SELENDİ YOLUNDA "UZAK KOMŞUYA GİDİYORUZ" (3)

SELENDİ YOLUNDA "UZAK KOMŞUYA GİDİYORUZ" (3)
24 Nisan 2025 - 07:51 - Güncelleme: 24 Nisan 2025 - 07:53

SELENDİ YOLUNDA "UZAK KOMŞUYA GİDİYORUZ" (3)

Süleyman Sami İLKER




YELİMERA KANYONUNA İNİŞ
CİDDİ BİR KAZA



Osman Çelikel bey tecrübeli, 8 yıldır dağlarda. Bana yardım ediyor, hemen önümde. İnişin yüzde seksenini tamamladık. Birden Osman bey bastığı kayadan kaydı ve 2-3 metre düşerek sırt üstü kayalara çarpıp yerde kaldı. Hepimiz eyvah dedik. Arkadan gelenlere gelmeyin diye sesleniyoruz. Osman beyin sağ şakağında kanayan, derin olmayan bir yara, sağ elinde de kanama var. Başı dönüyor. Hemen sırt üstü kalın diyor, ayaklarını kaldırtıyorum. Haklı olarak o da korktu. Bir arkadaş tıbbi malzeme olduğunu düşündüğü kişilere telefon etmeye çalışıyor ama telefon çekmiyor. Sonra arkadan gelen tecrübeli iki arkadaşta sargı bezi varmış. Ben de tıbbi malzemeler getirmiştim ama inerken ağırlık olacak diye yukarıda eşime bıraktım. İşte tecrübe veya tecrübesizlik buymuş. 

Osman bey düşerken sırtında çantasının olması onu bir ölçüde korudu. El, ayak, kaburga, sırtını bir arkadaş eliyle muayene etti. Kanama sargı ile durdu. 20 dakika kadar toparlanmadan sonra kırık olmadığı sonucuna varıldı ve iki yanına birer arkadaş desteği ile yukarı çıkarıldı. Ben de çanta ve değnekleri yukarı taşıdım. İnmekten vazgeçtim. Osman bey hem bana yardım ederken düştü hem de yardıma ihtiyaçları olabilir diye kanyon tabanına az bir mesafe kala geri döndüm. Zemini, akarsu, çağlayan ve mağaraları göremedim. Olsun. Gören arkadaşların resimlerinden tanıdım.

Yukarı çıkış da çok zor oldu. O kadar dik ki. 15-20 metre çıkınca kalbiniz belki dakikada yüz kez çarpıyor, nefesiniz daralıyor. Oturup nefes ve kalbinizin normalleşmesini bekliyorsunuz. Bir iki kez nemli ıslak zemine sırt üstü uzanmak zorunda kaldım. Üst başımın çamur ve ıslanması tabii ki kaçınılmaz oldu. Daha genç olan iki arkadaş hızlıca Osman beyi düzlüğe çıkarmış, bir araçla Selendi Devlet Hastanesine götürmüşler. Çok şükür bir kırık olmamış. Sadece baş, el ve sırtında yumuşak doku zedelenmesi oldu.

GÜZEL HABER

Dönüş yolunda Osman beyin kazası ve ilk yardım konuları konuşulurken Ömer bey güzel bir haber veriyor. Daha önceden Büyükşehir Belediyesi ile ilk yardım kursu için anlaştıklarını, Anemon kulübünün isteyen bütün üyelerine eğitim verileceğini söylüyor. Harika bir haber dedim. Bazen küçük bir bilgi, beceri ve malzeme hayat kurtarabilir. Bunu bütün benzeri kulüplerin gündemlerine almalarını öneririm. Olmaz denilen bir şey oluveriyor, maalesef.

BİR BAŞKA GÜZEL HABER

Bugün (19.04.2025) Güzelyurt semt pazarında Orman Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar 4.Bölge Müdür Yardımcısı Orman Yük. Müh. hemşehrim İbrahim Çolak bey ve eşi Sema hanımla karşılaştık eşimle. Selendi gezimizle ilgili yazdığım yazı dizisinin ilk bölümünü okumuş. Hemen konuya girdi. Yelimera Kanyonu ile ilgili bir proje hazırladık. Onay aşamasında. Geçerse, kanyona güvenli bir şekilde iniş sağlayacak ilave merdiven sistemi yapacağız. Ayrıca mevcut küçük seyir terasını daha büyük ve güzel hale getireceğiz, dedi. Teknik bilgilere bakıp size bildireyim dedi. Sevindim.

Üç beş gün sonra beklediğim bilgi geldi. 42 hektarlık bir alanı kapsayan  Yelimera Tabiat Anıtı alanında 2,8 km yürüyüş yolu, 25 metrekare seyir terası, 9, 10 ve 16 metrelik ilave üç merdiven, 3 adet köprü, ziyaretçi tanıtım ve şenlik alanı (onlar festival demişler) ve araçlar için park yeri planlanmış. K.Terziler köyünden kanyona kadar mevcut toprak yol da otomobillerin rahat ilerleyeceği hale getirileceğine umuyorum. Bu olmazsa otopark yeri sadece traktörler ve arazi araçları için olur. Tanıtım ve bu tür kolaylıklardan sonra, bölge ve kanyon daha bilinir ve çekici hale gelecektir, diye düşünüyorum.

TOHUMLAR TOPRAĞA
Bir saat kadar düzlükte vadideki arkadaşların dönüşünü bekledik. Bu arada yukarıdaki on kadar arkadaş, emekli Ziraat Müh. Abdülkadir Hasbutçu beyin toplayıp hazırladığı binlerce değişik ağaç tohumlarını, bastonlarının ucundaki sivri demir kısmı yere batırıp, açılan çukurun içine tohum atıp; ayakla bastırarak toprakla buluşturdular. İnşallah bunlardan bir kısmı ağaca dönüşecektir. Hiçbir emek boşa gitmez çünkü. Abdülkadir beyin tabiat ve çevre aşkına hayran olmamak elde değil. İnsanların mutlaka bir aşkı, hedefi, hayali ve emeli olmalı. 

BEDAVA İŞ

Bir konuyu yazarken beynimiz bazı bilgi ve hatıraları tutup getiriveriyor önümüze. Gördesli halı tüccarı Sıtkı Babayiğit amca bizden rahmet istedi herhalde; onun yaptığı gönüllü iş ve bir sözü aklıma geliverdi. Maddi manada her şeyini kaybedip döndüğü memleketinde hem hareket etmek hem de faydalı bir şeyler yapmak adına, Gördes Merkez Ulu camisinin bahçesine diktiği veya var olan zeytin ağaçlarının sürekli bakım ve sulanmasını yapar, çok da mutlu olurdu. Zaman zaman da dostu halıcı Mehmet Ünal ağabeye "Kendime; bedava iş bulduğuna razı ol diyorum. Buradan ayrıl derlerse ne yaparım ben" dermiş. Bedava iş ne için yapılır?

DÖNÜŞ BAŞLIYOR

İki traktörün kasasına sıkışarak da olsa biniyoruz. Bir saatlik dönüşü bu sefer yaya olarak göze alamadık. Yağmur çiseliyor, yol çok çamurlu, yokuş ve uzun. 10 km hız ile bazen traktörün bile zorlandığını görerek K.Terziler'e geri döndük. Şükür. Burada bizi bekleyen midibüslerimizi görmek herkesi sevindirdi. 14.30 gibi köyden ayrılıyoruz. Sırasıyla Çıkrıkçı, Yenice, Şehirlioğlu ve Yıldız köylerinden geçiyoruz. Selendi göründü.


SELENDİ PERİBACALARI
"GELİN KAYASI VE KERVAN KAYA"


Şaban beyin rehberliğinde Selendi istikametinde önce Gelin Kayasını, sonra Kervan kayalarını görmeye gidiyoruz. Şaban bey bu muhteşem yerbilim mucizesinin milyonlarca yılda nasıl oluştuğunu anlatıyor. Selendi peribacaları doğal şekilde betonlaşmış yapılar olduğu için az aşınır. Kula peribacaları ise farklı zamanda oluştuğundan daha hızlı aşınır diyor. Çevredeki Yağcı dağı da 28milyon yıl önce oluşmuş bir volkanik dağdır. Yüksekliği 1516 metre. Tepesinde uzun süre kar olur. Berrak havalarda tepesinden gün batımında İzmir körfezi bile görülür, diye ekliyor.

Yörük gelinine benzeyen, yağmur, rüzgâr ve zamanın yonttuğu bu eşsiz kayanın bir de başı vardı. Maalesef definecilerin hışmına uğradı diyor ve hepimiz üzülüyoruz. Bu arada yolun kenarından geçen telefon-telgraf hattına ait ahşap bir direği tam da gelinin eteğinin ucunu kazarak dikmişler. Bu işi yapanların hiç mi tarih, çevre bilinci olmaz diye düşünüyor, konuşuyor ve üzülüyoruz. Gelin kayasının bazı yerlerine bölgede askerliğini yaptığı anlaşılan kişilerin sprey boya ile yazdıkları çirkinlikler gözümüze, ruhumuza, vicdanımıza batıyor. Bu nasıl kara cehalet, insafsızlık, ruhsuzluk, vicdansızlık.

Sonra da Gelin Kaya'nın halk arasındaki efsanesini anlatıyor. Şöyle; kervandaki genç bir gelinin bebeği sürekli ağlamaktadır. Kayın validesi de "bak şu çocuğa aç mı, altı mı kirli" diye tekrar tekrar söylendikçe, kervanın burada mola vermesi esnasında öfkeyle sepetin en üstündeki bir bazlama ile çocuğun altını temizler. Bunun üzerine Yaratan onu taş eder. Sonra ekliyor Dr.Şaban bey; bu masalımsı hikâyeyi, ekmeğe, nimete her hal ve şartta saygılı olmayı öğretmek için uydurmuş olmalılar diye yorumluyor. Kervan Kaya'nın da benzer bir hikâyesi varmış. 

SELENDİ CİRİT GÖSTERİSİ

Sık sık cirit stadyumundan telefon geliyor kulüp başkanı Ömer beye. Atlar ısındı, gelmiyor musunuz, diye. O da gecikmenin sebebini izah edip, yoldayız diye cevaplıyor. İki saatlik bir gecikme ile Selendi içindeki Türkiye'nin en büyük ve en iyi Cirit Oyun Stadyumuna ulaşıyoruz. 6-7 atlı genç adam, ellerinde Türk bayrağı, Atlı Cirit kulübünün flaması ve cirit değnekleriyle (bu değneklere cirit deniyor) stadyum girişinde bizi karşılıyorlar. Cirit oyunu gösterisi için davet edilen Uşak Atlı Spor kulübünden bir takım ile bir gösteri müsabakası yapacaklar. Cirit stadını Selendi Cirit ekibinin ülke çapında ciritte elde ettiği başarılar üzerine Manisa eski valilerinden Muzaffer Ecemiş bey yaptırmış. Bu sebeple sahanın adı Vali Muzaffer Ecemiş Cirit Sahası olarak adlandırılmış. Türkiye’nin en büyük ve bakımlı cirit stadı burası imiş. Türkiye’de Erzurum, Bayburt, Konya, Sivas, Uşak gibi cirit sporunun resmen yaşadığı, kulüplerin olduğu biliniyor. Bunların içine Manisa’nın adını yazdıran da Selendi’dir. Diğer illerin mücadelede en çekindikleri takım Selendi Cirit takımı imiş.

Bir Not: 
Selendili dostlarımıza /kardeşlerimize ve özellikle Cirit müsabakasına katılan samimi ve yiğit insanlarımıza minnettarız. Bir eleştirimizi de hoş göreceklerini umarım. Bizler oyunu seyrederken, seyircilerden bazıları –eski sinemalarda sıkça şahit olduğumuz gibi- ayçekirdeği /çiğdem kabuklarını oturdukları yere attıklarına şahit olduk. Bu hal yaşadığımız günü ve güzellikleri gölgelemez ama gönlüm ve aklım “yaz” dedi.

CİRİT NASIL OYNANIR?

Cirit, Türk kültürünün köklü bir ata sporudur ve genellikle açık alanlarda oynanır. Aslında yüzyıllardır Türklerin savaşa hazırlık mahiyetinde severek, atla oynadıkları bir oyun. İşte oyunun temel kuralları:

1.      Takımlar ve Oyuncular: Cirit oyunu, iki takım arasında oynanır. Her takımda genellikle 6 ila 12 oyuncu bulunur ve oyuncular at üzerinde hareket eder.
2.      Oyun Alanı: Oyun, geniş bir açık alanda oynanır. Alanın boyutları ve yasak bölgeleri belirlenmiştir.
3.      Amaç: Oyuncular, rakip takımın üyelerini "cirit" adı verilen uzun değneklerle/ mızraklarla vurarak puan kazanmaya çalışır.
4.      Strateji ve Hız: Oyuncular, rakiplerinin hamlelerinden ustaca kaçınarak ve atlarını hızlı bir şekilde yönlendirerek avantaj sağlamaya çalışır.
5.      Puanlama: Ciritin rakibe isabet etmesi puan kazandırır. Ancak, rakibi etkisiz hale getirmek oyunun temel hedefidir.
6.      Tarihi ve Kültürel Bağlam: Cirit, Türklerin Orta Asya'dan Anadolu'ya getirdiği köklü bir spor ve savaş becerisi olarak gelişmiştir. Hem bir eğlence aracı hem de atlı askerlere çeviklik ve yetenek kazandırılması için bir eğitim yöntemi olarak kullanılmıştır.
 7. Ekipmanlar
A. Cirit Sopası: Genellikle ahşap olan ve 70-100 cm uzunluğunda hafif bir sopa.
B. Atlar: Bu sporda kullanılan atlar hızlı, dayanıklı ve eğitilmiş olmalıdır.
8. Gelenek ve Gösteri: Cirit oyunları genellikle yerel şenlikler ve geleneksel etkinliklerde oynanır. Oyuncuların giydiği kıyafetler, tarihi Türk kıyafetlerini yansıtır ve görsel bir şölen sunar.
9. Cirit Töresi: Oyuncular birbirlerini yaralamamaya dikkat eder, bu yüzden cirit fırlatma belirli bir mesafeden ve dikkatle yapılır. Sportmenlik ruhu büyük bir öneme sahiptir.
10.  Bugün hala cirit, özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde ve bazı Ege illerinde sevilen bir spordur. Ayrıca, UNESCO tarafından “Somut Olmayan Kültürel Miras” listesine dahil edilmiştir. Bu da ciritin ne kadar değerli bir kültürel miras olduğunu gösteriyor.
11.  Özellikle Erzurum, Uşak, Bayburt, Kars, Manisa ve Sivas gibi şehirlerde cirit turnuvaları düzenlenir ve izleyiciler büyük bir heyecanla bu müsabakaları takip eder. Selendi dahil bazı bölge ilçelerinde de bu spor ve gösteriler yapılmaktadır.
12.  Cirit, hem fiziksel beceri hem de ata binme yeteneği gerektiren bir spordur. Ayrıca, dayanışma ve takım ruhunu güçlendiren bir etkinlik olarak da bilinir.
13.  Cirit sporu, Türkiye'de Geleneksel Spor Dalları Federasyonuna bağlı olarak yürütülür. Bu federasyon, cirit gibi geleneksel sporların korunması, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için çalışmalar yapar. Ayrıca, cirit müsabakaları ve şenlikleri düzenleyerek bu sporun kültürel mirasını yaşatmayı amaçlar.

Not: Bu yıl (2025) 485. Manisa Mesir Şenlikleri (Resmiyette festival dense de ben “Şenlik” kelimesini özellikle tercih ettim. Türkçemize saygı bağlamında üstte “Şenlik”, altta ise yabancı gezginler için “Festival” ifadesi kullanılmalı, derim) kapsamında belki de yakın zamanlarda ilk kez Selendi Cirit Kulüpleri Yukarı Çobanisa’da müsabaka ve gösteri yapacaklarını öğrendim, sevindim.

ÖĞLE YEMEĞİ

Saat 12.00 gibi Ömer beyin Selendi'deki önceden görüşülmüş bir lokanta görevlisi ile, "şimdi Yelimera vadisine gidiyoruz. 14.00-14.30 gibi ancak gelebiliriz dediğine şahit oluyorum. Bu saatler yaklaştıkça lokantacının sabırsızlandığını Ömer beyin konuşmalarından anlıyoruz. Nihayet Cirit gösterisinden dönerken, "şimdi yoldayız, doğruca oraya geliyoruz " dediği Selendi'nin merkezindeki Esnaflar lokantasındayız (16.00). Tabldot usulü yemeklerimizi yiyip Demirci istikametinde, eski adı Satılmış olan sonra Yeşil adını alan köyün tarihi camisinin göreceğiz. İçinde çok eski el işi hat ve resimlerin, renkli süsleme ve motiflerin olduğu bu caminin geçmişini tam bilen, imam dahil yok. Eski ve özgün. Bu konuyu Manisa'nın derin hafızası Nurullah Ertuğrul beye sormalıyım. Oradan çıkıp bir Selendi istikametinde bir köyün metruk bir camisinin zemin katında, eskiden kalma cami yazı ve süslemelerini görüyoruz. Birileri bu tarihi caminin onarımı konusuna sahip çıkmalı. 

Not: Geçmişte birçok köy isminin Türkçe olmadığı sanılarak veya yanlış çağrışım gerekçesiyle değiştirildiğini şahit oldum, kendi memleketimde. Satılmış adı da muhtemelen köyün kurulmasında rolü olan bir kişinin adıdır diye düşündüm.

NEDEN “SATILMIŞ” ADI VERİLİR

Sözlüğe baktım. Satılmış kelimesi neden erkek adı olarak kullanılmış diye. Şöyle yazıyor: Satılmış bir erkek ismi. Genellikle kırsal kesimde daha önceki bebekleri ölmüş ailelerce bir sonraki bebeğe onun da ölmemesi için verilir. Dursun, Duran, Yaşar isimleri de erkek bebeklere aynı sebeple verilir. Bebek kız ise Satı ya da Satu ismi verilir. Kubbealtı Lugatı’nda ise; (mecaz) “Bir türbeye, bir ulu zata veya Allah’a adanmış kimse” şeklinde açıklanıyor.

Bir başka kaynakta; Dursun, Durmuş, Satı, Satılmış, Hediye, Ömür, Yaşar gibi adlar çocuk ölümlerine karşı tedbir olarak konulan adlardır. Bebekleri ölen aileler, bu adları tercih ederler. “Satmak” kökünden türetilen adlarda, bebeğe musallat olan kötü ruhlara, bebeğin o aileye ait olmadığına, başkasına satıldığına inandırarak kandırma hilesi yatmaktadır. Bazı yörelerde bebek, “satıldığı” yeni anasının eteklerinin altından geçirilip yakasından çıkartılarak satma işlemi, gerçekte doğurma işlemi yapılmaktadır. Eski Türklerde aynı yöntemi uygulayarak kötü ruhlara bebeklerin değersizliğine inandırıp kaçırtmak için çocuklarına İtilmas, İtboku, Çoçkabay (Domuzbay) gibi adlar koymuşlardır." (Gündelik Hayatımızın Tarihi, Kudret Emiroğlu, İş Bankası Kültür Y.)

Bazı yörelerimizde (Amasya) çocuğu olmayanlar kaynak suların başında, ulu ağaçların altında veya türbelerde dilekte bulunurlar. Çocuğun buralara satılmakta olduğuna inanılır. Bu yöntemle çocuğu olduğuna inananlar çocuğuna "Satılmış" ismini verirler. Bu geleneğin aslı ise Orta Asya’dan, Kamlık (Şamanizm) inancından gelmekte. İnanışın kaynağına göre; yeraltındaki kötü ruhlar, çocukları çalmakta ve satmaktadır. Çocuklarının ölmemesini, yeraltına gitmemesini isteyen aileler erkek çocuklarına Satılmış (kızlar için Satı) adını verirler. (eksiseyler.com)

USTURUMCALI ŞEHİT HALİL EFENİN MEZARI

Sahip olduğumuz vatanın Yunan görünümlü İngiliz, Amerikan ve diğer emperyalistlerin elinden kurtarılması için önce eşi Gördesli Şehit Makbule hanımı kaybeden, 5-6 ay kadar sonra da kendi kanını ve canını bu topraklar ve biz torunları için feda eden kahraman insan Usturumcalı Halil Efenin mezarı karşıdaki dağda (Yağcı dağı). Yol levhasında 4 km yazılı. Gönlümüz ziyaret etmek istiyor ama vakit çok daraldı. Bir arkadaşımızın hatırlatması ile arzu edenler birer Fatiha okuyorlar, ruhları için.

ŞATO KÖYEVİ’Nİ ZİYARET

Programda Prof. Dr. Şaban bey ve eşinin Şato Köyevi’ni ziyaret de var. Hazırlık yapmışlar, bizi bekliyorlar. Ana yoldan çıkıp Kınık köyüne doğru iki araçla, önümüzdeki bir rehber aracı takip ederek ilerliyoruz. Akşam olmak üzere. Yeşil çam ağaçları içinde ahşap ağırlıklı, onatılıp yenilenmiş, büyük ölçüde özgün bir yapı ile karşılaşıyoruz. İlkbahar ve yaz mevsiminde çok daha çekici olmalı diye düşünüyorum. Bahçede ahşap bir kağnı ve eski bir halı tezgahının üst ve alt ağaçları kullanılarak yapılmış büyükçe bir masa görüyoruz. Hava soğuk olduğu için sobanın yandığı, yemek için hazırlanmış geniş bir odaya (baş oda) giriyoruz. Baş odanın diğer ucundan otelin başka bölümlerine geçiliyor. Önce "yoğurtlu mantı, lavantalı pelte, kek, çay ikramı" geliyor. Beraberinde ve sonra sohbetler yapılıyor tabii ki. Bir taraftan da merak ettiğimiz odaları gezdiriyor Şaban bey. İç ve dış mekandaki renkli süslemelerinin tamamının eşi Habibe hanım tarafından yapıldığını öğreniyoruz. Bazı arkadaşlar ev yapımı yerel ürünlerden satın alıyorlar. Çok nezih bir yer. Misafirperverlik ise mükemmel. Çoğumuz inşallah bir daha, gecelemek üzere gelmek arzumuzu ve teşekkürlerimi beyan ederek veda ediyor ve yola çıkıyoruz. Manisa'da, eve varış 23.00'ü buluyor. Yorulsak da mutluyuz.

Teşekkür Anemon, teşekkürler Ömer bey. Emeklilik tabii ki olacak. Ama hedefsiz, ülküsüz olmak; hastalık demek, sorun demek. O yüzden bu tür faaliyetler çok faydalı. Sosyalleşme ve yaşama sevinci veriyor insanlara, emeklilere. Yıllar önce bir genelağ sitesinde rastladığım bir yazının başlığı ile sözü bitirelim. "Kuran'ı Kerim 'de yer almayan iki kavram; emeklilik ve tatil"

Selâm ve saygılarımla. (24.04.2025, Manisa)
(Bitti)
 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum