgın, çılgın bir yere dönüştürmüş. "Ne de olsa İstanbul'un hiç kadın hükümdarı olmadı." Doğrudur! Resmen değildi ama ülkenin tarihine baktığınızda, bazı zamanlarda ülkeyi kadınların yönetmesini sağlamaktan başka çarenizin olmadığını görürsünüz. Bu sadece Osmanlı İmparatorluğu için geçerli değildir, Bizans'ı da kapsar. Aman Tanrım, bir şehrin sabahı ve öğleden sonrası, öğleden sonrası ve akşamı birbirine uymaz mı? Sabahı ve akşamı bir kenara bırakalım, burada saat bir öncekine uymuyor. Dakikalar bile birbirini takip etmiyor. İleri adım atarsan cumhuriyetsin, sağa adım atarsan Osmanlısın, sola adım atarsan Bizanssın, geri adım atarsan Doğu Roma gibisin. Tarih böyledir, Hürrem ve Kösem'den daha kötüsü yoktur diye düşünürsün, sonra bir bakarsın ki Bezmialem yılların bir köşesinden sana göz kırpıyor.
Sultanların yapamadığını yapabilen kadın
Ülkeyi yönettiği ve söz sahibi olduğu doğrudur ama başkaları gibi güç zehirlenmesi yaşamamıştır. Aksine hayatını hayırlara adayan Bezmialem Valide Sultan, mütevazı yaşamıyla takdir görmüştür. Sayısız hayırlarıyla bilinmektedir. Hastaneler, okullar, camiler, çeşmeler ve birçok mimari eser inşa etmiştir. Günümüzde en çok rağbet gören ise Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi olarak da bilinen Kureba-i Müslim Hastanesi'dir. Ayrıca Mekke'deki Kureba-i Müslim Hastanesi'ni, Darülmaarif Mektebi'ni, Bezmialem Valide Mektebi'ni, Bezmialem Sıbyan Mektebi'ni, Kureba Hastanesi'ne ait camiyi, Maçka'daki Valide Çeşmesi'ni ve Silivri, Topkapı, Beşiktaş, Tarabya, Kerbela ve Medine'de çeşitli eserler inşa etmiştir. Sultanahmet'te yaptırdığı Üç Çeşme'yi ise ölen üç oğlunun anısına ithaf etmiştir. Tüm bu eserler arasında bana göre ikisi en öne çıkanlardı. Bunlardan biri de Eminönü'nü Karaköy'e bağlayan, her gün onlarca balıkçının balık tuttuğu, yüzlerce insanın üzerinden geçtiği, binlerce arabanın hareket ettiği ve tramvayların vızır vızır geçtiği meşhur Galata Köprüsü'dür. Hatta bunun Bezmialem'in 1845'te yaptırdığı ilk köprü olduğunu bile söyleyebilirim. O zamanlar, zamanın şartlarına uygun olarak ahşaptan yapılmıştı. Buna rağmen 18 yıl boyunca halka hizmet etti. Köprünün onarımını, Abdülmecid'den sonra tahta çıkan üvey kardeşi Abdülaziz yaptırdı. Her neyse, Bezmialem'in bu kadar önemli bir köprü yaptırması benim için bir sürpriz ve genel anlamda bu kadının keskin zekasını gösteriyor. Çünkü tarih boyunca İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayan birçok köprü planlanmıştır. Hatta bu köprü "aşk" bile 6. yüzyılda I. Justinianus döneminde gündemdeydi. Hatta imparator tarafından böyle bir köprü yaptırıldığı bile söyleniyor. Sadece o köprünün nerede ve nasıl yapıldığına dair hiçbir iz olmadığını söyleyelim. Bir sonraki köprü inşası meselesi Sultan Fatih Mehmet döneminde ortaya çıktı. Bu da bir köprü değildi, İstanbul'u fethetmek için geçici bir geçiş yoluydu. Aslında köprü denemezdi. Çünkü büyük fıçıları demir halkalarla birbirine bağlamışlar ve üzerlerine tahtalar yerleştirmişlerdi. Nişancı Mehmet Paşa notlarında bu köprünün fıçılardan değil, yan yana dizilmiş gemilerden yapıldığını yazmıştı.

Leonardo da Vinci'nin İstanbul'un suya düştüğü rüyası
Gelelim beni şaşırtan bir diğer tarihi olaya: 1502-03 yıllarında bölgede kalıcı bir köprü inşa edilmesi gerektiği konusunda tartışmalar başladı. O dönemde Fatih'in oğlu II. Bayezid tahta çıkmıştı. Köprünün konuşulması İstanbul'dan dünyaya yayılmış ve oradan da Leonardo da Vinci'ye ulaşmıştı. Da Vinci, inşa edeceği köprünün taslağını da içeren bir mektup yazmıştı padişaha. Tarihe "Leonardo Cenevizli Bir Kâfirin Mektubu" olarak geçen mektupta Da Vinci, 240 metre uzunluğunda ve 24 metre genişliğinde bir köprü inşa etmek istediğini yazmıştı. Eğer inşa edilirse o dönemde dünyanın en uzun köprüsü statüsüne sahip olacaktı. Ancak kral nedense bu konuya yanaşmadı. Leonardo'ya bile cevap vermedi. Leonardo'nun "kâfir" ismiyle yazdığı bu mektup arşivlerde mevcut ancak kraldan bir cevap gelmedi.

Çünkü Sultan Bayezid, köprüyü Michelangelo'nun yapmasını istemiştir. Bir kralın Michelangelo ile Da Vinci arasında tercih yapmasına, hatta diğerinin adeta yalvarırcasına yazdığı mektubu bile reddederek Michelangelo'yu ikna etmeye çalışmasına inanmak zordur. Böylece Sultan, İtalyan heykeltıraşa bu konuda bir davet gönderir ancak Michelangelo bu daveti kabul etmez ve köprü işine hiç yanaşmaz. Böylece köprü meselesi hakkındaki kitap 19. yüzyıla kadar kapalı kalır. Ta ki Sultan Abdülmecid'in annesi Bezmialem Valide Sultan tarafından yaptırılıncaya kadar. Bundan çok önceleri "Valide Köprüsü" olarak anılırdı. Köprüden ilk geçen Sultan Abdülmecid olmuştur. Altından geçen ilk gemi ise Fransız kaptan Magana'nın kullandığı Kyagne gemisidir. Buradaki asıl mesele nedir? Bizans imparatoru I. Justinianus, Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezid'in yapamadığını, genç yaşta yüzyıl pazarından satın alınarak saraya getirilen Gürcü bir cariye yapabilmektedir. Bu cümleyi yazmamdaki amacım kadını imparator ve sultanlarla kıyaslayıp onların önünde küçük düşürmek değil, köle pazarından satın alındıktan sonra belli bir noktaya gelip kimsenin yapamadığını yapabilecek kadar akıllı olduğunu göstermektir. Aksi takdirde oğlu 22 yıl tahtta kalamazdı. Bezmialem Sultan 1853 yılında Dolmabahçe Sarayı'nda vefat etmiştir. Mezarı Çambarlıtaş'ta II. Mahmud Türbesi'ndedir.
Bezmialem Camii
Valide Sultan'ın adını taşıyan ve ziyaretçileri büyüleyen bir diğer anıt ise Dolmabahçe Sarayı'nın yakınında, sahile yakın bir konumda bulunan ve ihtişamı ve mimarisiyle baş döndüren Bezmialem Camii'dir. Yapımına Valide Sultan hayattayken başlanmış ancak tamamlanmadan önce vefat etmiştir. Oğlu Abdülmecid tarafından tamamlanarak ibadete açılmıştır. Cami, Dolmabahçe Sarayı'nın önündeki saat kulesinin yakınında bulunduğu için birçok kişi ona Dolmabahçe Camii demektedir. Ancak bu sadece halk arasında bilinen ismidir. Anıt, 19. yüzyıl Osmanlı mimarisine damgasını vuran Balyan ailesinin eseridir. Mimarı Nikoğos Balyan'dır.
Karma mimari moda
Anıt, Batı mimarisinin Osmanlı İmparatorluğu'na girdiği dönemde inşa edilmiştir. Genel olarak o dönemde barok, rokoko ve imparatorluk üsluplarının senteziyle efsanevi eserler yaratılmıştır. Örneğin Bezmialem üslubundaki camilerde mimari açıdan özel bir yenilik yapılmamış, ancak asıl değişim geleneksel hat sanatının klasik motiflerle ve cephelerdeki gizemli imgelerle birleştirilmesinde kendini göstermiştir. Dönemin en önemli olayı mimaride karmaşanın hakim olması ve Batı üslubunun gelenekten uzaklaşması, aynı zamanda İslami öğelerin karıştırılıp kullanılması olmuştur. Bu bakımdan Dolmabahçe Camii'nin ait olduğu dönemin en keyifli eserlerinden biri olduğu söylenebilir.

Anıt, deniz kenarındaki atriumun ortasında dört dikdörtgen sütun üzerine inşa edilmiştir. Üzeri tek bir kubbe ile örtülüdür. Alt kısımlarında dairesel kemerler yer alır. Kubbeye yakın yüksek duvarlar pencerelerle çevrilidir. Klasik mimaride görülenin tam tersi bir yöntem kullanılmıştır. Duvarlara oturtulan kubbenin ağırlıktan dolayı yanlara doğru devrilmemesi için köşelere ek dikdörtgen kuleler yerleştirilmiştir. Üzerlerinde Barok-Rokoko üslubunda eserler yer alır. Dilimlenmiş gibi görünen süslemelerde bitkisel motifler dikkati çeker.
Caminin içindeki saray
Caminin içinde, sekizgen planlı, kubbeli, İmparatorluk üslubunda bir saray bulunmaktadır. Saray, küçük bir saray üslubundadır. Yanlardan yukarı çıkan iki merdiven bulunmaktadır. İç mekan oldukça aydınlık ve havadardır. Buraya camiden değil, özel bir yerden girilir. Bu küçük saray tarzı anıtın içinde odalar bulunmaktadır. Sarayın iki yanında minareler yükselir. Üzeri akantus yapraklarıyla kaplıdır. Akantus, mimaride bitki motifli desenler anlamına gelir. Zemin, büyük kırmızı tuğlalar ve mermerden yapılmıştır. Sarayın kubbe benzeri pandantifleri, yıldızlardan oluşan yağlı boya ile yapılmıştır. Beşgen biçimli mihrap nişinde, farklı üsluplarda çiçek ve yapraklardan oluşan bitkisel süslemeler tercih edilmiştir. Ortası çelenkle taçlandırılmıştır. Minber iki renkli mermerden yapılmış olup, Gotik üsluptadır. 1948-1961 yılları arasında hükümdar sarayını da içeren Deniz Müzesi olarak faaliyet gösteren kutsal alan, müzenin taşınmasıyla birlikte yeniden ibadete açılmıştır. Günümüzde oldukça iyi durumda olan anıt, son olarak 1966 yılında Vakıflar İdaresi tarafından restore edilmişti.

Kaynak:https://525.az/news/298619-sultan-beyazidin-mikelancelo-sevdasi--turkan-turan-yazir

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları