SEVİL İREVANLI YAZDI: EBÜLFEZ ELÇİBEYİN BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ
Bayrakları Bayrak Yapan Onun Uğuruna Millet inin Akıttığı Kandır. Türk Bayrağını Bayrak Onun Uğruna Şehitlerimizin, Gazilerimizin, Asılı Bulunduğu Göklerden Hiç Kimse İndiremez. 1 EYLÜL 2000.
EBÜLFEZ ELÇİBEYİN BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ
EBÜLFEZ ELÇİBEY
“Soğuk Savaş”ın böldüğü iki dünya tarihi açısından olduğu kadar, Türk siyasi tarihi açısından nadir isimlerden biri, hiç şüphesiz Azerbaycan’ı bağımsızlığa götüren Ebülfez Elçibey’dir. Erol Cihangir.
Ebülfez Elçibey tarihi perspektiften bakıldığında bölgesel bir önemin çok ötesinde anlam ifade eden bir siyasi liderdir. Elçibey, SSCB sonrası dönemin Sovyet coğrafyasında iktidara demokratik seçim ile gelen tek lider olmakla birlikte, demokrat olan tek liderdir. Ümit Özdağ.
Elçibey’in Azerbaycan’da başlattığı milli demokratik devrim her şeye rağmen başarıya ulaşmış, Elçibey Azerbaycan’ın bağımsızlığını büyük bir cesaretle gerçekleştirmiştir. Azerbaycan’ın ikinci kez bağımsızlığa götüren 1918’de kurulan cumhuriyetin üçrenkli bayrağını göndere çeken mücadele önderimiz Ebülfez Elçibey olmuştur. Dolayısıyla 1988–1993 döneminin Azerbaycan’da bağımsızlığa giden milli mücadele süreci ve Azerbaycan tarihinde özgür seçimlerin yapılarak ulusal iradenin iktidara gelmesi bakımından çok önemli bir faktördür.
Bu kadar önemli olmasına rağmen, Bolşeviklerin iktidara geldiği dönemle ilgili ciltlerle yazılan kitaplar mukabilinde Azerbaycan’da AHC dönemini inceleyen yok denecek kadar bilimsel eser bulunur. Bu çerçevede Azerbaycan’daki milli mücadele önemli bir örnek olmasına rağmen, bu konu Türkiye’deki akademisyenlerce de çok az çalışılmıştır. Azerbaycan hakkındaki az sayıda çalışmada AHC iktidarının izlediği dış politika konusunun neredeyse gözardı edilmesi çok düşündürücüdür.
Azerbaycan Halk Cephesi İktidarı Döneminde Azerbaycan’ın Dış Politikası (Haziran 1992-Haziran 1993) SSCB’nin çöküş sürecinde Azerbaycan Halk Cephesi liderliğinde sürdürülen milli mücadele sürecinin sonucunda iktidara gelen AHC’nin uyguladığı siyasi, ekonomik, askeri sosyal ve kültürel reformlar araştırma konusu olarak nitelendirilmelidir. Ayrıca SSCB’nin dağılma sürecinde Azerbaycan’daki siyasi gelişmeler, bu gelişmeleri etkileyen iç ve dış faktörler ile bu mücadele döneminde AHC’nin ortaya çıkışı iktidara geliş süreci, iktidardaki bir yıl boyunca izlediği siyasi, ekonomik, kültür ve eğitim politikaları milli mücadelenin 1918 -1920 dönemine dayanan tarihi mirasıdır. Azerbaycan’ın dış politikasının temel konusu olan Karabağ sorunu ve Ermenistan’la ilişkiler AHC iktidarı öncesi ve sonrası da gündemde olan en önemli konular olmuştur.
1980’lerin son çeyreği, Azerbaycan tarihine yeni bağımsızlık mücadelesi olarak geçmiştir. Bu ulusal bağımsızlık mücadelesini etkileyen faktörler 1980’lerin ikinci yarısında Sovyetler Birliğinde yaşanan ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlar ve bunların Azerbaycan’a yansıması Karabağ bölgesindeki gelişmeler Azerbaycan’da siyasi mücadeleyi etkileyen ve kolaylaştıran faktörlerden biri oldu. Azerbaycan’da ulusal siyasi mücadelenin başlangıcında kolaylaştırıcı faktör rolünü oynayan ülkedeki sosyo-ekonomik durum ve bunun zorlamasıyla merkezi yönetimin uyguladığı perestroyka (yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) politikaları dışında, bir diğer önemli etken Karabağ bölgesinin Ermenistan’la birleştirilmesi yönündeki Ermeni talepleri olmuştur. Karabağ’ın Ermenistan’a birleştirilmesi teklifi ilk kez Kasım 1987’de Gorbaçov’un Fransa ziyareti sırasında yanında bulunan ekonomi danışmanı Abel Aganbekyan’ın bir görüşünün basına yansıması ile gündeme geldi.
Ardından 13 Şubat 1988 tarihinde Azerbaycan’a bağlı bulunan Dağlık Karabağ Özerk Bölgesindeki Ermeni nüfusun bölgedeki idari kurumlara Ermenistan Cumhuriyeti (SSC) bayrağını asması, bölgedeki Azerbaycanlılara baskı uygulaması, Şubat’ta DKÖB Yönetim Kurulunun olağanüstü bir toplantı yaparak özerk bölgenin Ermenistan’a birleştirildiğine ilişkin karar alması üzerine Azerbaycan’da geniş toplumsal tepkiler oluşmaya başladı. Diğer taraftan Merkezi yönetimin Ermeni yanlısı tutumuyla Azerbaycan’daki komünist yönetimin Karabağ’daki olaylara yeterli tepkiyi göstermemesi, Azerbaycan toplumunda siyasi mücadeleye ilgiyi artıran ve Karabağ sorununun çözümünde milli mücadelenin gerekliliği inancını geliştiren önemli etkenler olmuştur. Komünist yönetimine karşı halkın açık biçimde tepkisini ortaya koyduğu ilk miting, Karabağ olayları nedeniyle yapılmış ve bu mitingde çoğunlukla Karabağ’ın savunulmasına ilişkin sloganlar atılmıştır. Bu şekilde gündeme gelen Karabağ duyarlılığı ve savunmacılığı daha sonra ülkede yüz binlerin katıldığı milli mücadele mitingleriyle komünist yöneticilere karşı muhalefetin doğuşunun ve örgütlü biçime dönüşümünün temelini oluşturmuştur.
Azerbaycan’da siyasi mücadeleyi etkileyen diğer bir önemli etken tarihten gelen ulusal mücadele mirasıdır. Bu miras 19. yüzyılın başlarında filizlenerek 28 Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycan Halk Cumhuriyetini kuran Mehmet Emin Resulzade ve yandaşlarının milli mücadele geleneğidir. Resulzade ve arkadaşlarının Müsavatçılık ideolojisi temeline dayanan bağımsız devleti sadece iki yıl (1918–1920) yaşamış, 28 Nisan 1920’de Sovyet Rusya’sının Azerbaycan’ı işgali ile sona ermiştir. Bu olay Azerbaycan’da 1980’lerin sonundaki siyasi mücadeleye yön veren temel etkenlerden olmuştur. Bu tarihi miras Azerbaycan’daki ulusal siyasi mücadelenin Azerbaycan Halk Cephesi bağlamında örgütlü hale gelmesi ile daha da yönlendirici hale gelmiş ve Azerbaycan’ın ikinci kez bağımsızlığını ilan etmesi ile sonuçlanmıştır.
Azerbaycan’daki ilk sosyo-politik teşkilatlanma girişimleri aslında Karabağ olayları patlak vermeden önce olmuştur. Bunlar arasında 1987’de Bakü’de Azerneşr binasında ilk toplantısını yapan “Çenlibel” birliği, daha sonra da Ali Kerimli’nin önderliğinde kurulan ve ekserisi Bakü Devlet üniversitesi ile İnşaat mühendisliği enstitünün öğrencilerinden oluşuyordu. Asıl amacı ulusal kültürü koruyup geliştirmek olan “Yurt Birliğ” teşkilatının, bazı toplantılarına Ebülfez Elçibey de katılmıştır. AHC’nin kuruluşu esnasında Karabağ’da olayların tırmanması, Ermeni saldırılarının artması, Ermenistan’dan Azerbaycan Türklerinin kovulması ve bu soruna Azerbaycan’daki komünist yönetiminin çözüm bulamaması bütün bu oluşumları bir araya getirecek bir teşkilatların zaruretini giderek öne çıkarmıştır. Çünkü “1988 yılının başlarında ideolojik ve siyasi nitelikli Ermeni saldırıları başladığı zaman Azerbaycan’da bu saldırıları önleyecek ne bir devlet, ne de kendini savunabilecek bir sivil toplum vardı.
Bu çerçevede, ulusal çapta bir örgütlenmeye duyulan ihtiyaç ve “halkı Ermeni saldırılarından korumak için bir savunma cemiyeti” kurma teklifi, açıkça ilk olarak Ebülfez Elçibeyin 16 Mart 1988 tarihinde Bilimler Akademisinde yapılan mitingdeki konuşmada dile getirmişti. Bizzat yapılan konuşmaların tanığı olarak şunları yazıya almışımdır. Ardından Elçibey 16 Mayıs 1988 tarihinde şimdiki Azadlıq Meydanı (eski Lenin Meydanı) yapılan mitingde Azerbaycan Savunma Cemiyetinin kurulduğunu açıkladı. 1988 yazında ise Bakü Âlimler Kulübü (Bakü Bilim Adamları Derneği) adı altında faaliyet gösteren bir grup Azerbaycan aydını tarafından daha önce Baltık cumhuriyetlerinde kurulan “Halk Cephesi” örgütlerini örnek alan ve SSCB içinde cumhuriyetin egemenliğini sağlamayı amaçlayan Azerbaycan Halk Cephesi AHC’ni oluşturmak için bir inisiyatif grubu kuruldu. Bu grup AHC’nin nizamname ve program tasarılarını hazırlamak için çalışmaları başlattı. “Yurt Birliğ”i teşkilatından başka sivil toplum örgütlerden biri de Ekim 1988 tarihinde kurulan Varlık teşkilatıydı. Nitekim yaranan bu oluşumları bir araya getirerek kurulan bu örgütlerin temel amacı bağımsızlığın huriyetin toplumsal, ve kültürel sorunların çözümüne halkın geniş katılımını sağlamaktı. Daha sonra bu örgütler AHC İnisiyatif Grubu’yla birlikte AHC’nin temelini oluşturdu. Azerbaycan’da siyasi örgütlenme girişimleri kitlesel siyasi hareketlilik Karabağ’daki gelişmeler nedeniyle yeni bir ivme kazandı.
Kasım 1988’de Ermenilerin Karabağ’da Azerbaycan Türkleri için tarihi bir anıt gibi anlam taşıyan Tophana ormanını toptan imha etmeleri, Azerbaycan’da geniş ulusal tepkiye neden olarak 17-Kasım 5 Aralık arasında Bakü’nün Azadlıq Meydanı’nda gerçekleştirilen, daha sonraları “Meydan Hareketi” olarak adlandırılacak gösteriler serisini başlattı.
18 Kasım mitinginde gündeme gelen üç temel sorun,Yitik vatanım olan Batı Azerbaycan’dan (bügünkü yapay İrevan) kovulan Azerbaycan Türkleri ile halen orada yaşamakta olanların sorunları, Dağlık Karabağ çatışmasının sorumlularının ortaya konması ve sorunun çözümü için neler yapılması gerektiğiydi. Katılımcı sayısı giderek artan “Meydan Hareketi” gösterilerinde milli mücadele söylemi zamanla daha belirgin hale gelmiş, “Yaşasın Bağımsız Azerbaycan”, “Yasasın Birleşik Azerbaycan”, “Azerbaycan Türklerinin İsmi Geri Verilsin” gibi sloganlar atılmaya başlanmıştı. Mitinglerin yapıldığı alanda dağıtılan bildirilerde “Sorunları Çözecek Tek Güç Halk Birliği-Azerbaycan Halk Cephesi olabilir” gibi çağrılara rastlanmakta, konuşmalarda ise daha çok ulusallığa, bağımsızlığa ilişkin görüşler dile getirilmekteydi.
22 Kasım’da yaptığı konuşmada “Bütün suç Moskova yönetimindedir… Azerbaycan devleti bağımsızlık hakkını kaybetmiştir” diyen Ebülfez Elçibey 26 Kasım’da daha keskin bir şekilde “Azerbaycan halkının en büyük hayali birleşmektir” açıklamasını yaptı. Aynı gün konuşma yapan Halk Hareketi liderleri yapılan gösterilerin artık sıradan bir miting veya nümayiş olmadığını, Azerbaycan halkının ulusal Hareketi olduğunu ifade ederek fiili durum tespiti yaptılar. Sovyet sisteminin Azerbaycan’da çatırdamasına yol açan Meydan Hareketi’nin sonunda 5 Aralık 1988’de sabaha karşı 04.00’de Sovyet özel kuvvetleri tarafından Azatlık Meydanı boşaltılarak bastırıldı. İçlerinde Ebülfez Elçibey ve Azerbaycan milli hareket liderlerinin de bulunduğu 16 gösterici gözaltına alındı. Bakü’de Meydan Hareketinin askeri güç kullanılarak bastırılması, ulusal mücadele liderlerinin devlet kurumlarındaki görevlerine son verilerek gözaltına alınmaları ve cumhuriyetin çeşitli bölgelerindeki olağanüstü hal uygulamaları belli bir dönem için halkı sindirmiş ve milli mücadelede bir düşüş ve zayıflama dönemi yaratmıştı.
AHC’de bu gelişmeler yaşanırken, diğer yandan Azerbaycan’daki iç gerginlik de giderek artmaktaydı. Durumun gerginleşmesine neden olan etkenler arasında, SSCB KP’nin Nisan 1989 toplantısının ardından Azerbaycan resmi basınında AHC aleyhine propagandanın artması ve Azerbaycan Türklerinin Batı Azerbaycan’dan kovulması, hem merkez hem de İrevan Azerbaycan‘ın bağımsızlığını ihlal eden kararların alınması gibi gelişmeler vardı.
Haziran ayında Azerbaycan’ın diğer bölgelerini Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti (NÖC)’nden ayıran İrevan’a ait Mehri rayonundan geçen Azerbaycan trenlerine saldırıların başlamasıyla birlikte, İrevan tren geçişlerini engelleyerek fiilen NÖC’ne ambargo uygulamaya başladı. Ardından bölgede Moskova’nın kurduğu ve Arkadi Volski’nin başkanlığını yaptığı Özel Yönetim DKÖB, Azerbaycan’la siyasi ekonomik ve kültürel bağlarını fiilen kopardı. Bunun üzerine, Bakü’de ve diğer bölgelerde uygulanan olağanüstü hal rejimine rağmen, halk ülkedeki gelişmelere tepkisini göstererek Meydan Hareketinden sonra ilk kez 28 Mayıs 1989’da, 1918’de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin ilan edildiği günde Bakü’de gösteri yaptı. Sistemsiz bir biçimde yapılan bu gösterinin ardından 4 Haziran’da Bakü’nün Spartak stadyumunda 1918–1920 dönemindeki Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin üç renkli bayrağının göndere çekildiği gösteri ile halkı ayaklandı. Kongrede kabul edilen en önemli kararların başında AHC Program ve Nizamnamesi geliyordu. Programda kendini “cumhuriyetin bütün alanlarında köklü demokratikleşmeyi ve yeniden yapılanmayı savunan toplumsal bir teşkilat olarak tanımlayan AHC’nin nihai amacı, Azerbaycan’da hukuk devleti ve gelişmiş demokratik toplum kurmak olarak belirtilmişti. Dolayısıyla Programda Azerbaycan’ın tam bağımsızlığı için mücadele edileceği bildiriliyordu. AHC Programında etnik azınlıklar konusuna da özel önem verilmekteydi
.Ayrıca Programda Azerbaycan Türklerinin etno-kültürel birliğinin sağlanabilmesi için Azerbaycan SSC ile İran arasında politik, ekonomik ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesine özel önem verileceği ifade edilmekteydi.[i] Kongrede kabul edilen “Azerbaycan Demokratık Cumhuriyeti’ne İlişkin” kararla, Azerbaycan Yüksek Sovyeti ve Bakanlar Kurulundan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin kurulduğu 28 Mayıs’ı Azerbaycan Bağımsızlık Günü ilan etmeleri ve Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin devlet sembolleri olan üç renkli bayrak, arma ve marşın ulusal semboller olarak benimsemeleri talep edildi. AHC’nin bu şekilde kurulmasıyla, ulusal mücadele, daha da örgütlü hale geldi. 29 Temmuz’da Bakü’de yapılan gösteride DKÖB Özel Yönetimi’nin ortadan kaldırılarak bölgede Azerbaycan’ın egemenliğinin yeniden sağlanması, AHC’nin resmen onaylanması, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin ulusal sembollerinin ulusal devlet sembolleri olarak kabulü talepleri tekrar gündeme getirildi. Nitekim 5 Ağustos’ta yapılan gösteride AHC Başkanı Ebülfez Elçibey yaptığı konuşmada bu kez “En büyük görevimiz Azerbaycan’ın ekonomik ve politik egemenliğini sağlamaktır. Eğer bizi yine dikkate almazlarsa, yine ezilirsek, SSCB’den ayrılmayı talep edeceğiz” diyordu. Ülkedeki siyasi durumun giderek gerginleştiği bu dönemde gerçekte Azerbaycan’da ikili bir hakimiyet söz konusuydu: Bir yanda resmi iktidar sahibi olan ve Moskova’nın desteğine dayanan yerel komünist yönetim; diğer tarafta gerçek güç sahibi ve halkın desteğini almış olan AHC.
Bu dönemde AHC için çözülmesi gerekli olan sorunların başında, olağanüstü halin ve DKÖB Özel Yönetimi’nin kaldırılması geliyordu. Ancak yerel komünist Parti Birinci Sekreteri Abdurahman Vezirov ve Moskova yönetimi bu taleplere karşı çıkıyordu. Bu nedenle AHC sorunları çözmek için Ağustos’ta iki günlük uyarı grevive Eylül’de bir haftalık ulusal grev gerçekleştirdi. Bu baskının sonucunda 13 Eylül’de (AKP-MY) ile AHC arasında anlaşma imzalandı. Anlaşma çerçevesinde 15 Eylül’de Azerbaycan Yüksek Sovyeti olağanüstü toplanarak uzun tartışmalar sonunda DKÖB Özel Yönetimini lağv ettiğini açıkladı. Ardından 22 Eylül’de hazırlanmasına AHC uzmanlarının da katıldığı “Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Egemenliğine ilişkin Anayasal Kanun” AKP tarafından kabul edildi. Kararın Azerbaycan Yüksek Sovyeti tarafından kabul edilmemesi üzerine ulusal grev tehdidinin gündeme gelmesi nedeniyle AHC yönetimiyle tekrar görüşen iktidar SSCB üyesi cumhuriyetler arasında ilk kez Azerbaycan’da Egemenliğe ilişkin Anayasal Kanunu’nun Azerbaycan Yüksek Sovyeti tarafından kabul edilmesine onay verdi. Ardından 5 Ekim 1989’da Azerbaycan Bakanlar Kurulu AHC’yi resmen tanıdı. Ancak Moskova’nın 15 Ocak 1990 tarihli “DKÖB ve Bazı Bölgelerde Olağanüstü Hal İlan Etme” kararı Azerbaycan’da siyasi tansiyonu artırdı ve halk arasında tepkiyle karşılandı. Halkın 16 Ocak’ta arabalarla Bakü şehrinin giriş yollarını ve şehirdeki askeri birlik yerleşim bölgelerini barikatlarla kuşatma altına alması üzerine o sırada Bakü’de bulunan SSCB Yüksel Sovyet’ini oluşturan Birlik Sovyet’inin Başkanı Primakov, KPMK Sekreteri Grienko ve SSCB KP Şube Müdürü Mihayilov kamuoyunda Bakü’de olağanüstü hal ilan edilmeyeceğini açıkladılar. Bu sırada AHC yönetimi, Moskova’nın 15 Ocak’ta aldığı kararın Azerbaycan halkına hakaret anlamına geldiğini ve kararın cumhuriyetin egemenliğine aykırı olduğunu ifade etti. SSCB’nin Azerbaycan’daki denetimini kaybetmesi ihtimali belirince son çare olarak SSCB 19 Ocak’ta “Bakü Şehrinde Olağanüstü Hal İlan Etme” kararı aldı. Karar 20 Ocak saat 00.00’den itibaren geçerli olacaktı. Ancak 19 Ocak saat 19.20’de Azerbaycan televizyonunun, daha sonra ortaya çıktığı üzere SSCB KGB’si tarafından bombalanması sonucu bu karar konusunda halk bilgilendirilemedi. AHC yöneticilerinin son anda haberdar oldukları olağanüstü hal kararına uyarak halkın meydanlardan evlerine gitmesi yönündeki telkinleri yetkili olmayınca, Sovyet Ordusu’nun 20 Ocak’ta ateşli silah kullanarak Bakü’ye girişi sonucunda, Bakü kan gölüne dönüştürüldü. AHC liderleri dahil olmakla 400 kişi gözaltına alındı.
Sovyet Ordusu’nun Bakü’ye giriş sebebi konusunda çeşitli açıklamalar yapıldıysa da, dönemin SSCB Savunma Bakanı Orgeneral Dmitri Yazov’un daha sonra İzvestiya gazetesine verdiği demeçte, ordunun Bakü’ye AHC kurumlarını dağıtmak amacıyla girdiğini açıklamış olması, Moskova’nın o dönemdeki niyeti konusunda önemli bir işarettir. Öte yandan, Primakov’un 17 Ocak’ta AHC Başkanı Elçibey’le görüşmesi sırasında, AHC Başkanının demokratik seçim isteklerine ilişkin olarak “bundan sonra SSCB’den ayrılmaya bir adım kalır” ifadesi de Yazov’u onaylar niteliktedir. Ayrıca AHC Genel Merkezi’nin basılarak aranması, birçok AHC üyesinin gözaltına alınmaları ve ardından 25 Ocak’ta AHC’nin resmi yayın organı Azadlıq gazetesi ile Dağlık Karabağ’a Yardım Komitesinin yayını Azerbaycan gazetesinin basımının Bakü Olağanüstü Hal Komutanı tarafından durdurulması da Sovyet Ordusu’nun müdahalesinin kime karşı olduğunu açıkça göstermiştir.
20 Ocak katliamının ardından, AHC liderleri Tofig Gasımov, Necef Necefov ve Bahtiyar Vahapzade’nin çabaları ile 21-22 Ocak tarihlerinde olağanüstü toplanan Azerbaycan SSC Yüksek Sovyet’i, olağanüstü hal uygulamasının durdurulması ve ordunun Bakü’den çıkarılmasını istedi. Katliamın ardından Azerbaycan’da Gorbacov’a Komünist Partisine ve Sovyet Devletine karşı büyük bir tepki dalgası gelişti. Ülkede üç günlük ulusal matem ilan edildi. Olağanüstü hal uygulanmasına rağmen, 22 Ocak’ta Bakü’de matem gösterisi ve ardından şehitlerin Şehitler Hiyabanı (Eski Dağüstü Park)’ına defnetme merasimine yaklaşık iki milyon kişi katıldı. Halk toplu olarak Azerbaycan Komünist Partisi MK binasının duvarlarına “Gorbaçov katildir”, “Sovyet Birliği Komünist Partisi Defol”, İşgalciler Defolun Gidin” ve benzeri sloganlar yazmaya başlandı. Tepkiler Bakü’de “Komünist” adıyla çıkarılan gazetenin basımının engellenmesi, “komünist” yazılan levhalarla Lenin, Kirov Şaumyan Çaparizde ve diğer komünist liderlerin ismi ile ilgili olan her tür levha ve heykelin tahrip edilmesine kadar vardı.
Halk arasında bu tepkiler sürerken, AHC de mücadeleni daha da artıran kararlar aldı. Azerbaycan’da herkesi Komünist Parti üyeliğinden ayrılmaya ve Azerbaycan’dan olan SSCB milletvekillerinin mazbatalarını geri iade etmeye çağırma yönünde kararlar alındı. 25 Mart tarihlerinde AHC Meclisi toplantısında AHC’nin seçim programı kabul edildi. Programda AHC’nin Azerbaycan’ın tam bağımsızlığı, özel mülkiyet hakkının verilmesi, çok partili sistem ve siyasi sansürün kaldırılması için mücadele edeceği ilan edildi.
AHC tarafından bu gelişmeler yaşanırken, 20 Ocak katliamının ardından Azerbaycan Komünist Parti Birinci Sekreteri görevine getirilen Ayaz Mütellibov liderliğindeki yönetim, kendisini AHC’ye açık çatışmaya götüren siyasi çizgisini sürdürmekteydi. İktidar ve muhalefet arasında gerginliği azaltmak ve bir mutabakata varmak için ziyalılardan önemli bir kesim, Nisan sonlarında taraflara çağrıda bulunarak görüşmeler yapılmasını istediler. Bu çağrının ardından 10 Mayıs’ta Yüksek Sovyet binasında devlet yetkilileriyle, aydınların ve AHC liderlerinin katılımı ile yapılan toplantıda bir dayanışma kurulu oluşturuldu. Tarafların katıldıkları Dayanışma Kurulu ilk toplantısını 17 Mayıs’ta yaptı. Toplantıda gözaltına alınanların serbest bırakılması, iktidarı AHC’ye karşı tutumunun değişmesi, olağanüstü halın kaldırılması, Yüksek Sovyet’e seçimler ve askere alınma konuları görüşüldü. Ayrıca iktidar, Azadlıq gazetesinin basımına yeniden başlanmasına, AHC de Devlet Başkanlığı kurumunun oluşturulmasına razı oldu. Bu toplantının ardından 18 Mayıs’ta Mütellibov Azerbaycan Yüksek Sovyeti tarafından Devlet Başkanı seçildi ve 21 Mayıs’ta 1 sayılı karar ile Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin ilan edildiği 28 Mayıs’ın, Azerbaycan Devletçiliği Günü olarak kabul edilmesini onayladı. Fakat Mütellibov ilk toplantının ardından bir daha Danışma Kurulu toplantılarına katılmadı ve Kurul yetkisiz bir kuruma dönüştü.
Mütellibov Devlet Başkanı seçilmesinin ardından yukarıda belirtilen iki jestin dışında muhalefetle ilişkileri iyileştirmek için hiçbir çaba göstermedi. Bu da iktidarla AHC arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine neden oldu. AHC güçleri birleştirmek amacıyla 8 Temmuz’da yapılan toplantıda “Demokratik Azerbaycan” seçim bloğu oluşturuldu. Bloğun seçim manifestosunda hukuk devleti kurulması, Azerbaycan Devlet egemenliğinin parlamento kararları ile gerçekleştirilmesi, politik ve ekonomik alanda gerçek anlamda çoğulculuğun sağlanması gibi ilkeler dikkati çekmekteydi. Bu gelişmelere paralel olarak muhalefete yönelik baskılar artmaya başladı. Resmi basında AHC’ye yönelik saldırılar arttı, ardından 14 Temmuz’da Azadlıq gazetesi tekrar kapatıldı. Muhalefete yönelik baskılar çerçevesinde yalnızca 1990 yazında gözaltına alınan AHC üyelerinin sayısı 250’yi bulmuştu.
Azerbaycan’da olağanüstü hal sürerken yapılan parlamento seçimlerinde,artan gerginlik sonucunda, AHC’den sadece 31 kişi parlamentoya girebildi. Muhalefet temsilcilerinin parlamentoya seçilmesi siyasi mücadelede yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyordu. Siyasi arenada iktidar ve muhalefet arasında gerginlik yaşandığı bu dönemde, 17 Temmuz’da AHC ilk kurultayının birinci devresini yaptı. AHC başkanı Ebülfez Elçibey yaptığı konuşmada SSCB’nin dağılmasına dikkat çekerek, AHC’nin amacının bağımsız, birleşik, demokratik Azerbaycan Cumhuriyetini kurmak olduğuna işaret etti. Komünist rejimin Dağlık Karabağ olaylarını AHC karşı bir araç olarak kullandığına dikkat çekilen Kurultayda, Güney Azerbaycan sorununa da değinilerek, Azerbaycan’ın birliğinin geleceğin temel konusu olduğu belirtildi.
Kurultayda,AHC’nin görevleri, Komünist rejimin ve Azerbaycan iktidarının başarısızlığını ortaya koymak, olağanüstü koşullarında antidemokratik yapılan devlet başkanlığı seçimlerini boykot ederek seçilen Devlet Başkanının tanınmaması için ulusal bağımsızlık mücadelesinde halkın birliğini sağlamak biçiminde belirlendi. 19-21 Ağustos tarihlerinde Moskova’da Gorbaçov’a karşı yapılan darbe girişiminde AHC darbeye karşı ilk tepki gösteren örgütlerden biri olarak darbecilere karşı mücadelenin lideri Yeltsin’i destekleyen açıklamalarda bulunurken, Azerbaycan demokratlarının temsilcileri Moskova’daki darbe karşıtı gösterilerde yer aldılar. O sırada İran’da resmi ziyarette bulunan Mütellibov’un darbecileri destekler açıklama yapması kısa süre içinde başarısızlığa uğrayan darbenin sonunda Gorbaçov’un iktidara tekrar dönüşü ise Azerbaycan’daki komünistler için sonun başlangıcı oldu. 23 Ağustos’ta darbenin başarısızlığa uğraması AHC Merkezinde yapılan gösteride Moskova’daki darbe girişimi ve Azerbaycan iktidarının darbeyi destekleme politikası eleştirildi. Mütellibov’un olağanüstü hal yürürlükteyken yapılan bu gösteriyi güç kullanarak bastırdı ve AHC başkanı Elçibey ve bir çok AHC üyesinin dövülmesi siyasi gerginliği daha da artırdı.
Bütün olanlar karşısında 26 Ağustos’ta halk askeri araçlarla Lenin meydanına girerek gösteri yaptı. Gösteride Bakü’de olağanüstü halin kaldırılması, KP ve Yüksek Sovyet’in feshi, yeni seçim kanunun ve ulusal ordu oluşturması talep ediliyordu. Talepler karşısında Mütellibov taviz vermek durumunda kaldı. Komünist gazetesinin ismi Halk Gezeti, Lenin Meydanı ise Azatlık Meydanı olarak değiştirildi, Lenin’in heykeli Azadlık meydanından kaldırıldı. 27 Ağustos’ta Azerbaycan Ali Sovyeti olağanüstü toplanarak 30 Ağustos’ta Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan eden beyannameyi kabul etti, olağanüstü halin kaldırılması ve ulusal savunma gücünün oluşturulması da karara bağlandı.
Mütellibov’un AHC’ne verdiği tavizlerin Azerbaycan’ı bağımsızlığa götürmesinden rahatsız olan Gorbaçov yönetimi tekrar Mütellibov’a destek vermeye başladı. Yeniden Moskova’nın desteğini alan Mütellibov 8 Eylül’de devlet bakanlığı seçimlerine gitti. Seçimlere Mütellibov dışında katılan sosyal demokrat adayı Zerdüşt Elizade aday olmanın kendine sağladığı avantajları kullandıktan sonra adaylıktan çekildi. AHC halkı seçimlere boykota çağırırken, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Meclisi de özerk cumhuriyette seçim yapılmaması yönünde karar aldı. DKÖC’de ise seçimler yapılmadı Bakü’de halkın %80’inin boykot ettiği seçimlere tek aday olarak giren Mütellibov yeniden devlet başkanı oldu.
Mütellibov’un Devlet Başkanlığına “seçilmesi” ülkedeki gerilimi daha da artırdı. Eylül’de AHC’nin önderliğinde Devlet başkanlığı önünde yapılan gösteriler sonunda Mütellibov AHC liderleri ile görüşmelere gitmek zorunda kaldı. Ayrıca toplantıda ulusal ordu oluşturulması ve Azerbaycan’ın bağımsızlığının ilanı kararlarını alması yönünde fikir birliğine varıldı. Ardından Yüksek Sovyet,ulusal ordunun kurulması, 18 Ekimde “Azerbaycan Devletinin Bağımsızlığına ilişkin Anayasa Aktı” ve Yüksek Sovyet’in Milli Meclis’e dönüştürülmesine ilişkin kararları kabul etti. Kabul edilen Anayasa Aktında “Azerbaycan Cumhuriyeti Yüksek Sovyet’inin, Azerbaycan Milli Şurası’nın 28 Mayıs 1918 tarihli İstiklal Beyannamesi ile Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin mirasına dayanarak 30 Ağustos 1991 tarihli Beyannamesini esas alarak bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin siyasi kurumlarını oluşturmaya karar verdiği belirtiliyordu. Milli Meclis iktidar ve muhalefet milletvekillerinden elli kişi oluşturuldu ve 27 Kasım’da ilk toplantı yapıldı. yaptı. Azerbaycan’da 29 Aralık’ta yapılan halkoylamasında Azerbaycan’ın bağımsızlığı lehine oy kullanarak Azerbaycan Cumhuriyeti Yüksek Sovyet’inin 18 Ekim 1991 tarihli bağımsızlık kararını onayladı.
SEVİL İREVANLI
KAYNAKÇA;
Abbasova, S. Atilla, Türk Dünyası Yazıları. İstanbul, 2019.
Bakiler, Y. Bülent, Elçibey, İstanbul, 2001, I Baskı.
Cafersoy, Nazım, Elçibey Dönemi Azerbaycan’ın Dış Politikası (Haziran 1992-Haziran 1993)
Bir Bağımsızlık Mücadelesinin Diplomatik Öyküsü, Ankara, 2001. Tahirzade, Adalet, Elçibeyle 13 Saat. İstanbul, 2001.
Samedbeyli, Agil, Direnişten Bağımsızlığa Elçibey, İstanbul, 2019.
Tahirzade, Edalet, Meydan 4 Yıl 4 Ay, 2 Cilt.
Balayev, A., Azerbaydjanskoe Natsionalnoe Dvijenie,
Zahid, Ganimet Azadlıq, Gazetesi 1989 3 Eylül
Açıkgöz, Halil, Ebülfez Elçi Bey.(Azatlık ve Demokrasi) İstanbul 1993.
Programa narodnogo Fronta Azerbaidzana (AHC Programı), 1989.
FACEBOOK YORUMLAR